SAYI 2 / 05 MART 2004

 

KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ - II

Gediz Akdeniz

(İstanbul Üniversitesi Fizik Bolümü ve
London School of Economics and Political Science
Center for Philosophy of Natural and Social Sciences
www.gedizakdeniz.com
)



Ayrıcalıklı bir sınıf olan Mısır rahiplerine göre gökteki yıldızlar ile yerdeki Nil nehrinin suları arasındaki dengenin sırrı Hermetik metinlerde yazılı olan erkek ve dişinin birbirlerinin içinde erimiş olmasındaydı. Eski Yunanda dişiliğin sırrı ise Afrodit’in kutsal bedeniydi. Bu kutsallığın sırrı ise “Venüs” gezegeninin her dört yılda bir eliptik semada çizdiği beş köşeli yıldızın köşelerini bir birine birleştiren çizgilerin kesişmesindeki “altın oran”da saklıydı.

Hıristiyanlık Havva’nın ilk günahını, nehirlerin ortasındaki sel sularında yüzen Davut’un yıldızında gizlenmiş olan erkek ile dişinin Hermetik birleşimini iktidarının düzeni adına duvarlarının dışına koymuştu. Magdalalı Meryem’in sırrı artık İznik’te yakılan kutsal kitapların sayfalarındaki şifreli kelimelerde değildi, sır doğanın kutsal düzen gizeminin bir metafor tekrarı olan ayinlerdeki düzendeydi. Roma Katolik Kilisesi tanrının gazabından korunma doğrusallığını Vatikan’ın duvarları ile sınırladığı ayinlerin düzeninde güçlenecek iktidarına ideoloji yapmıştı.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Hareketsiz olmakla birlikte, her şeyin ortasında duran Güneş’tir. Çünkü, bu en güzel tapınakta, kim bu lambayı her şeyi aynı anda aydınlatabileceği bir yerden alıp başka ve daha iyi bir yere koyacaktı? Güneş’in bazıları tarafından evrenin feneri, başkalarınca evrenin aklı ve daha başkalarınca onun hükümdarı olarak adlandırılması yersiz değildir. Üç Kere Büyük [Hermes] ona görülebilen Tanrı, Sofokles’in Elektra’sı ise, her şeyi gören demiştir.”

Kopernik “Gök Cisimlerinin Dolanımları Üzerine” adlı eserinde güneş merkezli evren görüşünü bu cümleler (“Dünya Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi” Colin A. Ronan, Çev. E. İhsanoğlu ve F. Günergun, TÜBİTAK Yay. Ankara (2003)) ile anlatırken, habercinin Hermes olduğu saklamak gereğini duymadı.

Evrenin feneri, evrenin aklı ve hükümdarı olan güneşi kimse yerinden alıp başka bir yere koyamazdı ama Arno mavisi ile aydınlanmış Pisa Katedralindeki şamdan ayinlerle birlikte düzenli sallanıyordu. Hermetik metinlerde bir sır daha çözülmüştü; bu sır insan aklının düzensiz hareketler içindeki düzeni, altın periyodik hareketleri arama zamanının gelmiş olduğunun işaretiydi. Hermetik metinleri yakarak, Havva’nın ilk günahını tanrının gazabı görerek, Magdalalı Meryem’in kemiklerini yok sayarak başlayan Hıristiyanlık iktidarı düzeninden yeni bir düzene geçilmişti. Bu aklın evrenin aklının yoluna kendini bırakışıydı. Aklın bu yeni becerisi olan doğrusalcı ve indirgemeci düşünce yoluna çıkışı, Galileo ile Kepler bulmuş ve modern bilimlerin oluşumu başlamıştı. İnsan aklında basitleşen evrenin aklının sırlarındaki düzeninde özgürleştiğini düşünürken, başka bir iktidara, modern dünya iktidarına teslim olmak için bu yeni yolda yürüyordu.

Ayinlerindeki tekrarlanan düzenle canlı evreni cansız sayarak dünyaya hükmetmek isteyen Vatikan’ın Galileo’nın bulduğu aklın düzendeki yeni beceri yoluna direnmesinin temelinde yatan sallanan sarkaçta gizlenmiş sırları ret etmek değildi. Evreni cansız kabul eden düzen kurgusu için gerekli doğrusallaştırmada nelerin tanrının gazabı nelerin tanrının gazabı olmadığına karar vermedeki iktidar hırsıydı. Doğaya tapınan paganlara karşı sahip oldukları iktidarı insan aklının Hermetik düşünce ile beslenmiş gibi gözüken yeni becerisine terk etme endişesiydi.

