JÜRGEN
HABERMAS’IN İLETİŞİMSEL EYLEM KURAMI
Yılmaz Yıldırım
Habermas'ın, konuşma ve sözün boyutları üzerine olan
vurgusu, özneleri
aşan ve ‘ideal konuşma durumu' olarak ifade ettiği iletişim tipini
garantileyen iletişimsel rasyonalitesi; Benjamin'in, araçsal aklın,
modern sömürü ve tahakkümün temeli olarak gösterilmesine karşı sözün
değerini tekrar geri çağırmasına uygun düşmektedir. Ancak, sözü
diğer eleştirel teorisyenler gibi değerden düşmüş, mistik ve olumsuzlama
aracı olarak görmek yerine, akıl ve ötekisi arasında bir geçit ve
paylaşım alanı bulma çabası olarak, eleştirel diyalogun alanını
bu gelenekte diriltmeye çalışmaktadır.>>>
WHATEVER
MY SOUL DESIREDStephanos
Stephanides We come to know the world through its secret
spaces – it is not only great monuments that count but seeing and
hearing what has been made invisible or silenced by circuits of
global exchange. Travelling for me has been an ever shifting relationship
between familiarity and strangeness, a challenge to cultural narcissism.
The word made flesh and the body made porous and vulnerable to the
world's touch, becoming an object of its gaze, its affects, its
desires – almost like a kind of sexual promiscuity – in my twenties
I travelled with libidinal excess to Barcelona, Lisbon Amsterdam,
Thessaloniki, Marakesh and many places in between with a sleeping
bag in hand ready to lay down anywhere, speak and listen to everyone,
... >>>
AMERİKAN
TÜKETİCİ “RÜYA”SI VE SANATI M.
Kubilay Akman Köklü
bir tarihsel mirastan yoksun olan ve göç edip yerleştikleri bölgelerin
yerel kültürünü (Kızılderililer) yok eden yerlileri soykırıma uğratan
Amerikalılar tüm dünyaya bir “rüya” olarak tüketim üzerine kurulu
bir yaşam tarzını sunuyor. Tüketmek fiili Amerikan rüyasında ihtiyaç
gidermekten öte, ayinsel bir ritüel haline geliyor. Sanki Amerikalılar
ve onların çizdiği yolu izleyen toplumlar “Tüketiyorum, öyleyse
varım”, der gibiler. Böylesi bir kültürün yaratabildiği en büyük
sanatsal akımın pop art olmasına şaşmamak gerek. Coca-cola'yı, fast
food'ları, süperstarları, çizgi romanları sanatsal ikonlar düzeyine
yükselten pop art başlangıçta,
... >>>
İLHAN BERK’İN
ADLANDIRMALARI ÜZERİNE Bora
Ercan S/açma, saçılmaktan geliyorsa eğer, bu s/açılmalardan
her şeyin çıkması gibi, doğru da çıkar. 4. İki türlü us vardır:
Doğrusal ve eğrisel. Berk'in usu farklıdır: her yöne spiral. 5.
Ulaştığımız her şeyi kendimize benzetiriz. Onu kendi gerçekliğimizde
kurarız. ‘İnsan baskındır' bu hayat. Başka deyişle ‘adlandıran baskındır'.
6. İnsan eksiktir. Adlandırması için işte temel neden. 8. Her şey
anlamsızdır. Anlamsız olduğu için anlamlandırılmaya çalışılır. Adlandırmak,
anlamlandırmanın son aşaması. 9. Hıristiyanlar bedeni sevmedi hiç.
Ruhun hapishanesi olarak gördüler onu. Augustinus'un “her bedenden
kaçmalı” demesi bundandır.
>>>
ŞİİRİN ÖDÜLÜ: 14. Hüseyin
Çelebi Şiir Ödülü tören konuşması
Neşe Yaşın Bazı, şiir doğduktan sonra senden
bağımsızlaşan bir bebeğe benziyor… Büyüyor, başkalarıyla iletişime
geçiyor, kendi yaşamını sürdürüyor. Senin denetimin dışında hiç
bilmediğin başkalarına ulaşıyor. Onun nerelere yolculuk yaptığını,
kimlerin odasına, kimlerin kalbine girdiğini, gittiği o yerlerde
nasıl ateşler yaktığını, nasıl fırtınalar kopardığını çoğu kez bilemiyorsun.
