Modern bilimin en şaşırtıcı yönü Pisagorculuğa dönüşüdür. Bertrand Russell
Yüzyıllar boyunca insanlar sayılara özel bir önem verdiler, onlara
rakamsal değerlerinin ötesinde bir anlam yüklediler. Matematiğin bir
aracı olan sayıların insanın kişiliğinin gizli yanlarını gösterdiği
düşünüldü. Pek çok insan sayıların uğuruna ya da uğursuzluğuna inandı.
M.Ö. II binde İbraniler, Yunanlılar, Latinler ve Araplar baş tanrıların
her birine bir sayı verdiler. Mayalar, oluşturdukları 260 günlük tören
takviminde, takvimi her biri bir Tanrının adını taşıyan 20 günlük
devrelere böldüler. Her tanrının adına 1-13 arası değişen bir sayı
da vermişlerdi. Böylece, 260 günlük takvimin her gününün, Tanrılarla
ilişkili özel bir adı ve başka bir gün için yinelenmeyen bir sayısı
vardı.
Pisagorcular sayıların aklı, sağlığı, adaleti ve evliliği etkilediğini
düşünüyorlardı. Onlara göre, bütün sayıların başlangıcı olan 1, birliği
ve tekliği temsil ediyordu. Çift sayılar dişildi, ilk çift sayı olan
2 farklı düşüncelerin simgesiydi ve çeşitliliği temsil ediyordu. 1
ve 2 sayılarının toplamından oluşan ilk tek sayı 3 erildi ve uyumun
simgesiydi. 4 sayısı adaleti, ilk dişil ve eril sayıların toplamından
oluşan 5 evliliği, 6 yalnızlığı, 7 sağlığı ve 8 aşkı temsil ediyordu.
Pisagorcuların sisteminde ilk dört sayının toplamı olan 10 en mükemmel
sayıydı. Onlara göre yıldız türünden gökte dolanan 10 cisim olmalıydı.
Fakat görünen sadece 9 cisim varken onlar özel bir onuncu cisim oluşturdular;
görünmez bir karşı dünya.
Platon, sayıların gizemi ile ilgilendi. Republic (Devlet) adlı kitabında
"iyi ve kötünün efendisi"olarak nitelediği mistik sayı konusunda
yazdı ama bu sayının ne olduğunu belirtmedi. Daha sonra bu sayı üzerine
birçok çalışma yapıldı. Bir görüşe göre, Hint ve Babil gizemciliğinde
önemli bir yeri olan, 60 veya 12.960.000 sayısı Platon'un mistik sayısı
idi. Onun için bu sayılara Platonik sayılar adı verildi.
Taocu düşüncede ise, bir ikiyi, iki de üçü yaratmıştır. Bir Tao'dur,
iki Yin ve Yang, üç ise cennet, dünya ve insanlığı temsil eder.
Bir dönem gizem, kahinlik ve büyü alanlarında bir sözcüğü oluşturan
harflerin değerlerinin toplamı ile uğraşıldı. Bu koşullarda sözcükler
sayısal değer kazandılar.
Bu konudaki en güzel örnek, Arapların Ebcet hesabıdır.
Hemen her alfabedeki harflerin çok eskiden beri rakam olarak birer
karşılığı bulunduğu bilinmektedir. Bunlar arasında en çok tanınan
İbrani-Süryani, Grek ve Latin harf-sayı sistemidir. "Ebcet hesabı"
denilen ve Arap alfabesinin ebcet tertibine dayanan rakamlar ve hesap
sistemi Müslüman milletler arasında kullanılmaktadır.
Ebcet, Arap alfabesindeki harflerin kolay öğrenilmesi için düzenlenmiş
sözcüklerdir. Sekiz sözcükten oluşur. Bu sekiz sözcük içinde 28 harf
bulunmaktadır. İlk dokuz harf 1-9'u, ikinci dokuz harf 10-90'ı, üçüncü
dokuz harf 100-900 sayılarını ve son harf 1000'i gösterir.
Ebcedin her harfinin bir Tanrı adına ve doğal güçlere karşılık olduğu
sayılmıştır; bir yandan harf ve sayılar arasındaki ilişkiler, öte
yandan bunlara karşılık gelen simgeler sayesinde gizemli bir yol oluşturulmuştur.
Ebcet sistemi İslam dünyasında özellikle tasavvuf, astronomi, astroloji,
edebiyat ve mimari alanlarıyla sihir ve büyücülükte kullanıldı.
