SAYI 71 / 05 OCAK 2006

 

ŞİİRE BAŞLARKEN TOK KARNA YUTULMAYACAK HAPLAR SERİSİ
(1. DRAJE)


Osman Olmuş
oolmus@ttnet.net.tr




Ş
iir, disiplinsizliktir: Tüm disiplinlerin üstüne çıkmak, önüme geçmek ya da tüm disiplinlerin altına inmek, arkasında kalmak, hatta “kamikaze” edasıyla tüm disiplinlerin ortasına dalmaktır. Daldığınızda ise ardarda yüzlerce vurgun yiyeceğinizi bilerek çıkmak, bilâkis hiç çıkamamaktır. Tüm mânâsızlığıyla, sürekli bir “derinlik sarhoşluğu” hâlidir: “Mütemâdiyen fanus” içindesinizdir. Tam anlamıyla şiir, zıvanadan çıktığınız yerin nirengi noktasıdır. Asla nokta koyulamayan ama “noktadır benleri” olan! Baştan sona şiir; fütursuzluktur, tarifsizliktir, aidiyetsizliktir, kaidesizliktir, kim bilir belki de mahşersiz araftır.

Şiir, suya sabuna dokunmaktır: Köpürte köpürte! Bu minvâlde şiir, minvâlsizliğin ta kendisi olup hem sudur, hem de sabun, üstelik sayılara sığdıralamayacak kadar “ucu bitmez” köpük: Her biri ayrı birer muhteşem nar tanesi kıvamında! “Şimdi hangi narı kırsam: içinde sen ve sallanan sandalyen”! Sürekli ırgalar bizi şiir, cevizin dallarını ırgaladığı kadar. Dalından düştüğündeyse salt cevizdir o! “Cevizi ceviz yapan kabuğu değil, içidir”! Belki de sırf bu yüzden kendi çirkinliğime, tebessüm içre özensiz bir kılıf bulabiliyorum: Öznesi olmayan!

Şiir, kalbimizin safrasıdır: Kalıbına sığmayan. Hiç kimse itinayla taşıyamaz! Hiç olmadık bir yerde kusuverir sizi, siz onu değil! Kusmuk bünyeye kekre bir ferahlık verir belki ama aldanmayın, geçicidir. Çünkü yeni safralar çoktan içinize yer etmiştir bile. Şiir, en safiyâne hâliyle, yaşadığımız hayatı bir türlü sindirememe biçimidir: Ruhsal sindirim bozukluğudur!

Sahi, siz yaşadığınız hayatı sindirebiliyor musunuz?

 

19. kastım neydi'2005/istanbul