İnsan
zihni durmaksızın daldan dala atlayan bir maymun gibi. Bazen durmasını
istediğimiz bir dalda durmayan bazense istemediğimiz bir dala tutunup
kalan bir maymun. Bütün bunlar yaşamımızdaki ruhsal sorunların temel
kaynağı.
Bu maymunu bir süreliğine de olsa ortadan kaldırmak
ya da tek bir şeyle oyalamak meditasyonun amaçlarından biri. Maymunu
tamamıyla ortadan kaldırma istenci zen meditasyonunun amacı ancak
bunu deneyimlemek çok zor; bu nedenle zihni tek bir şeye odaklamak
meditasyonda mantra uygulamasıyla gerçekleşir. Hiçbir çağrışımı
olmayan genellikle iki heceli bir sözcük nefeslerle bağlanarak
yinelenir. Daha popüler bir söylemle zihnin detoksu da diyebiliriz
bu kısa sürece.
İnsan gibi, toplumların da zihinleri olduğunu
düşünüyorum: içinde her şeyi barındıran, param parça, huzursuz,
rahatlamak için fazladan bir şeyler isteyen. Toplumlar arası etkileşim
ve iletişimin artması kültürler arası eşitliği, ekonomik üstünlüğü
olan toplumların lehine bozduğu bir gerçek. Maddi dünyanın zenginliği
ile manevi dünyanın zenginliği arasında ise keskin bir ters orantı
var. Bunu vahşi beyazlar anlayamadıklarından Afrika, Okyanusya
ve Amerika halklarının ruhsal dünyalarını alt üst etmişlerdir.
20.yy başında kızılderilileri kasıtlı olarak
alkol bağımlısı yapan ve ellerinde kalan son toprakları da kolayca
alan beyazlar bugün artık başka yöntemler geliştiriyorlar. Dünyayı
aptallaştırma politikaları bunlardan biri. Bu konuyu burada kesmeliyim
aksi takdirde komplo teorisi olarak algılanabilir.
Bir toplumun bireyleri arasındaki mekanik iletişim
olanaklarının artması da beraberinde bireylerin ruhsal yönden
kısırlaşması sonucunu getiriyor, az önceki örnekte olduğu gibi.
Çok daha somuta indirgeyerek söyleyelim: TV, internet, radyo,
telefon, cep telefonu derken bireyler kendilerine yabancılaşıyorlar;
bu yabancılaşma beraberinde diğer bireylere de yabancılaşmayı
getiriyor.
Bu saptamaya insanların birbirleriyle daha çok
etkileşim halinde oldukları, bu nedenle de yabancılaşma olmadığı
savıyla karşı çıkılabilir elbette. Belki de şöyle söylenmeli:
aynı yöntemleri kullanan insanlar, dolayısıyla da aynı söylemleri
kullanırlar, bu da aynılaşmayı getirir, işte bu aynılaşma ruhsal
yoksulluktur.
Bırakalım Batı toplumunu Doğu toplumunu artık.
Kendi toplumumuza gelelim ve sözü başlığa getirelim. Ne kadar
kaçsanız da yakalanmışsınızdır Semra hanıma mesela. Gremlinler
diye bir film vardı ya, öyle aynen, kaçamıyorsunuz, TV’de seyretmeseniz
bile gazetede çıkıyor karşınıza, internette çıkıyor bu lanet olası
kabus.
Elbette kişiselleştirmemek gerek bu durumu Semra
hanım özelinde, ona X hanım demek X’e hakaret olacağı için X değişkenini
de kullanamıyorum. Lakin bu kadının üç aşağı beş yukarı Türkiyeli
birçok annenin bilinçaltının bir krokisi olduğunu da gözardı edemeyiz.
Toplumsal devinimler ve dönüşümler aile kurumunun aşılmasıyla
gerçekleşir. Annelerin oğlanlarına yaptıkları insan onuruna aykırı
tavırlarını aşmanın yolu antik mitolojideki baba katlinin bugün
bu ülkede ana katli olmasından geçer, özgürlük için.
İnsanlarının zihni 1980’den beri eğitilen bir
maymun milad takvimine göre 2000’li yıllar Türkiyesi: TV karşısında
dizilere kilitlenmiş, internette eş/arkadaş arayan, mesaj atmaktan
sağ baş parmak refleksleri aşırı gelişmiş birey olamayan yığınlar
topluluğu. Sahi, bu toplumun ya da bireylerinin meditasyona falan
gereksinimi yok, zaten onlar büyük bir ritüel olarak TV karşısında
meditasyon yapmaktalar.