İslam dünyasında kitap düzenlemelerinde ebcetten faydalanıldı. Arap
alfabesinin kullanıldığı ülkelerde kitapların başında eserden ayrı
bilgiler verileceği zaman bu kısım ebcet harfleriyle numaralanıyordu.
Ülkemizde harf devriminden sonra bunun yerini Batıda kullanılan Romen
rakamları almıştır. Ayrıca, kitaplarda önsöz, sunuş, içindekiler ve
dizin gibi kitabın asıl bölümlerinden ayrı olan sayfalarda sayfa numarası
olarak kullanıldığı görülür.
Ebcet mimaride de kullanılıyordu. Mimar Sinan tarafından yapılardaki
oranların belirlenmesinde ve modüler düzenin oluşumunda bu kelimelerin
karşılığı sayılardan faydalanmak suretiyle kullanılmıştır.
Ebcedin fizik, matematik ve astronomide kullanılışı ise daha çok 'hesab-i
cumüle' dayanmaktadır. Ancak astronomik gözlemlerde kullanılan çeşitli
gözlem araçlarında ebcet harfleri rakam yerine kullanılmıştır.
Ebcet halk arasında da çeşitli maksatlarla kullanılıyordu. Bunlardan
biri, doğum yılını veren harflerin bir araya getirilmesiyle ortaya
çıkan kelimenin çocuğa ad olarak konulmasıdır. Mesela hicri 1290 (1873)
yılında doğan Mehmet Akif Ersoy'un adı babası tarafından bu usulle
Ragıyf olarak konulmuş, fakat bu alışılmamış kelime, babasının ölünceye
kadar Ragıyf demekte ısrar etmesine rağmen yakın çevresi tarafından
Akif şekline dönüştürülmüştür.
Bazı sözcüklerin sayısal değeri o sözcüklerin simgesi olarak kullanıldı;
örneğin Muhammed adının sayısal değeri olan 92, Hz. Muhammed'i çağrıştırıyordu.
"31 çekmek" çocukluk döneminde sokaktan edindiğimiz kavramdır,
o dönemlerde erkeklerin mastürbasyona ulaşmasında elinin hareketinin
sayısı olarak öğrenilse de, gerçekte 31 sayısı mastürbasyon kelimesinin
Arap alfabesindeki sayısal değeridir. Benzer şekilde Mahbub (erkek
sevgili) sözcüğünün ve buna eş anlamlı olan diğer bir sözcüğün sayısal
değeri 58'dir ve bu sayı kötü şeyleri anımsattığı için, "elli
sekiz" sözü bir aşağılamayı içermektedir. Güney Anadolu'da hala
öğrencilerin bu numarayı alması istenilmez. Argo olarak kullanılan
"beşlik" kavramı da Arapça’da sayısal değeri 5 olan harfin
görünümüyle ilgilidir. Yuvarlak bir biçimi olan bu harfin görünümü,
5 sayısına farklı bir anlam yüklemiştir.
Tarih düşürme, herhangi bir tarih olayını ebcedin sayı değerleriyle
saptama işidir. Harflerin toplamı belirli bir hicret yılını gösteren
bir sözcük, bir tamlama bulmak; tümce, mısra ya da bir beyit düşürme
yoluyla yapılır. Ebcet hesabı, evlenme, ölüm, doğum, toplumsal olaylar
ve hatta günlük önemsiz olaylar için tarih düşürmede de kullanıldı.
Bu tarihini belirlemek için rakamlar kullanmak yerine, rakamların
karşılığı olan harflerle üzerine şiir ya da özel bir yazı yazılıyordu.
Örneğin; Fransızların 1213 tarihinde Mısır'a girmeleri üzerine Hiyanetle França girdi Mısra
çıkış tarihleri olan 1216 için, Kahire fatihi Sultan Selim oldu yine
mısralarını yazıyordu ki bu mısraları oluşturan kelimelerin ebcet
hesabındaki değerleri bu yılları veriyordu.
Mezar taşlarına ölüm yılını yazmak yerine, ebcet hesabında bu yılı
veren mısralar kullanılıyordu; örneğin 1231 Hicri yılında ölen birisi
için mezar taşına Arapça harflerle Süleyman İzzet Allah’a emanet
yazılıyordu. Büyü ve muskalarda harfler sayı değerlerine göre toplanmış
ve toplamın cinler dünyasıyla ilişiği bulunduğu varsayılmıştır. Gazali'nin
üç sıralı bir karedeki ebcet harfleri buna örnektir. Bu bilinen üçlü
sihirli karedir.
