SAYI 13 / 05 Temmuz 2004

 

KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ - I

Gediz Akdeniz

İstanbul Üniversitesi Fizik Bolümü ve
London School of Economics and Political Science
Center for Philosophy of Natural and Social Sciences
www.gedizakdeniz.com



Redeksiyonist bilim (indirgemeci bilim) temelde bütünü parçalarına ayırma stratejisidir. Davranışlarını görebilmek istediği bir bütünü ideal bir sisteme indirgemede yeterli olacak kadar parçalarına ayırır. Ve bu parçaları kontrol ederek bütünün görülmek isteneni öngörmeye çalışır.

Bu amaç için sonsuz küçükler matematiği (calculus, entegral ve diferansiyel hesap) ) geliştirilmiş ve bu teknolojisi ile donatılmış indirgemeci bilim ideal sistemlerin özellikle fizik ve kimya yasalarını bulmada kayda değer bir şekilde çalışmıştır. Örneğin atom altı fizik yasalarının ve atomik mertebede kimya yasalarının anlaşılması yanında kozmolojik mertebede evrenin standart oluşum modeli (Büyük Patlama Modeli) de temel taneciklerle ifade edilebilmiştir. Bazı özel durumlarda biyolojide (moleküler) de iyi sonuçlar vermiştir.

“Aklın bu düzeni görme başarıları” insan aklında metaforsal olarak lineerci toparlayıcı pragmatik, amprisist ve analitik düşüncenin gelişmesine de neden olmuştur. Bu düşüncenin kazandığı zaferleri doğanın insan aklı için tam olarak anlaşılabilir olduğunu kanıtlamaya çalışan Dekartçılar kadar olmasa da “inkar” etmeme durumundayız.

Hala yeni “keşifler” için hayranlıkla peşinde koşulan bu “kutsal” düşünce sisteminin “mantığına” göre parçalama işlemi bütünün doğrusallığını bozmamalı, yani bu parçalar toplandığında yaklaşıkla da olsa bütün elde edilmelidir. Düzenin öznesi olduğu doğrusallığı, doğrusallığın nedeni olduğu düzeni bozabilecek olan dinamikler yok sayılmalıdır. Bu gözlemlerimizle bulunan deliller tarafından belirlenir ki, göreceli olması yanında bu seçimde kültürümüzün ve hislerimizin de etkisi vardır. Seçim aklın aradığı düzene daha kolay ve çabuk götürecek olanı seçmek, insanın doğa üzerinde kurmak istediği iktidarının güçlenmesi yönünde olur.

* * * * * * * * *

Bu lineerci ve analitik yaklaşımın sınırlanmış durumları karmaşık organizmalara, eko-sistemlere, organizasyonlara ve topluluklara, küresel ekolojik değişimlere ve sosyal sistemlere uygulanmıştır. İnsan aklının düzeni araması olan bu doğrusalcı ve indirgemeci düşünce, bugün üstü bilim ve aydınlanma simülasyon projeleri ile örtülen bir Batı uygarlığı ideolojisi iktidarına (modernite) dönüşmüştür.

Ancak son yıllarda, özellikle bilgisayarların ortaya çıkması ile, bu düşüncenin sınırlanmış durumlarının bile, bırakalım sosyal sistemlere, doğal hayata uygulandığında epistemolojik hatalar getirdiği görülmüştür. Özellikle global ekolojik çevrimlerde küçük değişimlerin önemli oluşumlara neden olabileceği anlaşılmıştır.

Karmaşıklık sıralamasında canlı bir organizmadan önce gelen biyolojinin temel yasalarının fizik ve kimya yasalarına bağlı durumda olduklarını, ama onların aynı zamanda çok engin fazladan bilgilere bağlı olduklarını ve bu bilgilerin ampirik olarak değil, rastlantısal olarak ortaya çıktıklarını biliyoruz. Yani lineerci ve analitikçi düşüncenin kapsama alanı, bir sistemi veya bir olayı ideal bir yapıda görmek istesek de göremedikçe, sistem veya olay bize göre karmaşıklaştıkça azalır ve içinde yaşadığımız doğal hayata doğru da kaybolur. Doğal hayat öylesine karışıktır ki atom altı parçacıklarla, atomlarla, DNA molekülleri ile açıklanamamaktadır. Karmaşıklık sıralaması sonunda davranışları ile en karmaşık canlı olan insana ve onun da bir dinamik olarak yer aldığı eko sosyal sistemlere dayanır. Bu nedenler ile son yıllarda doğal hayatı ve sosyal sistemleri indirgemeci bilimden bağımsız olabilecek (kalabilecek) yeni bir düşünce ile anlama çalışılmaları başlamıştır.

