SAYI 67/ 05 ARALIK 2005

 

HIRVAT VİDEO ART RETROSPEKTİFİ


Sanem Eyigün
seyigun@mail.com




z
agreb'te devlet kurumlarının ve tarihi mimarinin konumlanmış olduğu 'yukarı kent'te bir müze: Çağdaş Sanatlar Müzesi ve bu müzenin kendi mekansal problemini aşıp, kiraladığı büyük Zagreb Fuarı'nın 19. Pavyon'u. Bu pavyon 20 Eylül/16 Ekim 2005 tarihleri arasinda Hırvat Video Art Retrospektifi'ne ev sahipliği yaptı. Çağdaş Sanatlar Müzesi, kısıtlı bir bütçenin ve küçük bir müze mekanının ardına gizlenmeksizin bu olağanüstü sergi projesinin altına imzasını attı.

Video Art Retrospektifi, Hırvatistan'da Video Art'ın, Türk sanatseverleri hayrete düşürecek, köklü bir geçmişe sahip olduğunu gözler önüne serdi. 1970'lerdeki eski Yugoslavya'dan bugüne Hırvat Video Art'inin tarihi gelişimine tanıklık ettiğimizde sadece bununla yetinmiş olmuyor, aynı zamanda önemli sanaçıların görsel dilindeki gelişim çizgisini de inceleme imkanı buluyoruz (Örneğin Dalibor Martinis). Siyah-beyaz videolardan video enstelasyonlara kadar uzanan geniş bir yelpazede adeta toplumun problematize ettiği konuların nasıl öznel ve ne kadar evrensel olduğu yönünde iki farklı okuma yapmak mümkün oluyor.

Özellikle Akademi öğrencilerinin, Hırvat ve yabancı entelektüellerin büyük ilgi gösterdiği retrospektifte sanatçılar da kendi ¨kişisel öykülerini¨ ve dahil oldukları toplumun video art tarihinin öyküsünü bir bütün olarak izleme imkanı buluyor. Burada özellikle gözden kaçmayan genç kuratörler… Ülkemizde kendilerini belli alanlarda kanıtlamış ve pozisyonları itibarıyla oldukça saygın kimselerce yapılan ¨kuratörlük¨, Hırvatistan'da genç sanat tarihçileri tarafından yapılıyor; genç kuratörlerin önü açık, tüm imkanlar onların hizmetinde, deneyimleriyle ters orantılı büyük işler ortaya çıkarıyorlar. Bizde hemen hemen hiç denenmemiş ve sonuçları hakkında kafalarda en ufak bir fikir bile canlanmayan bir mesele…


Dalibor Martinis, "Open Reel" (1976)

Gelelim retrospektifte konuları ve görsel imkanları kronolojik açıdan incelemeye… 70'lerin ortasna dek, ilk video çalışmaları Londra'da, New York'ta ve Düsseldorf'ta yani yurtdışında, Hırvat sanatçılarca üretildi. Sanatçılar, kendi imkanlarnı zorlayarak ekipman satın almak durumundaydılar. Ta ki 70'lerin ikinci yarısında Zagreb Multimedya Merkezi kurulana dek. Bu dönemde sanatçıların problematize ettiği konular arasında başta medyanın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisi gelir. Ivan Ladislav Galeta'nın bir video art calışmasında (Media Game, 1979) televizyonun görsel efektler aracıliğıyla insana oynadığı oyunun üzerine dikkat çekiliyor. Televizyonun dikey olarak tam ortasından geçtiği varsayılan hayali bir çizginin simetrik iki yanında cereyan eden ve insan algısını yanıltan bir görsel efekt. 1976 tarihli ve yine Galeta imzalı ¨TV Sniper¨ televizyonu hedef alan bir silahın dürbününden (çıkartma olarak ekrana yapıştırılmış, tüm ekranı kaplayan ve ekranın merkezine nişan alan dürbün çizgileri) bakmamızı sağlıyor. Bu yalın anlatım ve basit -iptidai- efekt hedefi tam on ikiden vurur nitelikte. Goran Trbuljak'in 1976'da yaptığı bir çalışmasında (siyah-beyaz), kayıt cihazinda dönmekte olan film ekrana giren, makas tutan bir el tarafindan kesiliyor ve o ¨an¨ kayıt duruyor ve ekran karıncalanıyor. Bireyin özne olma arzusunu yoğun bir şekilde hissettiren bu çalışmayla aynı görüş açısına sahip bir diğer çalışma ise Dalibor Martinis'in Open Reel'i (1976). Bu çalışmasında ¨kamera beni, ben kamerayı çekiyorum¨ diyor, Martinis. Siyah-beyaz ekranda genç bir adam (1976'daki Dalibor Martinis) video kameradan çıkan filmi, kendi etrafında dönerek yüzüne saryor. Tüm film boyunca omuz cekim olarak verilen sahne, tek planda, Martinis'in yüzü film şeridiyle kapanıp, görünmez hale geldiginde son buluyor. Bu çalışma aynı zamanda 70'lerden günümüze dek Hırvat Video Art sanatçıları tarafından sıkça ele alınmış bir konu olan ¨sürecin kayda alınışı¨ meselesiyle de örtüşüyor. 1976 tarihli, Sanja Ivekovic'in bir çalışmasında (Instructions) genç bir kadın yüzüne oklar çiziyor ve bu çizgileri -ok isareti yönünde- tek tek parmaklarıyla siliyor. Bir kullanım kılavuzu açıklayıcılığında olan bu ok işaretlerinin çizilme ve silinme süreci tüm reel zamanda izleyiciye veriliyor. Yine siyah-beyaz olan bu çalışma, sürecin boğuculuğu ve yapılan işlemin anlamsızlığı ile birlikte ağdalı bir anlatıma sahip.

