BAKKAL,
MUHTAR VE BALGAT’TA BİR AMERİKA’LI Ayhan
Ayteş
Tosun
B. 1950’lerin Balgat’ına ilişkin gözlemlerini aktardığı araştırmasının
ilk gününde muhtara köyün en yoksuluyla konuşmak istediğini söyler.
Muhtar ona isterse çobanla görüşebileceğini ancak çobanla yapacağı
bu görüşmeyi Tosun B. ye tahsis edilen odada yapmasının mümkün
olmadığını söyler. Çünkü bu Tosun B.’ye bir hakaret sayılır muhtara
göre. Sonuçta görüşme kimin olduğu belli olmayan başka bir odada
yapılır. Muhtar bu ikisini görüşme sırasında önce yalnız bırakmak
istemese de Tosun B.’nin ısrarı üzerine odadan ayrılmak zorunda
kalır. Muhtarın odadan ayrılmasından sonra ancak çoban rahatça
konuşma fırsatını bulur. Muhtar, Tosun B. üzerindeki bu baskıcı
tutumunu bütün araştırma boyunca sürdürür. Hatta muhtar arada
bir Tosun B.’ye mülakatları kendi akrabalarıyla yapmasını önerip
diğer köylülerle görüşmesine de sürekli engeller çıkarmaya çalışır.
Tosun B.’nin notlarından onun muhtardan pek hoşlanmadığını anlarız
ama onun en az muhtar kadar itici bulduğu diğer bir karakterse
bakkaldır. Tosun B.’nin bu mülakatlarını daha sonra yorumlayan
Daniel Lerner’e göre genç araştırmacının hoşlanmadığı bu iki karakter
aslında modernleşmekte olan Türkiye öyküsünün başat figürleridir.
Lerner’in araştırma notları üzerinden bile neden böylesine kesin
bir karara vardığını anlamak 50’lerden günümüze içinde yaşadığımız
ve Tosun B. gibi olan bitenleri daha o yıllarda kavramakta gecikmeyen
insanların sorguladığı bu değişim sürecinin arkasındaki asil düşünceyi
belirlemek açısından çok önemli.
ODTÜ kampüsünün yanıbaşındaki Balgat bölgesi üzerine yapilan ilk
sosyolojik araştırmalardan biri olan bu çalışmayı ABDli iletişimci
Daniel Lerner başlatır. 1950 li yıllarda Lerner’in Amerikan askeri
ve istihbarat çevrelerine yakınlığı onu bu alanda çalışan hükumet
yanlısı önemli figürlerden biri haline getirmiştir. İkinci Dünya
Savaşından beri yürüttüğü psikolojik savaş ve kitesel manipülasyon
çalışmaları sayesinde sıkı bir ilişkide bulunduğu bu kurumlar
da onun yaptığı diğer geniş çaplı calışmaların amacını ve içerigini
büyük oranda belirler. Lerner’in burada bahsettiğimiz “Muhtar
ve Bakkal” (1) makalesi ise Ankara yakınlarındaki Balgat adlı
bu küçük köyde çok kısa bir süre içinde yaşanan inanılmaz değişimden
bahseder. Herne kadar bu değişim muhtar ve bakkal karakterleri
üzerinden anlatılsa da araştırmada sözü geçen üçüncü bir karakter
vardır ki asıl onun gözlemleri ve yorumları üzerinden muhtar ve
bakkalla ilk tanışmamız gerçekleşir. Bu adı Tosun B. olarak geçen
genç bir araştırmacıdır. Balgat’a gidip ilk mülakatları yapan,
ve mülakat yaptığı kişilere ilişkin kişisel gözlemlerinden eleştirel
bir bakışa sahip olduğunu anladığımız Tosun B. nin ilk notlarında
onun Balgat’ı çorak bir köy olarak tanımladığını görürüz.
Mülakat notlarını okuyan Lerner, asker emeklisi
köy muhtarının baskıcı tutumunu ülkenin içinde bulunduğu koşulların
o anki bir yansıması olarak değerlendirir. Daniel Lerner, Tosun
B. nin notlarından da destek bularak, bu kurnaz ve aksi köy diktatörünü
ülkenin o anki yönetimsel yapısının bir metaforu olarak çizer.
