Caddenin
bir kenarından ötekine karşılıklı bağrışan sesler,
‘Selam aleykum’, ‘Aleykum selam!’.
İster istemez kafamı çevirip bakıyorum.
Kafasında Hint işi takkesi, uzun elbisesi ve şalvarımsı pantolonuyla
orta yaşlı bir Pakistanlı bir diğerini selamlıyor. Doğu Londra’nın
en canlı bölgelerinden biri Green Street’te sabah hayat insanların
bir uçtan diğer uca bağırarak, birbirlerini kucaklayarak, sevgi
dolu dileklerini paylaşarak selamlaşmasıyla başlıyor. Bu sahneye
tanık olan hiç kimse Londra’da olduğunu düşünmez. Burası adeta
Pakistan’ın Londra’daki uzantısı.
Cadde’den aşağı yürürken etrafıma hayretle bakıyorum.
Yolun iki tarafında sırayla Pakistan manavı, davetiye basımevi,
İslam kitapları merkezi , Kuzey İslam Derneği (eminim burada Kur’an
kursu veriliyor), Hint-Pakistan ortak tatlıcısı, fırın, irili
ufaklı lokanta ve restoranlar, vitrinlerinde çeşit çeşit Hint
işi ve Kapalı çarşıdakinlerden çok daha oryantal modellere sahip
mücevherler sergileyen kuyumcular, helal et satan kasaplar, binbir
çeşit renk ve desende kumaş satan dükkanlar, vitrinlerinde Hint
– Pakistan tarzı giyimin son örneklerinin gözlenebileceği birçok
giyim mağazası ve daha başka aklınıza ne gelirse satan dükkanlar,
dükkanlar, dükkanlar... İki yıl önce bu caddeden ilk kez otobüsle
geçtiğim zaman irkilmiştim. Yanlış bir yerde (hatta ülkede) olduğumu
düşünmüştüm. Ama Londra’da bir süre yaşadıktan sonra onun ne kadar
çok kültür ve halkı barındırdığını görünce bu denli hayretlere
düşmüyorum artık.
Bu günkü yürüyüşümüz Romalılardan miras kalan
birbirine paralel Romford Road ve Barking Road’u birleştiren Green
Street’teki (Yeşil Cadde) meşhur Queen’s Market’a (Kraliçe’nin
pazarı). Bu günlerde pazar kraliçe dışında herkesin pazarı bence,
ama bu kraliçe geçenlerde kaybettiğimiz Ana kraliçe. Özellikle
eski doğu Londralıların Ana kraliçeye duydukları sevgi ve saygı
müthiş. İkinci dünya savaşından sonra nehir limanları nedeniyle
Londra’nın en fazla bombalanan yeri olan doğusuna zamanında kraliçe
bizzat kendisi çok yatırımda bulunmuş ve halka konut, iş ve yaşam
alanı oluşturma konusunda epey çaba sarfetmiş. Karşılığında da
Green Street’in kalbinin attığı yer olan pazarına ona atfen Kraliçe’nin
Pazarı demişler.
Caddede pazara doğru yürürken burnum adeta bir
festival sevinci yaşıyor. Caddenin derinliklerine indikçe kokular
daha da keskinleşiyor. Bu bölgede Hint mutfağının vazgeçilmez
baharatı körisiz yemek pişmiyor. Tabi körinin binbir çeşiti var;
kimyonlusu, kırmızı biberlisi, türmeriklisi, masala, garam masala,
sebze masala, madras, acı madras ... Her lokantanın önünden geçerken
türlü yemek kokuları, baharat kokuları, vitrinlerdeki çeşitli
yemek ve tatlılar, hepsi bu otantik tablonun vazgeçilmez bir parçası.
Burada İngilizlerin altkıta (Hint Yarımadası)
insanları dedikleri üç halkın (Hintli,Pakistanlı ve Bangladeşli)
yaşamlarının içiçe geçmiş hali insanı keyiflendiriyor. Hele hele
bu insanların oranın yerlisi doğulu beyaz İngilizler ve Jamaikalılarla
omuz omuza tezgahlar açıp ekmek parası kazanma uğraşı. O insanların
kendi aralarında zaman zaman Hintçe ya da çoğunlukla Urduca (Pakistan’da
konuşulan Hintçe, Arapça ve Farsça karışımı dil) konuşması, halkların
bu kavşakta kaynaşması insana bunun gerçekleştirilebildiği ilhamını
veriyor. Ayrıca aynı cadde üzerinde hem Hindu, hem Sikh tapınakları
hem de bir cami var. İnsanın aklına hemen ‘ Neden bu milletler
kendilerine ait topraklar üzerinden barış içinde yaşayamazken,
İngiliz topraklarında özellikle de kıyasla çok daha dar bir alanda
yanyana, omuz omuza, kardeşçe yaşıyorlar?’ Bu sorunun yanıtı olabilecek
varsayımlarda bile bulunmak ayrı bir makale konusu olabilir, o
yüzden soruyu bir beyin cimnastiği bağlamında sorup bırakmakla
yetiniyorum.
