SAYI 13 / 05 TEMMUZ 2004

 
NEŞE YAŞIN İLE KIBRIS EDEBİYATI ÜZERİNE SÖYLEŞİ 


İZİNSİZ GÖSTERİ: Bir Kıbrıs edebiyatından söz edilebilir mi? Ya da Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum edebiyatı var mıdır? Yoksa Türk ve Yunan edebiyatlarının içine mi dahil edilir Kıbrısta yapılan edebiyat(lar)?

NEŞE YAŞIN: Öncelikle edebiyatta kategoriler sorununa bir bakmak gerek. Kategoriler konusunda beni en çok rahatsız eden onların sınırlandırıcı olmaları. Zaten onlar da bu
yüzden var diyeceksiniz.

Peki edebiyatta kategoriler oluştururken neyi baz alacağız? Ülke mi, dil mi yoksa milliyet ya
da başka bir şey mi? Bu da bizi kimlik tartışmasına götürüyor. Kimlikler, özellikle ulusal kimlikler ise üzerimize giydirilmiş üniformalar gibi. Üstelik her kimlik tanımı kendine bir öteki
yaratıp onunla antagonist bir ilişkiye girebiliyor.

Kıbrıs edebiyatı tanımı coğrafya üzerinden bir aidiyet ve kimlik kuruyor. O zaman bu tanımın içine coğrafya üzerinde üretilen bütün edebiyatın dahil olması gerek. O zaman da çok dilli bir edebiyattan söz etmeliyiz. Ama sonuçta öyle olmuyor. Egemenlik ilişkisinden ve politik sorunun yarattığı segregasyondan ötürü Kıbrıs Edebiyatı deyince Kıbrıslırum edebiyatı anlaşılıyor dünyada. Kıbrıs Edebiyatı antolojileri Elence ve yalnızca Kıbrıslırumlara yer verilerek hazırlanıyor.

Bu arada tabii ki Türkiye ve Yunanistan ile kurulan ilişkiler sorunu var. Bu ilişkiler tarih içinde değişim gösterse ve zamanla bağımsızlaşma eğilimi gösterse de sonuçta sorunlu ilişkiler. Burada bir merkez-çevre ilişkisi yaşanıyor. Kıbrıslıtürkler açısından bakarsak buradaki çevre ilişkisi örneğin İstanbul-Kayseri ilişkisinden daha vahim. Şu aslolan bizler ve çevredeki taşralılar yaklaşımına farklı bir hiyerarşik tutum daha katılıyor. Sonuçta İstanbul’dan ya da Kayseri’den çıkan şiir ortak bir dil ve kimlikte buluşabiliyor. Aynı coğrafya, aynı tarih ve kamusal, toplumsal, kültürel, ekonomik vb. sisteme dahil olmak ortak bir kategori oluşturabiliyor. Kıbrıslıtürklerin yazdığı şiir ise Türkçe ama başka bir yerden.
Başka bir Türkçe olmasını pek hesaba katmadan bunu söylüyorum. Önemli olan dilin ideolojisi ve şiirlerin atmosferi. Bir anlamda çeviri şiir gibi.

Bir yandan da hegemonik ilişkiler söz konusu, burada yavruvatan ideolojisinın edebiyat branşı “yavruedebiyat” taki küçümsemeye dikkat çekmek isterim. Diyeceksiniz ki sanki çok mu iyi de küçümsüyoruz? Bence farklı bakılırsa değerlendirildiği kadar kötü değil. Hatta arada çok iyi örnekler var. Hiç de iyi incelenmiyor, gözden kaçırılıyor. Buranın şairleri farklı bir mitoloji oluşturuyorlar, şiirlerini farklı kaynaklardan kuruyorlar, dili daha farklı kullanıyorlar. Türkiye’den onay görmek çok mu önemli? Yıllarca böyle olmuş ne yazık. Kıbrıslıtürk edebiyatçıların gözü hep merkeze dönük olmuş. Bu da gelişime zarar vermiş, taklitçilik yaratmış. Sonuçta edebiyat çok bireysel bir şey ve dünyanın her yerinden iyi edebiyatçılar çıkar ama edebiyatta da etnosentrisim çok fazla. Örneğin 107 Avrupalı şairin katıldığı Edebiyat Ekspresi sırasında Ben Ohri Berlin’de şiir okurken pek çok şair küçümsedi ve “politik söylev gibi “dedi ama Afrika şiiri böyle bir şey ve orada sonuçta Nobel adayı olan iyi bir şair vardı.

