YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ’NİN ANALİZİ M. Kubilay Akman (...) Soysal tamamen çağdaş denebilecek bir mekân ve zaman kurgusu denemiştir. Gerçekte adından anlaşılabileceği gibi roman Ankara’nın Kızılay semtindeki bir öğle vaktinde geçmektedir. Yıl belirtilmemiştir. Fakat güncel anlatıma bakacak olursak romanın yazıldığı dönemi konu ettiğini çıkarabiliriz (Birinci Basım 1973). Metin içinde karakterlerin zihinlerinde geçmiş günlerini canlandırmaları, anımsamalarıyla birkaç gün öncesinden Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, Ankara’nın gecekondu mahallelerinden İsviçre’ye kadar çok geniş bir zaman ve mekân çeşitliliği ifade edilmektedir.... >>>
CLASSIC EROTICA Bora Ercan Cinselliğin, yazınsal ya da sözel sanatlarda işlenmesi, görsel sanatlarda işlenmesi kadar eskidir insanlık tarihinde. Dünyanın her bölgesinde, gerek yazılı toplumların eski metinlerinde gerekse sözlü toplumların söylencelerinde cinsellik çok çeşitli şekillerde yer alır. Daha önceki yazılarımızda ve tartışmalarımızda zaman zaman göndermeler yaptığımız Kama Sutra, Ananga Ranga, Permufed Garden, Binbirgece Masalları gibi eserler bu yazınsal eserlere en önemli örneklerdir. Bu klasik yapıtlar zaman zaman çeşitli ülkelerde yasaklanmış, sansüre uğramıştır. Bu noktada, cinselliğin çağlar boyunca özgürlük mücadelesi için bir araç olduğu da sugötürmez. Marquis de Sade’ın da döneminin tabularına, yasaklarına karşı büyük bir savaşımcı... >>> A MATRIMONIAL METAPHOR Dalia Staponkute
You said: “…I thought our relationship’s deep meaning was concealed in the letters... you appeared to be special... it seemed that I was the one-and-only, irreplaceable, eternal one...”(The language of emotion is banal, though, in language, there is nothing more human than banality). Later on you understood that you trust texts more than you do people. A text is immutable; people – the opposite. A person changes while the text remains the same. A letter’s text. A document. A promise. An effect. A fact. A witness. When two people relate through letters, a sort-of third body takes up residence between them – a seducer and a traitor. Letters as go-betweens – letters between. >>>
DUYGU, ZİHİN VE TERCİH ÜZERİNEKaan Koç İnsanoğlunun gerek tarihsel süreçte, gerek bireysel açıdan yaşamında düştüğü en büyük ikilem, ya da paradoks, duygu-düşünce çatışmasıdır.Gündelik hayatımızda neredeyse her eylemimizde bunu yaşarız... git geller silsilesinde, bilinçaltımızda çelişkiler yaratırız. Ve bu çelişkiler, hayatımız boyunca mutlaka bir taraflarımızdan bizi tutar, sarsar. Duygular insan psikolojisinde en baskın etkendir. Duyguların, tecrübeler -hiç şüphesiz düşüncelerin etkisiyle-, hisler, vicdan ve hazların toplamından ibaret olduğunu söylersek sanırım yanılmayız.Örneğin; bir üstgeçitte, boya sandığını yerlere saçmış, ellerini dizlerine koyup, kafasını kollarına dayamış, dayak yemişe benzeyen bir çocuğu gördüğümüzde haline üzülürüz. >>> EVARISTE GALOIS Nurettin Çalışkan 30Mayıs 1832 günü sabahın erken bir saatinde şafak sökerken, iki genç bir meydanda buluştular. Ellerinde tabancaları ile sırt sırta verdiler ve ters yönlerde hareket etmeye başladılar. Yirmi beş adım saydıktan sonra ortalığın sessizliğini bir tabanca sesi bozuyordu.Genç adam yere yığıldı, karnından vurulmuştu. Diğerleri onu düştüğü yerde bırakıp meydandan uzaklaştılar. Yaralı halde meydanda yatan genci çok sonra oradan geçen bir köylü fark ediyor ve hastaneye götürüyordu. Ölüyordu genç adam, karın zarı iltihaplanmıştı. Öleceği anlaşılan gence papaz önerdiler. Genç, papazın son hizmetlerini kabul etmiyordu. Aileden tek haberdar edilen kız kardeşi gözyaşları içinde koşarak hasta haneye yetişiyordu. Genç, kalan bütün gücüyle kardeşini teselli etmeye çalışıyordu. >>>
