Kadın
bedeninin en ilginç organlarından biri şüphesiz klitoristir. Dişi
memelilerde bulunan bu cinsel organ, vajinanın dış dudakçıklarının
(labia majora) aralanmasıyla ortaya çıkan iç dudakçıkların (labia
minora ) hemen üzerinde gözle görülebilecek büyüklükte bir yumrudur.
Farklı bedenlerde büyüklüğü değişiklik gösterse de cinsel ilişki
ya da mastürbasyon sırasında d/irileşir. İşin diğer bir ilginç yanı
da klitorisin penisle olan benzeşimidir: İkisi de aynı dokudan oluşur.
Nitekim, şu sıralar hakkında yapılan sinema filmi vizyona girecek
olan Dr. Alfred Kinsey kiltorisi “ the phallus of the female” yani
kadının penisi olarak tanımlar. Bununla birlikte, klitorisin organsal
işlevinin cinsel haz verici olması onu daha da çekici kılar. Cinsellik
konusunda uzman bir psikolog olan Dr. Jude Cotter kadınlara yaptığı
konuşmalarda “Tanrı sizin orgazm olmanızı istediği için bu oganı
size bahşetti” demiştir.
Klitoris sözcüğünün köken olarak nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle
birlikte Yunanca anahtar anlamına gelen 'Kleis' ‘den geldiği genel
olarak kabul görmektedir.
Kadın
cinsel organı hakkında yapılan anatomik çalışmalar tıp tarihinde
çok az. İlk olarak Aristoteles vajinanın penisin içe bükülmüş
hali olduğu savını ortaya koydu. Ancak bu konuda ciddi çalışmalar
için ise neredeyse 2000 yıl geçmesi gerekecekti. 1559 yılında
İtalya’nın Padua Üniversitesi’nde cerrahi dersleri veren Renaldus
Columbus klitorisi ilk bulan kişi olarak birçok kaynakta kabul
edilmekte. Columbus De re anatomica adlı eserinde klitorisi ‘kadın
hazzının merkezi’ olarak tanımlıyor.
İki yıl sonra, 1561’de yine aynı üniversiteden Gabriele Falloppio,
Columbus’un iddiasına karşı çıkar ve klitorisi kendisinin keşfettiğini
söyler. Bu tartışmalara 17. yüzyılda Danimarkalı Anatomist Caspar
Bartholin, her iki iddiayı da klitorisin 2. yüzyıldan bu yana
tıp camiasında geniş olarak bilindiği savıyla başka bir boyut
getirir. Benim için ilginç ve inandırıcı olan, bu keşfi İtalyanların
yapmış olması. Belki Caspar haklı 2. yüzyıldan beri biliniyor
ancak o dönem de kesin İtalyanlar bulmuştur diyorum değil mi ki
hedonizm imparatorluğudur o coğrafya.
Tıpçıların bu konudaki tartışmalarının bulanıklığı aslında Doğu
ve Batı cinselliği için de geçerli olabilir. Eski Yunan ve Roma
cinselliğinde klitorisle ilgili bir bilgi ya da uygulamaya bildiğim
kadarıyla rastlanmıyor. Ne de Budist ya da Hindu Tantracılığında,
Taoizmde, Arap cinseliğinde bu konuda bir bilgi var.
Psikanalizin kurucusu Freud orgazmı vajinal ve klitoral olmak
üzere ikiye ayırır. Yanlız Freud’un bu konudaki görüşleri günümüzde
oldukça değersizdir. Çünkü Freud klitorisin ergenlik döneminde
mastürbasyon yoluyla keşfedilebileceğini, sonradan uyarılmanın
olanaksız olduğu iddiasındadır.
O dönemlerde henüz Grafenberg noktası bilinmiyordu tabii. Buradan
hareketle olayı biraz mistikleştirelim isterseniz. Belki de bedenimizde
hala daha bilinmeyen birçok organ ya da merkez var ve onlar da
gelecekte keşfedilecek, kim bilir.
Klitorisin çok uzun zaman boyunca haz almaktan başka bir işlevinin
olmadığı, hatta sadece haz almak için var olan bir organ olduğu
düşünüldüğünü vurguladık. Oysa son dönemin piercing modası klitorise
de uyarlanmıştır, bu sayede organın başka bir işlev daha kazandığı
da söylenebilir.
Bu yazıyı yazdıktan sonra danıştığım cerrah dostum Baki Çokneşeli
böylesi ciddi bir yazıda fazla uçmamam gerektiğini üstüne basa
basa vurguladığı için hiç kanatlanmayarak konuyu çağımızın en
önemli sorunlarından biri olan bir konuyla bitirmek istiyorum.
Afrika’nın başta Sudan olmak üzere müslüman bölgelerinde kadınlar
da sünnet ediliyor. Genç kızların klitorisleri hiç de hijyenik
olmayan koşullarda kesiliyor. Bunca sinir ucunun bir arada bulunduğu
bir yerin kesilmesi sırasındaki acı bir yana, tüm ömür boyunca
cinsellikten haz alamama başka bir yana. Birçok uluslararası kuruluş
bu saçma sapan uygulamanın sona ermesi için çalışmalarda bulunuyor.
Bu uygulamanın kökeni ise başka bir yazının konusu olarak ele
alınmalı.