Bu karenin güç durumlarda çözüme yardımcı olduğuna inanılırdı. Doğum
yapmakta olan bir kadına gösterilerek, rahminin üzerine konulduğunda
doğumun kolay olacağına inanılırdı. Karenin çift rakamları ya da harfleri
iyi dilekler için kullanılırdı; bunları taşıyan kadın ve erkek arasında
yakınlık ve sevginin artacağına, yolcuların esenlik bulacağına inancı
vardı. Dilek bir kötülük ise, tek rakamlar ya da harfler kullanıldı.
Allah'ın adlarının veya Kuran’daki surelerin başlarındaki gizemli
harflerden kareler oluşturulur ve bunlar da büyü ve muskalarda kullanılırdı.
Hala kullanılmakta olan bu yöntemle, üçlü, dörtlü, ..., dokuzlu sihirli
kareler hazırlanarak değişik amaçlar için muska hazırlanır.
Bayrağımızda ki hilal neyi sembolize ediyor dersiniz?. Allah kelimesinin
Arapça yazılımında bir "elif", iki "lal" ve bir
de "he" harfi vardır. Bu harflerin ebcet değerleri toplamı
66'dır. Hilal kelimesinin Arapça yazılımında bir "elif",
iki "lal" ve bir "he" harfinden oluşur, onun da
ebcet hesabı 66'dır. "Allah" ve "hilal" kelimelerinin
ebcet değerleri 66'ya eşit olduğundan Türk bayrağındaki hilal, Allah'ı
sembolize eder. Dikkat edildiğinde bütün Müslüman ülkelerin bayraklarında
hilal bulunduğu görülecektir. Bu gerçek bütün diğer Müslüman ülkelerin
bayrakları için doğrudur. Ayrıca Türkçe bir deyim olan "işi 66'ya
bağlamak" da bu sebeple meseleyi Allah'a havale etmek şeklinde
açıklanır.
Ebcet tasavvufta ayrı bir öneme sahiptir. özel olarak Hurufilik ile
Bektaşilik'te ve bütün tasavvufi edebiyat genelinde ebcet harflerinin
sayı değerleri ile kullanıldığı birçok örnek bulunabilir. XX. yüzyılda
Said Nursi'nin bu yöntemle Kuran'ın otuz yerinde Nur risalelerine
işaret edilmiş olduğunu açıklamaya çalıştığı görülür.
İslami gelenekte çok yaygın olan ebcet hesabına benzer hesaplamalar
Batıda da kullanılıyordu.
Yahudiler YAHWEH sözcüğünü oluşturan ünsüz harflerin simgelediği rakamların
toplamı olan 26 sayısını kutsal saydılar. (Y+H+W+H=10+5+6+5=26)
16. yüzyılda yaşamış Katolik ruh bilimci ve nümerolog Petrus Bungus,
Martin Luther adının 666 değerinde olduğunu tanıtlamak için 700 sayfalık
bir sayı bilimi kitabı yazıyordu.
Havari Yuhanna'nın Vayhi 13:18'de, harflerin sayısal değerleri hesaplanarak,
666 sayısının kıyamet hayvanı DECCAL'in sayısı olduğu söyleniyordu.
İsimlerinin ya da doğum tarihlerinin rakamsal değerlerine bakılarak,
Roma'yı yakan Neron'un, 20. yüzyılın katili Hitler'in gerçekte birer
"Deccal" olduğunu ispatlamaya çalışanlara rastlanıyordu.
Günümüzde de Pisagorcuların yaklaşımına benzer olarak, ad ve soyada,
doğum yerine ve doğum tarihine göre kişilerin uğur sayıları bulunuyor
ve bu sayılar simge olarak kullanılarak insan yazgısı ifade edilmeye
çalışılıyor. İşin güzel yanı her insanın birden fazla uğur sayısının
olması. Ad ve soyadınıza, doğduğunuz yere, doğum tarihinize ve burcunuza
göre 4 farklı sayıyı uğur sayısı olarak alabilirsiniz. Doğum tarihinize
göre uğur sayınızı bulmak için doğum tarihini oluşturan sayıların
toplamını alın, elde ettiğiniz sayı iki rakamlı ise, bu sayıların
yeniden toplamını alın, sonuçta bulduğunuz 1 ile 9 arasındaki sayı
sizin uğur sayınız olacaktır. Diğer uğur sayılarını ise aşağıda verilen
tabloya göre harflerin karşılığındaki sayıların toplamını alarak bulabilirsiniz.
