SAYI 31 / 07 MART 2005

 

DECCAL

Gürkan Haydar Kılıçarslan





Uyarı: Bu yazı son derece ciddidir. Gülesiniz diye yazılmamıştır. Yazıya konu olan gerçel veya sanal tüm şahıslar sadece konulara örnek teşkil etsin diye alınmışlardır. Kısacası bu yazı tamamen hayal mahsulu olup gerçeklerle zerre kadar alakası da yoktur. Ama alakası olmadığı kadar da ciddidir.

Tüm semavi ortadoğu dinleri ve hatta başka birtakım dinlerde açık veya kapalı ifadelerle ahir zamanda Mesihler ile beraber önce veya sonra değişik isimler ve amaçlar altında bir karşıt yaratığın ortaya çıkacağından bahsedilir.

Çeşitli İslam kaynaklarının “Deccal” olarak tanımladığı bu yaratığın Hıristiyan dininde karşılığı “Anti-Christ” veya “beast” yani bir acayip korkunç yaratık veyahut İsa’nın Karşıtı’dır. Gerçekte İslam’ın ilk ve tartışmasız referansı olan Kur’an’da Deccal diye birşey yoktur. Hatta İsa Peygamber’in kıyamete yakın bir tarihte geleceği bile açık bir ifade olarak yer almaz da, sadece kimi yorumcular kimi meallerde sadece bir ayeti İsa Peygamber’in gelişine yorarlar. Ama Deccal veya kurtarıcı Mehdi hakkında hiçbir açık ifadeye Kur’an’da rastlanmaz. Ahir Zaman hakkında Kur’an’da bahsedilen ve kimisi gerçekten günümüzün yaygın kavramsallıkları arasında bir hayli tuhaf görünen pek çok alamet arasında özellikle Deccal ile ilgili bir ifade yoktur. Yec’üc ve Mec’üc adlı iki kavimden bahsedilir. Kimilerince uzaylı olması muhtemel ama kimi mercimek beyinli batılılarca ve hatta doğulularca Arap milliyetçiliği kalıntısı yorumcuların veya söylencelerin etkisiyle zavallı Türkler ve Çinliler Yec’üc ve Mec’üc sanılmışlardır. Bu kavimlerinin dünyayı istila edişi bildirilmesine rağmen Deccal hakkında bir ayetin varlığını ileri sürmek açıkçası bir parça haddi aşmaktır. Buna karşın hadisler incelendiği vakit çok sayıda Deccal ile ilgili hadislerle karşılaşmak mümkündür ve gerçekte İslam inananlarının çok büyük bölümünce Deccal’in varlığı, kurtarıcı Mehdi ve İsa Peygamber’in gelişi neredeyse melekler ve cinler kadar gerçektir ve tartışılmaz bile. Zaten İslam dini kaynaklarında Deccal’i Mehdi ve İsa Peygamber’den ayrı düşünmeye imkan yoktur. Aksi halde hayli umutsuz bir tablonun doğacağı da açıktır. Çünkü Deccal en başta İslam dinine karşıdır ve çok büyük ihtimalle İslam dininin öngördükleri ile, sistemi ile ve tabii inananları ile savaşacaktır. İslam’a göre Deccal, müslüman olan İsa Peygamber tarafından yok edilecektir. Öte yandan İslam’ın Deccal’i de öteki tarafın Mesih’i olabilir. Ya da onların Deccali bu tarafın kurtarıcısı olabilir.

Yahudilik kendi Mesih’ini beklerken Hristiyanlık hem İsa Peygamber’in dönüşü ve hem de Türkçesi Deccal olan Anti-İsa hakkında hayli bilgiye hem de birinci el olan İncil vasıtasıyla sahiptir. Buna göre Deccal veya Anti-İsa hakkında İncil’in Yohanna’nın esinlemeleri bölümü olan “Revelation” ya da “Esinlemeler” kitabının 13. bölümünde açık bir tarif vardır.

Yerden çıkan canavar

11 Bundan sonra başka bir canavar gördüm. Yerden çıkan bu canavarın kuzu gibi iki boynuzu vardı, ama ejderha gibi ses çıkarıyordu.

12 Birinci canavarın bütün yetkisini onun adına kullanıyor, yeryüzünü ve orada yaşayanları ölümcül yarası iyileşmiş olan birinci canavara tapmaya zorluyordu.

13 İnsanların gözü önünde, gökten yeryüzüne ateş yağdıracak kadar büyük mucizeler yapıyordu.
14 Birinci canavarın adına yapmasına izin verilen mucizeler sayesinde, yeryüzünde yaşayanları saptırdı. Onlara, kılıçla yaralanmış, ama sağ kalmış olan canavarın onuruna bir put yapmalarını buyurdu.
15 Kendisine, canavarın putuna yaşam soluğu vererek onu konuşturmak ve ona tapmayanların hepsini öldürtmek üzere güç verildi.

