SAYI 67 / 05 ARALIK 2005

 

ŞİİRİN ENERJİ SORUNSALI

Gür Genç



Güneşin, ayın, diğer gezegenlerin, yıldızların, dağların, denizlerin, ormanların, bitkilerini hayvanların, kısacası cosmos’da varolan her şeyin, az ya da çok, şairi etkileyen bir enerjisi vardır. Yalnız bu dışsal enerji etkileri, her ne kadar kuvvetli ve harekete geçirici olsa da, yaratıcılığın asıl kaynağı içte: Bilinçaltındadır.

Şiir adına şairin görevi dışta alınan enerjiyi içte varolan enerjiyle yoğurup, bütün kapasitesiyle şiirin oluşumuna katılmak ve kuşağının, konumunun, koşulların, karakterinin, fizyolojik özelliklerinin ve yaşadıklarının onu yazmaya sevkettiği şiiri (şiir serisini) yazmak.

Bu yolda bazen tek bir sözcük, koku, ses, renk, dokunu ya da tadın başlattığı çağrışımsal etki, biliçaltının kapısını açıp, oraya kapıtılmış enerjinin dışarı dökülmesini sağlar. Bazense, ortada hiçbir etken yokken, beklenmedik bir iç rastlantı anında; uygun akıl durumunda, esrarengiz bir kısa devreyle, açıklanamaz bir şekilde içten, kendiliğinden çıkan enerji kıvılcımını bilincinde yakalayıp, gerektiği gibi değerlendirmeyi becerebilirse bundan bir ateş yaratmayı başarabilir ancak.

Bilinçaltından gelen enerji akımı, uyanık, buna hazır bilinç tarafından ele geçirilince, gerisi şairin eğitimine, birikimine ve yeteneğine kalır.

Ele geçirilen bu enerjiyi en az kayıpla kağıt üzerine aktarabilmek (ya da çoğaltabilmek) için her şeyden önce iyi bir dil bilgisine ihtiyaç var. Sonra dili kullanma becerisine...Temsil ettiği özne, nesne ya da durumun sembolü olarak her kelimenin de kendi başına taşıdığı bir enerji potansiyeli var. Bu kelimeyi bir sonraki kelime ile artırabilmek, bu küçük enerji parçacıklarını bir araya getirerek güçlü bir şiir bütünü oluşturmak ya da oluşturmamak şairin elindedir.

Yani doğru kelime seçimi (dizgi) ve en uygun biçimle; bilinçaltından başlayıp, bilinç tarafından ele geçirilip işlenen enerji nihayet dışarıda bir yerde somut bir şekilde oluşturulabilir.

İlkel ya da zengin olsun, dilin şaire sunduğu kelimelerin anlamsal, sessel ve de çağrışımsal değerlerini iyi hesaplayıp, onları iyi biçimde kullanıp, organik bir yapıt var etmeyi başardığı zaman şiir biricik hedefine ulaşıp, arzulanan enerjiyi yaratabilir. O zaman, öncelikle şiirin kendisi için varolması gereken enerji yoğunluğuyla oluşturulan bu yazınsal organizma yüzyıllarca yaşayabilecek güçte olur.

Çağımız her anlamda bilinçlenme, bilinci yüceltme çağı, bilinçaltının önemi ve gücü gözardı edilerek, bilinçliliği, bilinç fonksiyonlarını daha da uçlara götürme amacını güdüyor.

Çoğu zaman modern şair de çoğunluğun düştüğü hataya düşüyor. Bilinçte, bilincin yeteneklerinde, teknikte yoğunlaşan şair, büyük ölçüde bilinçle şiir yazmaya çalışıyor. Bilinçaltından gelecek enerji akımını beklemeden, uygun akıl durumuna ulaşmadan; zekayla, şiir ve dilbigisiyle istediği şiiri yazma işine girişiyor. Atölye işi zanaatkarlık yapıyor.

Şimdilerde, genel olarak bütün dünta şiirinde yaygın olarak görülen bu şiir örnekleri, ne kadar ustaca yzılmış olsa, kurgusu, tekniği şaşırtıcı olsa da; iyi bir okuyucu, her zaman böyle bir şiirdeki enerji eksikliğini farkeder. Estetiği, çok iyi bir dokusu olsa da; iyi bir okuyucu, eğer şiirden enerjinin kanı eksikse, inorganik, sentetik, mekanik, cansız, zayıf, soğuk, yapay, gayrisamimi bir şiir ortaya. Diline, işçiliğine, yapısına saygı duysak bile; bizi derinden etkileyecek, onu okumadan önceki ruh halimizi değiştirebilecek, hatta okuyanı harekte geçirebilecek enerji etkisinden yoksun olduğu için ömrü uzun olmaz, bir (belki iki) okuma mevsimi kadar yaşar ve ölür.