SAYI 73 / 05 ŞUBAT 2006

 

ETNOCİNSELLİK, ETNOPORNOGRAFİ YA DA
BİR KAVRAMSALLAŞTIRMA KARMAŞASI - I


Bora Ercan
boraercan@yahoo.com



Antropoloji, çok kısa bir tanımla, insanı her yönüyle inceler. Avrupalıların “Keşifler dönemi” dediği, benim ise “İşgaller dönemi” demeyi tercih ettiğim zamanlarda “Yeni Dünya”lara giden işgalcilerin, misyoner, yazar ve bilimadamlarının o dünyaların insanları hakkındaki gözlemlerinden doğmuş olan bir bilimdir.

Antropoloji, zaman içinde diğer disiplinlerle etkileşerek kendi içinde birçok dala ayrılmıştır. Bu dallardan en önemlilerinden biri toplumların kültürel yapılarını ele alan kültürel antropolojidir. Etnoloji ise kültürel antropolojinin, belirli bir dönemin kültürlerini inceleyen bir alt dalıdır. Burada bir önek olarak etno (ethno) Yunancada halk anlamına gelir ve bu önek farklı alanları tanımlamada da, özellikle son yıllarda dünyanın çeşitli yerlerindeki düşünürlerin farklı konularda etnoloji odaklı olarak yoğunlaşan çalışmalarında sıklıkla kullanılır. Etnomatematik buna bir örnektir. Terim, ilk olarak 1960’lı yılların sonlarında Brezilyalı matematikçi Ubiratan D’Ambrosio tarafından kullanılmıştır. D’Ambrosio o döneme değin hiç sorgulanmayan bir kabullenişi “Bugün matematik olarak anlaşılan kesinlikle bütün dünyayı saran ve baskın olan Batı uygarlığıyla bir bütünleşmiş bir bilimdir. Yerküremizde bir uygarlığın kurulmasının tek yolu kaybedenlerin itibarlarının iadesiyle birlikte kazananlarla kaybedenlerin birlikte bir yeni matematik için birarada hareket etmeleridir. Böylece etnomatematik barış için bir adımdır”(1) diyerek sorgulamıştır. Buradan hareketle zaman içinde etnobotanik, etnoastronomi (2), etnomüzik, etnoşiir, etnotarih, etnofelsefe gibi sözcükler de türetilip gerekli kavramsallaştırmalar yapılmış ve yapılmaktadır.


Bütün bu çalışmaların özünde Avrupamerkezli bilimsel düşünce ve kültürel öğeler dışında, yüzyıllardır iddia edildiğinin aksine, ondan hiç de geri olmayan bir bilimselliğin ve kültürelliğin varlığının yadsınamayacağıdır. Nitekim, günümüzde dünya toplumları Batılı (Western) ve Batılı Olmayan (non-Western) olmak üzere haksız bir bölümlemeyle düşünülmektedir. Bu düşünüşün altındaki temel paradigma Avrupamerkezli ya da Batılı bilimin, felsefenin, sanatın kısacası varoluşun diğerleri karşısındaki tartışılmaz üstünlüğüdür. Bu konuları deşmeye gelecek sayıdaki “Etnofelsefenin Çokkültürlü bir Dünyanın Olanaklılığındaki Yeri” başlıklı yazımda devam edeceğim.

Bu yazıdaki tartışmamızın konusu etnocinselik ve etnopornografi. Cinselliğin, bütünüyle kültürel bir olgu olduğu tartışılmaz. Yaşanan coğrafyanın farklılığı nasıl bizi yediklerimiz, içtiklerimiz, giydiklerimizle farklı kılmışsa; dilimiz, üretim-tüketim ilişkilerimiz farklıysa cinsellik anlayışımız da farklıdır. Örneğin, kimi toplumlarda endogami doğal karşılanırken kimi toplumlarda yasaklanmıştır. “Yerli” topluluklarının çıplaklığı ve cinseliği “Batılı-Doğulu”(3) bir bakışla anlaşılamaz. Bir başka örnek de, Türkiye gibi kapalı toplumlarda erkekler arası cinsel ilişkide “etkin” taraf eşcinsel olarak algılanmaz. Bununla birlikte, zaman içinde, bütün bu yukarıda saydıklarımın değişmesi de gözden kaçırılmamalı. Örneğin, eşcinselliğin lanetlendiği İngiltere’den 17-18.yüzyıllarda birçok eşcinsel özgürlük için Osmanlı İmparatorluğuna sığınıp “Osmanlı” olmuştur.

Her ne kadar sonradan kalıcı davranış değişiklikleri kazanılsa da temel olarak bizi biz eden, başka bir deyişle biçimlendiren bu kültürel değerleri kazanma sürecimizi bilemeyiz, anımsayamayız, daha doğrusu bu değerlerin oluşumunu bilmek işin doğasına aykırıdır. Kültürel değerler sonradan kazanılmaz, adı üzerinde içinde bulunulan kültürle kazanılır.