Sanja Ivekovic imzalı, 1977 yapımı bir video art çalışması olan ¨Internos¨ hem sanatçının hem de günümüz video art'çılarının gerçeklestirdiği ¨video enstelasyonlar¨ın bir habercisi niteliğinde. Öğrenci Merkezi Galerisi'ndeki Multimedya Merkezi tarafindan çekimleri gerçekleştirilen çalışma, ilginçtir ki günümüz sanatçılarının da zihnini mesgul eden bir konu üzerine: ekran ve gerçeklik ikilemi. Yine siyah-beyaz olan bu çalısmada izleyiciye sırtı dönük olan bir kadın, geri plandaki perdeye yansıyan aktörün -daha doğrusu iki boyutlu görüntünün- yüzünü okşuyor. Başka bir adam ceketinin -perdeye yansıyan- düğmelerini ilikliyor… Bu ve benzeri eylemler insanların aldatılmış gerçeklik duygularının doğurduğu patalojik sonucları gösteriyor.


Dalibor Martinis, "Koma" (1997)

80'lere gelindiğinde, Hırvatistan'da Video Art şiirsel bir estetik kazanmaya başlıyor. Ancak çok ciddi teknik yoksunluk problemiyle karşı karşıyalar. Bu dönemde Dalibor Martinis'in video enstelasyonları işin içine giriyor. Bu yıllardan dikkati çeken bir çalışma Braco Dimitrijevic'in 1984 yapımı ¨Four Cultures Scape¨i inceleyecek olursak: vahşi doğayı simgeleyen canlı aslanlar ve kaplanlarla müzik ensturumanları ve antik dönem heykelleri birlikte kompoze ediliyor. Bir resim atölyesinde sakin sakin yürüyen bir aslan veriliyor. Post-modernist argümanlarla örülen bu dönem çalısmaları, biraz ironiyi ve biraz da absürdlüğü içinde barındıran kinayeli bir anlatıma sahip.

90'larda savaşın başlaması yaratıcı faaliyetleri sekteye uğratıyor. Bu dönemde bir grup genç video art'çı bilgisayar destekli çalışmalara yöneliyor. Yurt dışında olan Hırvat video art'çıların dönüşleri 90'ların sonuna rastlıyor. 1990-92 olarak tarihlenen bir Dalibor Martinis video enstelasyonunda (Finally Dinner) ¨İsa'nin Son Yemeği¨ne gönderme yapılıyor. Büyük bir yemek masası etrafında sandalyeler ve sandalyelerin üzerinde kulaklıklar… Masanın üzerindeki tek reel obje olarak şamdanlar üzerinde yanan mumlar. Masada yemek tabakları ve yemek yiyen insanlara ait eller yukarıdan projekte edilmiş (Bunlar Martinis'in 'daha önce dostlarıyla' bir performans olarak yaptığı yemek yeme eyleminden masaya yansıyan görüntüler.) Siz istediğiniz sandalyeye oturup, istediğiniz kişinin yerine geçebiliyorsunuz. Bir peygamberin, bir sadık dostun ya da bir hainin yerine… Kulaklıkları taktığınızda duyduğunuz sesler ise, 20.yy'ın idollerinden Andy Warhol'un, Marilyn Monreu'nun ve Mickey Mouse'un vd. sesleri. Bu anlatım da kutsal olanın yerine ¨dünyevi tanrılar¨ın geçmesi seklinde bir yorumu akla getiriyor. Ivo Dekovic'in 1993 tarihli video enstelasyonu ¨2-Canal¨da televizyonlar kanalizasyon borularına bağlanmış. İzleyicilerin boyu yüksekliğinde dirsek borulardan bakıldığında, bir denizaltı dürbününün tam tersi işleve sahip bir düzenekle, televizyondaki görüntüyü seyredebiliyorsunuz. Seçenek kısıtlılığı -ama en cok da- televizyonun düzeysizligi eleştiriliyor.

