Güneşin,
ayın, diğer gezegenlerin, yıldızların, dağların, denizlerin, ormanların,
bitkilerini hayvanların, kısacası cosmos’da varolan her şeyin,
az ya da çok, şairi etkileyen bir enerjisi vardır. Yalnız bu dışsal
enerji etkileri, her ne kadar kuvvetli ve harekete geçirici olsa
da, yaratıcılığın asıl kaynağı içte: Bilinçaltındadır.
Şiir adına şairin görevi dışta alınan enerjiyi
içte varolan enerjiyle yoğurup, bütün kapasitesiyle şiirin oluşumuna
katılmak ve kuşağının, konumunun, koşulların, karakterinin, fizyolojik
özelliklerinin ve yaşadıklarının onu yazmaya sevkettiği şiiri
(şiir serisini) yazmak.
Bu yolda bazen tek bir sözcük, koku, ses, renk,
dokunu ya da tadın başlattığı çağrışımsal etki, biliçaltının kapısını
açıp, oraya kapıtılmış enerjinin dışarı dökülmesini sağlar. Bazense,
ortada hiçbir etken yokken, beklenmedik bir iç rastlantı anında;
uygun akıl durumunda, esrarengiz bir kısa devreyle, açıklanamaz
bir şekilde içten, kendiliğinden çıkan enerji kıvılcımını bilincinde
yakalayıp, gerektiği gibi değerlendirmeyi becerebilirse bundan
bir ateş yaratmayı başarabilir ancak.
Bilinçaltından gelen enerji akımı, uyanık, buna
hazır bilinç tarafından ele geçirilince, gerisi şairin eğitimine,
birikimine ve yeteneğine kalır.
Ele geçirilen bu enerjiyi en az kayıpla kağıt
üzerine aktarabilmek (ya da çoğaltabilmek) için her şeyden önce
iyi bir dil bilgisine ihtiyaç var. Sonra dili kullanma becerisine...Temsil
ettiği özne, nesne ya da durumun sembolü olarak her kelimenin
de kendi başına taşıdığı bir enerji potansiyeli var. Bu kelimeyi
bir sonraki kelime ile artırabilmek, bu küçük enerji parçacıklarını
bir araya getirerek güçlü bir şiir bütünü oluşturmak ya da oluşturmamak
şairin elindedir.
Yani doğru kelime seçimi (dizgi) ve en uygun
biçimle; bilinçaltından başlayıp, bilinç tarafından ele geçirilip
işlenen enerji nihayet dışarıda bir yerde somut bir şekilde oluşturulabilir.
İlkel ya da zengin olsun, dilin şaire sunduğu
kelimelerin anlamsal, sessel ve de çağrışımsal değerlerini iyi
hesaplayıp, onları iyi biçimde kullanıp, organik bir yapıt var
etmeyi başardığı zaman şiir biricik hedefine ulaşıp, arzulanan
enerjiyi yaratabilir. O zaman, öncelikle şiirin kendisi için varolması
gereken enerji yoğunluğuyla oluşturulan bu yazınsal organizma
yüzyıllarca yaşayabilecek güçte olur.
Çağımız her anlamda bilinçlenme, bilinci yüceltme
çağı, bilinçaltının önemi ve gücü gözardı edilerek, bilinçliliği,
bilinç fonksiyonlarını daha da uçlara götürme amacını güdüyor.
Çoğu zaman modern şair de çoğunluğun düştüğü
hataya düşüyor. Bilinçte, bilincin yeteneklerinde, teknikte yoğunlaşan
şair, büyük ölçüde bilinçle şiir yazmaya çalışıyor. Bilinçaltından
gelecek enerji akımını beklemeden, uygun akıl durumuna ulaşmadan;
zekayla, şiir ve dilbigisiyle istediği şiiri yazma işine girişiyor.
Atölye işi zanaatkarlık yapıyor.
Şimdilerde, genel olarak bütün dünta şiirinde
yaygın olarak görülen bu şiir örnekleri, ne kadar ustaca yzılmış
olsa, kurgusu, tekniği şaşırtıcı olsa da; iyi bir okuyucu, her
zaman böyle bir şiirdeki enerji eksikliğini farkeder. Estetiği,
çok iyi bir dokusu olsa da; iyi bir okuyucu, eğer şiirden enerjinin
kanı eksikse, inorganik, sentetik, mekanik, cansız, zayıf, soğuk,
yapay, gayrisamimi bir şiir ortaya. Diline, işçiliğine, yapısına
saygı duysak bile; bizi derinden etkileyecek, onu okumadan önceki
ruh halimizi değiştirebilecek, hatta okuyanı harekte geçirebilecek
enerji etkisinden yoksun olduğu için ömrü uzun olmaz, bir (belki
iki) okuma mevsimi kadar yaşar ve ölür.