Cinsellik de, ne şekilde kazanıldığı tam olarak belirlenemeyen değerlerle oluşur. Öncelikle, ilk bilgilerin kazanıldığı gerek çekirdek gerekse geniş aile çevresinin etkisinden söz etmeliyiz. Ailede kazanılan kadın-erkek cinsel kimliklerinin varlığı tüm yaşam boyunca bireyin yaşantısına, dolayısıyla da cinselliğine etki eder. Değil mi ki aile hayatı geleneklerin sürdürümcülüğünün ya da gelenek eğitiminin temelidir. Burada, vurgulanması gereken, nasıl insan “insan” olarak doğmaz “insan” olursa, doğadaki diğer canlılardan farklı olarak, aynı şekilde kadın ya da erkek de olunur, doğulmaz, ayrımcılık yapmayalım buna eşcinselliği de ekleyelim.

“Öteki”nin cinselliğinin çekiciliği ve bu çekiciliğin söylenceleştirilmesi her çağda yaygındır. Oryantalizmin çıkış nedenlerinden biri de, Endüstri Devrimi Avrupası’nda, yaşamı ağır bir şekilde çalışmaktan dolayı, işkence içinde geçen Batı Avrupalı için birer imge olarak kurguladığı harem, hamam, saray, nargile, dansözler, dansörler, cariyeler, içoğlanları, tütsüler, taze meyvelerle tasavvur edilen bir yaşamın çekiciliğidir. Viktorya dönemi İngilteresi’nde yazılan kitaplar (4), çizilen resimler bunun bir göstergesidir. Bu, elbette, bir söylemden/söylenden öte bir şey değildir. Coğrafyamızda ve/ya da Doğu’da birkaç saray dışında, bu kurulan imgenin varlığı söz konusu bile değildir.



Günümüzde de bu fantaziler yoğun olarak devam etmektedir. Bu noktada erkek egemen bir anlayış neredeyse tüm dünyada baskındır. Ötekinin cinselliğinden beslenen bütün bu kurgular, çoğunlukla erkekler için tasarımlanır ve erkeklere sunulur. (Genç) Kadın neredeyse dünyanın her yerinde binlerce gazete, dergi, televizyon dizisi, sinema filmi, web portalı, VCD, DVD olarak, binbir şekilde dönüşerek her gün bitmeksizin, hatta artan bir hızla, yaşama sunuluyor. Bir varlık ve imge olarak kadın sadece medyada tüketilmiyor, farklı tezahürlerde de şekilleniyor. Hem bu tezahürlere hem de ötekinin cinselliğinin kullanımına somut bir örnek “Batılı” erkeklerin Tayland’a ve Kamboçya’ya oralı seks işçileriyle cinsellik yaşamak için giderken, “Doğulu” erkeklerin de Eski Doğu Bloğu ülkelerinden kendi ülkelerine gelen seks işçisi kadınları tercih etmeleridir. Bu sürecin devamı, dünyaya dikte ettirilen kapitalizmin vahşiliğinin körüklenmesiyle, çok kısa bir zaman içinde, şu sıralar açıkça gündeme gelmese de, erkeklerin, eşcinsellerin, hatta çocukların da birer imge ve meta olarak, bütün bu mecralarda kullanılmasıdır.

Bir insanın kendi kültüründen biriyle yaşadığı cinsel ilişki ile başka bir kültürden biriyle yaşadığı cinsel ilişki arasında bir takım farkların olması doğaldır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu deneyimleri yaşayanların çoğu eş olarak kendilerine kendi kültürlerinden birini seçerler. Böylece, ötekiyle yaşanan cinsellik bir çeşit “kitch” konumuna düşer.

Kültürel değerler, değişen teknolojiyle o kültürün içinde varolur. Televizyon dünyanın her yerinde televizyondur ancak gerek mekan tasarımında edindiği yer(5) gerekse sunulanlar birbirlerinde farklıdır. Her ne kadar Batı kaynaklı yapımlar dünyada yaygın olsa da, örneğin, bir Türkiyeli ailenin televizyonda tercihi “Ally McBeal” mi yoksa “Bir İstanbul Masalı” mıdır? Bireylerin, filmi izlerken, kendilerini özdeşleştirebilirliklerini düşündüğümüzde, kesinlikle “Bir İstanbul Masalı” ya da türevleridir, diyebiliriz.

İnternet, tarih boyunca, dünyada tütünden sonra en hızlı yaygınlaşan buluştur. Raslantı bu ya İnternet de tütün gibi Amerikalıdır. Yine Amerika’da büyük bir ticaret işkolu olan pornografi interneti kullanarak bütün dünyaya yayılmıştır. Buna paralel VCD ve DVD de özellikle kopyalarıyla ucuz bir şekilde bu yayılıma eşlik etmiştir. Düzgün beslenemeyen, ilaç alamayan, kitaba elini sürmemiş dünyanın her yerinden milyonlarca genç/yaşlı erkeğin bu ürünlere kolayca ulaşmaları ironiktir (6).

