SAYI 109 / KASIM 2006

 

DİN FELSEFESİ YAZILAR-1


Ali Rıza Arıcan
rizaarican@gmail.com




Birinci Bölüm: Din Felsefesi Nedir?

Din felsefesi de tıpkı felsefenin diğer alanları gibi ilgilendiği konuyu yargılamak ve eleştirmek üzere vardır. Nasıl ki epistemoloji bilginin kaynağını, geçerliliğini, tutarlılığını araştırır ve var olan dizgelere bu yolla eleştiriler getirir, din felsefesi de tam olarak dinsel bilginin doğasını, geçerliliğini, tutarlılığını, insanın din karşısındaki konumunu, dinsel deneyimlerin dayanak noktasını araştırır ve din ile ilgili olabilecek her konuya felsefi bir yaklaşım getirmeyi amaçlar. Kendi başına bir din savunusu ya da din karşıtlığı değildir. Bir insanın din felsefesi yapması için ne bir dinin mensubu olması ne de dinsiz olması gerekir. Amaç, dini ve dinsel öğeleri akıl yoluyla anlamaya çalışmak, insanlığın yoluna yüzyıllardır rehber olmuş, sanatta, düşüncede ve felsefede pek çok değişime önayak olmuş, aynı zamanda pek çok savaşın baş nedeni olmuş, kimi zaman bilimsel gelişmelere çelme takmış kimi zaman da bilimi ve düşünceyi desteklemiş, tarihin şekillenmesinde ciddi bir rol almış olan dinin altında yatan nedensel ve tarihsel kökenlere inebilmektir. Bunu yapabilmek için din felsefesinin kullanacağı araçlar dinin yorumlayıcı ve açıklayıcı araçlarından farklı olmak zorundadır. Dinin kaynağı vahiy ya da gelenek olabilir ama din felsefesinin yorumlarının felsefi olması için kaynağın akıl ve deneyimden başka bir şey olmaması gerekir. Bu ise dinin ve felsefenin kadim farkından başka bir şey değildir.

Dolayısıyla, din felsefesi kendi başına dinsel eğitimin bir parçası değildir. Ne din felsefesi yapmak için dindar olmak gerekir ne de dindar olmak için din felsefesi okumak gerekir. Ayrıca, din felsefesi ile uğraşmak için belli bir dinin mensubu olmaya da gerek yoktur. Bir müslüman, bir hristiyan ya da bir budist din felsefesinin ortaya atmış olduğu sorunlar üzerinde rahatlıkla fikir yürütebilir, dinin ya da aklın gereğini ifade edebilirler. Bildiğim kadarıyla düşünmeyi ve akıl yürütmeyi yasaklayan bir din yoktur. Aksine, yeryüzündeki hemen tüm bilinen  dinler düşünmeyi, akla uygun hareket etmeyi önermekte, hatta teşvik etmektedir. Bu durumda din felsefesi yapmanın, dinsel öğeleri akıl mihengine vurmanın dinsel açıdan bir zararı yoktur. Oyle ki, insan aklı ile anladıklarına daha çabuk inanacak ve inancına daha çok sahip çıkacaktır.

Din felsefesi, dinbilimin de bir parçası değildir. Tamamıyla felsefenin bir koludur ve çalışma prensipleri, yargılama ve eleştirme yetkileri felsefenin elindedir. Sonuçta dinin kendisini değil, dinsel deneyimin arkasında yatan gerçeği, farklı dinlerin doğayı farklı yollarda yorumlayışlarındaki gizemi, dinlerin ortaya koydukları sistemlerin toplumsal yaşam üzerine etkisini ve dini din yapan diğer özellikleri tartışır. Bu durumda din felsefesi, Tanrı, şeytan, öğreti, ibadet, yaratmak, vahiy, kurban, Nirvana, sonsuz yaşam, kurtuluş gibi dinlerin az çok ortak denilebilecek noktaları üzerinde durur ve bu konular üzerinde felsefi analizler yapar.

Din felsefesi, din ve felsefe gibi iki ayrı –düşman demekten özellikle kaçınıyorum- disiplinin bir araya getirilmesi değildir. Tamamıyla, dini konu alan düşünsel bir serüvene verilen genel addır. Bu durumda din felsefesi sözcüğünden gocunmanın bir anlamı yoktur. Öyle ki tarih boyunca din ile ilgilenen felsefeciler olduğu gibi –Hume, Kant, Descartes, Nitzsche... - , felsefe ile ilgilenen din adamları da olmuştur –İbn-i Teymiyye, İmam-ı Gazali, Aziz Augustine, Anselmus, Thomas Aquinas...- . Bu ise dinin ve felsefenin aslında birbirlerine kavramsal açıdan yabancı olmadıklarını, kaynaklarındaki dışlamacılık yüzünden birbirlerine düşman göründükleri fikrini verir. Sonuçta her ikisi de insanı, toplumu ve evreni anlamak, anlatmak, çözümlemek için vardır. Kullanılan araçlar her ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, dinin ve felsefenin amaç birliği onları ayrılmaz bir bütünün iki parçası haline getirir. Temelde sorulan sorular bile aynıdır: İnsanın evrendeki konumu, iyiliğin anlamı, toplumsal ilişkilerin yapısı, bilginin kaynağı, özgür iradenin sınırları, yaşamın anlamı, yönetim biçimleri, ototitenin kaynağı, hukuksal sistemlerin geçerlilikleri ortak soruları sadece bir kaçıdır... 