2000'den sonra, Hırvat Video Art'ında dijital imajlar baskınlaşıyor, tahmin edileceği üzere. Split'te Güzel Sanatlar Akademisi'ne bağlı olarak yeni bir bölüm açılıyor ve Hırvat Video Art'ı da daha minor bir alanda, üzerine daha cok yoğunlaşabilme imkanı yaratılmış olarak incelenen bir sanat haline geliyor. 2000'lerde problematize edilen birkaç önemli konu bulunmakta. Bunlardan biri gerçekliğin ve imajin video enstelasyonlarda işlenmesi. 90'larda da sıkça denenen bu yöntem (Davor Mezak'in, 1994'teki 'Krevet Meduze'si: su kaynağı kabul edilen ekranlardaki görüntülerden, gerçek bir su -yaylı bir yatak- su yatağı üzerinden akıyor.) Kata Mijatovic'in ¨Crtalicevsan¨inde (2005), reel bir merdivene tırmanan bir kadının projekte edildiği bir kompozisyonda kurgulandığı gibidir.


Toni Mestrovic, "Lanterna"(2003)


2000'lerin video art konularından bir diğeri de suürecin işlenişi konusu (Andy Warhol'un 'Sleep'iyle aynı bakış açısına sahip çalışmalar). Renata Poljak'in ¨Skok¨ isimli calışmasında (2000), mayosu ve bonesiyle hazır, havuza atlamak üzere bir kadın, traplezin sonuna kadar gelip geri dönüyör ve sürekli ¨atlasam mı atlamasam mı?¨ sorusunu yüksek sesle kendine sorduktan sonra vazgeçiyor ve her seferinde ¨atlarsam bütün makyajim silinir¨ diyor. Bu sürecin sonunda yüzü terleyen kadının zaten tüm makyajı siliniyor… Yine bu sürecin kayda alınışı konusunda değerlendirebileceğimiz, oldukça dikkat çeken bir diğer çalışmaya, Alem Korkut'un ¨Momento Mori¨sine bakacak olursak (2000), burada sanatçının suya dayanıksız malzemeyle hazırlamış olduğu kendi büstünün, su dolu bir cam küpte zamanla eriyip yok olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda bir video enstelasyon olan bu calışmada, ekranın yanında, reel su dolu küpün içinde erimiş bir toprak yığını halindeki büst duruyor… Burada çok önemli bir noktaya değinmeden geçmek istemiyorum. Fuar salonunun 19. Pavyonuyla da sınırlı kalmıyor, retrospektif. Pavyonun bir bölümünde, izleyicilerin kullanımına açık bilgisayarlarda tüm sanatçıların diğer çalışmaları da geniş listeler halinde sanatseverlere sunulmuş durumda. Burada istediğiniz sanatçının, istediğiniz video art çalışmasını izleyebilirsiniz. Örnegin Alem Korkut'un bu çalışmasının, bir dizi halindeki çalışmalarının sadece bir halkası olduğunu görüyoruz. Kendi büstü, çesitli boyutlarda, kimi zaman bir meydanda heykel olarak, kimi zaman bir karyadit (çalismanın adı budur, ancak bilindiği gibi erkek taşıyıcı unsur 'atlant'tir) olarak… vs. sürekli yok oluyor… Birkac sanatçının oluşturduğu ortak bir çalışmada, yanyana sıralanmış dev ekranlarda, omuz çekimde gördüğümüz farklı yaşlardaki kadınların masturbasyon süreçlerini izliyoruz. Hepsi sadece doyuma ulaştıkları anda objektife bakıp izleyiciyle gözgıze geliyor. Onun dışında mahrem olan bu anın çekiminin gizli yapılmış olduğu izlenimi hakim, tüm çekimlere. Onları seyrederken bir ¨röntgenci¨ psikolojisinde oluyor, sonrasında onlarla gözgöze geldiğinizde bir an irkiliyorsunuz. Ama orada olduğunuzu bildiklerini anlatır birer gülümsemeyle sizi rahatlatıyorlar. (1) Bu çalışmalar sürecin kayda alınışıyla ilgili eserlerden sadece birkaçı. Sürecin hızlandırılmış halinin kaydının olduğu çalışmalar da mevcut (Bir akarsunun kayaları, taşları yerlerinden oynatması gibi…).