Günümüzde artık pornografinin çeşitleri sayılamayacak kadar çok. En basitinden iki ya da daha fazla insan arasında gerçekleşen heteroseksüel/homoseksüel ilişkiler bağlamında düşünürsek neden bir insan fiziksel özellikler ve teknik olarak neredeyse mükemmel olan bir Andrew Blake, bir Philip Mond filmi ya da en basitinden California yapımı bir porno film dururken bir Hint, bir Uzakdoğu, bir Türk yapımı porno filmi izlemeyi seçer. Az önce verdiğim örneklerle bağdaştırırsak, kendi imgelem dünyalarına yakın olanı seçer insan, bununla birlikte “öteki” de bir merakla deneyimlenebilir ancak az önce vurguladığımız gibi, özdeşleştirme bu noktada aksar. Ötekinin cinsel çekiciliği sadece bir söylem boyutundan öteye geçemez ve dolayısıyla da “kitch” olduğundan kalıcılığını çabuk yitirir.

Bugün, Amsterdam’da bir sex shop da Turkish delight diye bir raf yapılmış ve orada normal şartlar altında 2,5 dakikadan bile fazla izlenemeyecek Şahin K. yapımı ve benzer filmlerin alıcı bulmasının, yargılarımın geçerliliğini pekiştirdiği düşüncesindeyim. Avrupa’da geleneksel değerlerini aşamamış Türkiye kökenli bir delikanlı Türk olmayan kadınlarla cinsel ilişki kurabilir fakat çoğu zaman, sıklıkla sözettiğimiz gibi, eşini Türkiye’den hatta kendi mezhebinden, yöresinden, memleketinden seçer. Bununla bir benzerlik içinde, fiziksel özellikleri aşina, dili bildik bir film izlemek tercih nedeni haline gelir. İmge dünyasının en belirleyici faktörünün dil olduğu unutulmamalıdır. Kürtçe porno filmlerin de yapılmaya başlanmış olması buna işaret eder.

Farklı cinsellik algılamaları ve bunların özellikle ticari olarak internet ya da VCD’lerde işlenmesine başta etnocinsellik ve/ya da etnopornografi denebilir diye düşünmüştüm. Google da etnosexuality taraması yaptığımda bu sözcüğün kullanıldığı, hatta çeşitli üniversitelerde, sosyoloji bölümlerinde bu başlık altında derslerin okutulduğunu öğrendim. Toplumlardaki cinsel rollerin işlendiği derslerdi bunlar. Aradan biraz zaman geçince etnopornografi de yoktur dedim, ama arama motorunda ethnopornography yazınca iki sayfa verinin çıkması içimde bir burukluk oluşturmadı değil. “Amerika’nın yeniden keşfi” dedim kendi kendime, hatta az daha Gutenberg sendromum (7) tutacaktı ancak etnocinsellik ya da etnopornografi yazınca bir şey çıkmayınca en azından bir başlangıç yapmanın küçük de olsa bir hazzını yaşadım.
(Devam edecek)

Notlar

(1) Ercan, Bora. Yeni Disiplinlerin Ortaya Çıkmaları ve Bir Örnek Olarak Etnomatematik.. Matematik Dünyası, 2005 III, Ocak 2006

(2) Ascher, Marcia. Etnomatematik, Matematik Dünyasına Çokkültürlü Bir Bakış, , Çev. Ercan, Bora, Okyanus Yayınları, Nisan 2005

(3) Doğulu düşünce de birçok bakımdan Batılı düşünceyle özdeşlikler gösterir. Hans Peter Duerr, Çıplaklık ve Utanç-Uygarlaşma Sürecinin Miti adlı kitabının Arsız Göz başlıklı 8. Bölümünde bu olguyu oldukça sağlam bir şekilde irdeliyor.

(4) Bu kitaplara en güzel örnek yazarının adını sakladığı, bu nedenle Anonim olarak bilinen The Lustful Turk (Şehvetli Türk) tarafımdan Türkçeleştirildi ve Çiviyazıları yayınları Aykırı Edebiyat dizisinden “Harem” adıyla basıldı.

(5) Özellikle ilk zamanlarda televizyonun evin başköşesine konulmasına ve üzerine yerleştirilen dantellere dikkatinizi çekerim.

(6) Burada bir komplo teorisi kurarak, özellikle geri kalmış toplumlarda bir dönem “afyon” olarak kullanılan dinin yerine bilgisayar (pornografisi) nin bir devlet politikası olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

(7) Matbaa geç geldi bu nedenle entelektüel her şey bize geç gelecektir sendromu, isim babasının adını bilmemem benim cahilliğim, bağışlasın, ama beynine sağlık bulanın çünkü bu görüşe katılıyorum.