İzinsiz gösteri’nin Mart sayısında yer alan “Deccal”
başlıklı yazıdan hemen sonra –şans bu ya- Papa’nın ölümüyle beraber
Türkiye basınının bir bölümünde yaşanan ve çoğu da haddinden fazla
gülünç olan ezoterik salgın aşağıda okuyacağınız yazının ve “Deccal”
başlıklı yazının yazarının gözlerinden kaçmamıştır. Son tahlilde
hal ve gidişatımıza pratik bir faydası olmasa da “izinsiz gösteri”nin
gündem belirlediğinin kanıtlarından biri olan bu olguyu milli
fenomenolog okurlarımıza, özellikle ezoterizmde sınır tanımayarak
çoğu batıl ve hurafe Hıristiyan kültürü ve inanışlarını halkımızın
en önemli ihtiyacı zannederek her zamanki gibi “mahallenizin salyangozcusu”
işlevini hakkı ile yerine getiren basınımızın ezoterizmin önde
giden organları Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Akşam gibi gazetelerimizi
ve onların türevleri ile integrallerini “Deccal”e havale ediyorum.
KIYAMETE GİRİŞ:
Yaz yaklaşıyor. Her yaz olduğu gibi bu yaz da
kimi insanlar çeşitli tatil beldelerine gidecekler ve tatillenip
evlerine dönecekler. Kimi insanlar ise fırsat ya da olanak bulamayacak
çöl sıcaklarına maruz kalacak çalışamayan veya çalışmayan ya da
tatillere çıkmış insanların yaratacağı üretim ya da hizmet boşluklarını
doldurmaya çalışacaklar.
Peki bu girizgahın “Kıyamet” ile ne ilgisi var? Şimdilik hiçbir
ilgisi yok gibi ama biz yine de devam edelim. Sabırlı okurlar
kıyametin ne zaman kopacağını bu yazı bitmeden öğrenecekler.
……….
KIYAMETİN GELİŞİMİ:
İnsanlık kuruldu kurulalı bir inanış veya kabulle
bir arada yaşar. Bu inanış ya da “iman” neredeyse insanlık tarihi
kadar eskidir ve inançlara inanılırsa insanlık tarihinden bile
eskidir. Kıyamet, basit olarak dünyanın sonudur. Kimilerine göre
sadece dünyanın sonu değil, evrenin sonudur. Bilinen evren artı
eksi beşyüz milyon yıl olmak üzere 16 milyar ışıkyılı çapındadır.
Ve aslında bulunduğumuz andaki gerçek çap, hiç kimse tarafından
bilinmemektedir ( Aslında bilinmemesi de yürürlükteki fizik kanunları
gereğidir. Ne zaman yeni kanunlar gelir, o zaman elbette evrenin
boy ölçüsü yeniden alınır. )
Kimi teorilere göre evren sayısız yıldız barındırdığı kadar sayısız
“karadelik” te barındırmaktadır. Karadelikler basitçe yayımladığı
ışığı bile ürettiği çekim kuvveti ile yaymaktan vazgeçip yutmaya
başlayan kimi yıldız eskileridir ve teoriler ışığında karadelikler
evrenin seri katilleridir. Çünkü kendi ışığını bile affetmeyen
bir yıldızın civarındaki başka yıldız ve gezegenlere nazik davranmayacağı
ortadadır. Bazı teorilere göre sayısız karadeliklerden bir tanesi
dünyanın bir tayfası olduğu güneş yıldızı sisteminin yüzdüğü yörünge
üzerinde bir yerlerdedir. Güneşin bir karadelik ile tanışması
kesinlikle trajik olacağı için böyle bir olasılık her ne kadar
evrenin olmasa bile gezegenimiz ve eğer başka yerlerde yaşayan
yoksa insanlık ve diğer canlı cansız türleri için “kıyametin”
ta kendisidir.
