Tüm
insanlar arasında küçük yaşlardan itibaren en yaygın cinsel edim
olan mastürbasyon aynı zamanda insanlık tarihinin günümüze kadar
gelen başlıca tabularından da biridir. Bırakınız zararını birçok
yararı olan bu edim bir zamanlar delilikten görme ve duyma sorunlarına,
cilt rahatsızlıklarından saraya (epilepsi) kadar birçok rahatsızlığın
temel nedeni olarak görülmekte ve dolayısıyla da lanetlenmekteydi.
Mastürbasyon karşıtlığının çıkış noktası olarak
üreme çabası içinde olan insanoğlunun sperme verdiği önemi görebiliriz.
Sperm çoğalmak içindir, böylece boşa harcanmayacaktır.
Bugünün bilgilerine göre bunu boş inanç olarak adlandırabiliriz
çünkü erkeklerinin dakikada 50.000 sperm ürettikleri bilimiyordu
tabii.
Sperm ile kan arasında Taoculukta da bir bağ
kurulmuştur. Ancak Doğu spermal boşalmayı kontrol altına alırken
cinselliği Batıdaki gibi yasaklamıyordu. Batı dünyasında bu konudaki
en uç nokta İsviçreli doktor S. A. Tissot’ın 1758 yılında ortaya
attığı “degeneracy theory” olarak bilinen düşüncesidir –kuram
ya da teori diyemiyorum bu ortaya atılan şeye çünkü buna göre
bir damla sperm yedi damla kandan oluşur ve dolayısıyla da sperm
yaşam için en önemli olan şeydir, deniyor. Ve dolayısıyla da onu
gereksiz tüketmek yaşamı tüketmek oluyor.
Neredeyse bütün tek tanrılı dinlerin de temelini
oluşturan yasaklamaların temel mantığının bu olgu olması sadece
mastürbasyonla sınırlı kalmıyor, beraberinde cinsellikle ilgili
başka başka yasaklar da getiriyordu. Cinsellik yalnızca üreme
için yapılacağına göre zevk almak da günahtı. Hele ki eşcinsellik
başta olmak üzere, oral ve anal ilişki biçimleri bu büyük yasakların
başındaydı. Bu noktada Taoculukta, tek tanrılı dinlerin tersi
olarak cinsellikten haz almanın tanrı tarafından insanlara bahşedilen
kutsal bir şey olduğunu vurgulamalıyız. (Gerçi Doğu anlayışının
temeli yin-yang’a dayandığından eşcinsellik Doğuda yoktur.)
Erkekler için böyle bir yasaklamanın o dönemin
koşullarında haklı gerekçeleri olabilir diyelim, bilimin doğasının
kültür ve ideolojiyle içiçe geçmiş olan kaypak yapısını da anlayabiliriz
böylece; ancak bu yasakların kadınlar için de olması Batı kültürü
dahil birçok kültürde bu konuda kesin yaptırımların olması başlı
başına bir çelişki değil midir?
Fakat öncelikle bu yasaklamaları ele almadan önce çok kısa da
olsa tarihsel bir süreçten bakalım mastürbasyon olgusuna.
Her ne kadar mağara duvarlarında bu konuda çizimler
bulunmasa da DNA yapıları bize çok yakın olan şempanzelerin de
mastürbasyon yapıyor olması bize mastürbasyonun insanla birlikte
başladığının bir kanıtı olabilir.
Bununla birlikte, ilk çağlarda bu konuya atıflar
var. Mezopotamya tanrılarından Enki’nin mastürbasyon sonucu fışkıran
spermlerinin Dicle nehrinin suları olduğu mitolojide yer alır.
Eski Mısır’da da yaratıcı tanrının dünyaya Adem ile Havva’nın
Mısır kültüründeki karşılığı olan Shu and Tefnut adlı iki ruhun
mastürbasyon yoluyla gönderdiği inancı vardır.
Ortaçağ ve sonrası Avrupasında, az önce adını
andığımız İsviçreli doktor gibi birçok kişinin her kötü şeyin
temelinde masturbasyonu görmesi başlı başına bir kampanya halini
almıştı. Bu kampayayı bir çeşit “cadı” olgusuna benzetebiliriz.
Çünkü bu olgunun altında da cinsellik yatmaktadır. Cadıların şeytanla
cinsel ilişkiye girdiklerine inanılır. Üzerlerinde uçtukları süpürge
ise şeytanın cinsel organını simgeler. Oldukça uzun süren bu histeri
sürecinde çok kişinin canı yanmıştır. Mastürbasyon yasakları belki
o kadar çok insanı doğrudan yakmamıştır ya da yoğun ve gizemli
bir histeri halini almamıştır ancak oldukça da uzun sürmüştür.
Mastürbasyon
karşıtlığı akımı kendisine ABD’den de destek bulmakta gecikmedi.
