SAYI 59 / 15 EKİM 2005

 

BİR MÜZİK VİDOESU: AUTECHRE - GANTZ GRAF,
YÖNETEN ALEX RUTTERFORD
(İngilizce >>>)

Mahir M. Yavuz
mmyavuz@vcd.bilgi.edu.tr





Ö
ncelikle müzik videosunun veya videolu müziğin yakın geçmiş içinde hızla geçirdiği evrimden bahsetmekte fayda var. Müzik videosu ilk zamanlarında ‘söylenen’ bir şarkının performansını görselleştirmek için kaydedilen bir video iken, günümüzde şarkının söylenmesi veya bu söyleyişin performansı gibi bir durumdan söz etmek çok da mümkün olmadığı için ister istemez değişmiş, değişirken de kendine ait bir alt göstergebilim ve literatürü oluşturarak hareketli görüntü türlerinden biri haline gelmiştir. Bu türün belki de en önemli özelliği bir çok sosyo-kültürel bağlantıyı barındırdığından—film görselliği ile kurgu kültürüne olası göndermeler, görsel kültür akımlarının simgeleri, sesin hayalisunumu vb.—çok çeşitli görsel sonuçlara ulaşılıp, kimi zaman çok kısa bir zaman biriminde sadece sunduğu müzik ve görsel eşleştirmelerle bir çok somut veya soyut anlatıyı aktarabilmesidir. Hareketli görüntünün giderek önem kazandığı, sesin herhangi bir hareketli nesneden eksik olmadığı bir dönemde yaşadığımızı varsayarsak, bu zamanın en önemli iletişim araçlarından biri.

Autechre - Gantz Graf’ın müzik videosunda rastladığımız görüntüler, senkronizasyon, bütünlük ve aykırılık müzik videolarının görsel kültürün gelişiminde ne kadar öncü bir rol üstlenebileceğinin kanıtıdır. Alex Rutterford— kendisini grafik tasarım eğitimi almış bir animastör olarak tanıtabiliriz — Gantz Graf videosu için “GANTZ GRAF is, to me, a visual representation of the music”: ‘GANTZ GRAF, benim için, müziğin görsel bir temsili’ diyor. Aslında müziğin görsel temsilinin tam olarak ne olabileceği konusunda halen birçok farklı görüş bulunmaktadır, fakat Rutteford’un bu söylediğinden anladığımız, ‘hissel, içgüdüsel’ bir müzik temsilidir. Buradaki hissellik ve içgüdüselliği tamamen tanımsız veya tanımlanamaz olarak düşünmek çok da doğru olmaz; en temelde kastedilen algısal olarak insan fiziğine yani göz ve kulağa doğru, uyumlu ve senkronik görünen bir bütünlüktür.

Video hakkında ortaya atılan en önemli tartışma konularından biri: ‘Hepsi stil, hiçbir içerik yok,’ doğrultusundaki görüştür. Aslında, video üzerinde beni çalışmaya iten iddialardan belki de en önemlisi bu eleştiridir. Içeriğin, yani sıralı veya çizgisel (lineer) içeriğin artık günümüz düşünce kuramlarında pek de yer almadığını söylemek çok da yanlış olmaz. Aslında, tam olarak bahsettiğimiz şey, içerik kurgusunun nasıl yapıldığı, yani, birbiriyle ilişkili olan bilgi parçacıkları arasındaki ilişkilerin nasıl kurulduğudur. Yazılı düşünce tarihinde bu kurgunun; zaman sıralı veya ilişki sıralı olan bir metin olmaktan çıkması veyahut romansal, hikayesel bir formdan ayrılması zaten çok öncelere dayanmaktadır; başka bir deyişle, içeriğin sırasız, bağımsız olması, dahası ilişkilerin de, ilişkileri kuran kişiye göre değişebileceği yönünde bir anlayış çok uzun zamandan beri yazın dünyasında yerini almış durumdadır. Buna en güzel örnek, her ne kadar çoğu zaman mısra formunda yazılsa da şiir olabilir. Okumanın sırası, genellikle içerikten bağımsız, kimi zaman gereksiz tekrarlı olabilir veya aradan bir kısmı çıkarıldığında bütüne dair fazla bir anlam kaybı olmayabilir. Ayrıca okuyan veya anlayan insana göre—yani ilişki bağını tanımlayan okuyucuya göre—bütün içerik tamamıyla değişik algılanabilir.