Elbette “Kıyamet” teorileri sadece galaktik ölçüler ile sınırlı
değildir. Gerçekte daha birkaç on yıl öncesinde çok daha derinden
hissettiğimiz ve bugün gönül rahatlığı ile ucuz roman endüstrisi
tarafından kişisel boyutlarda dahi kullanılagelen şehirlerin atom
bombası ile yokedilmesi ise bir başka kıyamet senaryosudur. Dünya
gezegeni “Pandora’nın Kutusunu” açmakla kalmamış, kafasını kutunun
içine öyle daldırmıştır ki, kişisel atom bombaları bile romanlara
mevzu olup kıyamet gibi okunur olmuştur ( Gerçek dünya ile Uydurgitsin
dünyası oldukça farklıdır. Bir şehri ortadan kaldıracak nükleer
bomba ile elbombası arasında dünya kadar fark vardır.)
Kıyametçilik nedir, ne değildire girmeden önce Kıyametçiliğin
tarihi gelişimine kısaca göz atmakta fayda vardır. Böylelikle
“kıyametin gelişinin çarşambadan belli olduğu” rahatlıkla anlaşılabilir.
Dünya üzerinde dini olguları çoğunluğu varsayımlara dayalı temellendirmelerle
“ilahi mesaj” olmadıkları ve insani haller oldukları yönünde başta
kendilerini ve elbette civarlarını aydınlatmaya çalışan ciddi
bir materyalist, ateist, agnostik ve olgucu kitleye rağmen, dünya
nüfusunun ezici çoğunluğu için bilimsel olguların tamamı dini
olgular da gizlidir. Bu nedenle taraf tutmaksızın ve olabildiğince
nesnel kalmak tarih yazanların birinci önceliği olmalıdır. Elbette
bu öncelik bugüne dek tarih yazanların binde dokuzyüzdoksanyedisi
tarafından uygulanmamış, bırakalım onbinler yıl öncesini günümüzün
olguları üzerinde bile şiddetli karşıtlıklar yaşanagelmiştir (
Sözgelimi, 11 Eylül neden oldu? Kim Yaptı? Ya da Afganistan’ın
Taliban’ı tek dişi kalmış canavar medeniyetimiz uğruna mı yoksa
kontrolsuz haşhaş üretimi uğruna mı alaşağı edildi? Aynı eğilimin
alaşağı ettiği 80 öncesi solcusu Ecevit iktidar denemeleri gibi
…Ve kuşkusuz sayısız benzerleri gibi….)
İşte bu nedenle tarihin belirli dönemlerinde meydana gelmiş çeşitli
olağan afetleri “Tanrı Gazabı” saymaktan mı dinler gelişti ya
da her kelimeyi öğrenmiş bir Adem’in Habil ve Kabil adlı oğullarının
kavgaları yüzünden mi ilk ve tek din değişmeye başladı da sürekli
tazelenmesi gerekti, bu tartışmaların yeri elbette burası değil.
Fakat şurası bir gerçektir ki daha insanlar varolmadan dünyaya
düşüp yüzmilyonlarca yıl yaşamış dinozor milliyetçiliğini fosillere
gömen göktaşı dinsiz imansız bir dünyaya nasıl kıyamet olmuşsa,
ki bu kıyametin faydası olarak memeliler derin bir nefes almışlarsa
ve hatta meydan insanlara kalmışsa, aynı şekilde “yaratılmış bir
insan” da karşılaştığı ilk büyük depremi ya da kasırgayı doğal
olarak “kıyamet” ile ilişkilendirmiş olmalıdır.
Bütün göksel kutsal kitaplar dünya hayatının sonsuza kadar “el
bebek gül bebek” sürmeyeceğini ve eninde sonunda “Kıyamet” ile
noktalanacağını kuşkuya yer bırakmaksızın ilan etmişlerdir. Hattızatında
göksel olmayan dini ya da gizemci eğilim ve yaklaşımlar da ister
birbirlerinden etkilenme diyelim, ister başka gerekçeler bulalım
aynı mutlak sonu “müjdelemişlerdir.”