Bu kampanın en önemli isimlerinden biri döneminin ünlü bir cerrahı
olan John Harvey Kellogg aynı zamanda günümüzde de yaygın olarak
kullanılan mısır gevreği markasına adını veren kişiydi. Kendisinin
mısır gevreğini ete eşdeğer sunmasının altında yatan anlayış da
etin şehvet duygularını arttırıcı olduğuna inanılmasıdır. Kısacası
Kellogg mısır gevreğini bulurken başka bir niyetle bulmuştu. Fakat
bu sağlıklı gıdadan korkmamıza gerek yok biz içine bal, polen,
arı sütü, kuru üzüm, ceviz, fındık falan atarak başka sonuçlar
da elde edebiliriz.
Kellogg ve yandaşları mastürbasyonu önlemek için
oğlan çocuklarının cinsel organlarının uçlarını gümüş bir telle
kapamayı ya da anestezi yapmadan sünnet etmeyi, kızlarda ise klitorisin
karbolik asitle yakılmasını önermekteydi. Burada 41. sayıda yer
alan “Klitoris’in
Keşfi” başlıklı yazımın sonuna da bir atıf var aslında. Coğrafyalar
farklı olsa da vahşetengiz düşünceler ve uygulamalar birbirine
benziyor. Batıda 18. ve 19. yüzyılda bu tip uygulamaların var
olduğu kayıtlara geçmiştir.
Bu kampanyaların öyle böyle değil ciddi ciddi
delilik boyutunu aldığının diğer bir kanıtı da 1856 ile 1932 yılları
arasında ABD panent ofisi verilerine göre tam 33 adet antimastübasyon
aletinin icat edilmiş olmasıdır.
Bu aletlerin ayrıntılarından söz ederek canımızı
sıkmaktansa mastürbasyonun yararlarından söz etmeyi tercih ediyorum.
Ancak, öncelikle, bu konudaki düşüncelerin de cinsellikle ilgili
diğer önyargıların kalkmasını sağlayan 1948 tarihli ünlü raporuyla
Dr. Alfred Kinsey’e teşekkür etmeliyiz.
Gelelim yararlarına: Öncelikle kadınların ve
erkeklerin orgazmı öğrenmesinde etkili olur. Erkekler sanılacağının
aksine erken boşalma problemlerini giderirler-tabii ki mastürbasyon
sırasında kontrol yaparak, menapoz sonrasında düzenli cinsel hayatları
olmayan kadınların vajinalarının kurumasının cinsel ilişki sırasında
verdiği rahatsızlık önlenir. Bunların da ötesi insanın kendi bedenini
tanıması dolayısıyla da eşinin bedenini tanıması fiziksel ve ruhsal
açıdan sağlıklı bir cinselliği getirmesidir.
Notlar:
1) Bu yazıda lise din bilgisi öğretmenimi
de anmalıyım. Adını anımsayamıyorum genç, hoşgörülü ve yumuşak
bir insandı. Kimse o soruyu soracağımı beklemiyordu, önceden kendi
aramızda tartışmıştık çünkü. Elimi kaldırdım ve “imtimna”, Arapça’da
mastürbasyon demekmiş, “günah mı?”, dedim. “Evet, günah” diye
yanıtladı. “Ama” dedim, “Siz yapmadınız mı hiç?” şaşkınlık ve
isyanvari bir halde. Sınıf tabii birbirine girmiş, kelimenin anlamını
bilmeyenler, bilenlere soruyor, ortalık kaos. Hocamız, gerildiğini
gösterir bir ifadeyle sınıfı susturarak bana da hınzır hınzır
işte bu günahı ben de anlamıyorum zaten, dercesine bakmıştı. Bir
zamanlar böyleydi işte Türkiye’de sadece hoşgörülü değil ateist
olan din bilgisi öğretmenleri bile vardı.
2) Cadılarla ilgili, Haydar Akın’ın “Ortaçağ Avrupası’nda Cadı
Avı” adlı mükemmel incelemesine bakılabilir. Dost yayınları, 2001.
3) İzinsiz Gösteri’nin önceki sayılarında yer alan Nurettin Çalışkan
imzalı “Sayılarla
Yaşamak” ve “Otuzbir
Üzerine Terennüm” başlıklı iki ayrı yazıda bu konuya farklı
açılardan atıflarda bulunulduğu için bu yazı boyunca o konulara
hiç girmedik.
4) 2 Haziran 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yer alan bir
habere göre Türk Eczacıları Birliği ve Hacettepe Üniversitesi’nin
işbirliğiyle kurulan Cinsel Sağlık Eğitim ve Danışma Merkezine
ergenlik dönemi gençleri sık mastürbasyonun zararlı olup olmadığını
soruyorlarmış. Yanıtı merak ettim, gazetede telefon numarası yoktu
açıp soramadım.