Televizyonda
30 Ağustos kutlamalarıyla ilgili ordunun ünlü isimlerle televizyonu
kullanarak daha organize bir kampanyayla karşımıza çıkacağı gerçekliğiyle
yüz yüzeyiz. Bu yazı yayımdayken büyük bir olasılıkla izlemiş olacağız
bu ünlü kişilerin militarist övgülerini. Asker de her dakika toplum
içinde olmasa bile her haber bülteninde komutanlarıyla televizyon
ekranında. Ayrıca asker derslerde, ders kitaplarından önce bebeklikte
bile zihinlere kazınıyor..
Çetin Altan akla geliyor değil mi hemen: “Türk’e
Türk propagandası”. O zaman, yakında, örneğin halk tarafından rüşvetçilikle
şüpheli olan gümrük memurları da Türk gümrüklerinin bilmem kaçıncı
yıldönümü vesilesiyle bir kampanya başlatarak bakın ben babayım
oğlum özel okula gidiyor, yani rüşveti eğitime katkıda kullanıyorum
falan dese, hani gerçekçi olarak, ne bileyim, olamaz mı? Sonra sıraya
mesela yargıtay üyeleri girse. Kısacası her meslek grubu kendini
ilan panolarıyla, televizyon reklamlarıyla tanıtsa: ülkemizin adı
Yanılsamalar Cumhuriyeti-Republic of Illuzyonizm olsa...........
Geç bunları anam babam bir kalem de geç, diyor
şair, kimin ne olduğu gün gibi ortada değil mi? Askerlerin hazırladığı
reklamlarda ünlülerden biri “asker ocuğu olmakla gurur duyuyorum”
diyor. Nasıl bir mantıktır gurur duymak babanın mesleğiyle anlaşılmaz.
Babanla gurur duyarsın o ayrı.
Sayısal verilere bakıldığında ülkemizde insanların
geleceğe olan kaygıları onların meslek seçimlerini de belirliyor.
Devlet uzun vadeli planlama yapamadığı, kaç yılında ülkenin nüfusunun
ne kadar olacağı ve hangi meslek gruplarına ihtiyacın artacağı konusunda
belirli stratejiler olmadığı için (ancak kesin askerlerin olası
savaşlar konusunda stratejileri vardır) veliler ve gençler zaman
içinde kendi yollarını kaza yapa yapa buluyor, bulamıyor. Öğretmenlik
gibi bazı bölümlerin puanların aşırı artması, eğitimli işsizlerin
çokluğu, üniversite sonrası master eğitimine olan ilgi (boşlukta
kalmamak için çoğu zaman), yurt dışına gidip bebek bakıcılığı yapmak
hep bu makro programsızlığın sonucunda değil mi?
Bu süreçte puanları yükselen yerlerin başında askeri
okullar da var. Asker oldun mu, iş tamam. O üniformanın içinde hayatın
kurtuldu. Dokunulmazsın her şeyden önce. Emekli olsan bile iş bulursun,
askersin işte ona göre çevren, yaptırım gücün var, daha neyin olsun.
Lodos Egelioğlu’nun 13. sayıda yer alan Üniforma Fetişizmi başlıklı
yazısının tekranına düşmek istemiyorum. Amacım halkın gelecekle
ilgili yaşamsal konularda bilgilendirilmesinin önemini vurgulamak.
Devlet olarak vatandaşlarının arasında ayrım yapmamak, onları olumlu
bir şekilde yönlendirmek. Bunca zaman imam hatip okullarını allayıp
pullayıp kırsal yörelerde insanların önüne sunulması, ardından da
onlara bunca eziyet yapılmasının anlamı nedir, bu konuda kimse günah
çıkarmayacak mı, özür dilemeyecek mi, örneğin.
Herkes bir şekilde rahatsız. Bu ülkenin kalbe giden
damarları beyne giden damarlarından daha fazla kan pompaladığı için
belki de Bora Ercan’ın vurguladığı ‘irrasyonalizm’ kavramı çevresinde
hapsolmuş durumdayız.
Gücü elinde bulunduranlar kendi imajlarını kendileri
bunca yılın birikimiyle oluşturdular. Bilmemliler ki iki ilan panosu,
üç günlük televizyon reklamıyla bunu değiştiremezler. Önce samimi
olsunlar, kendi yaptıklarına kendi camialarını elbette aldatırlar,
ancak yaşanan durum farklıdır.