Lerner’la Tosun’un gözlemleri arasındaki ilk zıtlık bakkal karakteri
üzerinde ortaya cikar. Bakkalın kravat takan, şehirli gibi görünmeye
çalışan, kendini diğer köylülerden farklı gören, etrafta köylüler
varken başka, onlar gittikten sonra başka konuşması gibi hallerinden
rahatsız olan Tosun B., köylülerin de aslında bakkalı köyde çiftçilik
yapmayan tek insan olduğundan dışladığını farkeder. Bu şişman
tüccarın mülakat yapılırken gizlemeye çalıştıgı gurur duygusu
bile Tosun B.yi rahatsız etmiştir.
Öte yandan Lerner bu mülakat notlarında Tosun
B.’den farklı bir şey görür, ona göre bakkalın diğerlerine göre
daha geniş bir düşünce dünyası vardır. Bakkalın farklı ve cesur
bir kişilige sahip olduğunu da onun şehir merkezinde geniş bir
süpermarkete sahibi olmak istemesinden anlamak mümkündür. Bakkalın
köyün yakın tarihinden bahsederken takındığı “ben ve onlar” ayrımı
bile onun nasıl köyün düşünce kalıplarnı kırmaya çalışan yalnız
bir mücadele adamı olduğunu ortaya koymaktadır Lerner’a göre.
Mülakatın en can alıcı sorusu sorulduğunda köydeki
karakterler arasındaki ayrım iyice belirginleşir. “Sizce ülkenin
en onemli sorunu nedir” ve “eğer Başbakan olsaydınız bu sorunu
çözmek için ne yapardınız” sorularına köylüler genelde oldukça
temkinli yaklaşırlar. Hatta çoğu büyük bir utanç ve alçakgönüllülükle
kendisi gibi zavallı bir köylünün böyle bir şeyi hayal bile etmemesi
gerektiğini söyleyip Tosun B.’nin sorusundan yakınırlar. Ama Muhtar
sanki sürekli böyle bir soru üzerinde düşünüyormuşçasına önce
mütevazi bir tavırla bu küçücük köyü bile yönetmekte zorlandığını
bütün ülkeyi nasıl yöneteceğini sorar. Ama hemen ardından köylüler
için tarım kredisi ve tohum yardımının önemine değin uzun bir
söyleve başlar. Öte yandan bakkal daha az mütevazidir. Kendisine
yöneltilen sorunun tamamlanmasını dahi beklemeden iştahla ülke
başbakanı olarak yapacağı icraatları anlatmaya koyulur. Öncelikle
şu köylülerin büyük şehir yaşamının nasıl olduğunu en az bir kez
görmeleri için geniş yollar yapacağını böylece onların dünyayı
tanımalarını sağlayıp bu zavallı deliklerinden çıkmalarını sağlayacağını
söyler. Zaten “Türkiye’de olmasaydı nerede yaşamak isterdiniz”
sorusuna sadece bakkal hiç duraksamadan “Amerika” yanıtını verir.
Diğer köylülerden bu soruya yanıt almak için bile Tosun B.’nin
bayağı bir ısrar etmesi gerekir, çoban da dahil olmak üzere büyük
bir coğunluk böyle bir olasılık yerine kendilerini öldürmeyi tercih
edeceklerini söylerler. Muhtarın yanıtı da cok farklı olmaz, o
söz konusu soruyu bile kabul etmez zaten; bu topraklarda doğmuşturi
burada yaşlanmıştır ve elbette bu topraklarda ölecektir. Buradan
adımını başka hiç bir yere atamaz.
Bakkal karakterinin Prof. Lerner’i neden böyle heyecanlandırdığını
ve onu alelacele bir kahraman ilan etmesini anlamak için biraz
da araştırmanın yapıldığı dönemin genel havasını anlamak gerekli.
1950’lerde Türkiye’de yaşanan Marshall planı temelli ekonomik
dönüşüm süreci Balgat’ı bu planın mimarları açısından sembolik
önemde bir yer haline getirmiş ve bu küçük beldeyi yalnızca Türkiye’nin
kapitalistleşme sürecinin gözlemlendiği referans noktalardan biri
olarak işaretlemekle kalmamış onu bu dönüşümü savunan yerel güç
odaklarının kalelerinden biri haline de getirmistir. Ancak bu
arkaplan gözönüne alındığında, Balgat Amerikan askeri üssü, genel
merkezlerini Balgat’ta kurmayı tercih eden siyasi partilerin yakın
geçmişte oynadığı roller ve bütün bunlara tepki olarak ODTÜ oğrencilerinin
önderliğinde şekillenen devrimci hareketler bütünlüklü bir anlam
ifade edebilir.
Serbest piyasa ekonomisinin hakim olduğu bir
pazar haline gelebilmesi için ülkenin içinden geçmesi gereken
en önemli değişim elbette toplumda hakim değerler üzerinde gerçekleşecektir.
Tarım toplumunun feodal değerleriyle kurulmak istenen tüccar toplumun
değerleri arasındaki çatışmanın ilk izleri de işte bu araştırmada
bakkal ve köylüler arasında belirginleşen gerilim temelinde görülebilir.
Ama yüzeydeki bu gerilimin altında köylülerin aslında bakkalın
görüşlerini gizliden gizliye önemsediğini görürüz. Muhtardan sonra
köyde görüşüne en çok danışılan kişinin bakkal olduğu mülakatlar
sonucunda ortaya çıkınca Tosun B. bir hayli şaşırsa da bu sonuç
Lerner’in beklediği bir şeydir. Ona göre köylüler aslında benzer
bir yaşamın hayalini yansıtan kendi iç seslerini bastırmak için
bakkalı acımasızca eleştirmektedirler. Öte yandan köylülerin şehir
yaşamı ve oradaki ticari hareketlilik uzerine bitmez tükenmez
sorularıyla sık sık onun gorüşüne başvurmalarından anlaşılmaktadır
ki, onlar da eleştririr göründükleri bakkalın bu “aşırı maddi
hırsını” içten içe paylaşmaktadırlar. Köylüler, bakkalın Ankara
kahvelerinde dinlediği radyo programları ya da sinemalarda oynayan
Amerikan filmleri hakkındaki uzman görüşlerini, bütün bu yeni
icatlar köyün tutucu kesimi tarafından şeytan işi diye bellenmiş
olsa da büyük bir dikkatle dinlerler. Köydeki tek radyonun sahibi
olan muhtarsa radyonun dinlenmesini bir merasim haline getirmiştir.
Muhtar her akşam köy odasına topladığı köylülere Ankara’dan iletilen
ajans haberlerini dinlettikten sonra onlara bütün bu haberlerin
nasıl anlaşılması gerektiği üzerine uzun bir konuşma yapmayı ihmal
etmez. Genelde Kore Savaşı’na yoğunlaşan bu haberlerle ilgili
olarak köylülerin hiç başka bir görüş belirtip belirtmediğini
soran Tosun B. muhtardan bütün köylülerin görüşünün tıpatıp aynı
olduğunu ve asla bir tartışma olmadığı yantıtını alır.
Öte yandan bakkalın şehirden getirdiği haberler
daha renklidir, onu en çok heyecanlandıran görüntülerden biri
de bir filmde gördüğü büyük bir süpermarketin tavanlara kadar
uzanan dizi dizi raflarıdır. Ona göre gerçek bir bakkal seyrettiği
bu Amerikan filminde gördüğü o muhteşem yer gibi olmalıdır. Merasimdeki
askerler gibi düzgün dizilmiş koliler bakkalın zihnini Kore Savaşı
haberlerinden daha çok meşgul etmektedir.
