Bundan
birkaç yıl önce, yanılmıyorsam Fransa’da ilk el nakli gerçekleştirildi.
Elini kaza sonucu kaybetmiş olan bir kişiye ameliyatla başka bir
el takıldı. Ancak, bu kişi bir süre sonra kendisine takılan eli
istemediğini, eski, elsiz haline geri dönmek istediğini doktorlarına
iletti. Başkasının böbreğiyle, gözüyle, kalbiyle yaşanabiliyor ancak
eliyle yaşanamıyor olsa gerek. Bu olaydan sonra bende ‘el’ takıntısı
başladı. Belki de yukarıda saydığım nedenlerle, ellerin insanı kolaylıkla
‘ele verdiğini’ fark ettim.
Bir kişinin sosyal konumunu, yaptığı işi, gündelik
hayatında ne denli dikkatli olup olmadığını, aceleciliğini, beslenme
tarzını, ruhsal durumunu o kişinin ellerine bakarak açıklamak
olası. Eski Japonya’da erkekler tırnaklarını el işi yapmadıklarının
bir kanıtı olarak uzatırlarmış örneğin.
Türkiye toplumunun fiziksel özelliklerinin değiştiği
bir gerçek. Özellikle son yıllarda başta tüketim toplumunun birer
militanı olan kadınlar olmak üzere erkekler de dış görünüşlerine
fazlaca önem vermeye başladılar. Nüfus yoğunluğu olan yerlerde
dükkanlara baktığınızda bir sürü güzellik salonu, kadın ve erkek
kuaförü görürsünüz. Bir keresinde İstanbul’da çok da uzun sayılmayan
bir sokakta tam altı tane kadın kuaförü saymıştım, başka nerede
olabilir.
Türkiye halkının çoğunluğunun kumral, ya da esmer
olduğunu düşünürsek başta sarı renk olmak üzere kadın saç boyası
pazarlayan şirketlerin de zarar etme risklerinin olmadığı ortada.
Kişisel bakım ürünleri satan steril dükkanların (çalışanlar beyaz
önlüklü) önünde ise ücretsiz cilt analizi, ücretsiz saç analizi
yazısı görülüyor. Kimyagerlerin işsiz kaldığı bir dönemde kimyasal
kavramların bunca yoğun olarak kullanımı bize özgüdür elbette.
Bu dükkanlarda ise doğal bakım ürünleri satıldığı iddia edilir
her nasılsa. Nemlendirici, gece kremi, göz altı kremi derken liste
ve fatura uzar gider.
Eskiden spor merkezi olarak kas yapmak isteyen
erkeklerin hizmetinde olan yerler şimdi artık birer fitness center;
başka bir anlamda da başlı başına sosyalleşme mekanı. Bu yerlerin
çoğunun spor yapmanın bilincinin ve anlamının ötesinde çalıştıkları
ise su götürür, aksi takdirde sadece kilo vermeye yönelik olan
pasif jimnastik diye bir şey var olmazdı oralarda.
‘Demokrasilerde çare tükenmez’ sözü aslında ‘kapitalizmde
çare tükenmez’ olmalıydı. Bedeniyle bu kadar yoğun olarak uğraşıp
da başarılı olamayan bir toplumun bireylerinin geleceği son nokta
elbette ameliyatlar olacaktı. Ne yazık ki, her konuda olduğu gibi
tıbbi etiğin de Türkiye versiyonu gereği estetik ameliyatlar çığ
gibi artmakta günümüzde. Az önce her köşe başında kuaför örneğinde
olduğu gibi her köşe başında estetik cerrah olacak pek yakında.
Tıpta uzmanlık alanı olarak plastik cerrahiyi seçen hekim sayısında
da eminim ciddi bir artış vardır. Nitekim gazetelerden okuduğumuz
üzere dar gelirliler bile borç harç demeden cerrah kapısını aşındırıyorlarmış.
En kötüsü de manken ya da basketbolcu olmak isteyen çocuklara
boyları uzasın diye verilen ilaçlar, iğneler, yapılan ameliyatlar.....
zayıflama ameliyatı sonrası kilolarıyla birlikte canından olanlar
da cabası. Hayatları boyunca televizyonların kendilerine sunmuş
bulundukları zihinsel kafesten çıkamayan insanlardan da bu beklenir
zaten.
Sonuçta ortaya çıkan manzara harika; kendileriyle
bu kadar uğraşmış olan insanların beklentileri de ona göre olacaktır.
Bununla birlikte, beklentilerinin karşılıklarını alamayan her
biri prens ve prenseslerden oluşan bu yığının bireylerinin düzenli
olarak gideceği başka bir yer ise psikiyatrlar, psikologlar, ruhsal
danışmanlardır. Özel psikiyatri kliniklerinin sayısında da, gözlemlerimden
dolayı söylüyorum bunu, ciddi bir artışın olması bunun göstergesidir.
Tıbbi etiksizliğin diğer bir şekli olan bu konu başka bir yazısı
olabilir ancak.
Başa dönersek yüzü ve bedeni 30 yaşında gösteren
bir kadının gerçek yaşını ellerinden anlayabilirsiniz. Ellere
estetik cerrahi yapılamıyor, eller gene insanı ‘ele veriyor’.
Başlıkla yazının ilişkisi ise hardware için bu
kadar zaman, para ve emek harcayanların software için bir şey
yapmadıkları. Oysa insan bilgisayar değildir. İnsanda iyi bir
software için iyi bir hardware değil kitaplar gereklidir.
Not: Bu satırların yazarı da kişisel bakımına
düşkündür. Ancak Yves Rocher yerine mahalle pazarına gitmeyi tercih
etmektedir.