Evrenin karmaşıklık içindeki düzen sırlarını arkasına alıp insanı iktidar yapan redeksiyonist bilim (indirgemeci bilim) davranışlarını öngörebilmek istediği bir bütünü ideal bir sisteme indirgemede yeterli olacak kadar yap boz parçalarına ayırır ve bu yap bozlar içinde tekrara karşı oyun bozan parçaları, bütünü tekrar elde etmede düzeni bozan parçaları yok etmek için mekanizmalar geliştirir.

Modern dünya iktidarı kılıçsız şövalyesini bulmada gecikmedi. Hermetik felsefenin cazibesine kapılmış olduğu söylenen bu modern şövalye King Kolejli İsaac Newton’du. İnsanın aklının bu yeni iktidarı için kılıç kullanmadan düzensizlikleri ihmal eden sonsuz küçükler matematiği tekniğine en büyük katkı bu şövalyeden geldi.

Sonsuz küçükler matematiği (calculus, entegral ve diferansiyel hesap) teknolojisi ile donatılmış indirgemeci bilim ideal sistemlerin özellikle fizik ve kimya yasalarını bulmada kayda değer bir şekilde çalışmıştı. Bazı özel durumlarda biyolojide (moleküler) de iyi sonuçlar verdi.

İnsan aklının evrendeki düzensizlikte düzeni arama stratejisi olan bu doğrusalcı ve indirgemeci düşünce, 400 yıl içersinde üstü aydınlanma ve sosyal bilimler simülasyon projeleri ile örtülen bir Batı uygarlığı ideolojisi iktidarına (modernite) dönüştü.

Kutsal kitaplardaki Havva’nın ilk günahı, bilimdeki Venüs’ün altın oranı, medyadaki kan akan nehirlerin ortasındaki Mezopotamya, sanattaki erkek ile dişinin birleşimi Da Vinci’nin Mona Lisa’sı modernitenin smülakrlarıdır. Bugün bu gerçek üstü dinamiklerle kurgulanan Batı uygarlığı her yeri sarmıştır.

Ancak medeniyetleri adına, uygarlıkları adına geliştirdikleri simülasyon mekanizmaları ile karmaşıklaşan dünyada oluşabilecek bir kaos sonrası kendiliğinden değişimi öngörmeleri gittikçe zorlaşmaktadır. Düzensizlik içinde düzeni arama, evrenin aklını taklit etmeleri artık yeterli değildir bu karmaşıklaştırdıkları dünyada. Kendi yarattıkları matrixler kendilerini tutuklamıştır. İktidarlarının son çaresi olarak “Medeniyetler çatışması” simülasyonu kurgulamalarına bel bağlamışlardır. Steven Spielberg’in “Minority Report” filminin öyküsü bu “çatışmanın” basit bir simülasyon modellemesidir.

Karmaşıklık yeni bir uygarlığın doğuşunun belirtisidir. Evrenin bir canlı gibi karmaşık olduğunu inkar etmenin sonu gelmiştir. Bunu doğrusalcı akılla geliştirdikleri uygarlıklarının modern bilimleri de söylemektedir. Bu korkuyla modernite iktidarları ile gizlice uzlaşmış olan din iktidarları şimdi hangi gölün kenarında hangi kutsal kitapları yakacaktır? Uygarlıklarını korumak, değişimi engellemek için Mezopotamya’yı çevreleyen nehirlerden daha ne kadar kan akıtacaklardır? “Da Vinci’nin Şifresi” kutsal kase kurgusu ile insan oğlunun aklı daha ne kadar çelinebilecektir?

Mezopotamya “medeniyet dışı kalmış halkları” ile Batı uygarlığının evrenselliğine son verebilecek yeni bir uygarlığın kendiliğinden ortaya çıkması için gerekli tarih öncesi birikime ve istenen karmaşıklık özelliklerine sahip bir bölgedir. Canlı bir varlık gibidir. İçinde Hermetik sırları saklayan bir Bruno evrenidir. Kökleri büyülü Gılgamış Destanı’ndan gelen bu karmaşıklık Baudrillard’ın kuramının aksine gerçekler üzerine kurulmayan ve ancak o an üzerine kurulacağı hiper-gerçek ürünlerin neler olacağına karar veren simülasyonlar oluşturur. Bu simülasyonların simülakrları ile Ortadoğu’da ortaya çıkabilecek bu değişimleri öngöremeyen Yeni Dünya Düzeni’nin mühendisleri medeniyetler çatışması projelerini hazırlamışlardır. Bu proje bir zamanlar (2000 yıl kadar önce) değişimi engellemek için belli yaştaki çocukların kesilmesi gerçeği üzerine kurulmuştur. Irak işgalini nedeni de budur. (SÜRECEK)


KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ I
KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ III