TOMORROW, YARIN YA DA MAÑANA
Bora Ercan

Klasik bir betimlemeyle kadife sesli şarkıcı Elvis Presley "It is now or never," der bir şarkısında, yani "ya şimdi ya da hiçbir zaman." Bizim eski şarkıcılarımızda Ali Rıza Binboğa ise "Yarınlarda, yarınlarda," der gür sesiyle. Toplumların zaman algıları birbirlerinden farklıdır. Bir New Yorklu'nun bir saati Taftan Çölü'ndeki bir Beluci'nin bir saatine eşit değildir. Dün-Bugün-Yarın da kavramsal olarak coğraflar arasında değişiklik gösterir.

Ülkemizde bir dönemin insanları çocuklarına "yarın" ismini koyarlardı. Bir beklentinin dışavurumudur bu, yarınlara yüklenen anlamların yoğunlaşmasıdır. 1980 ortalarında çıkmış bir politik derginin de adı Yarın'dı. Hatta 'Yarıncılar' olarak adlandırılırdı dergi çevresi. Bizim gibi ülkelerde bugünden umutları olmayanlar için yarın bir umut kapısıdır değil mi?

Türkiye'de politik yaşam gerektiğinden de canlıdır. Olur olmadık seçimler yapılır. Seçimlerde akla hayale geldik-gelmedik olaylar yaşanır, mesela 20 kişi ölür, bütün bunlar da kısa sürede kanıksanır. Sadece seçim değil tabii diğer güncel olaylar da adrenalin seviyesini hep yüksek tutar, başka bir deyişle, herhangi bir ülkenin bir yıllık gündemi bile bizim bir haftada yaşadıklarımız kadar yoğun değildir.

Bunca canlılık içinde, bu ülkeyi normalden çok seven insanlar da vardır. Ortalama bir İngiliz İngiltere'yi, ortalama bir Türk'ün Türkiye'yi sevdiği kadar sevemez. Yani neden bir insan devletini cinayetler işleyebilecek kadar sevsin ki? Hastalıklı bir sevgidir bu; çünkü  bu sevgi uğruna cinayet işlenir ama kendi kültürünün dünya kültürüne katkısının döner kebap ötesine geçmesi gibi bir kaygı da yoktur. Ülke daima jeopolitik olarak tehdit altındadır, her Türk de asker doğar ve savaşa hazırdır, düşman ise o Türk'ü trafikte sollayan başka bir Türk de olabilir... Neyse birbirlerini sokakta döven biz Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanlar omuz omuza vatanı kurtarmak için canla başla uğraşmaya hazırızdır. Türk devletinin düşmanı biraz Godot'u andırır. Eh Türkiyeliler Godot'u Beklerken, bakın Can Yücel'in şiiri ne kadar anlam kazanır: "Kurtarıcılar kurtara kurtara kurtardılar memleketi memleket olmaktan"

Darbeden sonra bile yarın devrim olacakmış gibi yaşayan gruplar vardı, hatta bizimkilerin heyecanlı halleri başkalarını da etkiliyor, ticari kafalı bir arkadaşım kızıl bayrak işine gireyim mi abi, devrimden sonra köşe oluruz hesapları yapıyordu. Ama bugün harbiden bayrak direği ve bayrak üretenler köşeyi döndüler. Kısacası devrimciler heyecanla devrimi beklerken darbe oldu. O dönemlerde yazmıştım: DARBELER BU ÜLKEYE DAR BE!

Yarın kimseye devrim yaptırtmayacağız diyen gruplar da vardı, geçmişte. İşte yaptırtmadılar, yaptırtmamakla kalmadılar. Bugün de kahraman edasıyla aynı tavırla övünç içinde dolaşıyorlar ortalıklarda, Anadolu'yu sıkboğaz ediyorlar. Bayrak satışları iyi gidiyor krize rağmen, sadece bizde değil Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'da da.

Yarın şeriat olacakmış gibi yaşayan gruplara gelelim. Onlar büyük oranda mutlu mesut aslında, kimsenin tarikatlarına, dergahlarına baskı yapıldığı yok bu ülkede. Valiler şeyhlerin önünde iki büklüm. Yemişim 28 Şubat'ınızı, demokrasi adına hamasi söylemlerinizi solcu gençler işkence tezgahlarında can verirken, sağolsun hoşgörü abidesi Fetullah Gülen ve devletimizin eğitim bakanlığı yurt dışında besleyip eğitmedi mi badem bıyıklıları.

