“...
Demir
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
Ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti, karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
....”
N. HİKMET (Memleketimden İnsan Manzaraları)
1976 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne
ressamlar ve heykeltraşlar davet edilir. Heykeltraş Mehmet Aksoy
bir heykelin meydana getirilişinin bütün evrelerini insanlara göstermek
ister ve Antalya Meydanı’nda çalışmaya başlar.
Bu çalışma halkın öylesine ilgisini çeker ki, çevresine
her gün 20-30 hatta bazen bazen 100 kişiyi bulan kalabalıklar toplamaya
başlar. Sürekli kendisine sorular yöneltilmektedir. Dönemin içinde
bulunduğu siyasi ortamın da etkisiyle ve Aksoy kendi ifadesiyle
“ajite” bir şekilde etrafında toplanan kalabalığın sorularını yanıtlar:
“ İşte bu bir işçi. Bu adam emeğiyle geçimini sağlıyor. Bak emek
mukaddestir”. İlle de Atatürk heykeli yapılmaması gerektiğini, bir
işçinin çok önemli bir toplumsal varlık olduğunu, vazgeçilmez olduğunu
anlatır. Bir süre sonra bunları artık onun anlatmasına gerek kalmaz,
“sürekli izleyicileri” yanıtlamaktadır soruları: “Bak kardeşim bu
işçi, sanki dünyayı kucaklamış gibi duruyor. O geleceğimizdir. Gelecek
onun dünyasıdır. Bak şu kollara nasıl onurlu duruyor...”
Kahveci çırağını, bir inşaat işçisini veya kolunun
damarları ortada bir adamı model alarak devam eder heykele... Yüzünü
model olarak aldığı inşaat işçisinin adı Ali’dir. Heykelin adı da
kendiliğinden “İşçi Ali” olur.
Heykel bitmek üzereyken, Antalya Ülkü Ocakları
bir gece festivaldeki bütün sanatsal etkinliklere karşı saldırıya
geçer. Duvar resimlerini, üzerlerinde boyalı balonlar patlatarak
ve karalayarak yok ederler.
Aksoy sabah geldiğinde heykeli parçalanmış bir
halde bulur. Kendini çocuğu ölmüş gibi hisseder. Gelen insanlar
“başın sağolsun ağabey” demektedirler. Ama Aksoy heykeli yeniden
yapmakta, üstelik de bir daha kolay kolay yıkılmayacak şekilde yapmakta
kararlıdır.
Bir ay daha Antalya’da kalır. Heykeli yapımına akın akın insanlar,
fabrikalardan işçiler gelmektedir. Bir işçi kadın gelir ve bir tam
gün boyunca öylece heykele bakar. Aksoy dayanamayıp: “Bacım bu ne
iştir? Çok mu etkilendin” diye sorduğunda. Kadın: “Soluksuz adam
yapıyorsun oğlum, buna can verebilecek misin?” der.
Antayla Sanayi Sitesi’nde 2-3 ton demir tozu toplanır.
Kum yerine demir tozuyla karıştırılır çimento. Heykelin döküldüğü
son gece, Adalet Partililer elektrikleri keserler. Mum ve lüks ışığında
dökülür heykel. Anıt tamamlanır; demir gibi olmuş ve sergilenmeye
başlanmıştır.
Ancak 12 Eylül geldiğinde, anıt sergilendiği yerden
bütün itirazlara rağmen kaldırılır ve bir kahvehanenin bahçesine
konulur. Kahvehanenin adı ondan sonra Kara Ali olur. Uzun bir süre
orada kalan heykel, 2001 yılında CHP Belediyesi tarafından tekrar
Karaalioğlan Parkına konulur.
BU ARADA ZAMAN İÇİNDE PASLANAN DEMİR NEDENİYLE,
ANIT PASLANMIŞ VE KIZARMIŞTIR.