Kıyamet, tüm kutsal kitapların en önemli ve gözde konusudur. Bu
konuda İncil’in önemli bölümünde ve elbette özellikle Esinlemeler’in
tamamında dünyanın son zamanları ve Kıyametin kendisi etraflıca
anlatılır. Tıpkı Kur’an’da verildiği üzere “Sur’a üflenme” İncil’de
de yer alır. ( Türkiye Halkı geçtiğimiz Nisan ayında basınımızda
yaşanan “plastik ve ezoterik fırtına”dan dolayı İncil ve Tevrat
hakkında hakkında benden daha fazla bilgi sahibi olduğu için konuyu
daha fazla açımlamaya gerek olmadığını düşünüyor, sadece Kur’an’dan
birkaç örnek vermekle yetiniyorum.)
Kur’an’da “Kıyamet” sözcüğü sanılanın aksine çok değil, sadece
70 kere geçer ve gerçekte “Kıyamet” sadece “yokoluş” değil, aynı
zamanda “yeniden dirilme” anlamını da içerir. Kıyamet hakkında
yer alan ayetlerden bazıları aşağıdadır.
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi
müthiş bir şeydir!” (Hac,1)
“İnkâr edenler, kendilerine o saat ansızın gelinceye, kadar hep
şüphe içindedirler.” (Hac,55)
“... O saat (kıyamet), mutlaka gelecektir. Şimdilik onlara güzel
muamele et.” (Hicr,85)
“Sura üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar,
yerde olanlar hepsi düşüp ölür.“ (Zümer, 68)
“ Kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün,
her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu
düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş
değillerdir...” (Hac,1-2)
“ Gökyüzü yarıldığı zaman,Yıldızlar döküldüğü zaman, Denizler
birbirine katıldığı zaman, Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı
zaman, “ (İnfitâr, 1-5)
“ Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar döküldüğünde, Dağlar
yürütüldüğünde, Gebe develer salıverildiğinde, Vahşî hayvanlar
toplanıp bir araya getirildiğinde, Denizler kaynatıldığında, Ruhlar
birleştirildiğinde, Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda,
‘Hangi günah sebebiyle öldürüldün?diye’. Defterler açıldığında,
Gökyüzü sıyrılıp alındığında, Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet
yaklaştırıldığında, ”(Tekvir, 1-13).
KIYAMETİN ALAMETLERİ:
Kıyamet Alametleri’nin özellikle “Büyük” olanlarından
bazıları Kur’an’da bildiriilir. Pekçoğu ise “Küçük” olmak üzere
hadislerde etraflıca bildirilir. Bunlardan bazıları diğer dinlerin
öngördükleri ile de uyuşur.
Küçük Alametlerden bazıları;
1. İnsanların yüksek bina yarışında birbirlerini
gözlemeleri ( Malezya’da ki gökdelenlere karşılık New York İkiz
Kulelerinin yerle bir edilmesi belki bu alamete refere edilebilir
belki.)
2. İnsanların ölümü dilemeleri ( Ötenazinin ve Kürtajın yasallaşması
ile İntihar oranlarının yükselişi bu alamete refere edilebilir.)
3. Fırat sularının çekilmesi ve nehirden altın çıkması ( Kimi
yorumlara göre bu alamet GAP ve oradan üretilen elektriğe refere
ediliyor, fakat burunlarını Batı illerinden ayırmayanlar bilmez
ki Doğu ve Güneydoğu kentlerinin pekçoğunda 21. yüzyılda 220 Volt
elektrik bulmak olanaksızdır, bu satırların yazarı Van ilinin
Erciş ilçesinde 80 -90 voltluk geceleri dört beş adet kesinti
ile beraber bir yıl müddetince tecrübe etmiştir. Bu nasıl bir
altındır? Eğer bu alamet doğruysa umarız ki alamet GAP değil bizzat
hakiki altındır ve kuzey Fırat’ta çıkar da ele Araba Coniye gitmez....
Türkiye de en azından kıyamete çeyrek kala zengin bir ülke olur.
Asgari ücret artar. Millet ekonomi düzeldi hikayelerini kahvehanelerde
dinlemekten kurtulur. Vesaire…)
4. Yahudinin Müslümanla Savaşması, Müslümanların Yahudileri Öldürmesi
(Oldukça Streotip bir alamet olmakla beraber Yahudilerin Hıristyanlar
tarafından öldürülmeleri yetmezmiş gibi bir de bu olasılık bir
parça can sıkıyor, öte yandan bu hadisin 1945 ya da Altı Gün Savaşı’ndan
sonra üretilmiş bir alamet olduğunu düşünmemek te elde değil.)