BAŞTAN ÇIKARICI BİR ÖĞE OLARAK ÇİKOLATA M. Kubilay Akman
Lasse Hallström’ün yönettiği, Joanne Harris’in romanından uyarlanan Çikolata (Chocolat), 1959 Fransa’sında, koyu katolik boğuculuğun ve ölgün bir sükûnetin hüküm sürdüğü köyle oluşan sosyal-mekânsal fonda haz ve baştan çıkarma olgusunun, insanların erteledikleri veya yüzleşmekten korktukları yitik mutlulukların varoluşunu tartışıyor. Film gösterdikleri kadar göstermedikleriyle de tartışılmayı, üzerinde durulmayı hak ediyor. Öykü, belediye başkanı mutaassıp Mösyö Le Comte’un ve köyün rahibinin merkezinde olduğu karanlık köy atmosferine yabancı bir kadın Vieanne’ın ve kızının katılmasıyla başlar. Köylüler kilisededir ve birkaç hafta kalan paskalya öncesinde yoğun dini duygular hepsinin ruhunu sarmalamıştır. >>>
PORNOGRAFİNİN YAPAYLIĞI - 1 Can Başkent
Geçtiğimiz Geçen ayki yazıdan devam edelim. Önceki yazıda, pornografinin yapay olduğunu, ve de bu yapaylığın farkında olmanın pornografi eleştirisinde çok önemli bir kıstas olması gerektiğini vurgulamaya çalışmıştım üstü kapalıca. Zira, taraflardan birinin rızası olmadan ya da taraflar reşit olmadan pornografi tasarlamak, yasadışılığın ötesinde ahlak felsefelerinin büyük bir kısmına göre kabahattir (Antik Yunan'ı ne yapacağız peki). Dolayısıyla, bu sefer biz de muhafazakar pornografi eleştirmenlerinin yolunu takip edelim, ve yaş sınırını koyalım. Yaş sınırı koyarak, örtülü olarak tarafların farkındalığını tesis etmeye, ve de tüm tarafların -hangi motivasyona bağlı olursa olsun- rıza gösterdiğini kabul etmiş oluyoruz. >>>
SIRADAN FAŞİZM YA DA BİLİMİNSANLARI Bora Ercan
Sıradan faşizm, birey ve toplum tarafından kanıksanmış, kabul edilmiş, içselleştirilmiş faşizmdir. Birey olmanın yoksanması, bencilliğin varsanmasıdır sıradan faşizm; bencilliğin oluşturduğu kitle ruhu temel besinidir onun, kimlikler, cinsiyetler, her şey değersizce kullanılır, kullandırılır; her şey birbirine yakınsanarak tekdüze bir hal alır; mazruf sıfırlanır, zarf süslenir sıradan faşizmde. Sürekli suçsuz olduğunuzu kanıtlamak durumundasınızdır faşizmde. Yanınızda kimliğinizle birlikte kimliğinizin onaylı/onaysız fotokopisi de olmalıdır. Adliyeden alınacak sabıka kaydı da önemlidir. Olur olmadık her yerde istenir. Oysa ki, devlet aradığını bulamazmış gibi kendi yapması gereken işi vatandaşına yaptırır. Temel sorun da vatandaşın vatandaş olamaması/oldurulmamasıdır. Kim kim için, kim ne için vardır, devlet mi vatandaş için, vatandaş mı devlet için, sorusu soru bile değildir faşizmde. >>> ODTÜ
TARİHÇE- 2 ÇALIŞMALARI (1980
- 2000) >>>>
ÇIPLAK
MODEL GORBAÇOV VS. Gül
Büyükbay 95'in bahar aylarıydı. Üçlü Anfinin altındaki
resim atölyesine ilk kez çıplak model gelecekti, aramızda para toplayıp
Gazi Üniversitesinde bu işi yapan insanları davet ediyorduk. Bu
biz seçmeli resim öğrencileri için önemli bir gündü, ama bir yandan
da Gorbaçov’ un spor salonunda konusma yapacağı ilan edilmişti.
Yüzüncü Yıl kapısındaki yokuşu inerken spor salonunun önünde toplanmış
arkadaşlarımı gördüm; bir anlık çıplak model mi, Gorbaçov mu kararsızlığından
sonra, topluluk ruhu beni içinde çekti. İçeriye illa ki girilecek
ve Gorbaçov’ a sorular yöneltilecekti. Ortalık gittikçe kalabalıklaşıyordu.
Bir süre sonra anlaşıldı ki demokratik bir ortam olduğu söylenen
üniversitemizde salona yalnızca ODTÜ koleji öğrencileri alınıyor,
üniversite öğrencilerine giriş izni verilmiyordu, toplulukta doğal
olarak bir gerginlik oluştu. Düşünüyorum da bu gerçekten saçmalık,
ne amaçla neye niyet yapıldığını hala daha anlamıyorum.>>>
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
İzinsiz Gösteri'de yayımlanan yazılar ve görselller izin alınmadan
ya da kaynak gösterilmeden kullanılamaz.