SAYI 37 / 11 NİSAN 2005

 

HARDWARE-SOFTWARE YA DA ELLER ELE VERİR

Lodos Egelioğlu






Bundan birkaç yıl önce, yanılmıyorsam Fransa’da ilk el nakli gerçekleştirildi. Elini kaza sonucu kaybetmiş olan bir kişiye ameliyatla başka bir el takıldı. Ancak, bu kişi bir süre sonra kendisine takılan eli istemediğini, eski, elsiz haline geri dönmek istediğini doktorlarına iletti. Başkasının böbreğiyle, gözüyle, kalbiyle yaşanabiliyor ancak eliyle yaşanamıyor olsa gerek. Bu olaydan sonra bende ‘el’ takıntısı başladı. Belki de yukarıda saydığım nedenlerle, ellerin insanı kolaylıkla ‘ele verdiğini’ fark ettim.

Bir kişinin sosyal konumunu, yaptığı işi, gündelik hayatında ne denli dikkatli olup olmadığını, aceleciliğini, beslenme tarzını, ruhsal durumunu o kişinin ellerine bakarak açıklamak olası. Eski Japonya’da erkekler tırnaklarını el işi yapmadıklarının bir kanıtı olarak uzatırlarmış örneğin.

Türkiye toplumunun fiziksel özelliklerinin değiştiği bir gerçek. Özellikle son yıllarda başta tüketim toplumunun birer militanı olan kadınlar olmak üzere erkekler de dış görünüşlerine fazlaca önem vermeye başladılar. Nüfus yoğunluğu olan yerlerde dükkanlara baktığınızda bir sürü güzellik salonu, kadın ve erkek kuaförü görürsünüz. Bir keresinde İstanbul’da çok da uzun sayılmayan bir sokakta tam altı tane kadın kuaförü saymıştım, başka nerede olabilir.

Türkiye halkının çoğunluğunun kumral, ya da esmer olduğunu düşünürsek başta sarı renk olmak üzere kadın saç boyası pazarlayan şirketlerin de zarar etme risklerinin olmadığı ortada. Kişisel bakım ürünleri satan steril dükkanların (çalışanlar beyaz önlüklü) önünde ise ücretsiz cilt analizi, ücretsiz saç analizi yazısı görülüyor. Kimyagerlerin işsiz kaldığı bir dönemde kimyasal kavramların bunca yoğun olarak kullanımı bize özgüdür elbette. Bu dükkanlarda ise doğal bakım ürünleri satıldığı iddia edilir her nasılsa. Nemlendirici, gece kremi, göz altı kremi derken liste ve fatura uzar gider.

Eskiden spor merkezi olarak kas yapmak isteyen erkeklerin hizmetinde olan yerler şimdi artık birer fitness center; başka bir anlamda da başlı başına sosyalleşme mekanı. Bu yerlerin çoğunun spor yapmanın bilincinin ve anlamının ötesinde çalıştıkları ise su götürür, aksi takdirde sadece kilo vermeye yönelik olan pasif jimnastik diye bir şey var olmazdı oralarda.

‘Demokrasilerde çare tükenmez’ sözü aslında ‘kapitalizmde çare tükenmez’ olmalıydı. Bedeniyle bu kadar yoğun olarak uğraşıp da başarılı olamayan bir toplumun bireylerinin geleceği son nokta elbette ameliyatlar olacaktı. Ne yazık ki, her konuda olduğu gibi tıbbi etiğin de Türkiye versiyonu gereği estetik ameliyatlar çığ gibi artmakta günümüzde. Az önce her köşe başında kuaför örneğinde olduğu gibi her köşe başında estetik cerrah olacak pek yakında. Tıpta uzmanlık alanı olarak plastik cerrahiyi seçen hekim sayısında da eminim ciddi bir artış vardır. Nitekim gazetelerden okuduğumuz üzere dar gelirliler bile borç harç demeden cerrah kapısını aşındırıyorlarmış. En kötüsü de manken ya da basketbolcu olmak isteyen çocuklara boyları uzasın diye verilen ilaçlar, iğneler, yapılan ameliyatlar..... zayıflama ameliyatı sonrası kilolarıyla birlikte canından olanlar da cabası. Hayatları boyunca televizyonların kendilerine sunmuş bulundukları zihinsel kafesten çıkamayan insanlardan da bu beklenir zaten.

Sonuçta ortaya çıkan manzara harika; kendileriyle bu kadar uğraşmış olan insanların beklentileri de ona göre olacaktır. Bununla birlikte, beklentilerinin karşılıklarını alamayan her biri prens ve prenseslerden oluşan bu yığının bireylerinin düzenli olarak gideceği başka bir yer ise psikiyatrlar, psikologlar, ruhsal danışmanlardır. Özel psikiyatri kliniklerinin sayısında da, gözlemlerimden dolayı söylüyorum bunu, ciddi bir artışın olması bunun göstergesidir. Tıbbi etiksizliğin diğer bir şekli olan bu konu başka bir yazısı olabilir ancak.

Başa dönersek yüzü ve bedeni 30 yaşında gösteren bir kadının gerçek yaşını ellerinden anlayabilirsiniz. Ellere estetik cerrahi yapılamıyor, eller gene insanı ‘ele veriyor’.

Başlıkla yazının ilişkisi ise hardware için bu kadar zaman, para ve emek harcayanların software için bir şey yapmadıkları. Oysa insan bilgisayar değildir. İnsanda iyi bir software için iyi bir hardware değil kitaplar gereklidir.

Not: Bu satırların yazarı da kişisel bakımına düşkündür. Ancak Yves Rocher yerine mahalle pazarına gitmeyi tercih etmektedir.