Öte yandan, bu içerik kurgusunun farklılığını ve çeşitliliğini diğer sanat veya duyu formlarına aktarmamızın ise zaman aldığı çok açıktır. Örneğin; bir sinema filminde anlatısal bir yol takip etmek ya da artarda gelen kısa sekansları sırayla takip etmek çok daha kolay ve ortak bir içerik kurgusu olarak benimsenmektedir. Oysaki, aynen yazılı düşünce de olduğu gibi, görsel düşüncede de düşünülenler, anlananlar ve en önemlisi algılananlar, izleyiciyle, onun kurduğu ilişkilerle ve hatta izleyicinin sosyo-kültürel geçmişi ve tecrübeleriyle birebir alakalıdır.

Kısacası sıralı veya sırasız herhangi bir görsel öğeyi takip etmek ve sonucunda içeriğinin herkes için belli bir şey olduğuna kesin olarak karar vermek aslında pek de mümkün değildir. Bu noktadan yola çıkarsak, gördüğümüz her türlü görüntünün, özellikle de hareket eden görüntülerin içeriğinin kesin olmaması gibi, içeriğinin olmaması da mümkün değildir.

Video hakkındaki içerik tartışmasının temel olarak hedef alındığı, soyut veya tanımlanamaz formlara gelecek olursak; aslında bu formların tanımladıkları veya temsil ettikleri düşünceler tamamen arketiplerdir. Bahsettiğimiz arketipler zihnimizdeki bazı görsel düşünceleri simgelememize yarayan semboller olarak özetlenebilir. Bu görsel düşünce sembolleri herhangi bir pozitif bilimdeki sembollerden, kısaltmalardan veya şekillerden çok daha kolay bir şekilde üretilebilir ve çözümlenebilir. Örneğin, çok karmaşık bir matematik problemini çözerken kullandığımız semboller ve rakamlar bir takım düşünceleri, teorileri, işlemleri yansıtmak için ürettiğimiz ve kullandığımız sembollerdir; fakat, yansıttıkları ve kendileriyle olan ilişkilerinin anlaşılması zor olabilir, yani sembol ve gerçek düşüncenin arasındaki bağ kuvvetli olmayabilir. Öte yandan, görsel düşüncenin özüne indirgenmiş, sembolize edilmiş, ilişkilendirilmiş hali bir bağ olarak çok daha kuvvetlidir: Dik dikdörtgen, orta parmak, gökdelen bina, muz, penis beşlisinde olduğu gibi. Bağ, sembol ve arketip ilişkisinden yola çıkarsak, gördüğümüz şekillerin ve formların bizim algımız üzerinde yarattığı etki aslında sıralı-kurgulu ve dizili-anlatımlı bir videodaki içeriğin yarattığı etkiden farksızdır. Hatta çoğu zaman kendini tekrar eden ve birebir olarak gerçekliği yansıtmayan soyut görüntülerin insanlar üzerinde gerçekliği birebir yansıtan görüntülerden çok daha fazla etkili olduğu, her defasında farklı düşüncelere referans olduğu, görsel algı bilimi tarafından ispatlanmıştır.

