SAYI 29 / 01 ŞUBAT 2005

 

AYDINLANMA NEDİR?

Ali Sarıgül

 

Başkalarını anlamak bilgeliktir.
Kendini anlamak aydınlanmadır.
Lao Tse





Aydınlanma kavramı, kadim zamanlardan beri insanın ilgisini çekmiş ve bu konuda hatırı sayılır bir birikimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Temel psikolojik hali huzursuzluk olan insan, bu psikolojik halden kurtulmak için çok değişik yöntemler denemiş, girip çıkmadığı boya kalmamıştır. Aydınlanma fikri bize göre bu arayışlardan en kayda değer olanıdır. Bu fikrin varlığı bile, acı içindeki, huzursuz insan için ümit kaynağı olmuştur. Biz bu yazımızda aydınlanma pratiklerinden değil, doğrudan doğruya aydınlanma kavramının kendisinden söz edeceğiz. Aydınlanma nedir, ya da ne değildir bunu açmaya çalışacağız. Ancak aydınlanma kavramının tanımlarına girmeden önce bu konudaki farklı iki temel tezin altını çizmemiz gerekiyor:

Birinci teze göre insan yer yüzünde var olduğu günden beri aydınlanmaya yeteneklidir. Bu yetenek tüm zamanlar boyunca yaşayan insanlarda mevcuttu. Sorun, kişinin bu yeteneğini kullanmaması yada kullanabileceği şartlara sahip olmamasıydı. Bu, kişinin aydınlanma bilgisine ulaşamadığı ya da ilgi duymadığı anlamına geliyordu. Tasavvuf Felsefesinde buna “El görmemek” ya da “nasipsizlik” deniyor.

Bu aydınlanma anlayışına göre siz zaten mükemmelsiniz. Sorun bu mükemmelliğinizin “farkında” olmayışınızdan kaynaklanmaktadır. İnanıp, güvenebileceğiniz birisi (bu birisi aydınlanma mutluluğuna ulaşmış birisidir) bu bilgiyi size verdiğinde ona inanır ve yönergeleri izlerseniz, o mutlu hale siz de ulaşabilirsiniz. Bu anlayışa göre söz konusu olan “keşif”tir. Siz mükemmel hale gelmek için çabalamaz, mükemmelliğinizin farkına varırsınız. Bu anlayışa sahip bir çok aydınlanma ekolü mevcuttur.

“Aydınlanma, bilinmeyen tarihlerden bu yana sürüp gelen ‘cehalet gecesinin’, yükselen bilgelik ‘güneşi’ önünde eriyip kaybolmasıdır. Fakat gerçekte hiçbir şey olmamıştır. Güneş her zaman orada idi. Onun için gece yoktur.”(1)

Birinci teze başka bir örneği Huston Smith’in “Kutsal Bilinçdışı” kavramında görmek mümkündür.
“Bir felsefeci ve dinler tarihçisi olarak, bu ‘insanca en iyi’ye ilişkin görüşümü şöyle açıklamaya çalışayım: Eğer Marx toplumsal bilinçdışımızın ve Freud kişisel bilinçdışımızın-her ikisi de gerçek nedenleri ve güdüleri gizleyen üst yapılara, daha doğrusu alt yapılara işleyerek- maskelerini düşürmüşlerse en üst insan olanağı için daha derine dalıp, benliğimizin dip sınırını oluşturan ‘kutsal bilinçdışı’nın farkına varılmalıdır.’(2)

Yazar, aydınlanma denilen dönüşümü kişinin, doğuştan herkeste var olan ve adına “kutsal bilinçdışı” dediği bilincin bu bölümüyle bir şekilde temas etmesi olarak tanımlıyor.

“Benim düşünceme göre, aydınlanmış bir varlık kendi en derin bilinçdışı ile temas halinde olan bir varlıktır; öyle bir bilinçdışı ki (sunacağım nedenlerden ötürü) kutsal kabul edilmeyi hak eder. Yüzyılımız bizi, zihinlerimizin bizden gizli kalmış bölgeleriyle ve algılarımızı denetledikleri güçlü yollarla tanıştırmıştır. Benim savım, bilinçdışı zihinlerimizin bu en yakın katmanlarının altında, var olduğu biçimiyle dünyaya gizemli biçimde açılan bir en alt katmanın bulunduğudur. Bu en alt katmana erişmek için sözcüğün en iyi anlamında nesnel olmak ve bu nesnellikle kazanılan erdemleri ve kazançları elde etmek gerekir(3)

Aydınlanma kavramının irdelenmesinde ikinci temel teze göre “aydınlanma yetisi” insanın evriminin belirli bir diliminde ortaya çıkmış bir özelliktir. Bu da şu anlama gelmektedir ki her insan bireyi potansiyel olarak aydınlanmaya aday değildir. Aydınlanma konusunda şansları olanlar bir şekilde bu yetiyi kazanmış seçkin kişilerdir ki bunlar gelecekteki “kozmik bilince” ulaşmış insan türünün öncüleridir. Aydınlanma yetisi giderek daha küçük yaşlara doğru yayılmakta ve daha fazla bireyde ortaya çıkarak ivme kazanmaktadır. Yani günümüzde aydınlanmaya aday insan sayısı geçmişe göre daha fazladır.