Daniel Lerner bu araştırmadan dört yıl sonra,
1954’ün Nisan ayında Balgat’ı ziyaret eder. Uzun Ortadoğu seyahatinin
en son durağı olan Balgat daha önce uğradığı Mısır, Yunanistan,
Lübnan, Suriye ve İran’dan çok daha fazla etkiler onu. İstanbul’daki
Sultanahmet Camisi ve Ayasofya’yı bile gölgede bırakan Balgat’taki
muhteşem eser elbette bu son dört yıl içinde orada yaşanmıs olan
inanılmaz değişimdir.
Tosun B.’nin 1950’deki ilk Balgat araştırmasından
hemen sonra Hariciye’ye katılıp Kuzey Afrika’da görevlendirilmesinden
dolayı Lerner bu gezisini ilk araştırmanın İzmir bölümünü yürüten
Tahir S.’nin eşliğinde gerçekleştirir. Bu arada Lerner’in kadın
bir araştırmacıyı da geziye dahil etme isteğine uygun olarak Ankara
Üniversitesi’nden Zilla K. da onlara katılır. Lerner’in Zilla
K.’yı tarifi de hayli ilginçtir. Tam istediği gibi 30’lu yaşlarda,
uyanık, talimatlara uyan, köylü erkeklerle iletişimi fazla bozmayacak
derecede az bir cinsel çekiciliğe sahip ama köylü kadınları biraz
da olsa kışkırtacak kadar şık bir kadındır.
O gün Ankara’dan ayrıldıktan tam yirmi dakika
sonra Balgat’a vardıklarında Lerner ilk şokunu yaşar, Tosun B.’nin
tarifinden “yolu olsaydı Ankara’ya en fazla yarım saat uzaklıkta
olacak bu köy” şimdi yolun yapılmasıyla yirmi dakikada ulaşılabilir
olmuştur işte. Sadece yol yapılmakla kalmamış, Ulus’tan her saat
başı kalkan otobüsler 20 kuruş’a Balgat’la Ankara arasında sürekli
ulaşım sağlamaktadır. Yol boyunca uzanan elektrik direklerinden
ve köye ulaşan su borularından başka bugün köyde Tosun B.’nin
ilk gözlemleri sırasında saydığı 50 yapıdan çok daha fazla sayıda
yapının olması Balgat’da yaşanan değişimin göze çarpan ilk örnekleridır.
Köye yapılan yeni okul binasından başka artık Jandarma yerine
polisin görev yaptığını da yeni karakol binasından anlarız.
Muhtarın evinin kapısını Tahir çalar, kapıyı
başörtülü yaşlı bir kadın açar. Muhtarla bu ilk karşılasmasında
onun sert bakışlı ve dik duruşlu halinden etkilenen Lerner ilk
kahvelerin ardından ona köyünün ve kendisinin methini ta Amerika’lardan
duyup buralara geldiğini söyler. Muhtar Lerner’in bu girizgahını
cidiyetle dinledikten sonra ona Balgat’a gelmekle çok doğru bir
karar verdiğini söyler. Lerner’in bahsini ettiği dört yıl önce
Ankara’dan gelen o genç araştırmacıyı hatırlamaktadır muhtar,
Tosun B.’ye dair izlenimlerini anlatırken de gayet kısa ve tarafsız
cümleler kurmayı tercih eder. Balgat artık bir köy değildir. Aradan
geçen bu süre zarfında Balgat o kadar büyümüştür ki muhtar artık
orada yaşayan herkesi tanımaya çalışmaktan bile vazgeçmistir.
Herşey bir gün Demokrat Partililierin köye gelmesiyle
başlar muhtara göre. Balgat’lılara seçilirlerse kendilerinden
ne tür hizmetler istediklerini sorarlar ilk iş olarak. Bu adamlar
hükümetin partisine (CHP) karşı çıkabilecek kadar da cesurdurlar
aynı zamanda. Halk Parti o zamana kadar fiyatları düşürmek için
hiç bir şey yapamamış ama seçimlerden sonra Demokrat Parti vaadettiği
herşeyi bir bir yerine getirmiştir. Artık bütün Balgat Demokrat
Partili olmuştur zaten.
Lerner muhtara yanında getirdiği Zilla K.’nın
köylü kadınlarla konuşmasının mümkün olup olmadığını sorduğunda
muhtar hemen kendi ev halkından kadınları önerir. Lerner o anda
Tosun B.’nin ne kadar akıllı bir araştırmacı olduğunu farkeder.