Kimse bugünden söz etmez bu ülkede. Bugünü cinnet yaşasalar da cennet umutları hep vardır. Bunca olağandışılığın benimsendiği ülkemizde yarın Kemalist darbe olacakmış gibi yaşayan askerler de vardır. Çok yaşasın emekli albaylar ya(http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi137/bora.ercan_137.html)  en tehlikeliler de onlardır. Hayatın boyunca emir al-ver, sonra emekli ol, sudan çıkmış balığa dön. Hem bakın 1980 sonrasında emekli askerler çok kilit rollerde görev almışlardı. Şimdi istemezler mi ortalığa bir çeki düzen verilsin. Fakat gelin görün ki bu işler eskisi gibi öyle TRT'yi ele geçirmekle olmuyor, ortalıkta bir sürü kanal var, hangi birini eline geçireceksin hem her yanda da dinleme cihazları var, rahat rahat konuşamazsın bile. Bakın bilgisayardı, internetti şeytan icatları bunlar, hemen kayıtlara girersiniz, çıkamazsınız bir daha. Kısacası, bu ülkeye darbedeleri dar yapanlar ortalıklarda gezinsin, adlarına kışlalar, okullar, meydanlar yapılsın sizler, üç beş gazeteci, bunak emekli asker Ergenekondan içerde yatsın. Olacak şey değil. Ne mantık ama: Darbe yapmak suç değil yakalanana kadar!

Asker karşıtı Sivilay Ablalar da ama ne komik: Antimilitarizmle derdi yok kimsenin. Varsa yoksa asker askerliğini bilsin. Ben bile askeri desteklemek durumunda kalacağım şu libarellere karşı. Bu ülkede kim yerini biliyor. Diyanet biliyor mu? Bu örnekler boşa değil, her ikisinin de devasa bütçeleri var. Ödeneksizlikten okulların tuvaletleri bok içinde yüzsün, eğitim üniversitelerde bile yerlerde sürünsün... para nerelere aktarılsın...

Bütün bu süreçte en komiği de yarın demokrasi gelecekmiş gibi yaşayanlar: Altangiller! Yani libareller. Bir de sol libareller. Komik bir tanımlama, komik bir tamlama! Ahmet Altan tarafta yazıyor, diyor ki bakın Anadolu sermayesine üretim yapıyor, katma değer sağlıyor, istihdam yaratıyor. Dur bir dakika lütfen sayın Altan o işçilerin sendikası var mı, emekleri ne kadar değerli. Ağzınıza, kaleminize solu alıp da karabasan gibi çöküyorsunuz üstümüze! Bizim liberale ihtiyacımız falan yok artık.

Biz de kalmadık ya, başardınız. Un ufak edildik. Bittik. Ama bir dakika sevgili libareller faili meçhuller yaşanırken neredeydiniz de şimdi Taraf oldunuz allah aşkına, Mahsun Kırmızıgül'e hatırlatırlar cesur filminden dolayı Ahmet Kaya'nın sürgündeki ölümünü. Sahi, AKP'nin TRT Şeş demokratlığından, liberalliğinde ne kadar fazladır demokrasi anlayışınız, özgürlük anlayışınız bir anlasak!

Bu ülkede demokrasi olmayacak! Darbe de! Şeriat da! Bu ülkeye en güzel adı Haluk Şahin koymuştu bir yazısında: Ucubistan! Ucubeler ülkesi.

İspanyolcada bildiğim yegane kelimelerden biridir Mañana, yarın ama hiçbir zaman gelmeyen yarın almanına gelir, değil mi ki yarının da yarını vardır: pasado mañana,  biraz da inşallah gibi. Mısırlılar da İnşallah Bukra der ya! Bukra da yarın anlamı taşıyan sabahtan öğleye kadarki zaman dilimdir Arapçada.

Ve Simply Red söylüyor: If you don't know me by now. You will never never never know me. beni şimdi anlayamazsan hiç ama hiçbir zaman anlayamayacaksın! Bırakalım yarınları da bugüne gelelim!