* * * * * * * * *

“Karmaşıklık bilimcileri” karmaşıklıklardan düzenlere nasıl geçildiğini ve düzenler öncesi mevcut olan karmaşıklığın nasıl özellikleri olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Bunlara göre; karmaşıklık ne bir metodolojidir ne de aletler, aygıtlar cümlesidir. Karmaşıklık yeni bir dil sunmaktadır, ve onlara göre bu dil yeni bir yolda farklı düşünmemizi ve dünyayı farklı görmemizi sağlayacaktır. Bu yeni düşünce fiziksel bilimler, hayat bilimleri, ekonomi yanı sıra, sosyal bilimlere, sanat anlayışına, idarecilik (işletme) ve örgütlenme bilimlerine kadar bulaşmış durumdadır.

Sunulmaya çalışılan bu yeni dile göre ister fiziksel olsun, ister biyolojiksel olsun, ister insani olsun, ister sosyal olsun bir karmaşık olayın kökü parabolistiktir, karmaşık olaylar ancak problemsel olarak determinist bir doğa yasasına indirgenebilirler.

Karmaşık sistemleri ve olayları anlamak için sistematiksel bir alternatif metot geliştirilme arayışları yeni değildir. 19. yüz yılın sonlarına doğru Fransız matematikçisi ve teorik fizikçisi Henri Poincare üç cisim problemini (ay, güneş ve dünya) ifade eden lineer olmayan hareket denkleminin (indirgemeci bilim teknolojisi ile yazılmış olan) başlangıç koşullarına bağlı olarak öngörülmeyen acayip dinamikler ortaya koymasından kaosun köklerini fark etmiştir. O yılların hemen sonrası üç cisim probleminde bile öngörülemeyen acayip oluşumların anlaşılması bir yana bırakılmış, lineerci ve analitik düşüncenin iktidarının sürmesi adına çok cisim problemlerinde geliştirilen istatistik fizik (Boltzman İstatistiği) ile ve güneş sisteminden metaforsal olarak geliştirilen atom yapısı içinde kuvantum fiziği ile anlaşılması istenenlere çare bulunmuştur. 1960’lı yılların başında matematikçi Lorentz bu ara verişi bozmuştur. Lorentz bilgisayarda bir meteoroloji probleminin lineer olmayan denklem sisteminin çözümlerinin başlangıç koşullarına duyarlı olduğunu göstererek, H.Poincare nin gördüklerini faz uzayında “acayip çekiciler” adı verilen boyutu tam sayı olmayan bir şekle sokmuştur. Buna göre; Kuzey Amerika kıtasında bir kelebek kanatlarını çarptığında bir kaosa neden olabilir, örneğin Japon Adaları’nda bir tayfun ortaya çıkabilir. Tayfun ise dinamik yapısı belli olan ve davranışları önceden öngörülebilen bir olaydır. Başka bir değişle kelebek kanatlarının çarpması ile çıkan kaos sonrası bir düzen oluşur; bu karmaşık bir sistemde kaosla düzenin birlikte yaşadıklarını bize açıklayan somut bir örnektir.

Bilgisayarlarda yapılan benzer simülasyon deneylerinin sonuçları meteorolojik gibi olaylardan daha karmaşık olan sistemler hakkında da bizi bilgilendirmektedir. Özellikle lineer olmayan denklem sistemlerini bile yazamadığımız yaşayan sistemlerin, organizmaların, eko-sistemlerim ve hayvan ve insan topluluklarının başlangıç koşullarına duyarlı olduklarını ve bunların davranışlarının dinamiklerinin, deneyimlerimizden de gördüğümüz gibi, radikal olarak öngörülemez olduklarını çekinmeden söyleyebiliriz.

