SAYI 37 / 11 NİSAN 2005

 

LUMPEN PROLETERYA DİKTATÖRLÜĞÜ

Devrim Güven






O gece havaalanı dış hatlar terminali tam bir kaostu. Uzun bayram tatilinden geri gelenler, haçdan dönenler, onları karşılamaya gelenler, bir de kocaman davulları, zurnalarıyla x takımının taraftarları klüplerinin bilmem nesini karşılamaya gelmiş, her hallerinden işsiz-güçsüz olduğu belli, yaş ortalaması oldukça düşük bu erkek kalabalık davullarına vurup tezahurat ediyor, ortalığı daha da çekilmez hale getiriyordu. Dayanamadım yanımda duran polise bu rezilliğe bir şey deyip demediklerini sordum, yanıt ilginçti: ‘denmez, özgürlük var memlekette’.

Yeni bir eve taşındım. Ertesi gün bir de baktım apartman kapısının üzerine bir Türk bayrağı asılmış. Eh işte lumpenlerin ideolojik yaklaşımları karşıtlıklar üzerine kuruludur, üç vakte kadar sessiz sedasız iner o bayraklar nasılsa, nitekim hep öyle olmadı mı bu memlekette; unutulmadı mı onca acı, hele ki önümüz yaz, erir gider, diye düşünüyordum. Asansöre bindim, komşum olduğu belli olan bir kişi yeni taşınanın ben olduğunu teyit ettikten sonra, memleketimi soruyor. Memleket muhabbeti en iğrendiğim muhabbettir ya neyse, ancak sayın komşum kendisiyle binbeşyüz kilometre uzaktan olan benimle bir ortaklık kuramayınca hemen yargısını koyuyor: hepimiz aynı bayrağın altındayız!

İstanbul’da iki Leeds taraftarının öldürüldüğü dönemde İngiltere’de, Leeds yakınlarında bir yerde yaşıyor ve berbat bir şekilde çalışıyordum. Çoğunluğu İngiliz lumpenlerden oluşan iş arkadaşlarımın benimle bu konuda konuşmamaları, onlarca Türk(iyelinin) saldırıya uğradığı bir dönemde ilgimi çekmişti. Beni anlamışlardı, diye yoruyorum bu durumu. Neyse, o dönemde BBC’de bu konuda haber-belgesel türünde bir program yayımlanmıştı. Bu program dalgalanan bir Türk bayrağıyla başlıyordu ve bayrak, Türklük, kan tanımlamalarıyla devam ediyordu.

Bir dönemin dili ne kadar farklıymış. Artık proleterya, proleterya diktatörlüğü gibi kavramlardan söz edilmiyor. Günümüz Türkiyesi sosyal ve ekonomik çelişkileri aşmış gibi. Eh tabii anlamları da unutulmuş olabilir bu sözcüklerin. Çok kısaca açıklayalım: Proleterya diktatörlüğü, işçi sınıfının egemenliği demek. Peki lumpen de ne ola ki? Proleteryanın sınıf bilincinden yoksun alt tabakası lumpen proleterya olarak tanımlanıyor. Yazının başlığının ne anlama geldiğini siz çıkarsayın artık.

Bizim lumpen proleterya diktatörlüğümüzün polit bürosu toplantı bile yapmadan buyurdu: Bayraklar asılacak! Bu kurala başta lumpen toplumun motor gücü esnaflar olmak üzere çok kitlesel olmasa da uyuldu. Ancak, söz ettiğim gibi, bayrakların asılacağı emri verildi de kaldırılacağı zaman nasıl belirlenecek. İnsanın aklına ister istemez neler geliyor: Yıllar önce Pakistan’ın Batısında Taftan Çölünü geçiyoruz. O bölgenin yerlileri Beluciler olarak biliniyor. Renkli giysileri, sıcak kanlı olmaları, ilginç müzikleriyle Pakistan’ın ayrılıkçı gruplarından biri Beluciler. O dönemde kameralar yaygınlaşamış daha, arkadaşımızın elinde koca bir kamera, Beluciler fotoğraf çekileceğini sanıp poz veriyorlar. Lakin bir süre sonra kameranın yönü değişiyor, ne olduğu bir türlü anlaşılamıyor, suratlar asık bir şekilde poz bozuluyor.

Türkiye, yönetenlerinin çabalarıyla lumpenleştirildi. Sonuç ise ortada lumpen yığınlar seçimlerini yaptı: lumpenler ezici çoğunlukla iktidara geldi. Bugün Türkiye kendi diline, kültürüne, dünyaya yabancı insanların iktidarı altında.

NTV’de Arnavutluk maçı öncesi konuşan kişinin kullandığı sözcükler ve o sözcükleri kullanma tarzı ürkütücüydü: spor yazarı bu stadyumda herkes var; ev kadını, doktor, iş adamı, memur, öğrenci herkes bir bayrak altında diyordu, slogan atarcasına.

Hiçbir konuda özgür olamayan, bireyselleşme süreçlerine başlayamamış, sürü toplumunun üyelerinin sosyalleşmeleri daimi olarak ancak futbol söylemiyle gerçekleşir. Bu sosyalleşme sadece futbolla sınırlı kaldığı için tehlike başlar çünkü sosyal aidiyeti bir futbol takımıyla yaşamak, tüm yaşamsal etkinliklerini o takıma göre ayarlamak beraberinde farklı bir yaşam anlayışını getirir. Kısacası, lumpen toplumun diğer motor gücü de futboldur.

Önlerine konan bütün tüketim malzemelerine saldıran aç ruhlu güruh şimdi de bir nevi bayrak fetişizmi yaratıyor. Sahi bu insanların başka neleri var ki?