5. Cinayetlerin Çoğalması, Fitnelerin Zuhur Etmesi ( Bu alamet,
gerçekte tüm zamanların alametidir. Çünkü insanlık tarihinde cinayetlerin
çoğalmadığı ve fitnelerin artmadığı bir dönemi bulmak hemen hemen
olanaksızdır.)
6. Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması ( Kişisel
inancım odur ki, tarih boyunca dünya üzerinde içki tüketimi ve
“zina” eylemi hemen hemen her dönem aynı oranda işlenegelmiştir.
Lakin fark şudur ki artık iletişim çağı nedeniyle bu eylemler
halka açılmış ve açılıp saçılmaya devam etmektedir.)
7. Depremler ve Afetler
Büyük Alametler’den bazıları;
1. Deccal ( bkz. izinsiz gösteri - Sayı 31 – Deccal )
2. Duhan ya da Duman
3. Dabbetül Arz ( bir çeşit yaratık )
4. Yecüc ve Mecüc ( bkz. izinsiz gösteri - Sayı 31 – Deccal )
5. İsa Peygamberin Gelişi (bkz. izinsiz gösteri - Sayı 31 – Deccal
)
6. Mehdi’nin Gelişi ( bkz. izinsiz gösteri - Sayı 31 – Deccal
)
7. Güneşin Batıdan Doğması ( Islami literatürde bu alametten sonra
iman etmenin faydası olmadığı söylenir Böyle bir alamet ile karşılaşıldığında
yapılacak olan tek şey herhalde çok güçlü bir avukat bulmak olmalıdır.
Aslında dünyada güneş kuzeyden doğsa bile iman etmek yerine olayı
kalan son 24 saatte izah etmeye çalışacak ciddi bir pozitivist
kitlesi vardır. Ve hiç şüphesiz Türkiye ve Fransa laikleri de
taviz vermeyeceklerdir. Bununla beraber İslami çevrelerden pek
çok kimse de muhtemelen “Kur’an bu bilimsel gerçeği –mesela- binbeş
yüz sene önce söylemişti” diyebileceklerdir. )
KIYAMETSEVERLİK:
Kiyametin Amacı nedir? Maksadı nedir? Neden Kıyamet
vardır? Herşeyden önce Kıyamet’in ilahi ve nihai bir karar olmasını
ya da geçiş niteliğinde bir dönemi izafe etmesini bir kenara bıraksak
bile, Kıyamet düşüncesinin bir zorunluluk olduğunu da hatırlamak
gerek. Kıyamet iki yönüyle insanlık için oldukça önemlidir. Önemlidir
çünkü insanlığın bilinç altında Kıyamet’ten hem birey olarak hem
de kitlesel bazda medet umulur. Toptan insanlık ya da bireyler
bazında farkında olmadığımız bir Kıyametseverlik vardır. Bahse
konu olan Kıyametseverlik çağdaş Holivud filmlerine konu olan
dehşet senaryolarını hoşça vakitler geçirerek seyretmek ya da
gerçek dehşet senaryolarını medya aygıtlarından aval aval izlemek
değildir. Bu olgu, yani Kıyametseverlik yazının başında bahse
konu olan yaz tatili metaforumuzla ilintilidir.
Hemen herkesin en hızlı tatilseverlerin bile yaşayageldiği hoş
olgulardan biridir. Tatil beldeleri neşe ve eğlence içinde olan
ya da olması gereken insanlarla doludur. Tüm tatilseverler bir
tatil beldesine geldiklerinde kendilerinden önce tatil beldesine
gelmiş insanların hadsiz hesapsız eğlendiklerini, keyiften çatladıklarını,
hatta geldikleri anda bile eğlenmeye devam ettiklerini düşünmeye
eğilimlidir. Bu düşünce eğilimi varılan tatil beldesinde bir türlü
hedefe ulaşamayan tatil keyfi beklentisinin istenen seviyeye bir
türlü ulaşamamasıyla rahatsız edici boyutlara ulaşabilir. Öyle
ki kimi akşamlar, ortalama bir tatilci kendisinden başka herkesin
“eğlenmekte olduğunu” fakat kendisinin bir türlü eğlenemediğini
düşüncesinden bir saniye olsun kendini kurtaramaz. Bu sendrom
özellikle ilk gençlik ve geç orta yaşlarda doruklara ulaşır. Özellikle
yaşın ilerlemesi ile beraber tatilden yeterli keyif alamama hali
kendini kıyametseverliğe terketmeye başlar. Kıyametseverliğin
erken yaşlarda başlaması ise başlıbaşına klinik bir konudur. Fakat
Türkiye gibi bir ülkede bu vakanın sıkça rastlanmasına da şaşırmamak
gereklidir.
