SAYI 113 / ARALIK 2006

 



JÜRGEN HABERMAS’IN İLETİŞİMSEL EYLEM KURAMI
Yılmaz Yıldırım
Habermas'ın, konuşma ve sözün boyutları üzerine olan vurgusu, özneleri
aşan ve ‘ideal konuşma durumu' olarak ifade ettiği iletişim tipini garantileyen iletişimsel rasyonalitesi; Benjamin'in, araçsal aklın, modern sömürü ve tahakkümün temeli olarak gösterilmesine karşı sözün değerini tekrar geri çağırmasına uygun düşmektedir. Ancak, sözü diğer eleştirel teorisyenler gibi değerden düşmüş, mistik ve olumsuzlama aracı olarak görmek yerine, akıl ve ötekisi arasında bir geçit ve paylaşım alanı bulma çabası olarak, eleştirel diyalogun alanını bu gelenekte diriltmeye çalışmaktadır. >>>

WHATEVER MY SOUL DESIRED
Stephanos Stephanides
We come to know the world through its secret spaces – it is not only great monuments that count but seeing and hearing what has been made invisible or silenced by circuits of global exchange. Travelling for me has been an ever shifting relationship between familiarity and strangeness, a challenge to cultural narcissism. The word made flesh and the body made porous and vulnerable to the world's touch, becoming an object of its gaze, its affects, its desires – almost like a kind of sexual promiscuity – in my twenties I travelled with libidinal excess to Barcelona, Lisbon Amsterdam, Thessaloniki, Marakesh and many places in between with a sleeping bag in hand ready to lay down anywhere, speak and listen to everyone, ...
>>>

AMERİKAN TÜKETİCİ “RÜYA”SI VE SANATI
M. Kubilay Akman
Köklü bir tarihsel mirastan yoksun olan ve göç edip yerleştikleri bölgelerin yerel kültürünü (Kızılderililer) yok eden yerlileri soykırıma uğratan Amerikalılar tüm dünyaya bir “rüya” olarak tüketim üzerine kurulu bir yaşam tarzını sunuyor. Tüketmek fiili Amerikan rüyasında ihtiyaç gidermekten öte, ayinsel bir ritüel haline geliyor. Sanki Amerikalılar ve onların çizdiği yolu izleyen toplumlar “Tüketiyorum, öyleyse varım”, der gibiler. Böylesi bir kültürün yaratabildiği en büyük sanatsal akımın pop art olmasına şaşmamak gerek. Coca-cola'yı, fast food'ları, süperstarları, çizgi romanları sanatsal ikonlar düzeyine yükselten pop art başlangıçta,
... >>>

İLHAN BERK’İN ADLANDIRMALARI ÜZERİNE
Bora Ercan
S/açma, saçılmaktan geliyorsa eğer, bu s/açılmalardan her şeyin çıkması gibi, doğru da çıkar. 4. İki türlü us vardır: Doğrusal ve eğrisel. Berk'in usu farklıdır: her yöne spiral. 5. Ulaştığımız her şeyi kendimize benzetiriz. Onu kendi gerçekliğimizde kurarız. ‘İnsan baskındır' bu hayat. Başka deyişle ‘adlandıran baskındır'. 6. İnsan eksiktir. Adlandırması için işte temel neden. 8. Her şey anlamsızdır. Anlamsız olduğu için anlamlandırılmaya çalışılır. Adlandırmak, anlamlandırmanın son aşaması. 9. Hıristiyanlar bedeni sevmedi hiç. Ruhun hapishanesi olarak gördüler onu. Augustinus'un “her bedenden kaçmalı” demesi bundandır.
>>>

ŞİİRİN ÖDÜLÜ: 14. Hüseyin Çelebi Şiir Ödülü tören konuşması
Neşe Yaşın

Bazı, şiir doğduktan sonra senden bağımsızlaşan bir bebeğe benziyor… Büyüyor, başkalarıyla iletişime geçiyor, kendi yaşamını sürdürüyor. Senin denetimin dışında hiç bilmediğin başkalarına ulaşıyor. Onun nerelere yolculuk yaptığını, kimlerin odasına, kimlerin kalbine girdiğini, gittiği o yerlerde nasıl ateşler yaktığını, nasıl fırtınalar kopardığını çoğu kez bilemiyorsun. Dünyaya getirdiğin bu bebek, bazen gözyaşlarıyla ıslanan o içli satırlar; zalim, kalem kıran yargıçların eline de geçebiliyor. Bazen kıskanç, tedirgin, seni kendi tahtlarına engel gören yazarlara gidiyorlar… >>>