Kıbrıslıtürklerin şiiri de bunun gibi kendi farklılığını taşıyor. Farklı bir coğrafya, kültür ve kimlikten gelen, Türkçe şiir kadar başka kaynaklardan da beslenen bir şiir…

İZİNSİZ GÖSTERİ: Varsa belirli özelliği nedir bu edebiyatların. Örneğin metafor açısından bakıldığında Kıbrıslıtürk ve rum edebiyatları birbirlerine Yunan ya da Türk edebiyatlarından daha mı yakındır?

NEŞE YAŞIN: Kıbrısta üretilen başlıca iki edebiyat farklı dillerde yazılsalar da pek çok yönden ortaklık taşıyorlar. Burda coğrafya ve çatışmalı bile olsa ortak tarihsel geçmişin rolü var.

Kıbrıslırumların gözü de hep Atina’ya bakmış ama özellikle “pidaras”lara yani halk şairlerine teşekkür etmek gerek. Onların dil içindeki cambazlıkları ve zeka oyunları, ironileri Kıbrıslırum şairlere katkı yaptı diye düşünüyorum. Yaşanan travmatik geçmişe ait imge ve metaforlar ise iki edebiyat arasında ortaklık yaratıyor.

İZİNSİZ GÖSTERİ: Kıbrısta yapılan edebiyatın ağırlığı nedir? Örneğin Edebiyat kitaplarına bakıldığında şiir, roman, öykü dağılımı nasıldır?

NEŞE YAŞIN: Kıbrıs’ta şiir ağırlıklı bir edebiyat var. Kıbrıslırumlar’da roman, öykü ve çocuk edebiyatı daha gelişkin.

İZİNSİZ GÖSTERİ: Yüklü bir şiir geleneğinin olması müzik ve dans geleneklerinin olmasıyla bir paralellik taşımakta mıdır?

NEŞE YAŞIN: Şiir, müzik ve dans üçü de sanatın arkaik türlerinden. Sonuçta roman kapitalizmle başlıyor. Pek çok sorun yaşayan bir adada halk geleneklerine dayanan şiir, müzik ve dansın gelişkin olması anlaşılabilir bir şey.

İZİNSİZ GÖSTERİ: Kıbrıs’ın Dünya gündeminde kültürüyle yer almaktansa sürekli politik çelişkilerle yer alması Kıbrıslı şairi ne denli etkilemektedir?

NEŞE YAŞIN: Olumsuz etkilediği iddia edilebilir. Ama sonuçta öyle olmasaydı da Kıbrıs’ı kim takardı. Kıbrıslılar büyük bir ülke olamayacaklarını biliyorlardı sonuçta dünyanın başına büyük bir bela olmayı başardılar. Belki de Kıbrıs sorunu Kıbrıs’ın kültür ve sanatını daha görünür kılıyor. Bir de içsel düzeyde sanatçıları besliyor.

İZİNSİZ GÖSTERİ: Şairler devletlerden önce birleştiler mi?

NEŞE YAŞIN: Yalnızca şairler değil sivil toplumdaki pek çok grup birleşti. Şairler de en sonunda ortak bir şiir yazdılar. “Evet “kavramı üzerine gelişen bir ortak şiir 15 Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum şiirin yazdığı dizelerin kolajından oluşuyor. Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum sanatçıların ortak örgütü Artists&Artists’in oluşturduğu bir proje. İki toplumlu temasların daha bölünmenin ilk yıllarından itibaren şairlerle başladığını söyleyebiliriz. Karşı toplumun acılarına sahip çıkıp onu ilk dillendiren de şairler olmuştu.

İZİNSİZ GÖSTERİ: Şairlerin Avrupa Topluluğuna bakışı nasıl? Kıbrıs gerçekten Avrupa mı? Olabilir mi?

NEŞE YAŞIN: Kıbrıs aslında her şey hem Avrupa hem Asya hem Orta Doğu hem de Afrika. Avrupa Birliği felsefesi “farklılıkta birlik” olduğuna göre içinde olmak bana çok sakıncalı görülmüyor. Ama sonuçta Avrupa da globalizmin bir parçası ve globalizmin aynılaştırıcı, kültürel çeşitliliği yok edici etkilerine karşı savaşmak gerek. Pek çok Avrupalı yazar arkadaşım bana: “Ben AB içinde AB ile didişiyorum ve burdaki pek çok şeye karşıyım ama sıra Kıbrıs’a gelince AB taraftarı oluyorum” diyor. Şimdi “dayı” diyoruz ama köprüyü geçince “ayı” demeye başlayacağız belki de.