Dünyaya getirdiğin bu bebek, bazen gözyaşlarıyla ıslanan o içli
satırlar; zalim, kalem kıran yargıçların eline de geçebiliyor. Bazen
kıskanç, tedirgin, seni kendi tahtlarına engel gören yazarlara gidiyorlar…
>>>
DİN FELSEFESİ
YAZILAR -
2Ali
Rıza Arıcan Tanımlanması en zor kavramlar, yaşamla içiçe
girmiş, toplumdaki bireylerin sayısınca farklı biçimlerde yorumlanabilen,
yaşamın olmazsa olmaz bir parçası gibi görünüp, toplumla organik
bir bağ halinde yaşayan, insanların başka türlüsünü hayal edemedikleri
kavramlardır. Toplumun bireyleri için farklı anlamları olan bu kavramları
sadece tanımlamak değil, bir de herkesin kabul edebileceği ortak
bir zemin üzerinde çözümlemek gerekir. Örneğin, Wittgenstein'dan
ilham alarak, basit bir ‘oyun' kavramını çözümlemeye kalkışırsak
bile tanımlama işinin ne kadar zor olduğunu görebiliriz. >>> MUSTAFA
ATA’NIN DESENLERİNDE RENGİN VE ÇİZGİNİN DİYALOJİSİ
M. Kubilay Akman Bazı sanatçılar, sanatsal serüvenleri boyunca
belirli malzemeler ve tekniklerle anılırlar. Onlar farklı tekniklere,
araçlara ve malzeme olanaklarına zamanla yönelseler de, isimleri
hep o karakteristik yönleriyle beraber anımsanır. Benim için de
birçok Türk sanat izleyicisi gibi Mustafa Ata, her şeyden önce bir
yağlıboya ressamıydı. Ta ki, geçenlerde onun suluboya ve karakalem
desenleri hakkında ressamla sohbet edene kadar. Genel olarak sanat
meseleleri ve özel olarak Ata'nın 70'lerden bugüne değişen, dönüşen
resimsel/estetik güzergâhı üzerine konuşuyorduk.... >>>
YANIT:
TÜRKİYE'DE ANARŞİST HAREKETCan
Başkent Bu yazının ardındaki
tek motivasyon M. Kubilay Akman'ın, İzinsiz Gösteri'nin Kasım 2006
nüshasında yayımlanan Türkiye'de
Anarşist Hareket başlıklı
yazısına cevap vermektir. 5 paragrafta anarşist hareket kategorisine
girecek kadar kısa olan sözü edilen yazının, nasıl olup da "Türkiye'de
Anarşist Hareket" başlığına haiz olduğunu her şeyden önce anlamak
güç. Anarşist hareketi anlatmak niyetiyle başlayan fakat yüzeysel
ve flu tespitlerle çizilmeye çalışılan bu tasvir hemen belirtmeliyiz
ki, eksik ve yetersizdir. Türkiye'deki anarşist hareketen söz etmenin
birçok yolu var. Akman'ın yazısında da sözü edilen Kara, Apolitika,
Ateş Hırsızı gibi dergiler, bizatihi bu hareketin tarihinin birincil
ağızdan anlatımlarıyla doludur. >>>
DOĞRULUĞUNDAN
EMİN OLDUĞUM TEK HİKAYE: ÇATIŞMALARIN ÖNLENMESİNDE KİŞİSEL ANLATILARIN
GÜCÜ Neşe
Yaşın Bir zamanlar oldukça zeki, akıllı ve yakışıklı
bir kurt varmış. Bu kurt o kadar uzun süre aç kalmış ki açlıktan
ölmek üzereymiş. Ormanda yürürken birden bir yemek parçasının ona
doğru yaklaştığını görmüş. Fakat ne var ki bu, kırmızı bir pelerin
giyen kırmızı başlıklı bir kızdan başkası değilmiş. Kız elinde bir
sepet taşıyormuş. Kurt hemen planını yapmış: ''Kıza yaklaş ve onunla
konuş.'' Kız ona ormanda yaşayan hasta büyükannesini görmeye gittiğini
söylemiş. Kurt kıza “hoşça kal” demiş ve kızdan önce büyükannenin
evine doğru yola koyulmuş.... >>>
THE DHAMMAPADA
Gautama
Buddha Mind precedes its objects. They are mind-governed
and mind-made. To speak or act with a defiled mind is to draw pain
after oneself, like a wheel behind the feet of the animal drawing
it. Mind precedes its objects. They are mind-governed and mind-made.
To speak or act with a peaceful mind, is to draw happiness after
oneself, like an inseparable shadow. I have been insulted! I have
been hurt! I have been beaten! I have been robbed! Anger does not
cease in those who harbour this sort of thought. >>> ODTÜ
TARİHÇE- 2 ÇALIŞMALARI (1980
- 2000)-
SEÇME YAZILAR >>>>
12
EYLÜL SONRASI, ODTÜ'DE 1 MAYISLAR ..İbrahim
Akar 1980-81dönemi, ODTÜ'de hazırlık sınıfındayım.