DİN FELSEFESİ YAZILAR -
2 Ali Rıza Arıcan
Tanımlanması en zor kavramlar, yaşamla içiçe girmiş, toplumdaki bireylerin sayısınca farklı biçimlerde yorumlanabilen, yaşamın olmazsa olmaz bir parçası gibi görünüp, toplumla organik bir bağ halinde yaşayan, insanların başka türlüsünü hayal edemedikleri kavramlardır. Toplumun bireyleri için farklı anlamları olan bu kavramları sadece tanımlamak değil, bir de herkesin kabul edebileceği ortak bir zemin üzerinde çözümlemek gerekir. Örneğin, Wittgenstein'dan ilham alarak, basit bir ‘oyun' kavramını çözümlemeye kalkışırsak bile tanımlama işinin ne kadar zor olduğunu görebiliriz. >>>

MUSTAFA ATA’NIN DESENLERİNDE RENGİN VE ÇİZGİNİN DİYALOJİSİ
M. Kubilay Akman

Bazı sanatçılar, sanatsal serüvenleri boyunca belirli malzemeler ve tekniklerle anılırlar. Onlar farklı tekniklere, araçlara ve malzeme olanaklarına zamanla yönelseler de, isimleri hep o karakteristik yönleriyle beraber anımsanır. Benim için de birçok Türk sanat izleyicisi gibi Mustafa Ata, her şeyden önce bir yağlıboya ressamıydı. Ta ki, geçenlerde onun suluboya ve karakalem desenleri hakkında ressamla sohbet edene kadar. Genel olarak sanat meseleleri ve özel olarak Ata'nın 70'lerden bugüne değişen, dönüşen resimsel/estetik güzergâhı üzerine konuşuyorduk.... >>>

NietzscheYANIT: TÜRKİYE'DE ANARŞİST HAREKET Can Başkent
Bu yazının ardındaki tek motivasyon M. Kubilay Akman'ın, İzinsiz Gösteri'nin Kasım 2006 nüshasında yayımlanan Türkiye'de Anarşist Hareket başlıklı yazısına cevap vermektir. 5 paragrafta anarşist hareket kategorisine girecek kadar kısa olan sözü edilen yazının, nasıl olup da "Türkiye'de Anarşist Hareket" başlığına haiz olduğunu her şeyden önce anlamak güç. Anarşist hareketi anlatmak niyetiyle başlayan fakat yüzeysel ve flu tespitlerle çizilmeye çalışılan bu tasvir hemen belirtmeliyiz ki, eksik ve yetersizdir. Türkiye'deki anarşist hareketen söz etmenin birçok yolu var. Akman'ın yazısında da sözü edilen Kara, Apolitika, Ateş Hırsızı gibi dergiler, bizatihi bu hareketin tarihinin birincil ağızdan anlatımlarıyla doludur. >>>

DOĞRULUĞUNDAN EMİN OLDUĞUM TEK HİKAYE: ÇATIŞMALARIN ÖNLENMESİNDE KİŞİSEL ANLATILARIN GÜCÜ Neşe Yaşın

Bir zamanlar oldukça zeki, akıllı ve yakışıklı bir kurt varmış. Bu kurt o kadar uzun süre aç kalmış ki açlıktan ölmek üzereymiş. Ormanda yürürken birden bir yemek parçasının ona doğru yaklaştığını görmüş. Fakat ne var ki bu, kırmızı bir pelerin giyen kırmızı başlıklı bir kızdan başkası değilmiş. Kız elinde bir sepet taşıyormuş. Kurt hemen planını yapmış: ''Kıza yaklaş ve onunla konuş.'' Kız ona ormanda yaşayan hasta büyükannesini görmeye gittiğini söylemiş. Kurt kıza “hoşça kal” demiş ve kızdan önce büyükannenin evine doğru yola koyulmuş.... >>>

THE DHAMMAPADA Gautama Buddha

Mind precedes its objects. They are mind-governed and mind-made. To speak or act with a defiled mind is to draw pain after oneself, like a wheel behind the feet of the animal drawing it. Mind precedes its objects. They are mind-governed and mind-made. To speak or act with a peaceful mind, is to draw happiness after oneself, like an inseparable shadow. I have been insulted! I have been hurt! I have been beaten! I have been robbed! Anger does not cease in those who harbour this sort of thought. >>>

ODTÜ TARİHÇE- 2 ÇALIŞMALARI (1980 - 2000)- SEÇME YAZILAR >>>>


12 EYLÜL SONRASI, ODTÜ'DE 1 MAYISLAR ..
İbrahim Akar
1980-81dönemi, ODTÜ'de hazırlık sınıfındayım. Hareketin ODTÜ sorumluluğunu üstleneli iki üç ay olmuş. ODTÜ'de örgütlülüğünü sürdüren sadece 3 hareket var. TKP, TP ve Hizip SGB olarak tanınan, TKP-B... Üçünün bir araya gelmesini sağlıyoruz ve düzenli görüşmeler yapıyoruz. >>>

ODTÜ'DE DEVRİM YAZISI
Nurettin Çalışkan
68 yılıydı. ODTÜ öğrencisi dört kişi, Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner, o heyecanı ODTÜ stadyumunda yazıya döktüler... Gece yarısından sabaha dek uğraşarak kocaman harflerle DEVRİM yazdılar stadyumun oturulacak kesimine. O gece, o dört genç insan düşlerini, özlemlerini yansıtıyorlardı .. >>>