Muhtarın ısrarını kırmayıp Zilla’yı evde bırakır. Günün sonuda
yaptıkları kısa değerlendirmede Zilla K. kadınların muhtarın soylediğini
aynen tekrar ettiğini, köyün kadınlarının en önemli sorununun
kadınlara edepsizce laf atan erkekler olduğunu söyler Prof. Lerner’a.
Muhtarın kısıtlayıcı tavırları bu uzun süre zarfında çok fazla
değişmemiştir. Muhtar Lerner’e köyde istediği herkesle görüşebileceğini
hatta bulabilirse Halk Partililerle bile görüşebileceğini söylerken
bile aslında kendi görüşünü dayatmaktadır.
Köyde dolaşmaya çıkan Lerner ve Tahir bir ara
meydandaki kahvede oturmaya karar verirler. Onlara verilen iki
sandalyenin etrafında bir kaç dakika içinde köyün erkekleri toplanıp
Tahir’e Lerner’la ilgili sorular yöneltmeye başlarlar. Bunlardan
50’li yaşlarda uzun boylu bir köylü Tosun B.’nin dört yıl önce
konuştuklarından biridir. Onun anlatığına göre, bütün bu sürede,
yollar yapılmış, otobüs, elektrik ve su gelmiş, Balgat gelişmistir.
O bile artık çiftçilik yapmayı bırakmıştır çünkü bu günlerde gündeliği
iki liraya bile çalışacak adam bulunamamaktadır. Herkes Ankara’da
en az beş lira yevmiyeyle iş bulabilmektedir. O da çıkar yol olarak
tarlasını kiraya vermiş ve emekliye ayrılmıştır. Kahvedeki 29
kişiden sadece dördü hala tarlasında çalıştığını söylediğinde
anlaşılır ki yanyana oturan bu dört çiftçiden başka Halk Partili
de yoktur kahvede, diğerlerinin tamamı Demokrat Parti’li olmuştur.
Kahvede yapılan kısa bir meslek soruşturmasından da anlaşılır
ki çogu Ankara fabrikalarında ya da inşaatlarda işçi olarak çalışmaktadır.
Bunun üzerine köylülere kazançlarını nasıl harcadıklarını sorarlar.
Buradan ortaya çıkar ki köyde artık en az 100 radyo bulunmaktadır.
Bunun yanında yedi buzdolabı, dört traktör, üç kamyon bir de Dodge
araba vardır ve artık neredeyse kimse çiftçilik yapmadığından
köyde tüketilen yiyeceğin büyük kısmı sütte dahil olmak üzere
başka yerlerden gelmektedir ve bu yüzden de artık Balgat’ta tam
yedi bakkal dükkanı bulunmaktadır. Dört yıl önce bahsi geçen çobana
ne olduğunu sorduklarında onun da artık köyde güdülecek sürü kalmadığından
başka bir köye taşındığını öğrenirler. Tosun B.’nin dört yıl önce
mülakat yaptığı bakkalın da bir süre önce öldüğünü söylediklerinde
Lerner çok üzülür. Kahveden sessizce ayrılırlar ve muhtarın evinden
Zilla’yı ve şöförü alıp Ankara’ya dönerler. Muhtar konuklarını
uğurlarken onları ertesi gün öğlen yemeğine davet etmeyi ihmal
etmez.
Lerner’in bu yemeğe gidene kadar geçen süre içerisinde,
bakkal, muhtar ve Tosun B hakkında daldığı düşüncelerin aktarıldığı
satırlardaki iç sesinin baskın karakteri bu bilimsel makaleyi
edebi bir anlatı havasına büründürür. Lerner bu köye ve bu karakterlere
neredeyse bir roman yazarının kendi yarattığı karakterlere duyduğu
bir bağlılığı yansıtmaktadır. Örneğin Tosun B.’nin yıllar önce
bakkala duyduğu o soğukluğu anımsarken onun bakkalın sınıf atlama
heyecanını aşağılayan tavrını burjuva karşıtı eğitimli bir gencin
yoksul köylülere duydugu acıma ve dayanışma hissiyle açıklar.