Uğur sayınızı buldunuz. "Kişilik testi"ni de yapmak isterseniz,
size bir fal kitabından "aşırdığım" sayıların karşılığını
veriyorum.
1- Uğurlu sayınız olan (1) dik bir rakamdır. Diklik,
sertliğin, doğruluğun, dürüstlüğün, üstünlüğün simgesidir. Uğurlu
sayınız gibi siz de "dosdoğru" ve "dimdik" bir
insansınız. Eğilmez, bükülmez, çelik bir iradeniz var.
2- Uğurlu sayınız (2) adet (1)'in yani (1) artı (1)'in
birleşmesinden doğar. İki ayrı elemandan oluştuğu için kendisinde
de elemanlara ayırma, yani analiz gücü vardır. Olumlu ile olumsuz
arasında bir ayrım yaptıktan sonra senteze varıyorsunuz. İnsanlara
iyilik yapmak arzusuyla dolup taşıyorsunuz. Dostluğa, insanlara, yeni
bir çevre edinmeye büyük önem veriyorsunuz. Kendi kabuğunda sessizce
yaşamayı da seviyorsunuz.
3- Sayılar dünyasında (1) baba, (2) anne, (3) ise
çocuktur. Üç sayısı (1) ile (2)'nin birleşmesinden doğar. Soyu üretecek
sayı da (3) olduğuna göre bu rakam sayılar dünyasında yaşamsal bir
önem taşıyor ve gelecek zamanı simgeliyor. Uğurlu sayınıza göre çok
yanlı bir görünümünüz var. Yaşama yeni gelen bir çocuk gibi çevreyi
tanımaya çalışıyor ve her şeye ilgi duyuyorsunuz. Gördüğünüz yeni
şeyler ve yaşadığınız yeni olaylar sizde büyük coşku ve heyecan uyandırıyor.
4- Dörtlü sistem düş gücüne çok az yer verir, somuttur.
Kendisini tamamlamıştır. Uğur sayısı olarak (4) sayısına sahip olanlar
kişiliklerini tamamlamış, kişiliklerine kavuşmuşlardır. Gerçekçidir
ve somut olaylardan hareket ederler.
5- Uğurlu sayınız 5, dişi olan 4 ile erkek olan 1'in
birleşmesinden doğar. Her ikisinin de özelliklerini taşıyor. Her iki
sayının güçlü yanlarıyla birlikte zayıf yanlarını da içeriyor. Zaman
zaman ölçülü, kararlı ve dengeli, zaman zaman ise dengesizsiniz. Bu
değişikliklerinizle çevrenizdekileri de şaşırtıyorsunuz. Ayrıca uğurlu
sayınız gibi yetkinlik ve düzen simgesisiniz.
6- Sayılar dünyasında 6 zenginlik ve görkemin simgesidir.
Düşüncelerinizde katıksız bir idealist, his yaşamınızda aşırı duygusalsınız.
Düş kurmayı seviyor, kendi içinize kapanıyorsunuz.
7- Uğur sayınız gibi çök yönlü ve çok yanlısınız.
Çok sevildiğiniz için sevgi yaşamınızda ön planı tutuyor. Uyumlu,
durmuş oturmuş, sıcak bir aile yuvası içinde yetişmeniz, fazla ilgi
görmeniz sizi bencil yapmış. Aşık denecek derecede kendinizi seviyorsunuz.
Bu nedenle de verici değil alıcısınız.
8- Bu sayı sayılar dünyasında dişi bir rakamdır.
Bütün dişiler gibi sevmek ve sevilmeye büyük ağırlık verirler. Siz
de sevilmek ve sevmek istiyorsunuz. Hele sevildiğinizi öğrenmek çok
hoşunuza gidiyor. Ama aşkda ihtiyatlısınız. Karşınızdakine kolay kolay
açılmıyorsunuz. Bireysel duygu ve düşüncelerinizi açığa vurmayı bir
zaaf gibi görüyorsunuz.