Peki bu gördüğümüz görüntüler bize neyi anlatıyor olabilirler? Bu konuda bir kaç ana teori üretilebilir. Birincisi, ‘sesin temsiliyeti’ iddiasına geri dönersek, bunlar bize sesin bir heykelini veya mimarisini gösteriyor olabilirler. Heykel çoğu zaman gerçeklikte algıladığımız, gördüğümüz nesnelerin bir imitasyonu bir ‘replica’sı, yani bir kopyasıdır. Müzik, göremediğimiz fakat algıladığımız bir kavram olduğu için, heykeli imitasyon veya kopya yoluyla üretilemeyecek bir kavramdır. Bu heykeli sesin içindeki vuruşlara, tempoya, sesin taşıdığı tiz ve bas değerlerine yani sesin fiziki kriterlerine referans olacak şekilde üretmek, neredeyse en mantıklı çözümdür. Kısacası, klipte görmüş olduğumuz formlar aslında o an duyduğumuz ses için anlık bir heykel uygulamasını bize gösteriyor olabilirler. Bu durum, arka arkaya yüzlerce heykel örneği görüyormuşuzcasına izleme tecrübesini arttıran ve yoğunlaştıran bir varsayımdır.

Bir başka açıklama, bu ortak tecrübenin, yani hem görsel hem de işitsel tecrübenin, tamamıyla gerçeküstü bir tecrübeye gönderme yapıyor olabileceğidir. Buradaki gerçeküstü kavramından kastımız bir çok ortam olabilir. Rüyalarda görülen bir sahne, uyarıcı veya uyuşturucu bir madde kullanıldığında görülen bir hayal veya siberuzay ortamındaki bir tecrübe olabilir. Ister istemez her insan bu üç durumdan en az birini yaşamıştır ve bu tecrübeye dair kafasında aslında çok da sonuçlandıramadığı, kesin ve net olarak tanımlayamadığı bir takım görsel düşünceler barındırmaktadır. Video, bu görsel düşünceleri somutlaştırmayı, bilinçaltındaki veya hafızadaki eşlerini üretmeyi amaçlıyor ve o gerçeküstü tecrübede görülen, görüldüğü hayal edilen görselleri barındırıyor olabilir. Bu tip bir sunumun hem görsel hem de işitsel olarak tetikleyeceği düşünceler veya etkileşimler, sıradan bir videodan veya görsellikten çok daha ötedir.

İçinde bulunduğumuz görsel estetik döneminin son derece sayısal ve de kopyalanabilir bir durumda olduğunu göz önünde bulundurursak, akla en kolay gelebilecek bir başka açıklama videonun bu duruma da bir gönderme yaptığıdır. Göstermiş olduğu görüntülerin ve en önemlisi müziğin kendisinin son derece bilgisayarla işlenmiş bir kimliğe sahip olması, tanımlanabilir bir ses-yüz veya enstrüman-nesne olmaması tamamıyla bir anonimlik sunumu olarak yorumlanabilir. Müellif kavramının her şeyle iç içe geçtiği, karıştığı ve evrimleştiğinin belki de en önemli göstergelerinden birisi, aynen bu videoda olduğu gibi müelliften ziyade bilgisayarın/yazılımın kendi üslubunun çok daha baskın bir şekilde sergileniyor olmasıdır.

Her ne düşünülüp üretilmiş olursa olsun, Gantz Graf ortaya koymuş olduğu görsel stil bakımından da çok kuvvetli bir videodur. Içeriğin algılanması veya tartışılmasını bir kenara bırakırsak, aslında bu tip bir görsel-işitsel sunum için en önemli kriter çoğu zaman yaşadığımız o sunumdaki tecrübenin orijinalliği veya o sunumdan aldığımız zevktir. Tıpkı çok iyi çekilmiş bir fotoğraf serisinde veya çok iyi kurgulanmış bir uzun metraj filmde olduğu gibi, video kendi tutarlılığını ve stilini, kendini tekrar etmeden, tam aksine üstüne her geçen saniye yeni bir şeyler katarak devam ettirmektedir. Bu durum, algıdaki akıcılığı sürüklerken, aynı zamanda, zihnimizde oluşturduğu tecrübe, yansıma veya etkileşimin kesintisiz olmasını sağlamaktadır.




Not:

(Gantz Graf'ı izlemek için: http://www.spex.de/web/bild.php?id=79&srt=a&type=8)