Ana Hu¹man, ¨Me¹pajz¨ (2003)

Ana Hu¹man ¨Me¹pajz¨ adli çalışmasında (2003) kek tarifleri veriyor; burada akla Joseph Beuys'un ¨her şey bir sanattır, yemek yapmak da…¨ deyişi geliyor. Sanatın ne olduğunu irdeleyen bir diğer çalışmanın sahibi ise Marijan Molnar, ¨Svako Jutro Jedno Jaje¨ (2002-4) çalışmasında aynı karede farklı anlarda, yanyana dizili monitörlerde, bir mutfaktaki masaya oturmuş ve önündeki kapta duran haşlanmış yumurtaları soyup yiyor ve bunu yaparken de ekranda bazı cümleler geçiyor: Her sabah yumurtaları soyup yiyeceksin. Ve bunu yaparken de şunu düşüneceksin. Sanat nedir? Sanat mı yumurta mı? Hangisini tercih ediyorsun?… Marijan Crtalic 2001 tarihli ¨Kabanje/Jabanje¨de karşılıklı olarak yerleştirilmiş iki ekrandan birinde öfkeyle küfürler ediyor, diğerinde ise eş zamanlı olarak, söylediklerinden pişmanlık duyup özür diliyor. Son olarak, Alen Floricic 30.04.2004'te ¨Bez Nazivan¨da, (Tophane-i Amire binasında sergilenen ¨Tsoclis¨ sergisini anımsatır tarzda) bir çifte, kameranın karşısında, sert bir rüzgarın estiği bir uçurumun kenarında, gülümseterek poz verdiriyor. Burada görüntünün hareketli olduğunu yalnızca adamın ve kadının uçuşan elbiselerinden anlıyoruz.

Burada küçük bir çerçeve halinde değinmeye çalıştiğımız Hırvat Video Art'ı, çağdaş sanatın ülkedeki diğer türleriyle birlikte büyük bir zenginlik ve çesitlilik arz ediyor. Dikkate değer olan nokta, Hırvatıstan'ın geçmişte Batı Avrupa'daki diğer ülkelerden daha farklı bir siyasal yönelim içinde bulunmuş olmasına rağmen, sanatçıların Avrupa'nın önemli sanat merkezleriyle (Paris, Londra, Berlin, vd.) eş zamanlı olarak tüm yenilikleri ve gelişmeleri yasamış olmasıdır. 1970'lerde Türkiye'de Video Art'ın esamesi dahi okunmuyorken Hırvat sanatçılar bu alanda öncı çalışmalar yapmaya başlamışlardı. Bu açıdan bakıldığında, önümüzdeki yıllarda Zagreb'in büyük oranda önemli bir sanatsal çekim merkezi haline gelmesi beklenebilir. Tabii bu dinamizmde, sanat galerilerinin ve müzelerin idealist gayretlerinin büyük bir etkisi vardır.

 

Notlar:

(1) Bu çalısmalar ve sanatcıları şöyledir: Dan Oki-Oxygen 2004, Zeljko Blace- Beyond Tomorrow 2002, Breda Beban-Beatiful Exile 2003, Zeljko Jerman-Video Akcije 2003-4, Vlatko Vincek-Metanoia 2004, Fedor Vucemilovic-Blue and White Lines Sachtler 34567 2004, Sandra Sterle-Integracije Tkoce se igrati? 2005, Ana Bilankov-Pleasure 2005, Darko Fritz-Chrypted TV Porn 2005