Pakistan kültürü, Hint kökenli olup İslam ile
birlikte Arap kültürünü kendisininkine eklemlemiş bir kültür.
Bunu hem yaşam tarzlarında, hem yemek kültürlerinde, giyimlerinde
ve konuştukları dilde izlemek mümkün. İslam kültüründen dolayı
Türk kültürüyle yakınlıkları var ama Hint kültüründen dolayı bizden
bir o kadar uzaklar. Din ve buna bağlı olarak kullanılan Kur’an
dilimiz ortak ama giyim, kuşam, yemek kültürümüz çok farklı. Eğer
bir Pakistanlı arkadaşımın söylediği gibi basite indirgersek,
Pakistan Hindu dininin kast sisteminden kurtulmak için din olarak
İslamı seçen Hintliler tarafından oluşturulmuş. Bu halk yıllar
boyunca Suudilerle karışarak bu kendine özgü Pakistan halkını
oluşturmuş. Bu anlamda Pakistanlılar kendilerini Hindulardan daha
ileri ve eşit görüyorlar. Çünkü kast sisteminin toplumsal baskılarından
kurtulmuş durumdalar. Ayrıca kadınları Suudiler ya da diğer Arap
ülke halkları kadınları gibi yüzlerine varıncaya kadar kapanmıyorlar.
Baş örtüleri sanki saçlarını örtmek için takılmış bir türban değil
de, kıyafetlerini tamamlayan bir aksesuar.
Queen’s Market’ta her türlü taze meyve, sebze,
balık, baharat, et, hububat alış verişini en hesaplı süpermarketlerden
daha ucuza yapmak mümkün. Bu yüzden sabahın erken bir vakti olmasına
rağmen yaşlı emeklileri, ev hanımlarını alış veriş yaparken görüyorum.
Bu caddenin beşyüzyıllık bir geçmişi var. 16.yüzyılda
buraya Boleyn Kalesi diye bilinen büyük kır evi yapılmış. Evin
kulesinin adı Ann Boleyn Kulesi. Bu kulenin niçin inşa edildiğine
dair yerli halk iki farklı kanı taşıyor. Birincisi 8.Henry’nin
ikinci karısı Ann Boleyn ile flört ettiği sırada bu kuleyi onun
için yaptırmış olduğu, ama daha karamsar ikinci kanı da bu kulenin
kraliçeyi infazından önce hapsetmek için kullanıldığını öngörüyor.
Bağlantı her neyse, lanetlenmiş kraliçenin adı bölgede halen bir
pub’a (The Boleyn Pub), Bollywood (Hint Hollywood’u) sinemasına
ve West Ham United futbol takımının sahasına verilmiş.
Futbol sahası yerine kriket sahasının olmamasına
şaşırıyorum. Bu Hintli, Pakistanlı ve Bangladeşli halkların sonradan
edinip kendi milli sporları gibi sahip çıktıları kriket, o ülkelerde
birbirlerine karşı oynadıkları zaman önemli sorunlara yol açıyor.
Avrupa nasıl futbol hooliganlarıyla baş edemiyorsa, onlar da kriket
hooliganlarıyla baş edemiyorlar. Bir de özellikle maç Hindistan
ve Pakistan arasında oynanıyorsa durum bir milli onuru kurtarma
gösterisine dönüşüyor.
Pazarın önünde yolun kenarında bankların olduğu
küçük meydanda alış verişini yaptıktan sonra oturup lezzetli samosa
(Hint böreği) ya da pakhoralarını (içinde değişik sebze ya da
et olan hamur işi) yiyip birbirleriyle sohbet eden yaşlıları görüyorum.
Kafamı kaldırıp karşı kaldırıma bakınca, meydana hakim bir yükseklikte
duran saat gözüme takılıyor. ‘Don’t kill your wife. Let us do
it.’ (Karınızı öldürmeyin. Bırakın biz yapalım.) Saatin altındaki
dükkana bakıyorum, acaba bir gizli ajan şirketi, falan mı diye
ama hayır çamaşır yıkama servisi de veren bir kuru temizlemeci!
Uzun zamandan beri orada olduğunu öğreniyorum.
Bu arada vaktin ilerlemesiyle beraber Green
Street’te yaşam iyice canlanıyor. Ben de alışveriş çantamı sırtıma
takıp geri dönüş yolunu tutuyorum.
Süre: 30 dk. Başlangıç
Noktası: Romford Road Bitiş Noktası:
Upton Park