9- Sayılar dünyasının son rakamı olan 9 yetkinlik
örneğidir. Siz de uğur sayınız gibi yetkin bir insansınız. Büyük fikirlerin,
projelerin peşinde koşuyorsunuz. Hırslı kararlı yapınızla bunları
gerçekleştirebiliyorsunuz. Duygu yönünden de zenginsiniz ama coşkularınıza
gem vuruyorsunuz. Bilinçlisiniz, sağlam değer yargılarınız var.
Uğur sayınızın sizin kişiliğinizi ne kadar açıkladığını bilemeyiz,
ama eğer böylesi bir yöntemin bilimsel olmadığını, sayıların insan
yapısını ortaya koyamayacağını düşünüyorsanız ve bir takım psikolojik
yorumlar oluşturuyorsanız, dikkat etmelisiniz. Psikanalizin "babası"
sayılan Sigmund Freud'dun da sayılarla olan ilişkisi yabana atılacak
türden değildir. Freud, sayıların insan yaşamındaki gizemli gücüne
inanır, psikanaliz tedavilerde bireylerin rüyalarında gördüğü sayıların
yorumu ile tanılar oluştururdu. Freud, "Günlük yaşamın psikopatolojisi"
adlı kitabında, kardeşlerinin en küçüğü olup küçük yaşında babasını
yitirmiş bir sayrının başından geçen ve uğur sayısına dayalı bir olguyu
anlatıyordu:
"Neşeliyken usuna 426.718 sayısı gelmiş. Kendi
kendine şu soruyu sormuş: -Bu sayı sana neyi anımsatıyor?-. Usuna
önce bir yerde duyduğu şu tümce gelmiş: -Eğer soğuk algınlığı için
doktora gidersen, doktor 42 günde sağaltır, gitmezsen 6 haftada geçer-.
Bu, şu demektir: 42=6x7.
Bu ilk çözümü izleyen engelleme evresinde dikkatini şu noktaya çektim:
Seçtiği 6 basamaklı sayı 3 ve 5 dışında tüm ilk sayıları kapsıyordu.
Çözümün sonrası da kendiliğinden geldi. -Biz 7 kardeştik, ben en küçükleriydim.
Doğum sırasına göre kız kardeşim A. 3 numaradır, erkek kardeşim L.
ise 5 numaradır. İkisi de benim düşmanımdır. Küçükken her gün tanrıya
dua eder ve ikisinin de ölmesini isterdim. 3 ve 5 sayılarını atmakla
da bu isteğimi gerçekleştirmiş oluyordum-.
- Eğer bu sayı kardeşlerini simgeliyorsa, sondaki 18'in anlamı nedir?
Hepiniz 7 kardeştiniz-.
- Eğer babam yaşasaydı en küçük çocuk ben olmayacaktım diye düşündüm.
Eğer bir kardeş daha gelseydi 8 olacaktık. Böylece benden küçük bir
kardeşim olacaktı, ben de ona büyüklük taslayacaktım-.
Tüm sayı iki isteğinin gerçekleşmesini içeriyordu. Birincisi, kötü
olan iki kardeşin ölmesi, ikincisi ise kendinden sonra yeni bir kardeşin
doğması. Ya da kısaca söyle diyebiliriz: Babam öleceğine keşke o iki
kardeşim ölseydi!"
Psikolojide birçok korku tanımı yapılmıştır. Yükseklik korkusu, karanlık
korkusu, yalnız kalma korkusu gibi 13 korkusu da (Triskaidekaphobia)
bunlardan biridir. Bu korkuya sahip insanlar ayın 13. gününde önemli
işler yapmaktan kaçınma, 13 kişi ile birlikte aynı anda ve aynı yerde
bulunmama gibi tavırlar içindedirler. En büyük korku ise ayın 13.
gününün cuma gününe gelmesidir, o gün bütün kötülüklerin ortaya çıkacağı
düşünülür.
13 sayısının uğursuzluğu, Hıristiyan geleneğinde, 13. sakirtin İsa'ya
ihanet ettiği düşünüldüğünden oluşmuştur. 13 sayısı, cehenneme özgü
mertebelerin sayısı olduğu ve cadıların 13'lü gruplar halinde ortaya
çıktığı için de uğursuzdur. Bu sayının uğursuzluğuna en büyük gerekçe,
İsa'nın 13. gece ölmüş olması sayılır.
