O
gece havaalanı dış hatlar terminali tam bir kaostu. Uzun bayram
tatilinden geri gelenler, haçdan dönenler, onları karşılamaya gelenler,
bir de kocaman davulları, zurnalarıyla x takımının taraftarları
klüplerinin bilmem nesini karşılamaya gelmiş, her hallerinden işsiz-güçsüz
olduğu belli, yaş ortalaması oldukça düşük bu erkek kalabalık davullarına
vurup tezahurat ediyor, ortalığı daha da çekilmez hale getiriyordu.
Dayanamadım yanımda duran polise bu rezilliğe bir şey deyip demediklerini
sordum, yanıt ilginçti: ‘denmez, özgürlük var memlekette’.
Yeni bir eve taşındım. Ertesi gün bir de baktım
apartman kapısının üzerine bir Türk bayrağı asılmış. Eh işte lumpenlerin
ideolojik yaklaşımları karşıtlıklar üzerine kuruludur, üç vakte
kadar sessiz sedasız iner o bayraklar nasılsa, nitekim hep öyle
olmadı mı bu memlekette; unutulmadı mı onca acı, hele ki önümüz
yaz, erir gider, diye düşünüyordum. Asansöre bindim, komşum olduğu
belli olan bir kişi yeni taşınanın ben olduğunu teyit ettikten
sonra, memleketimi soruyor. Memleket muhabbeti en iğrendiğim muhabbettir
ya neyse, ancak sayın komşum kendisiyle binbeşyüz kilometre uzaktan
olan benimle bir ortaklık kuramayınca hemen yargısını koyuyor:
hepimiz aynı bayrağın altındayız!
İstanbul’da iki Leeds taraftarının öldürüldüğü
dönemde İngiltere’de, Leeds yakınlarında bir yerde yaşıyor ve
berbat bir şekilde çalışıyordum. Çoğunluğu İngiliz lumpenlerden
oluşan iş arkadaşlarımın benimle bu konuda konuşmamaları, onlarca
Türk(iyelinin) saldırıya uğradığı bir dönemde ilgimi çekmişti.
Beni anlamışlardı, diye yoruyorum bu durumu. Neyse, o dönemde
BBC’de bu konuda haber-belgesel türünde bir program yayımlanmıştı.
Bu program dalgalanan bir Türk bayrağıyla başlıyordu ve bayrak,
Türklük, kan tanımlamalarıyla devam ediyordu.
Bir dönemin dili ne kadar farklıymış. Artık proleterya,
proleterya diktatörlüğü gibi kavramlardan söz edilmiyor. Günümüz
Türkiyesi sosyal ve ekonomik çelişkileri aşmış gibi. Eh tabii
anlamları da unutulmuş olabilir bu sözcüklerin. Çok kısaca açıklayalım:
Proleterya diktatörlüğü, işçi sınıfının egemenliği demek. Peki
lumpen de ne ola ki? Proleteryanın sınıf bilincinden yoksun alt
tabakası lumpen proleterya olarak tanımlanıyor. Yazının başlığının
ne anlama geldiğini siz çıkarsayın artık.
Bizim lumpen proleterya diktatörlüğümüzün polit
bürosu toplantı bile yapmadan buyurdu: Bayraklar asılacak! Bu
kurala başta lumpen toplumun motor gücü esnaflar olmak üzere çok
kitlesel olmasa da uyuldu. Ancak, söz ettiğim gibi, bayrakların
asılacağı emri verildi de kaldırılacağı zaman nasıl belirlenecek.
İnsanın aklına ister istemez neler geliyor: Yıllar önce Pakistan’ın
Batısında Taftan Çölünü geçiyoruz. O bölgenin yerlileri Beluciler
olarak biliniyor. Renkli giysileri, sıcak kanlı olmaları, ilginç
müzikleriyle Pakistan’ın ayrılıkçı gruplarından biri Beluciler.
O dönemde kameralar yaygınlaşamış daha, arkadaşımızın elinde koca
bir kamera, Beluciler fotoğraf çekileceğini sanıp poz veriyorlar.
Lakin bir süre sonra kameranın yönü değişiyor, ne olduğu bir türlü
anlaşılamıyor, suratlar asık bir şekilde poz bozuluyor.
Türkiye, yönetenlerinin çabalarıyla lumpenleştirildi.
Sonuç ise ortada lumpen yığınlar seçimlerini yaptı: lumpenler
ezici çoğunlukla iktidara geldi. Bugün Türkiye kendi diline, kültürüne,
dünyaya yabancı insanların iktidarı altında.
NTV’de Arnavutluk maçı öncesi konuşan kişinin
kullandığı sözcükler ve o sözcükleri kullanma tarzı ürkütücüydü:
spor yazarı bu stadyumda herkes var; ev kadını, doktor, iş adamı,
memur, öğrenci herkes bir bayrak altında diyordu, slogan atarcasına.
Hiçbir konuda özgür olamayan, bireyselleşme süreçlerine
başlayamamış, sürü toplumunun üyelerinin sosyalleşmeleri daimi
olarak ancak futbol söylemiyle gerçekleşir. Bu sosyalleşme sadece
futbolla sınırlı kaldığı için tehlike başlar çünkü sosyal aidiyeti
bir futbol takımıyla yaşamak, tüm yaşamsal etkinliklerini o takıma
göre ayarlamak beraberinde farklı bir yaşam anlayışını getirir.
Kısacası, lumpen toplumun diğer motor gücü de futboldur.
Önlerine konan bütün tüketim malzemelerine
saldıran aç ruhlu güruh şimdi de bir nevi bayrak fetişizmi yaratıyor.
Sahi bu insanların başka neleri var ki?