“Kozmik bilinç” kavramı, kendisi bir aydınlanma deneyimi yaşamış, Kanada’lı bir psikiyatrist olan Richard M. Bucke tarafından 1901 yılında yazılmış Cosmic Consciousness adlı kitapta ortaya atılmıştır. Kendisi aydınlanma deneyimi yaşadıktan sonra, yaşamını bu konu üzerinde araştırma yapmaya adamıştır. Bucke insanlık tarihi boyunca “kozmik bilinç” dediği ve evrim yoluyla insan türünde ortaya çıkan yetiyi kazanmış ve bunu göstermiş olan bir düzineden çok insan örneği buldu. Bucke göre bunlar arasında tam “kozmik bilince” ulaşmış olanlar şunlardır: Buda, Krişna, Hz.İsa, Pavlus, Plotinos, Hz. Muhammed, Dante, Juan de la Cruz, William Blake, Walt Whitman ve Madam Guyon’dur.(4)

“Eğer insan evriminin henüz tamamlanmadığı varsayımında haklıysak, geçmişte olduğu gibi gelecekte de zaman zaman zihinde yeni yetiler ortaya çıkacaktır. Bunu kabul ettikten sonra, Bu kitapta ‘Kozmik Bilinç’ adı verilen şeyin böyle ortaya çıkmış bir yeti olduğunu varsayalım…İlk olarak şu belirtilebilir ki yeni duyu rastlantı sonucu şu yada bu insanda ortaya çıkmaz. Ortaya çıkması için yüce bir insan kişiliğinin var olması ve yetinin doğması için gereken ön koşulları sağlaması zorunludur.”(5)


Buraya kadar yazdıklarımızı özetlersek; bütün insanlar doğuştan getirdikleri yada bazı insanlar sonradan kazandıkları bir aydınlanma yetisine sahiptirler. İster doğuştan isterse sonradan kazanmış olsunlar her insan bireyi aydınlanmaya doğru yürüme ödeviyle karşı karşıyadır. Bu insan olmanın bir gereğidir. Bu ödev insanın kendi kendine yüklediği bir ödev değildir. Kozmik bilince ulaşmak için çaba içinde olmak var olmanın ve var olanlar içerisinde bilince sahip tek canlı olmanın bir gereğidir. Kozmik bir borç ve yükümlülüktür. Bu gün ve geçmişte herkes, insanlığın içinde bulunduğu olumsuz durumdan şikayet ede gelmiştir. İnsanlığın içinde bulunduğu durum bir yanlışlık değildir. Verili olan, insan türünün sahip olduğu bilinç düzeyiyle ilgilidir. Geleceğin insanlığı-eğer insanlığın başına bir kaza gelmezse-tüm bireyleri aydınlanma yetisine sahip, aydınlanmış, kozmik bilince sahip bir insanlık olacaktır.

“Tinsel yaşamda yolculuğa başlayabilmek için yolun tam haritasını edinmek zorunlu değildir. Tersine, böyle tam bir bilgiyi edinme konusunda diretmek, gerçekte ileri doğru yürüyüşe yardımcı olmaktan çok, onu engelleyebilir. Tinsel yaşamın daha derin sırları, riski göze alanlara ve tinsel yaşamla ilgili gözüpek deneyler yapanlara açıktır. Her adımda güvenceler arayan tembellere göre değildir. Kıyıda durup okyanusla ilgili varsayımlarda bulunan kişi, onun yalnızca yüzeyini bilecektir; ama okyanusun derinliklerini bilmek isteyen kişi onun içine dalmaya gönüllü olmalıdır.”(6)

İnsanı aydınlanmaya , kozmik bilince ulaştıracak sayısız yollar vardır. Bu gerçek, Tasavvuf Felsefesinde çember örneği ile ifade edilmiştir. Çemberin merkezi, Hakikati başka bir deyişle aydınlanmayı, sonsuz sayıdaki yarıçaplar ise Hakikate yani aydınlanmaya giden yolları ifade eder. Sonuç olarak diyebiliriz ki önemli olan yolda olmaktır, seçilen yol ya da yolun neresinde olunduğu değil.



NOTLAR:
(1) Ben O’yum. Sri Nisargadatta Maharaj. Çeviri: Jale Gizer Gürsoy. Akaşa Yayınları.1993
(2) Aydınlanma Nedir? John White. Çeviri: Cengiz Erengil. Ayna Yayınları.2002
(3) Age.
(4) Age.
(5) Age.
(6) Age.