* * * * * * * * *

Beyaz mermerlerle kaplı Pisa Katedrali’nin içinde sallanmakta olan şamdan Galileo Galilei’nin aklında basitleşip, gözünde düzenli sallandıkça doğanın sırlarını ortaya dökmüştür. Katedralin duvarları ile sınırladığı doğrusallığı iktidarına sembol yapmış olan Katolik Kilisesi’nin Galileo’nın aklına direnmesinin temelinde yatan düzeni ret etmek değildir. Düzen için doğrusallaştırmada nelerin önemli nelerin önemsiz olacağına karar vermedeki iktidar kavgasıdır.

Aklın düzendeki sırrı arama stratejisine doğanın desteğini esirgemediğini söylersek abartmış olmayız. Eski dinler bile doğanın ilahi düzenindeki sırlara dayanırdı. Eski Mısır’da yıldızların arasındaki dengenin sırrı Hermetik metinlerdeki erkek ve dişi unsurların birbirlerinin içinde erimiş olmasında saklıydı. Eski Yunan’da dişiliğin sırrı “Tanrıça Venüs” gezegeninin her dört yılda bir eliptik semada çizdiği beş köşeli mükemmel yıldızın köşelerini bir birine birleştiren çizgilerin kesişmesindeki altın oranda saklıydı. Kiliseyi güçlendiren her Pazar düzenli bir şekilde tekrarlanan ayinlerdeki doğanın gizemli metaforsal tekrarıydı.

Her yeri saran modernite iktidarına doğanın primleri olan “hareket(ler)” var. Bunlar periyodik (titreşim) hareketleridir. Dünya kendi etrafında 24 saatte bir gibi periyodik olarak düzenli döndüğünde, güneş her gün doğduğunda dünyada yaşam ortaya çıkmıştır ve bu yaşamının hala sürmesinin nedenidir bu düzen. Dünya güneşin etrafında döndükçe her baharda (Nevroz) doğa yeniden canlanacaktır. Doğada titreşim yapan daha çok yaşıyor ve kendini koruyor.

Düzeni veren bu periyodik hareketleri insan aklının fark etmesinin tarihi altın oran tarihi gibi kadar çok eski değil. Bu Newton ile başlayan aklın üç yüz yıllık bir hikayesi. Aklın bu düzeninde dalga hareketleri birbirlerine karışmıyor. Özelliklerini koruyorlar. Örneğin ışık ve ses dalgalarla temsil ediliyorlar. Güneşten gelen ışığın kırmızısı ile trafik ışığının kırmızısı birbirine karışmıyor çünkü. Fotonlar birbirine karışmıyor. Yoksa cep telefonu diye bir şey olmazdı. Kuzuların sesi ile çobanın çaldığı kavalın sesi birbirine karışmıyor.

Modernite iktidarı bu periyodik “altın hareketlerle” kurulan düzendir. Bu düzeninin sırrı ise bu periyodik hareketler öncesindeki karmaşıklıktadır. Ne olmuştu da bir ateş topu olan dünya gece ve gündüz için kendi etrafında dönmeye başlamıştı. Sonra da Nevroz için güneş etrafında dolanmaya başlamıştı. Ne olmuştu da sesler dalgalar halinde yayılmaya başlamış ve bir birine karışmamıştır da Beethoven’ın 9. senfonisi Batı Uygarlığının “Birleşik Avrupa” iktidarının önünü açmıştır. Ne olmuştu da tek hücreliler örgütlenip organizmaları oluşturmuşlardı akıllı insan için. Ne olmuştu da dişi ve erkek olmuş, bunlar birbirlerinin içinde erimemiş, örgütlenip aile olmuşlardı.

Her ne kadar düzenler öncesi karmaşıklıklardaki bu sırları arayanlara uzun yıllar bilimin sapkınları denmiş ise de, akademilerinin kapılarını kapatmışlarsa da, bu sırlarla dünyaya yeni yolda baktığımızda aklın modernite iktidarı kalelerini bir bir kaybedecek, ve insan yeniden özgürleşecektir. (SÜRECEK)

Devamı:
KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ II
KARMAŞIKLIĞIN GİZEMİ III