16 Küçük büyük, zengin yoksul, özgür köle, herkesin sağ eli ya da alnı üzerine bir işaret vurduruyordu.
17 Öyle ki, bu işareti, yani canavarın adını ya da adını simgeleyen sayıyı taşıyanların dışında hiç kimse ne bir şey satın alabiliyor, ne de satabiliyordu.

18 Bu konu bilgelik gerektirir. Anlayabilen, canavara ait sayıyı hesaplasın. Çünkü bu sayı bir insanı simgeler. Onun sayısı altı yüz altmış altıdır.”

Pek çok kimsenin Holywood etkisinde Şeytan’a ait sandığı bu 666 sayısı adeta bir şifre gibi İncil’de verilir. Oysa Şeytan’dan çok bir yaratık, bir canavar olarak tanımlanan bu “şey” ile ilgili olarak Batı’da sayısız kayda değer değmez araştırmalar yapılmış Hitler ve Stalin’den tutun da çok ama çok saflarca Usame Bin Ladin’e kadar nice “günahsız”(!) Deccal olarak itham edilmiştir. Hatta Batı’da sadece bu işi hayatının maksadı edinmiş kimseler ve gruplar bile vardır. Onların tek amacı Esinlemeler’de zikredilen kehanetleri tesbit etmek, Armageddon savaşı’nın tanığı olmak ve nihayet kendi inanlarınca nihai mutlu sona ulaşma yolunda tüm şifreleri çözmek olarak özetlenebilir.

Yapılan yığınla aslında hemen hepsi amatör olan araştırmaların çoğunda bizce “Ebced” hesabı diyebileceğimiz yöntemler kullanılır. Buna göre Kabala mistisizminde her harf belirli bir sayısal değere sahiptir. Ebced bilindiği üzere Arapça üzerinde geliştirilmiştir. Ve doğal olarak Ebced ile İbranice’nin Kabalistik formu birbirine hayli benzer. Zaten aynı dil grubunda yer alan bu akraba dillerin böyle bir yöntemi geliştirmemiş olmaları bizleri şaşırtmalıydı. Elbette başka dillerin de kendine göre Ebcedleri vardır. Numeroloji adındaki astroloji kategorisinde bir “sözde” bilim de başta İngilizce olmak üzere pek çok dile buna benzer hesap yöntemleri armağan etmiştir. Yahut varolan kimi yöntemler numeroloji adı altında toplanmış olabilir.

Pek çok amatörün latin alfabesi üzerinden yaptığı Deccal avlarına karşılık unutulan, Yohanna’nın verdiği 666 sayısının Yohanna’nın bildiği dil üzerinden hesaplanması gerektiğidir. Sayısız masum hakkında latin harfleri ile 666 bulan nice heyecanlı Hıristiyan’a göre Hitler, Mussoloni, Stalin, Usame, Kastro, Saddam yani ne kadar Batı’nın gözünde “kötü adam” varsa hepsi Deccal ilan edilmiştir. Oysa İbranice’de durum nedir?

Aşağıda İbranice’nin Ebced tablosu yeralmaktadır.



Elbette bu satırların yazarı bu tür konuların uzmanı değildir ve zaten bu yazının amacı da kimseyi Deccal ilan etmek değildir. Hattızatında bu satırların yazarının inandığı da inanmadığı da kendine saklıdır. Amaç, sadece ve sadece bu konuda yapılan pek çoğu tuhaf tartışmalara yeni bir açılım katmaktır. Hele hele bu tür konuları küçümseyen entelektüellerin dünyada ne tür fikirsel (!) araştırmaların ve tartışmaların döndüğüne dair dikkatini çekmektir.

Buna göre yöntemin doğruluğu tartışılsa bile aşağıdaki ismin karşılığına dikkat edelim.
• g = 3 (gimel)
• e = 5 (heh)
• o = 70 (ayin)
• r = 200 (resh)
• g = 3 (gimel)
• e = 5 (heh)
• b = 2 (beth)
• u = 70 (ayin)
• s = 300 (shin)
• h = 8 (cheth)
• toplam = 666 (Anti-İsa veya Deccal) ?