MARDUK:
Herkesin bildiği üzere bir süre önce nur topu
gibi bir gezegenimiz olmuştur. Elbette çoğu keşif gibi bu şey
de ülkemiz kaynaklı olmayıp Kuzey Amerika kaynaklı olmuştur. Kuzey
Amerika’dan bir adam kalkmış – evet aynen tekrar ederim ki bir
adam – Marduk diye bir gezegenden bahsetmiş, 3600 küsür yılda
bir dünyaya yaklaşan bu gezegenin dünyaya felaketler getirdiğini
yazmış, doğal olarak dünyanın geniş hacimli Kıyametseverleri tarafından
ilgi odağı olmuş ve tabiri caizdir ki cümle cemaat ceplerini tatmin
etmişler ve tatilin keyfini çıkarmaya başlamışlardır. Elbette
her ülkede rastlanabileceği gibi Türkiye’de de tatilin keyfini
çıkarmaya çalışan tatilciler türemiş, hatta aralarına kelli felli
gazete köşegenleri katılmış, halkımızda sıkça rastlanan tatilin
talihsizleri iliklerine kadar sömürülmüştür. Hiçbir Allah kulu
kölesi de kalkıp bahse konu olan düşünce tatilcilerine Evrensel
Gravitasyon Kanunlarını hatırlatmayı, 16 milyar ışıkyılı ötesine
dair hesaplar yapan bir teknolojik uygarlığın 2012 yılında Dünyayı
sıyıracak bir gezegeni 10 yıllar öncesinden öngöremeyecek kadar
tatil sarhoşu olamayacağını hatırlatma gereği duymamıştır. Komplo
Teorilerini dikkate almakla saf olmak arasındaki ayrımın farkına
varmak için 2012 yılında Kıyameti ya da Kıyamet kadar beter olayları
beklemeye başlayanlara bu yazının ve bu satırların yazarının söyleyeceği
tek şeyi Orhan Veli yıllar önce söylemiştir. Ne yazık ki tatil
mutsuzları rakı şişelerinde balık olanlardır (İzahat: Orhan Veli
“rakı şişesinde balık olsam” derken sanılanın aksine her daim
sarhoş kalmayı değil, kronik mutsuzluğa duyduğu özlemi dile getirmiştir.
Bir şair asla mutsuz olmaz. Ve asla sarhoş olmaz. Rahmetli Can
Yücel’in en sarhoş hali bile çok ayıktan halliceydi.).
Dünya Basınında İlk Defa
İşte Marduk
( NASA’nın gizli arşivlerinden ele geçirilmiştir.)
Olağan Bir Marduklu
(Black Metal Dergisi’nin gizli arşivinden ele geçirilmiştir.)
Kıyametseverlik kendinden sonrasının tufan olmasını
dilemektir. Her insan gerçekte ölmekten ötürü keyifsizdir. İnsan
egosu kendi ölümünü asla kabullenmek istemez. Bu nedenle özellikle
kalp krizlerinde izlenen yaygın gözlem ya da tanılardan biri kriz
geçirenin kriz geçirdiğini reddetmesidir. Hemen herkes ölüm halini
yaşamaya başladıktan sonra ölümün kendisini inkar eğilimi içine
girer. Filmlerin ve anlatılanların aksine insanların büyük bölümü
adeta ölümü reddeder. Hatta intihar halinde bile bu eğilimi hissetmek
mümkündür. Geri dönüşü olmayan yollara giren canlar bile geri
dönüşün mümkün olmadığı yerlerden geri dönmeye çalışırlar. Bir
ömür boyu hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama halinin doğal bir uzantısıdır
yaşanan. İnsanın ya da canlı olmanın doğasıdır bu. Ölümü kabullenmek
gerçek bir erdem ve yüksek bir bilgelik işidir.