Oysa zavallı bakkal sadece Tosun B. gibi olmak istemektedir, onun
gibi şehirli ve modern. Ama bakkalın da kendine göre bir acımasızlığı
ve kararlılığı vardır, o bütün köylülerin değer yargılarına kafir
diye adlandırılmak pahasına da olsa karşı durmuştur. Ama bakkal
öldükten bunca zaman sonra bugün aslında büyük bir zafer kazanmıştır
Lerner’a göre. Ankara’dan akan gelirin tadına varan köylüler yaşam
biçimlerini tıpkı bakkalın yıllar önce söylediği gibi değiştirmişler
ve nihayet deliklerinden çıkmışlardır.
O gün Balgat’a Ulus’tan kalkan otobüsle gitmeye
karar verirler, Alman yapımı belediye otobüsü kapasitesinin üç
katı yolcu taşımaktadır. Otobüs o kadar yenidir ki uyarı yazıları
bile hala Almanca, Fransızca ve İngilizce’dir ve henüz Türkçe
işaretler konmamıştır. Otobüste rahatça sigara içilmekte ve yolcularla
şöför arasında samimi bir muhabbet sürmektedir.
Balgat’a vardıklarında doğruca muhtarın evine
giderler. Muhtar konuğuna iki ay sonra yapılacak seçimlerle birlikte
Balgat’ın Ankara’ya dahil olacağını ve muhtarlığın Balgat’tan
kaldırılacağını söyler. O Balgat’ın son muhtarıdır ve bu günleri
gördüğü için gurur duymaktadır. Ama son zamanlarda bazı gelişmeler
vardır ki onu rahatsız etmektedir. Yeni nesil gençler daha çok
giyinmeyi ve eğlenmeyi düşünmekte, aile ve ülke sorumluluklarını
çok fazla önemsememektedirler. Ama muhtar ummaktadır ki birgün
Demokat Parti işlerini tamamladığında bütün bunlar da düzelecektir.
Lerner muhtara kendi oğullarının ne iş yaptığını sorduğunda muhtar
derin bir iç şeker, evet onlar da digerleri gibidir, memleketin
iyiliğinden çok kendilerini düşünmektedirler. Hiçbiri ülkenin
bütün dünyanın gözünün önünde kahramanca savaştığı-bir süre önce
sona ermiş olan-Kore Savaşına asker olarak gitmek istememiştir.
İşte tam bu noktada nedense Lerner birdenbire muhtara karşı derin
bir yakınlık hisseder, hatta bu duygusundan dolayı kendisini garipser
de. Muhtarın çocuklarının “cesur savaşçılar gibi şerefli bir ölümü”
tercih etmemelerinden belki kendisini de sorumlu görmüştür, kimbilir.
Yıllar önce muhtarın hergün radyodan Kore savaşını dinleterek
çocuklarının da birgun orada askerlik gorevini yapacakları umudu
ne yazık ki gerçekleşmemistir. O günlerin muhtarını eleştirirken
bu gerçegi gözden kaçıran Amerika’lı profesör şimdi bu durumun
gözlerini kamaştıran bütün bu değişimin bir bedeli olarak ortaya
çıkmasından rahatsız görünmektedir. Tüccarlaşan toplumun bakir
pazarıyla artık geride kalan köylü toplumun göreve hazır askeri
arasında kalmış görünen Lerner’in sadece bu noktada muhtara yakınlık
duyması elbette bir tesadüf değildir.
Öğlen yemeği, koca bir çanak yoğurt ve muhtarın
karısının pişirip gelininin sofraya getirdiği taze bazlamalardan
ibarettir. Muhtar Lerner’a ortası tereyağlanıp dörde katlanmış
bazlamanın sadece köşesini yemesini söyler. Lerner öğrenmiştir
ki bazlamanın yağlı köşesi evin erkeğinin hakkıdır ve onu isterse
en sevdiği oğluyla paylaşır. Muhtarın konuğuna duyduğu bu ayrıcalıklı
saygıdan çok etkilenen Lerner ancak yarım düzine bazlamayı böylece
yedikten sonra geri kalan kısımların ne olacağını merak etmeye
başlar. Ama bu soruyu muhtara bir türlü soramaz.