ODTÜ EFSANELERİ: AKLA ZİYAN HİKAYELER Haluk Kalafat
Hazırlık'ta okurken her sabah altından kafamda bin bir hülyalı düşüncelerle “gölgesinin Ata yazdığı” metal üç bloktan geçerdim. Mimarlık binasının önündeki “heykel desen heykel değil” olarak tanımladığım (o zaman daha gençtim, heykel insan figürüydü benim için en çok da Atatürk şeklinde tezahür ederdi) ...
>>>

ÇIPLAK MODEL, GORBAÇOV, VS. Gül Büyükbay
95'in bahar aylarıydı. Üçlü Anfinin altındaki resim atölyesine ilk kez çıplak model gelecekti, aramızda para toplayıp Gazi Üniversitesinde bu işi yapan insanları davet ediyorduk. Bu biz seçmeli resim öğrencileri için önemli bir gündü, ama bir yandan da Gorbaçov’ un spor salonunda konusma yapacağı ilan edilmişti. >>>

ODTÜ’DE BAHAR
Bora Ercan
Bahar dönemi eylemlerle açılırdı. Gerek üniversite harçları gerekse servis sorunu gibi nedenler ilk eylemlerin odağını oluştururdu. Sonrasında 16 Mart Katliamı, Nevruz, Kızıldere katliamının yıldönümünde de bazen kitlesel bazen nokta eylemler yapılırdı. Bu eylemler baharın getirdiği coşkuyla 1 Mayıs’a hazırlık gibiydi.
>>>

SU EYLEMİ Dilek Koçal
Evde eskileri karıştırırken, ODTÜ günlerinden kalma birkaç yazı/bildiri karşıma çıktı. İşte aşağıdaki bildiri de onlardan biri. Ne yazan arkadaşıma ulaşabildim, ne de şu an hala görüştüğüm ODTÜ'lülerden eylemin olduğu gün yurtlar bölgesinde olan ya da eylemi hatırlayan birini bulabildim. >>>

ODTÜ ORYANTASYON
U Nurettin Çalışkan
Eskişehir yolu üzerinden ODTÜ’ye girişte, sağ tarafta devasa bir heykel bulunur. Bilim ağacı olarak adlandırılan heykel önceleri kampus içinde ağaçların arasında görünmez bir yerde iken, 90’lı yıllarda şimdiki yerine konulmuştur. Sol tarafta ise kocaman kahverengi taşlarla örülmüş bir duvardan set ve bu setin... >>>

ODTÜ'DE BAĞIMSIZ ÖĞRENCİ HAREKETLERİ VE BİR DENEYİM Bora Ercan
1980 sonrası sonrası gençlik ve öğrenci örgütlenmesi giderek artan baskılar nedeniyle büyük zorluklar altında yapılmıştır. Oluşumların yasal olması dahi polis baskı(n)larını engellemiyordu, değil yönetici olmak derneğin bir üyesi olmak bile neredeyse bir cesaret işiydi. Her ne kadar Türkiye'nin diğer üniversitelerin ...
>>>

BEKİR HARPUTLU İLE BİR KONUŞMA (1974)
"Amacımız çok yönlü. Önce ODTÜ'lü öğrencilerin Türk yurdunu, Türk halkını, onun sorunlarını, kaygı ve korkularını, yaşayış biçimini öğrenmesi, Türk halkını işlerin başında, çiftini sürerken ya da madenine girerken gidip görmesi, sözün kısası Türkiye'de üretimde çalışanların çilesini bilmesi, tanımasıdır.
>>>

BAKKAL, MUHTAR VE BALGAT'TA BİR AMERİKA'LI Ayhan Ayteş

Tosun B. 1950'lerin Balgat'ına ilişkin gözlemlerini aktardığı araştırmasının ilk gününde muhtara köyün en yoksuluyla konuşmak istediğini söyler. Muhtar ona isterse çobanla görüşebileceğini ancak çobanla yapacağı bu görüşmeyi Tosun B. ye tahsis edilen odada yapmasının mümkün olmadığını söyler. Çünkü bu
... >>>

ODTÜ TARİHÇE ÇALIŞMASINA YÖNELİK BİR ÇAĞRI Ali Pekşen
Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin 1980-2000 yılları arsındaki dönemini, kişisel yaşantılardan ve deneyimlerden yola çıkarak anlatmaya çalışan, bir tür öznel tarih yazma çabası olarak nitelenebilecek ODTÜ TARİHÇE: 1980-2000 adlı kitap çalışması, ilgili kamuoyuna duyurulduğundan beri ne yazık ki .... >>>







>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
İzinsiz Gösteri'de yayımlanan yazılar ve görselller izin alınmadan ya da kaynak gösterilmeden kullanılamaz.


 
s