13 sayısının uğursuzluğu gibi, 7 sayısı da uğur sayısı olarak kabul
edilir. Özellikle bu konuda daha önce hiç kafa yormayan insanlara
sorulan "uğur sayınız nedir?" sorusuna verilen yanıt, çoğunlukla
7 olmuştur.
7 sayısını uğurlu yapan şey ne olabilir?
Pisagorculara göre tek sayı olan 7 erkekti ve uğuru temsil ediyordu.
Philolaus 7 için "her şeyin hakimi ve lideri, bir tanrı gibi
ebedi, metin, hareketsiz, yalnız kendine benzeyen, bütün diğerlerinden
farklı olan tanrıça Athena'ya benzer" yorumunu yapıyordu.
Kuran'a göre Allah yeri ve göğü 7 tabaka halinde yarattı. Hac sırasında
Kabe'nin etrafında dolanma, Tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasındaki
koşu da 7 kere yapılmalıdır. Mekke'de belli bir mevkide hacı 7 kere
"Allahu ekber" diye bağırır. Haccın sonunda şeytan 7 taşla
taşlanır.
7 sayısını uğurlu yapan bir başka önemli neden vardır.
Kız çocukları 7 ayda süt dişlerini çıkarır, 7 yaşında düşürürler.
2x7 yaşında ergenliğe ulaşırlar, 7x7 yaşında menopoza girerler. Aybaşı
4x7 günde tekrar eder, hamilelikleri son aybaşından sonra 40x7 gün
sürer.
Kadına ait bunca olaylarda önemli bir rol oynadığından 7 sayısı kadını
akla getiriyor olabilir mi?
Sanırım hepiniz Kenan Evren ismini çok yakından biliyorsunuz. 12 Eylül
1980’de darbe ile cunta liderliğine soyunan ve o dönemde yaptırdığı
Anayasa oylamasıyla birlikte kendisinin de Cumhurbaşkanlığını onaylatan,
ülke tarihine işkence, idam ve sansür kelimelerinin bolca yazılmasını
sağlayan biri nasıl olurda tanınmaz ki?
Mezun olduğum dönem sonunda bir yıllık hazırlama çabası içine girmiştik.
Hazırladığımız yıllık için ‘Matematikçi olmasalardı ne olurlardı’
başlıklı bir yazı da hazırlanıyordu. Bir arkadaşımızla yaşadığımız
bir anı üzerine, onun için Cumhurbaşkanlığı’nı uygun bulduk. Denetime
giden yıllığımız, bu söz üzerine sansüre takılmıştı. Gerekçe ise “Cumhurbaşkanımızın
lisede matematik dersinden başarısız kalması ve sonra Harp okuluna
başvurması” olduğunu, “bir şekilde Cumhurbaşkanımızın kulağına
gittiğinde bu konunun bir rahatsızlık vereceği” söyleniyordu.
Bunun üzerine, aslında iyi bir matematikçi olan arkadaşımızı, Cumhurbaşkanlığından
alıverdik.
Bu yazıda Kenan Evren’in anılmasının gerçek nedeni, sayılarla Atatürk’ün
yaşamında bir bağıntı kurması ve bunu konuşmalarında aktarması oluşturuyor.
Kenan Evren, 15 Ocak 1981’de bir konuşmasında “Türk Ulusu, yaşamının
en büyük talihini, ulu önder Atatürk’ü kendisine bahşeden Tanrı lütfuna
borçludur” yorumunda bulunuyordu. Bu konuşmasını destekleyen
görüşlerini ise, 13 Şubat 1981’de Harp okulunda yaptığı konuşmada
açıklıyordu. “Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığını,
3 tane 19’un toplamı olan 57 yaşında öldüğünü” hatırlatarak “Atatürk’ün
hayatında 19 rakamının önemi olduğunu” söylüyordu. Cunta lideri
birçok konuşmasında sözlerini pekiştirmek için Atatürk’ün sözlerinden
ve nutkundan alıntılarla beraber Kuran’dan da sureler aktarıyordu.
Kenan Evren’in Atatürk’ün yaşamında 19 sayısının mucizesinden bahsetmesi
aslında pek de yabana atılabilecek bir konu değildi. Cenk Koray bu
konuyla ilgili ‘ciddi’ açıklamalar yaptığı bir kitap çıkarmıştı. Aynı
konunun üzerine daha da ‘bilimsel’ olarak eğilen ve yaptığı ‘araştırmaları’
kitaplaştıran başka bir isim daha vardı; Edip Yüksel.