İlk etapta heyecan verici gibi gözüksede dikkatli gözlerden kaçmamıştır ki bu hesap aslında İbranice esaslarına göre değil Latin alfabesi esaslarına göre yapılmıştır. Aslında İbranice’de George sadece 4 harfle yazılır ( Gimel, Vav, Resh, Gimel) ve Bush ( Bet, Vav, Shin) ile gösterilebilir. Hatta bu hesapta “s” harfi farklı bir değere haizken “sh”in karşılığı seçilmiştir. Kısacası bir tür zorlama hesaptır. Hattızatında isimlerin İbranice karşılıkları bile farklıdır. Sözgelimi George isminin İbranice 3 karşılığı vardır ( Yizra’el, Adam, Carmeli). Üstelik Walker ismi hiç işin içine katılmamıştır. Sonuç olarak zaten dikkat edilirse bu hesabın bilgelik gerektirdiği İncil’de ifade edilmiştir. Bu satırların yazarı bahse konu olan bilgelikten fersah fersah uzak olduğu için büyük olasılıkla George Bush’ta Hitler, Mussoloni, Stalin, Castro, Kaddafi, Saddam, Ladin ve bu tür hesap kitap işleriyle uğraşan bilge adamlar tarafından (!) son dönemin gözde Deccal’i olanVladimir Putin kadar masum olmalıdır. Hattızatında bu tür Amerikan kaynaklarında George Bush’un değil Deccal, Tanrı’nın gönderdiği üstün niteliklerde özel ve güzel bir insan olduğuna inanılırken buradan Bush’u Deccal ilan etmek kimin haddinedir.


B akmayın kitabı ters tuttuğuna o masum!

………………………………………………………………………..

Öte yandan, bu satırların yazarı sırf kişisel merakından gerçek İbranice yöntemiyle kendi adını denediği zaman bakın ne bulmuştur.
GURKAN : 3+200+20+50 = 273
KILICARSLAN : 20+30+3+200+60+30+50 = 393
273+393 = 666

Peki ya diğer isim “HAYDAR”. HAYDAR’in karşılığı 222 ediyor. Ne olacak şimdi? Fakat dikkat edilirse 3 isim sözkonusu ve 222 ile 3’ü çarparsak sadece HAYDAR üzerinden bile 666’ya ulaşmak mümkün görünüyor.(Metafiziğin güzelliği buradadır. Metafizik hesaplamalarda istediğiniz yöntemi seçebildiğiniz gibi seçtiğiniz yöntemler üzerinde bir usta gibi dilediğiniz değişik uygulama ve yorumları değerlendirme özgürlüğünüz vardır. Düşünsenize Einstein ışık hızına bir limit koymuş. Kim bu sınırı aşıpta ufocuların hayallerini yıkabilir? Öte yandan biliyorum tüm ufocular ışık hızı limitini çoktan aştılar. O yüzden 222 ile 3’ün çarpılmasına muhalefet edilmemesini umudediyorum. Unutulmamalıdır ki fizik esarettir oysa metafizik özgürlük! Metafiziğin özgürlüğü anarşizmin sunduğu özgürlükten bile daha geniştir. )
Sonuç olarak bu satırların yazarı da bir çeşit Deccal aday adayı olabilir.

Şimdi soru nedir, kimdir Deccal, Bush mudur, yoksa bu satırların zavallı yazarı mıdır? Ben kimseden parmak izi almıyorum ve kimseyi fişlemiyorum. Gökten değil ateş yağdırmak, Allah muhafaza Kanada’nın buzdan ovalarında gezinirken kafama düşecek bir çöl devesinden nasıl kurtulacağımı bilmekten acizim. Lakin Yohanna’nın bildiği dil üzerinden haber verdiği Deccal’in numarasına da aslında Bush değil, ne yazık ki ben sahibim. Ne olacak şimdi? Tesadüf mü diyelim, bekle-gör politikasına mı girelim? Hem bu satırların yazarı bu hesabın etkisinde kalıp Deccal’leşmeye başlarsa kim sorumlu olacaktır. Ya da bir ateşli inanmış beni bu ifşaatimden sonra ortadan kaldırmaya çalışırsa o zaman dünyanın kaderi ne olacaktır? Mehmet Ali Ağca’nın tüm Hristyan aleminin hevesle ve iştahla beklediği ve Vatikan tarafından da kısmen de olsa yıllar sonra kabul edilen Fatıma’nın 3.sırrı olmaya çalıştığını unutmamız gereklidir!

