SAYI 23 / 20 Aralık 2004

 

BOYALI KUŞ

Ali Sarıgül




Ornitologlara* göre, bir karga sürüsünün içine, aynı sürüye ait beyaza boyanmış bir karga bırakıldığında, bu farklı renkteki birey, diğer kargalar tarafından derhal imha edilmekte ya da sürünün dışına atılmaktadır. Benzer duruma diğer hayvan sürülerinde de rastlanılmaktadır ki bu davranış biçimi genelde sürüye özgüdür. Kendisi de nihayetinde bir sürü olan insan toplumunda da benzer davranışlar görülmektedir. Sosyal psikolojideki, bu sürüye yabancı olanı dışlama güdüsünü ünlü Polonyalı yazar Jerzy Kosinsky Boyalı Kuş adlı romanında ele almıştır. İnsan toplumları, kadim zamanlar boyunca farklılık gösteren bireylere ve yabancılara hep düşmanca davranmış ve farklı olana daima “boyalı kuş” muamelesi yapmış, bu “beyaz kargaları” yok etmiş ya da en ılımlı davranış olarak dışlamıştır.

İnsan topluluklarındaki bu “boyalı kuş” ya da “beyaz karga” fenomeninin anlamı nedir? İnsan topluluklarındaki bireylerin büyük bir çoğunluğu sürünün kurallarına ve yasaklarına uyarken ve o kuralları benimserken neden bazı bireyler farklı davranmakta ve sürünün genel gidişine aykırı bir yol izlemektedir. Friedrich Nietzsche’nin şiddetle kötüleyip aşağıladığı insan toplumu ve o toplumun bireyi olan ve Nietzsche’nin sürü insan dediği insanın davranışının ve genelde insan toplumlarının uyduğu ve diğer bireyleri de uymaya zorladığı kuralların anlamı nedir? Bir çok aydınlanmış insanın daima küçük gördüğü genel toplum kuralları ve sıradan insan davranışı ne anlama gelmektedir?

Soruyu daha basit şekilde soralım: Koymuş olduğu kurallarla ve güdüsel davranışlarıyla kendi varlığını sürdürmeyi amaçlayan “sürü” müdür haklı olan yoksa “sürü”nün kurallarını benimsemeyen hatta o kurallara karşı çıkan, uyanıp aydınlanma, bireysel gelişme ve özgürleşme çabası içinde olan ve bu nedenle de toplum kurallarıyla çatışan insan bireyi mi haklıdır? Neden İnsan toplumlarında, hayvan topluluklarından farklı olarak böylesine bir kutupluluk vardır? Biyolojik ve giderek kozmik evrimde bu durumun yeri ve anlamı nedir?

Bilindiği gibi her tür canlı topluluğunun birincil hedefi türün devamıdır. Temel olgu budur. Bütün hayvan topluluklarında yani gerçek sürüde bu hedefe şaşmadan uyulur uymayan bireyler elimine edilerek etkisiz hale getirilir. İnsan topluluklarında da kuşkusuz temel hedef türün devamıdır. Ancak zaman içerisinde bu temel hedefe ikincil bir hedef daha eklenmiştir: Türün ıslahı, yani iyileştirilmesi, daha nitelikli bireylerin ortaya çıkarılması. Nietzsche bu ıslah edilmiş bireye “üst insan” ya da süperman diyor. İnsan-ı kamil ya da aydınlanmış insan , bilge kişi gibi isimler de aynı anlama geliyor: Islah edilmiş, yükseltilmiş, aydınlanmış birey.

Aydınlanmış insana niçin gerek var? Kuşkusuz, türün devamı için. Canlı tarihi incelendiğinde görülür ki bir çok tür doğaya uyum gösteremediği için yok olarak türlerin varlık sahnesinden silinmiştir. Bir çok tür ise her türlü değişime ve olumsuzluğa kendini uyarlayarak hayatta kalmayı başarmıştır. Bu türlerden birisi de insan türüdür. Gerçi insan bir tür olarak henüz çok gençtir, varlığının ve gelişiminin şafağındadır ama hala varlık sahnesindedir. İncelendiğinde görülür ki türün devamını sağlamanın yolu değişimden geçmektedir. Ancak sürü genelde tutucudur ve değişime direnir. Aslında değişime gösterilen bu direnç sürünün devamı içindir. Yeni ve farklı olanı varlığının selameti için tehlikeli olarak algılayan sürü buna direnç göstermekte haklıdır. Ancak diğer yönden sürünün devamı, değişmemeye değil değişeme dayanır. Kısa vadede değişime direnmek doğru görünebilir. Ancak uzun vadede değişim kaçınılmazdır.

İşte adına “boyalı kuş”, “beyaz karga” veya “arayıcı” dediğimiz ve değişim çabası içinde olan insanın anlamı budur: Değişimi mümkün kılmak için sürüyü rağmen değişimi hazırlamak. Bu değişim kuşkusuz mental bir değişimdir ve bu değişim süreci diyalektik bir süreçtir. Sürünün selameti için sürünün değişmeme iradesi ile yine sürünün selameti için değişim iradesi arasındaki çatışma, aydınlanma ve kişisel gelişim ihtiyacını yaratır. Bu ihtiyaçtan da Nietzsche’nin üst insan dediği ve değişimin motoru olan aydınlanmış insan vücuda gelir. Sürü önce bu insanlarla çatışır ama zaman içinde onları aziz mertebesine yükselterek kutsar ki bu da sürünün sağ duyusudur.

*Kuş bilimci