Hareketin ODTÜ sorumluluğunu üstleneli iki üç ay olmuş. ODTÜ'de
örgütlülüğünü sürdüren sadece 3 hareket var. TKP, TP ve Hizip SGB
olarak tanınan, TKP-B... Üçünün bir araya gelmesini sağlıyoruz ve
düzenli görüşmeler yapıyoruz. >>>
ÇIPLAK
MODEL, GORBAÇOV, VS.Gül
Büyükbay 95'in bahar aylarıydı. Üçlü Anfinin altındaki
resim atölyesine ilk kez çıplak model gelecekti, aramızda para toplayıp
Gazi Üniversitesinde bu işi yapan insanları davet ediyorduk. Bu
biz seçmeli resim öğrencileri için önemli bir gündü, ama bir yandan
da Gorbaçov’ un spor salonunda konusma yapacağı ilan edilmişti.
>>>
ODTÜ’DE
BAHAR Bora
Ercan Bahar dönemi eylemlerle açılırdı. Gerek üniversite
harçları gerekse servis sorunu gibi nedenler ilk eylemlerin odağını
oluştururdu. Sonrasında 16 Mart Katliamı, Nevruz, Kızıldere katliamının
yıldönümünde de bazen kitlesel bazen nokta eylemler yapılırdı. Bu
eylemler baharın getirdiği coşkuyla 1 Mayıs’a hazırlık gibiydi.>>>
SU
EYLEMİ Dilek
Koçal Evde eskileri karıştırırken, ODTÜ
günlerinden kalma birkaç yazı/bildiri karşıma çıktı. İşte aşağıdaki
bildiri de onlardan biri. Ne yazan arkadaşıma ulaşabildim, ne de
şu an hala görüştüğüm ODTÜ'lülerden eylemin olduğu gün yurtlar bölgesinde
olan ya da eylemi hatırlayan birini bulabildim. >>>
ODTÜ
ORYANTASYONU
Nurettin
Çalışkan
Eskişehir yolu üzerinden ODTÜ’ye girişte, sağ tarafta devasa bir
heykel bulunur. Bilim ağacı olarak adlandırılan heykel önceleri
kampus içinde ağaçların arasında görünmez bir yerde iken, 90’lı
yıllarda şimdiki yerine konulmuştur. Sol tarafta ise kocaman kahverengi
taşlarla örülmüş bir duvardan set ve bu setin...
>>>
ODTÜ'DE
BAĞIMSIZ ÖĞRENCİ HAREKETLERİ VE BİR DENEYİM Bora Ercan 1980 sonrası sonrası gençlik
ve öğrenci örgütlenmesi giderek artan baskılar nedeniyle büyük zorluklar
altında yapılmıştır. Oluşumların yasal olması dahi polis baskı(n)larını
engellemiyordu, değil yönetici olmak derneğin bir üyesi olmak bile
neredeyse bir cesaret işiydi. Her ne kadar Türkiye'nin diğer üniversitelerin
...>>> BEKİR
HARPUTLU İLE BİR KONUŞMA (1974) "Amacımız çok yönlü. Önce ODTÜ'lü öğrencilerin Türk
yurdunu, Türk halkını, onun sorunlarını, kaygı ve korkularını, yaşayış
biçimini öğrenmesi, Türk halkını işlerin başında, çiftini sürerken
ya da madenine girerken gidip görmesi, sözün kısası Türkiye'de üretimde
çalışanların çilesini bilmesi, tanımasıdır. >>> BAKKAL,
MUHTAR VE BALGAT'TA BİR AMERİKA'LI Ayhan
Ayteş
Tosun B. 1950'lerin Balgat'ına ilişkin gözlemlerini aktardığı araştırmasının
ilk gününde muhtara köyün en yoksuluyla konuşmak istediğini söyler.
Muhtar ona isterse çobanla görüşebileceğini ancak çobanla yapacağı
bu görüşmeyi Tosun B. ye tahsis edilen odada yapmasının mümkün olmadığını
söyler. Çünkü bu ...
>>>
ODTÜ
TARİHÇE ÇALIŞMASINA YÖNELİK BİR ÇAĞRI Ali
Pekşen Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin
1980-2000 yılları arsındaki dönemini, kişisel yaşantılardan ve deneyimlerden
yola çıkarak anlatmaya çalışan, bir tür öznel tarih yazma çabası
olarak nitelenebilecek ODTÜ TARİHÇE: 1980-2000
adlı kitap çalışması, ilgili kamuoyuna duyurulduğundan beri ne yazık
ki .... >>>
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
İzinsiz Gösteri'de yayımlanan yazılar ve görselller izin alınmadan
ya da kaynak gösterilmeden kullanılamaz.