Bu arada gerçek bir düşkırıklığı yaşayan Hiristiyan aleminde akla hayale gelmeyecek sayıda 3. sır üretimi tüm hızıyla devam etmektedir. Bizler türbanlarla resepsiyon krizleriyle, laikle dindarla uğraşırken dünya tüm hızıyla ezoterizmin çılgın kasırgasına kapılmış ve doksanların başından bu yana Armageddon’a hazırlanmaktadır. Bahsedilen Armageddon ise Şili’de değil, burnumuzun ucunda olacağa benzemektedir, peki bizler Türk milleti olarak Armageddon’a hazır mıyız? Bir basit Kıbrıs çıkartmasını bile 20 yıl beklemek zorunda kalan Türkiye’nin ordusu ve sivilleri birbirleriyle iktidar mücadelesi yapacaklarına Armageddon’a hazırlanmalılardır. Bu satırların yazarı en azından kendinin Deccal olabileceği ihtimali ile bu ezoterik türbülans çağında milli vazifesini yerine getirmiştir. Ulusal Deccal’imiz artık vardır diyebiliriz. Peki ya kurtarıcılarımız kimler, onların sayıları nedir, hangi yöntem uygulanmalıdır? Türkçe ve Kürtçe ebcedlerde durum nedir? Herkes kendi adının karşılığını bulmakla mükelleftir yaklaşan Armageddon çağında… Bilmeyenlere hatırlatılır ki Armageddon’da nükleer bombalar patlayacaktır. Bu bombaların patlayacağı sahalar da hemen Antakya yakınlarından Kızıldeniz’e kadar geniş bir sahayı kapsayacaktır. Üstelik Armageddon sadece batı ve Yahudi kaynaklarında değil, İslam kaynaklarında da fene halde zikredilen bir savaştır. Yani bu savaşa hazırlıksız kalınması büyük bir gaflettir. Hatta kimilerine göre ve kendi tahminimde bu savaşın 2007’de patlayacağı yönündedir. Ruslar İran ve Arapların yanında yer alacaktır. Bu nedenle daha şimdiden Putin, Deccal ilan edilmiştir. Ama hesaplarıma göre Putin’de sayıca 666’yı vermediği için masumdur. Bu durumda İbranice’ye göre ortada tek bir 666 bulunmaktadır. O da bu satırların yazarıdır. Lakin bu garip 2 yılda ne yapıp edip bir ülkenin başına geçmek zorundadır. Kolay değildir ama dünyada imkansız birşey yoktur. Eğer 2 yılda bir tarafın başına geçemediğim takdirde bu savaş maalesef Deccal’siz yapılmak zorunda olacaktır. Kısacası Deccal bu savaşa yetişemeyebilir ( malum nedenlerden dolayı, geçim derdine düşmüş bir Deccal’in bir savaşa karışması pek mümkün görünmemektedir.) Fakat bu durum mantıken uygun görünmektedir. Çünkü ne Hiroşima’da, ne Viet-nam’da, ne Bosna’da, ne de dünyanın sayısız coğrafyasında yürütülen haklı haksız tüm savaşlarda ben bulunmuş değilim!

Bu ana dek yazımızın ciddiyeti hususunda şüphe duyanlara hatırlatılır ki, yeryüzünde yapılmış tüm kehanetler aslı astarı olsun veya olmasın milyonlarca insanı tarih boyunca ETKİN kılmıştır. Ve bu insanların sadece küçük bir azınlığı hedefleri doğrultusunda başarılı işler de yapmışlardır. Bir kehaneti gerçek kılmanın tek yolu o kehaneti gerçek kılacak şartlara giden yolda şartları uygun hale getirmeye çalışmaktır. Bu durum şuna benzer. 12 eylül’de veya başka bir tarihte darbe yapılacağı kehaneti olsaydı -ki bu aslında kehanetten öte bir gelenekti o yıllarda… Bir darbe için ne lazımsa yapılmalıydı, tıpkı 1 mayıs 1977 veya Maraş olayları gibi…Bu tür komplo kokulu işleri ve ezoterik şeyleri burnunun ucuyla iten entelektüeller ise tarih boyunca karşılaştıkları ve müdahale edenmedikleri etkinlikler nedeniyle “ne oluyor yahu” demekten öteye geçemeyen bir pasifizasyona sürüklenmişlerdir. 12 Eylül’den sonra yaşanan toplu teslim oluşların tek sebebi de yarı-aydın pasifizasyonundan başka bir şey değildir. Deniz Gezmiş bu nedenle Che gibi bir kahramandır. Onlar fala inanmasalar da falsız kalmamışlardır. Halbuki metafizik gereken öğütü her iki tarafa da vermiştir.Ne der metafizik?

“Fala inanma ama falsız da kalma!”

Yoksa fala inananlar inanmayanlara bu dünyayı dar etmesini bilirler. İnanmışlar bir kere…Peki sen? Sen neye nasıl inandın?

Unutulmasın ki, dünya kurulalı beri fala ve kehanetlere inananlar tarafından idare ediliyor. O yüzden de böyle! Dünyayı daha yaşanır kılmak isteyenlerin yapması gereken de batı dünyasının akıllı fikirli insanları uyutma maksadıyla türettikleri “pozitifizm” masallarını bir kenara bırakarak gerçek masalları öğrenmek olmalıdır. İnanmak şart değildir. Ciddiye almak yeterlidir.
Kimse ciddiye almazken bu dünya da ne hatıra fotoğrafları çekilmiştir!


Şubat 20, 2005
Saskatoon