Yemekten sonra muhtar onu alır ve önce büyük
oğlunun bakkal dükkanına götürür. Köylü kadınların su doldurduğu
çeşmenin hemen karşı köşesindeki bakkal dükkanına girer girmez
Lerner’in zihninde birden eski Balgat’in şişman bakkalı ve onun
hep merasim askerleri gibi bir sıra dizilmiş kolilerle dolup taşan
market hayali canlanır. Bütün dağınıklığına rağmen dükkandaki
malların çeşitliliği Lerner’i etkiler. Muhtarın küçük oğluysa
otobüs durağının karşısında bir elbise mağazası açmıştır. Bu mağazada
Lerner’in ilgisini ilk çeken mallar her markadan kot pantalonlar
ve Amerikan askeri üssünden alındığı belli olan işçi tulumları
olur. Muhtar ona Balgat halkının Ankara’daki iş imkanlarından
sonra ilk iş şalvarlarını attığını söyleyip neden kotların ve
tulumların bu kadar revaçta olduğunu açıklamaya çalışır. Dükkanın
bir köşesinde gömlekler, takım elbiseler ve bir askı dolusu karavat
bile vardır. Ama bu bölümden henüz çok az satış yapılmıştır. Sadece
bir takım elbise damatlık olarak satılmış onun dışında satılan
tek tük kravatı alanlar da bunları henüz evleri dışında kullanmamıştır.
Büyük ihtimalle Balgatın yaşlılarından biri ilk kez kravat taktığı
gün diğerleri de kendi kravatlarıyla boy göstereceklerdir. Lerner’in
eski Balgat’ı anımsama anlarından biri de bu firsatla yeniden
yaşanır. Tosun B.’nin bakkal hakkında yazdığı “bir çeşit kravat
bile takıyordu” notu bu vesileyle Lerner için bir dizi karşılastırmanın
aracı da olur.
Lerner daha sonra köyde dolaşmaya çıkar, yeniden
kahveye uğrar. Gençler Demokrat Parti’nin yaklaşan seçimleri ne
kadar farkla kazanacağını tartışırlarken yaşlıların partiler arasında
çok fazla oy farkının olmasının iyi olmadığını söylemelerinden
başka bir gözlem notu daha çıkarır. “Köylüler demokrasinin temel
derslerini çabuk öğrenmişler” diye yazar not defterine. Köylüler
en sevdikleri konu olan Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle
köyde yaşanan değişimleri tartışmaya başladıklarında Lerner onlara
yeni açılan bakkal dükkanlarının eskisiyle olan farklarını sorar.
Bu sorunun yanıtı cemaatin imama yönelttiği “merhumu nasil bilirdiniz”
sorusuna hep bir ağizdan verilen yanıtı andırır. Bu noktada Lerner
merhum bakkal hakkında sorduğu, onun nasıl giyindiği, neden Ankara
yaşamıyla çok ilgili olduğu gibi ayrıntılı sorularla konuyu köylülerden
istedigi yanıtı alabileceği bir kıvama getirmeyi başarır. Nihayet
yaşlı köylülerden biri, birden tam da Lerner’in umduğu bir kavrayışla
ölen bakkalın önemini son gelişmeler ışığında yeniden farkeder.
“Hepimizin en akıllısı oydu, O zaman anlamamıştık ama olacakları
o hepimizden daha iyi gördü. Hiçbirimize benzemezdi, o bir peygamberdi.”
Lerner Balgat’a daha sonra “Türkiye’nin New York
Times’ı” diye bahsetttiği bir gazetenin aynı zamanda çok sıkı
Demokrat Parti’li olduğunu söyleyen bir muhabiriyle tekrar gider.
