Ayrıcalıklı bir sınıf olan Mısır rahiplerine
göre gökteki yıldızlar ile yerdeki Nil nehrinin suları arasındaki
dengenin sırrı Hermetik metinlerde yazılı olan erkek ve dişinin
birbirlerinin içinde erimiş olmasındaydı. Eski Yunanda dişiliğin
sırrı ise Afrodit’in kutsal bedeniydi. Bu kutsallığın sırrı ise
“Venüs” gezegeninin her dört yılda bir eliptik semada çizdiği beş
köşeli yıldızın köşelerini bir birine birleştiren çizgilerin kesişmesindeki
“altın oran”da saklıydı.
Hıristiyanlık Havva’nın ilk günahını, nehirlerin
ortasındaki sel sularında yüzen Davut’un yıldızında gizlenmiş olan
erkek ile dişinin Hermetik birleşimini iktidarının düzeni adına
duvarlarının dışına koymuştu. Magdalalı Meryem’in sırrı artık İznik’te
yakılan kutsal kitapların sayfalarındaki şifreli kelimelerde değildi,
sır doğanın kutsal düzen gizeminin bir metafor tekrarı olan ayinlerdeki
düzendeydi. Roma Katolik Kilisesi tanrının gazabından korunma doğrusallığını
Vatikan’ın duvarları ile sınırladığı ayinlerin düzeninde güçlenecek
iktidarına ideoloji yapmıştı.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
“Hareketsiz olmakla birlikte, her şeyin
ortasında duran Güneş’tir. Çünkü, bu en güzel tapınakta,
kim bu lambayı her şeyi aynı anda aydınlatabileceği bir yerden alıp
başka ve daha iyi bir yere koyacaktı? Güneş’in bazıları tarafından
evrenin feneri, başkalarınca evrenin aklı ve daha başkalarınca onun
hükümdarı olarak adlandırılması yersiz değildir. Üç Kere Büyük [Hermes]
ona görülebilen Tanrı, Sofokles’in Elektra’sı ise, her şeyi gören
demiştir.”
Kopernik “Gök Cisimlerinin Dolanımları Üzerine”
adlı eserinde güneş merkezli evren görüşünü bu cümleler (“Dünya
Kültürlerinde Bilimin Tarihi ve Gelişmesi” Colin A. Ronan, Çev.
E. İhsanoğlu ve F. Günergun, TÜBİTAK Yay. Ankara (2003)) ile anlatırken,
habercinin Hermes olduğu saklamak gereğini duymadı.
Evrenin feneri, evrenin aklı ve hükümdarı olan
güneşi kimse yerinden alıp başka bir yere koyamazdı ama Arno mavisi
ile aydınlanmış Pisa Katedralindeki şamdan ayinlerle birlikte düzenli
sallanıyordu. Hermetik metinlerde bir sır daha çözülmüştü; bu sır
insan aklının düzensiz hareketler içindeki düzeni, altın periyodik
hareketleri arama zamanının gelmiş olduğunun işaretiydi. Hermetik
metinleri yakarak, Havva’nın ilk günahını tanrının gazabı görerek,
Magdalalı Meryem’in kemiklerini yok sayarak başlayan Hıristiyanlık
iktidarı düzeninden yeni bir düzene geçilmişti. Bu aklın evrenin
aklının yoluna kendini bırakışıydı. Aklın bu yeni becerisi olan
doğrusalcı ve indirgemeci düşünce yoluna çıkışı, Galileo ile Kepler
bulmuş ve modern bilimlerin oluşumu başlamıştı. İnsan aklında basitleşen
evrenin aklının sırlarındaki düzeninde özgürleştiğini düşünürken,
başka bir iktidara, modern dünya iktidarına teslim olmak için bu
yeni yolda yürüyordu.
Ayinlerindeki tekrarlanan düzenle canlı evreni
cansız sayarak dünyaya hükmetmek isteyen Vatikan’ın Galileo’nın
bulduğu aklın düzendeki yeni beceri yoluna direnmesinin temelinde
yatan sallanan sarkaçta gizlenmiş sırları ret etmek değildi. Evreni
cansız kabul eden düzen kurgusu için gerekli doğrusallaştırmada
nelerin tanrının gazabı nelerin tanrının gazabı olmadığına karar
vermedeki iktidar hırsıydı. Doğaya tapınan paganlara karşı sahip
oldukları iktidarı insan aklının Hermetik düşünce ile beslenmiş
gibi gözüken yeni becerisine terk etme endişesiydi.