İşte ortalama insan olma hali bu iken ölümden kurtuluş olmadığının
bilinmesi hali insana bir avuntu sunar. O da “Kıyamet”in ta kendisidir.
Hemen her ölümlü kendisinden sonra dünyanın ve geride bıraktığı
canlıların çok fazla yaşamasını istemez. Kısa yoldan üç beş vakte
kadar kıyamet kopması her ölümlünün neredeyse son dileğidir. Çünkü
kopmayacak bir kıyamet, kendilerini mumyalatan Mısır soylularının
düştüğü hali hatırlatır. Üstelik bir de insanın tatil sendromu
gibi hissettiği kendi ölümünden sonra yaşanagelecek keyifli haller
dünyası her ölüyü çileden çıkartmaya yeterlidir. Bu ilkel gereklilik
haline bir de mutlak anlamda vicdani temizlik ya da hesaplaşmaya
duyulan özlem de katılır. Çünkü Kıyamet aynı zamanda büyük bir
hesaplaşma günüdür ve ortalama pekçok birey kendini sütten çıkmış
ak kaşık gibi hissettiği için sözkonusu hesaplaşma gününü bilinçli
ya da bilinçsiz istemektedir. Böyle bir günün reddi ise gerçekte
çoğu bireyin kendini aksine ikna etmesinden başka bir anlam taşımaz.
( Elbette bahse konu olan hallerden istisna bireyler yeryüzünde
vardır ve bahse konu olan mevzu Streotip edilmemelidir.)
Ölümlülük hali, Kıyametseverliği öylesine geçerli ve cezbedici
kılmıştır ki, dinler “bir” öngördü ise dindarlar “beş” katmış,
din yetmemiş, her beş senede bir Nostradamus yeni baştan yaratılmış,
hatta bu uğurda çeşitli tarikatlar ve bu tarikatlara bağlı çeşitli
trajik ve histerik hadiseler yaşanmıştır. Bu bağlamda Kıyametseverliğin
dünyanın ciddiye alınmayan en yaygın ve ciddi felsefi akımlarından
biri olduğunu da değerlendirmek gerek. ( Gelecek yazılarda bu
konu akademik anlamda irdelenecektir.)
KIYAMETIN SONUCU:
Iyi güzel ama, buraya kadar bu yazıyı okudukta
sorumuzun cevabı ne oldu? Peki “Ne zaman kıyamet kopacak?” diye
soranlara söylenecek fazla söz yok. Ne İncil, Ne Kur’an, ne hadisler
Kiyamet hakkında tarih vermeye ehil olmamışken, ortalıkta 2012’yi
ya da başka bir tarihi Kıyamet tarihi ilan etmek haddinden fazla
densizlik ve kendini bilmezlik olsa gerek.
İşte sorumuzun cevabı. Kıyamet sen ne zaman ölürsen o vakit kopar.
Sen öldükten sonra Kıyamet’in ne zaman olacağının ne önemi var?
Tatil bitmiş. Paran bitmiş. İznin bitmiş. Evine dönüyorsun. Geride
kalanlar eğlenmeye devam ediyorlar sana ne!
Elbette yaz da biter bir gün. Başka yazlar gelene kadar…
Gürkan Haydar Kılıçarslan
Saskatoon – Kanada
19 Mayıs 2005
Not: Bu satırların yazarı herşeye rağmen Marduklular gelirde dünyaya
huzur, barış ve demokrasi getirmeye kalkışırlarsa, milli ve dünyevi
birlik ve beraberliğimizi korumaya, gerektiği takdirde Marduk
başkentini nükleer cep bombası ile tahriş etmeye ant içer.
izinsiz gösteri’de gelecek program GHK tarafından;
MARDUKLU POZİTİVİSTLER
Ayrica her okura bir adet Maya Takvimi bedava
( son kullanma tarihi : 2012 )