Muhabir Balgat’la ilgili bir yazi dizisine başlamak istemektedir
ve buna “Profesor Lerner’in Köyü” başlığını atmak gibi bir düşüncesi
vardır. Lerner büyük bir tevazuyla bu öneriyi geri çevirir ve
bize bunun nedenini geçmişte kalan köye duyduğu nostalji duygusuyla
açıklar.
Lerner’in araştırmasındaki bütün bu gelişmeler,
neredeyse inandırıcılığını sorgulatacak derecede onun ideallarine
mükemmelen uyan ironik tesadüflerle dolu. Bu anlatı belli oranda
bir kurmaca bile olsa Lerner’in gerçekleşmesini istediği bir dönüşüm
sürecini yansıtması açısından elbette çok önemli. Maddi ve düşünsel
kaynaklarına bağımlı olduğu kurumların ideolojisine daha çok uyan
bir anlatı onun sonraki çalışmaları için gerekli desteği sağlamasını
garantileyeceğinden bu öykünün Lerner’ın çok da işine yarayacağından
hiç süphe yok. Öte yandan modern bir devletin ve serbest pazar
demokrasisinin ancak burjuva milliyetçiliği üzerinden kurulacağı
inancının temel izlek olarak ortaya çıktığı bu araştırmada Balgat
örneği yoluyla bir Ortadoğu dönüşüm projesinin temel prensiplerinin
de belirdiğini görürüz. Ortadoğu’nun geleneksel toplumlarının
ekonomik, siyasi ve kültürel dönüşümlerinin merkezinde yeralan
bu büyük “modernleşme” projesinin bireyler üzerindeki etkilerini
anlamaya çalışan serbest pazar misyonerlerinin umduğu ve görmekten
mutlu olacakları bu örnek süreç büyük bir oranda gerçekte yaşanmış
olanlara denk düşse de bizim bütünlüklü bir anlayış için bu araştırmanın
alternatif okumalarına ihtiyacımız var. Araştırmanın dayandığı
asıl verilere ulaşmamızın bugün tek yolu bu araştırmanın tanığı
olmuş Balgat’lılar ve ilk mülakatları yapmış Tosun B., Tahir S.
ve Zilla K.’ya ulaşmaktan geçiyor. Lerner’in bir türlü hoşlanmadığı
Tosun B.’nin o fazla doğrucu ve hem baskıcı muhtarı hem de Amerikan
hayranı bakkalı yeren bir kişilik olarak bugün ABD için daha da
aciliyet kazanmış Büyük Ortadoğu Projesinin istedigi türden bir
tipoloji olmadığı açık. Bu araştırmadan kısa bir süre sonra Balgat’ın
hemen yanıbaşında kurulan Ortadogu Teknik Universitesi’ne ve onun
tarihine bu çok katmanlı Amerikan projesi çerçevesinden bakmak
belki de bize SSCB’ye yönelmiş bir silah gibi çizilmis kampüs
planının, sol hareketin öğrenci direnişlerinin, faşist saldırıların,
kantin özelleştirmelerinin, Eskişehir yolu üzerindeki yeşil yurtların
ve Mcdonald’s eylemlerinin bir bütünlük içinde anlaşılmasını sağlayabilir.
Global sermayeye hem tüccar bakkalı hem de milliyetçi muhtarın
oğullarını hazır askerler olarak birarada sunabilecek bir toplumsal
düzenin inşaası sürecinde hiç şüphesiz Konya yolunun öte yanında
merhum bakkalın hayalindeki koliler gibi yanyana dizilmiş milliyetçi
muhafazakar partilerin genel merkez binalarını ve ODTÜ yü birbirinden
çok ayrı düşünmek mümkün değil. ODTÜ ve Balgat ve onların temsil
ettiği değerler bazen karşıkarşıya bazen de birarada, yalnızca
Turkiye’nin bugünkü portresinin değil çok daha geniş kapsamlı
bir projenin temel aktörleri olarak varlıklarını sürdürüyorlar.
Dipnot
1. Lerner, D. (1958) “The Chief and The Grocer” The Passing of
Traditional Society: Modernizing the Middle East. Glencoe, IL:
The Free Press