Tarih boyunca din ve felsefe temeldeki ortaklıklara rağmen birbirlerine düşmanca tavırlar sergilemişlerdir. Din adamları felsefeyi sapkınlık, Tanrı’nın yolundan uzaklaşma, sınırlı bir bilgi kaynağı olan akla güvenerek yoldan çıkma olarak görmüşler, felsefeciler ise  dini dogmacılık, düşünce düşmanlığı, özgürlük karşıtlığı, ‘statu quo’cu bir sistem olarak görmüşlerdir. O yüzden Gazali ‘Tehafüt-ül Felasife’sinde felsefeyi dinsizlikle eşitlerken, Marx, dini, halkların afyonu olarak görmüştür.

Günümüzde din felsefesi, ya da din ile felsefenin el ele verip vermemesi ciddi bir biçimde tartışılmaktadır. Düşüncenin sivri dilli çözümlemelerinden kaçan bir dinin ya da dinin ortaya çıkardığı insan gerçeğini görmezlikten gelen bir felsefenin ne kadar daha yaşayacağı tarihin sorması gereken bir sorudur. Bize düşen şey, her ikisini de iyice anlayıp, insanlığa hizmete sunulacak öğeleri bir bir ortaya çıkarmak, dinin ve felsefenin olanaklarından faydalanarak daha yaşanılır bir dünyayı arkamızda kalanlara bırakabilmektir. Bunun için düşünmeye ve inanmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu elbette zaman gösterecektir.

Din felsefesi de tıpkı felsefenin diğer alanları gibi yanıt vermekten çok soru sormayı tercih edeceği için ilk başta karşılaşılabilecek sorulardan bir demet sunmakta fayda var: Tanrı’nın varlığına ait kanıtlar ne kadar geçerlidir? Bir insanın Tanrı’ya inanmaması olanaklı mıdır? Din nedir? Bütün dinlerin ortak bir noktası var mıdır? Dinin tek bir tanımı yapılabilir mi? Dinin toplumsal yaşama etkisi ne kadar olmalıdır? Özgür iradenin dinler açısından nasıl bir yorumu yapılabilir? Din insanın doğaya karşı icad ettiği bir savunma mıdır? İnsanlığın geleceği için dinler arası diyalogtan başka çare var mıdır? Küreselleşmenin tehdit ettiği kültürel ve dinsel farklılıkların getirdiği sorunlar nasıl çözülebilir? Şeytan neden vardır? Kötülük var mıdır? Dinsel dilin kendine ait özellikleri nelerdir? Kader nedir? Determinizm ile kader inancının örtüştüğü ve farklılaştıkları noktalar nelerdir? Karma ve Ahiret inançları insanın sonsuzluk ihtiyacını karşılayan birer araç mıdır? Ruh nedir? Dinsel bilgi doğrulanabilir mi? Dinsel bilgi yanlışlanabilir mi? İnanç nedir ve bilgiden farkı nedir? Ve daha pek çok soru din felsefesinin yanıtlaması gereken, ya da en azından üzerinde yorum yapması gereken konuları içerir. Sorular bitmeyeceği gibi her bir soruya verilebilecek yanıtlar da bitmeyecektir. Zaten benim bu yazılardaki genel amacım da bu sorular zamanı geldikçe değinmek, üzerlerinde ayrıntılı analizler yapmaktır.

Din Felsefesinin doğal olarak en büyük sorusu kendi konusunun sınırlarını belirlemektir. Tıpkı genel anlamda felsefenin kendi konusunu belirlemekte zorluk çekmesi gibi din felsefesi de konusunun sınırlarını belirlemekte bir takım engellerle karşılaşır. Bu yüzden, dinin, eskilerin ifadesiyle, etrafını cami, ağyarını mani bir tanımını yapmak yapılacak ilk iş olmalıdır. Bu sanıldığı kadar kolay değildir çünkü yeryüzünde halen yaşayan yüzlerce farklı din vardır. Bütün bu dinleri din olarak kabul edersek –ki görünürde başka çaremiz yoktur- ortaya tek bir tanım koymak çok zor olacaktır. Böylesine bir tanıma gerek duymamızın nedeni önemlidir. Eğer ortak bir din tanımı yapamazsak, politik demagojilerin, medyatik analojilerin ortaya attıkları çengellere takılmamız çok rahat olacaktır. Bu yüzden herşeye iyi bir tanımla başlamanın felsefi yönden faydası çoktur.

                                                      * * *
6 Haziran 2004 / Bangkok

İkinci Bölüm: Din Nedir?