Evrenin karmaşıklık içindeki düzen sırlarını arkasına
alıp insanı iktidar yapan redeksiyonist bilim (indirgemeci bilim)
davranışlarını öngörebilmek istediği bir bütünü ideal bir sisteme
indirgemede yeterli olacak kadar yap boz parçalarına ayırır ve bu
yap bozlar içinde tekrara karşı oyun bozan parçaları, bütünü tekrar
elde etmede düzeni bozan parçaları yok etmek için mekanizmalar geliştirir.
Modern dünya iktidarı kılıçsız şövalyesini bulmada
gecikmedi. Hermetik felsefenin cazibesine kapılmış olduğu söylenen
bu modern şövalye King Kolejli İsaac Newton’du. İnsanın aklının
bu yeni iktidarı için kılıç kullanmadan düzensizlikleri ihmal eden
sonsuz küçükler matematiği tekniğine en büyük katkı bu şövalyeden
geldi.
Sonsuz küçükler matematiği (calculus, entegral
ve diferansiyel hesap) teknolojisi ile donatılmış indirgemeci bilim
ideal sistemlerin özellikle fizik ve kimya yasalarını bulmada kayda
değer bir şekilde çalışmıştı. Bazı özel durumlarda biyolojide (moleküler)
de iyi sonuçlar verdi.
İnsan aklının evrendeki düzensizlikte düzeni arama stratejisi olan
bu doğrusalcı ve indirgemeci düşünce, 400 yıl içersinde üstü aydınlanma
ve sosyal bilimler simülasyon projeleri ile örtülen bir Batı uygarlığı
ideolojisi iktidarına (modernite) dönüştü.
Kutsal kitaplardaki Havva’nın ilk günahı, bilimdeki
Venüs’ün altın oranı, medyadaki kan akan nehirlerin ortasındaki
Mezopotamya, sanattaki erkek ile dişinin birleşimi Da Vinci’nin
Mona Lisa’sı modernitenin smülakrlarıdır. Bugün bu gerçek üstü dinamiklerle
kurgulanan Batı uygarlığı her yeri sarmıştır.
Ancak medeniyetleri adına, uygarlıkları adına geliştirdikleri simülasyon
mekanizmaları ile karmaşıklaşan dünyada oluşabilecek bir kaos sonrası
kendiliğinden değişimi öngörmeleri gittikçe zorlaşmaktadır. Düzensizlik
içinde düzeni arama, evrenin aklını taklit etmeleri artık yeterli
değildir bu karmaşıklaştırdıkları dünyada. Kendi yarattıkları matrixler
kendilerini tutuklamıştır. İktidarlarının son çaresi olarak “Medeniyetler
çatışması” simülasyonu kurgulamalarına bel bağlamışlardır. Steven
Spielberg’in “Minority Report” filminin öyküsü bu “çatışmanın” basit
bir simülasyon modellemesidir.
Karmaşıklık yeni bir uygarlığın doğuşunun belirtisidir.
Evrenin bir canlı gibi karmaşık olduğunu inkar etmenin sonu gelmiştir.
Bunu doğrusalcı akılla geliştirdikleri uygarlıklarının modern bilimleri
de söylemektedir. Bu korkuyla modernite iktidarları ile gizlice
uzlaşmış olan din iktidarları şimdi hangi gölün kenarında hangi
kutsal kitapları yakacaktır? Uygarlıklarını korumak, değişimi engellemek
için Mezopotamya’yı çevreleyen nehirlerden daha ne kadar kan akıtacaklardır?
“Da Vinci’nin Şifresi” kutsal kase kurgusu ile insan oğlunun aklı
daha ne kadar çelinebilecektir?
Mezopotamya “medeniyet dışı kalmış halkları”
ile Batı uygarlığının evrenselliğine son verebilecek yeni bir uygarlığın
kendiliğinden ortaya çıkması için gerekli tarih öncesi birikime
ve istenen karmaşıklık özelliklerine sahip bir bölgedir. Canlı bir
varlık gibidir. İçinde Hermetik sırları saklayan bir Bruno evrenidir.
Kökleri büyülü Gılgamış Destanı’ndan gelen bu karmaşıklık Baudrillard’ın
kuramının aksine gerçekler üzerine kurulmayan ve ancak o an üzerine
kurulacağı hiper-gerçek ürünlerin neler olacağına karar veren simülasyonlar
oluşturur. Bu simülasyonların simülakrları ile Ortadoğu’da ortaya
çıkabilecek bu değişimleri öngöremeyen Yeni Dünya Düzeni’nin mühendisleri
medeniyetler çatışması projelerini hazırlamışlardır. Bu proje bir
zamanlar (2000 yıl kadar önce) değişimi engellemek için belli yaştaki
çocukların kesilmesi gerçeği üzerine kurulmuştur. Irak işgalini
nedeni de budur. (SÜRECEK)