Edip Yüksel, İmam Hatip mezunu ve hayatını ABD'de sürdüren bir "araştırmacıdır".
"Araştırmalarını" İslam dini ve Kuran üzerine yoğunlaştıran
Yüksel'e göre "...Matematiksel mucize beraberinde rasyonel
düşünmeyi ve bilgiye dayalı kesin bir inancı getiriyor. Nitekim, bu
mucizeye tanık olanlar, Tanrının buyruğunu din adamlarının buyruğuna
tercih ederek, sadece dinlerinin kaynağı olan Kuran'ı dinlemekte ve
daha önce Tanrının hükmüne ortak koştukları diğer kurumları ve kitapları
reddetmektedirler." Yüksel kitap olarak yayımladığı çalışmasında,
19 sayısının Tanrı tarafından kod olarak seçildiğini ve Kuran'ın yazımında
önemli bir rol oynadığını öne sürüyordu. Yaptığı "araştırmada"
Kuran'ın 19 sayısı ile olan ilişkisini şu şekilde belirliyordu:
Kuran'ın ilk ayeti olan Besmele 19 harfe sahiptir.
Kuran 114 (19x6) sureden oluşur.
Kuran'da, numarasız Besmeleler dahil 6346 (19x334) ayet vardır.
Besmelenin ilk kelimesi "isim" kuranda 19 kez geçer.
İkinci kelime "Allah" 2698 (142x19) kez, üçüncü kelime "Rahman"
57 (3x19) kez ve dördüncü kelime "Rahim" 114 (6x19) kez
geçer. Besmelenin ilk dört kelimesinin tekrar ettiği sayıların toplamı
152 dir ve bu sayı 19'un katıdır.
Yüksel bunlar dışında Kuran'ın bazı surelerindeki harflerin sayısına
bakarak 19 sayısını buralarda aramıştır.
42. ve 50. surelerde toplam 114 (6x19) Q(Qaf) vardır. 7. surede 97,
19. surede 26 ve 38. surede 29 S (Sad) harfi vardır; bu üç suredeki
toplam S harfi 152 (8x19) tanedir. 40, 41, 42, 43, 44, 45 ve 46. surelerindeki
toplam H, M (Ha, Mim) sayısı 2147 (113x19) dir. 19. suredeki K (Kef),
H (He), Y (Ye), A (Ayn) ve S (Sad) harflerinin sayısı 19'un katı olan
798'dir. 68. surede N (Nun) harfinin sayısı 133 olup bu sayı 19'un
7 katıdır.
Kuran'ın temel mesajı Allah'ın birliğidir. Nitekim Allah'ın VAHİD
(BİR) isminin ebcet değeri 19'dur.
Yüksel, yine aynı çalışmasında; " şeytani bir hilafete son
veren Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını kuşatmış bulunan 19 sistemi,
41:53 ayetinde belirtilen işaretlerden biridir. (...) Kuran'ın mesajını
gelenekçi öğretilerin oluşturduğu parazitler yüzünden net olarak alamadığımdan
Atatürk'ü "deccal" zannediyordum. Tanrıya ham dolsun, şimdi
asıl deccallerin kimler olduğunu çok iyi biliyorum: Atatürk'ün, minarelerine
ot tıkamaya çalıştığı hurafeci din adamları." yorumunu verdikten
sonra, Atatürk'ün hayatında 19 sayısının önemi ile ilgili örnekler
veriyordu.
Mustafa Kemal Atatürk adında 19 harf bulunuyordu. 1881'de (99x19)
doğdu, 1938 (102x19) yılında, 57 (3x19) yaşında iken öldü. Nüfus cüzdanı
numarası 992814 (19x52306), nüfus kütük numarası 19'du. Harp okulunu
Türk subayları arasında 19'uncu bitirdi. 19 Mayıs 1919 yılında bağımsızlık
mücadelesini başlatmak üzere Samsun'a geldi. Kendisine verilen madalya
sayısı 19. İstanbul Akaretlerdeki ev numarası 76. Cenaze töreninde
19 notalı 19'uncu Şopen marşı çalındı. Cenazesinin nakli 19 Kasım
1938 tarihinde yapıldı.
Edip Yüksel'in yaptığı çalışmaya benzer bir çalışmayı da Niyazi Bekki
yapıyordu. Niyazi Bekki, "Namazın Sayısal Mucizesi üzerine"
yaptığı "araştırmada" ebcet hesabının kullanımıyla namazın
şifresini açıklıyordu.
