Ornitologlara*
göre, bir karga sürüsünün içine, aynı sürüye ait beyaza boyanmış
bir karga bırakıldığında, bu farklı renkteki birey, diğer kargalar
tarafından derhal imha edilmekte ya da sürünün dışına atılmaktadır.
Benzer duruma diğer hayvan sürülerinde de rastlanılmaktadır ki bu
davranış biçimi genelde sürüye özgüdür. Kendisi de nihayetinde bir
sürü olan insan toplumunda da benzer davranışlar görülmektedir.
Sosyal psikolojideki, bu sürüye yabancı olanı dışlama güdüsünü ünlü
Polonyalı yazar Jerzy KosinskyBoyalı Kuş
adlı romanında ele almıştır. İnsan toplumları, kadim zamanlar boyunca
farklılık gösteren bireylere ve yabancılara hep düşmanca davranmış
ve farklı olana daima “boyalı kuş” muamelesi yapmış,
bu “beyaz kargaları” yok etmiş ya da en ılımlı
davranış olarak dışlamıştır.
İnsan topluluklarındaki bu “boyalı kuş” ya da “beyaz
karga” fenomeninin anlamı nedir? İnsan topluluklarındaki
bireylerin büyük bir çoğunluğu sürünün kurallarına ve yasaklarına
uyarken ve o kuralları benimserken neden bazı bireyler farklı davranmakta
ve sürünün genel gidişine aykırı bir yol izlemektedir. Friedrich
Nietzsche’nin şiddetle kötüleyip aşağıladığı insan toplumu
ve o toplumun bireyi olan ve Nietzsche’nin sürü
insan dediği insanın davranışının ve genelde insan toplumlarının
uyduğu ve diğer bireyleri de uymaya zorladığı kuralların anlamı
nedir? Bir çok aydınlanmış insanın daima küçük gördüğü genel toplum
kuralları ve sıradan insan davranışı ne anlama gelmektedir?
Soruyu daha basit şekilde soralım: Koymuş olduğu kurallarla ve güdüsel
davranışlarıyla kendi varlığını sürdürmeyi amaçlayan “sürü”
müdür haklı olan yoksa “sürü”nün kurallarını benimsemeyen
hatta o kurallara karşı çıkan, uyanıp aydınlanma, bireysel gelişme
ve özgürleşme çabası içinde olan ve bu nedenle de toplum kurallarıyla
çatışan insan bireyi mi haklıdır? Neden İnsan toplumlarında, hayvan
topluluklarından farklı olarak böylesine bir kutupluluk vardır?
Biyolojik ve giderek kozmik evrimde bu durumun yeri ve anlamı nedir?
Bilindiği gibi her tür canlı topluluğunun birincil hedefi türün
devamıdır. Temel olgu budur. Bütün hayvan topluluklarında yani gerçek
sürüde bu hedefe şaşmadan uyulur uymayan bireyler elimine edilerek
etkisiz hale getirilir. İnsan topluluklarında da kuşkusuz temel
hedef türün devamıdır. Ancak zaman içerisinde bu temel hedefe ikincil
bir hedef daha eklenmiştir: Türün ıslahı, yani iyileştirilmesi,
daha nitelikli bireylerin ortaya çıkarılması. Nietzsche
bu ıslah edilmiş bireye “üst insan” ya da süperman
diyor. İnsan-ı kamil ya da aydınlanmış insan ,
bilge kişi gibi isimler de aynı anlama geliyor: Islah edilmiş, yükseltilmiş,
aydınlanmış birey.
Aydınlanmış insana niçin gerek var? Kuşkusuz, türün devamı için.
Canlı tarihi incelendiğinde görülür ki bir çok tür doğaya uyum gösteremediği
için yok olarak türlerin varlık sahnesinden silinmiştir. Bir çok
tür ise her türlü değişime ve olumsuzluğa kendini uyarlayarak hayatta
kalmayı başarmıştır. Bu türlerden birisi de insan türüdür. Gerçi
insan bir tür olarak henüz çok gençtir, varlığının ve gelişiminin
şafağındadır ama hala varlık sahnesindedir. İncelendiğinde görülür
ki türün devamını sağlamanın yolu değişimden geçmektedir. Ancak
sürü genelde tutucudur ve değişime direnir. Aslında değişime gösterilen
bu direnç sürünün devamı içindir. Yeni ve farklı olanı varlığının
selameti için tehlikeli olarak algılayan sürü buna direnç göstermekte
haklıdır. Ancak diğer yönden sürünün devamı, değişmemeye değil değişeme
dayanır. Kısa vadede değişime direnmek doğru görünebilir. Ancak
uzun vadede değişim kaçınılmazdır.
İşte adına “boyalı kuş”, “beyaz karga”
veya “arayıcı” dediğimiz ve değişim çabası içinde
olan insanın anlamı budur: Değişimi mümkün kılmak için sürüyü rağmen
değişimi hazırlamak. Bu değişim kuşkusuz mental bir değişimdir ve
bu değişim süreci diyalektik bir süreçtir. Sürünün selameti için
sürünün değişmeme iradesi ile yine sürünün selameti için değişim
iradesi arasındaki çatışma, aydınlanma ve kişisel gelişim ihtiyacını
yaratır. Bu ihtiyaçtan da Nietzsche’nin üst
insan dediği ve değişimin motoru olan aydınlanmış insan
vücuda gelir. Sürü önce bu insanlarla çatışır ama zaman içinde onları
aziz mertebesine yükselterek kutsar ki bu da sürünün sağ duyusudur.