SAYI 37 / 11 NİSAN 2005

 

DAKTİLO YA DA MEKTUPLA GELEN BİR YAZININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Bora Ercan






Ne yazdığımızdan öte nasıl yazdığımız önemlidir. Bu önermenin çeşitlemeleri de yapılabilir: Ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimiz; nereye gittiğimiz kadar nasıl gittiğimiz; ne düşündüğümüz kadar da nasıl düşündüğümüz önemlidir. Bu çeşitlemelerden konumuzla ilgili olanı ise neyi nasıl okuduğumuzdur.

Çağımız hız çağı. Üretimde hız her şeyin, tüm etik, insani değerlerin önünde. Bu hastalık kültürel üretim için de geçerli, ne yazık ki. Örneğin, artık bilgisayar kullanmayan yazar neredeyse yok. Bilgisayarda yazmanın teknik olarak sağladığı kolaylıklar elbette tartışılmaz. Fakat bu teknik kolaylıklar da, her şeyin karşıtıyla gelişmesi olan diyalektik gereği, beraberinde köklü aksaklıkları getiriyor. Yazarken kaç kez yap-boz yaptığımızı düşünelim örneğin ya da düşünsel süreçle üretim süreci arasındaki zamanlamayı. Sanki yazılar bilgisayardan ‘premature’ çıkıyor. Ekranda metnin elde tutulamamasından kaynaklanan eksiklikler, gözden kaçan yanlışlar da cabası. Burada Sadık Yemni’ye de bir atıf yapmak durumundayım. Son romanı Yatır’ı, metinlerin kayıtlı olduğu disketleri attıktan sonra içine sinerek bitirebildiğinden söz etmişti bir sohbetimizde.

Yıllar önce Ankara’da Ali Pekşen daktilo seslerinin yazı yazarken başka bir hissiyat verdiğini iddia ediyor. Ben de, aman canım ne ilgisi var, öyleyse tüyle yazalım türünde bir karşı çıkış yapıyordum. Oysa, şimdi düşünüyorum da herkes bilgisayarın karşısında ve bu neredeyse bırakamayacağımız bir tutku, bir alışkanlık. Böylece, hoşgeldin tehlike, çünkü bırakalım yazılanları, okunanlar ne şekilde okunmakta: hızla göz gezdirilen, anlaşılmayan, yanlış anlaşılan yazılar.

Yunancada parmak anlamına geliyor daktilo, ilginç değil mi? Dil işte bu: büyük oyun, bitimsiz. Kökenini bilmeden kullandığımız nice sözcük var böyle. Bakkala bakalis diyen bir Yunanlı da şimdi nereden bilsin bak ve al sözcüklerinin bileşiminin kendi diline böyle girdiğini.

Manchester’dan ilk kez Türkiye’ye gelirken benden Türkçe tuşlu bir daktilo getirmemi istemişti Gürgenç. Bilgisayar kullamayı sevmiyordu hiç. Onun, karakter uyuşmazlıklarından dolayı şiir yazarken yaşadığı zorluklar hala daha aklımda, hatta ı’sızlık diye de bir şiir yazmıştı.

İzinsiz Gösteri’ye yazılar internetten geliyor. Başka bir şekli nasıl olabilir diye düşünelim. Bulamayız. İlk kez bir yazı mektupla, daktiloya çekilmiş olarak geldi. Dostumuz Gürgenç’in yazısını bilgisayara aktarıp kirletmek istemedim. İşin doğasına ne kadar uygun ne kadar aykırı bilemeyeceğim ama bu yazıyı olduğu gibi yayımlıyoruz. En azından belki bilgisayarda yazarken ya da okurken başka bir farkındalıkla bu süreci yaşayabiliriz.

Son olarak bir ekleme yapmadan geçemeyeceğim. İnternet kullanmaya ne kadar direnmiş olsa da artık kullanıyor Gürgenç. Bu, kaçınılmaz olarak, kayalara çiviyle yazanlardan bize doğru akan bir doğrusal çizginin son noktası, amaçlarımız aynı sonuçta. Tabii bu doğrusal çizgiyi eğrisel hale getirmek de olasıdır.

Sonun sonu notu: bilgisayarda bunları yazarak paradoksal durumlar da üretiyorum, ünlü ‘yalancı’ paradoksunun son hali şu olabilir mi?

Bilgisayarda yazılan yazılara inanmayınız
Bu yazı bilgisayarda yazılmıştır.

Ya da daha sadesi

İnternette okunan her şey yalandır.