"...tesadüf diyebilir misiniz ki: salaat kelimesinin ebcet
değeri 31x17=527 dir. Kuran'da geçen "es-salat" kelimelerinden
beş tanesi numaraları 17'yi gösteren ayetlerde geçer. Bunlardan ilki
Bakara suresinin 153. ayetidir. Allah'ın "el-Ma'bud" isminin
ebcet değeri 153'tür. Bu sayı 17'nin 9 katı olduğu gibi 1 den 17 ye
kadar sayıların da toplamıdır. Son ayet ise 31. surenin 17. ayetidir
ki bu iki sayının çarpımı 527 olup "salad" kelimesinin ebcet
değeridir. Demek ki en büyük ibadet olan namazın şifresi 17'dir ve
bu da "el-Ma'bud" ismine göre düzenlenmiştir."
Yaşadığımız dönemin deccal'i kim olabilir dersiniz? Akdoğan Özkan,
ComputerWorld dergisindeki “Bir rüya ve şeytani düşünceler” başlıklı
köşe yazısında şunları yazıyordu;
“Bill Gates’in gerçek adı, William Henry Gates III. Ancak Bill
Gates III olarak biliniyor. Adamın adını alıp ASCII karakter tablosundaki
değerlere çevirdim. Bakın nasıl bir sonuç elde ettim.
BILL GATES III (66+73+76+76+71+65+84+69+83)+3=666!!
Bir tesadüf olabilir miydi? Bilemiyordum. Ancak, çalışmalarımı Gates’in
en önemli ürünleri üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdim. İşte sonuçları.
MS-DOS 6.21 77+83+45+68+79+83+32+54+46+50+49=666
WINDOWS 95 87+73+78+68+79+87+83+57+53+1=666”
Sayı mistisizminin edebiyatçıları da fazlaca etkilediği görülebilir.
Amerikalı astronom ve yazar Carl Sagan ‘Contack’ adlı bilim kurgu
romanında transandantal sayıların gizemi üzerinde duruyordu;
“..Evreni yapan her kimse, on beş milyar yıl sonra oluşan zeka
sahibi canlılar tarafından okunsun diye transandantal sayılarda mesajlar
gizliyor. İlk karşılaşmamızda bunu anlamadığınız için seni ve Rankin’i
eleştirmiştim. Tanrı, kendisinin var olduğunu bilmemizi isteseydi,
bize apaçık ve anlaşılır bir mesaj göndermez miydi? diye sormuştum.
Anımsıyor musun?”
“Çok iyi anımsıyorum. Sen Tanrıyı bir matematikçi sanıyorsun.”
“Öyle bir şey. Eğer bize anlatılanlar doğruysa. Eğer bu beyhude
bir arayış değilse. Eğer pi sayısında bir mesaj gizliyse ve o başka
transandantal sayıların sonsuzluğunda değilse. Bir sürü eğerlere bağlı
bu.”
“Sen matematikte bir vahiy arıyorsun. Ben daha iyi bir yol biliyorum…”
Umberto Eco, Kabala, gül-haç ve sayıbilimi gibi gizemli olguları içeren
Foucault Sarkacı isimli kitabında, tarikatlar, bilim-gizem ilişkisi
üzerine farklı yorumlar koyuyordu.
'Ben mi? Kesinlikle inanıyorum; evrenin sayısal denkliklerden
oluşan, olağanüstü bir senfoni olduğuna, sayıların okunmasının ve
bunların simgesel yorumlarının, ayrıcalıklı bir bilgiye ulaşmanın
yolu olduğuna inanıyorum. Ama dünya, hem altı, hem üstüyle, her şeyin
birbirini ayakta tuttuğu bir denklikler dizgesiyse, her ikisi de insan
elinden çıkma kulübe bir piramidin, yapılarında evrenin uyumlarını
bilinçsizce yeniden ortaya koymaları doğaldır. Bu sözde piramit bilimciler,
inanılmaz derecede dolambaçlı yollardan, dosdoğru bir gerçeği, çok
eski, çoktan bilinen bir gerçeği ortaya çıkarıyorlar. Çarpık olan,
araştırma, keşif mantığıdır; çünkü bu mantık, bilimin mantığıdır.
Bilgeliğin mantığının keşiflere gereksinimi yoktur, çünkü zaten bilir
o."