SAYI 17 / 20 EYLÜL2004

 

METİNLERARASI BİR ESER : İKİ YEŞİL SUSAMURU
METİNLERARASI BİR YAZAR: BUKET UZUNER


Dr. Tülay AKKOYUN

(Zonguldak Karaelmas Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi
Fransız Dili ve Edebiyatı
)

1960’lı yıllarda Barthes ve Kristeva gibi kimi eleştirmenlerce ortaya konulan metinlerarası kavramı ve tekniği günümüzde, Türk Edebiyatında da yoğun olarak kullanılmaktadır. Çok eskilerde, tarihe, yazara, yazarın psikolojisine, ereklerine göre ele alınan metinler, daha sonraları söylemlerin iç içe geçtikleri, yapıtların üst üste gelerek birbirleriyle karşılaştıkları, kesiştikleri, çok sesli, çok anlamlı ve çok katmanlı bir kavşak konumuna gelmişlerdir. Bu durumda metinleri salt yazarlarından yola çıkarak incelemek yetersiz kalacaktır. Zira metin artık sadece kendisini yazan yazarın değil, metin içinde yer alan birçok yazarın söylemlerine de yer verdiğinden, birçok farklı görüş içermekle çok sesli, birçok metnin iç içe olması ile de çok katmanlı bir yapıya sahiptir.

Metinlerarası, metnin içine ayrışık unsurlar sokarak; alıntı, gizli alıntı, öykünme, basmakalıp sözler, anıştırma, gönderge, yansılama, anlatı içinde anlatı gibi birçok teknik içermektedir. Metinlerarası 1960’lı yıllardan sonra Yeni Romancıların eserlerinde en yoğun kullanımına ulaşır, zira yeni romana ait yeni arayışlarda bulunulan, yeni hatta karşı roman diye adlandırılan bu tür metinlerarası tekniğinin kullanılmasına son derece uygun bir zemin hazırlamaktadır. Oysa metinlerarasının çok da yeni bir teknik olarak algılanmaması daha doğru olacaktır. Montaigne’in “Denemeler”inde, her denemenin başına Latin ve Grek yazarlardan yaptığı alıntılar, metinlerarasında epigraf olarak tanımlanmaktadır.

Postmodern söylem içerisinde, metinlerarası çerçevede yazınsal veya yazınsal olmayan anıştırmalara, alıntılar sıkça rastlanır. Böylece metin, farklı metinlerin kesiştiği, söylemsel parçaların kolajına dönüşür. Bu teknikle geleneksel romanla aktarılan dünya görüntüsünün yerini, yazının tek başına yüklendiği çoğul nitelikli bir metinsel görüntü alır.

Günümüzde Türk Edebiyatında da birçok yazar bu teknikten yararlanmaktadır. Bu çalışmamızda, metinlerarası tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı, Buket Uzuner’in “İki Yeşil Susamuru” eserini incelemeye çalışacağız.

Yazar bu eserin başında Turgut Uyar, Cemal Süreyya, Metin Altıok, Nazım Hikmet, Nilgün Marmara, Aşık Veysel, Konstantis Kavafis, T.S. Eliot, Sylvia Plath gibi şairlerin şiirlerinden, Hegasias’tan, Lucretias’tan, Scott Peck’in “The Road Less Travelled” adlı eserinden ve Saki’nin (H.H.Munto) “Laura” adlı öyküsünden alıntılar yaptığını belirtmiştir.

Romana başlamadan hemen önce de Erasmus’tan yazı yazma üzerine aşağıdaki alıntı yapılmıştır:

“Birşeyler yapmaya karar verdiğimden, fakat ciddi bir eser yazmak için uygun durumda bulunmadığımdan, deliliğe bir övgü yazarak neşelenmek istedim”

Yazarın, Erasmus’un bu ifadesini romanın başına alması, kendisinin de yazı yazma konusunda aynı düşündüğünü, yazdıklarının hiçbir nedensellik içermediğini belirttiğini düşünebiliriz. Yapılan alıntılar, alıntılanan fikrin aksini belirtebileceği gibi aynı düşünceyi paylaştığını ifade etmek için de kullanılabilir.

Birinci bölümün başında Nilgün Marmara’dan dizeler epigraf olarak yer almaktadır:“Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!”

“İki Yeşil Susamuru” içerisinde, intihar sürekli irdelenen bir kavramdır. Roman kişiliklerinden Teoman’ın annesi Cahide Hanım, diğer bir roman kişiliği Mike “Adı Ölümdü” isimli bir roman yazmakta, hatta notalarını çıkarttığını ifade ederek bunun müzikal bir roman olacağını belirtmektedir. Daha sonra, Mike da Teoman’ın annesi gibi intihar edecektir.
Romanın birinci bölümünden itibaren Mallarmé, Oscar Wilde, Marx Stirner, Leo Tolstoy, Shakespeare, Brecht, Pvese, Zweig, Camus, Rilke, Gide, Bacon gibi birçok yazar ve şair adı geçmektedir. Bu yazar ve şairlerin ölüm-yaşam-intihar sorunsalı ile ilgili sözleri ve dizeleri yer almaktadır.

İntihar etmeyi planlayanlara matematikle uğraşmalarını, matematikle kurtulacaklarını öneren Bacon, “Yazmazsam, tek yol intihardır.” Diyen Gide, “İyi bir eylem, güzel bir hareketten sonra kendini öldürebilirsin” yorumunda bulunan Rousseau gibi birçok yazarın konuyla ilintili sözleri kurgu içerisinde harmanlanarak yeni bir metnin ortaya çıkmasına dayanak oluşturmuşlardır. Ayrıca bir aydının intiharı etrafında, yaşadığı dönemin toplumsal analizini yaparak eleştiren Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar’ı da bu eserde kaynak oluşturmaktadır:

“Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanıydı anlattığı. Ödül almıştı kitap, ama yine de görmezden geliniyordu, çünkü aydınları ve aydın sorumluluğunu müthiş gırgıra alıyordu. Gocunmuşlardı. Öyle diyordu gülerek: “Gocunanlar”... (sf.77)

Bu sözlerle, Oğuz Atay’ın söz konusu eserini anımsatarak, metinlerarası “anıştırma” tekniğini kullanmaktadır.

Birinci bölüm 117. Sayfada Hemingway ve Jack London’ın yaşama bakış açıları ele alınarak, roman kişilikleri bu görüşler doğrultusunda yönlendirilir.

“Evet, Hemingway hayata bir kavga, bir oyun, bir gösteri olarak bakmıştır, ama aslında en çok bir arayıştır yaşam onun için. Gerçekte ondan daha çok önce yaşamış, çok daha kavgacı, aykırı ve uyumsuz biri vardı ki, beni Hemingway’den daha fazla etkilediğini itiraf etmeliyim. Jack London’dı bu!
London, bazen bilinçli, çoğu zaman bilinçsiz olarak, içinde çelişen iki karşıt uç arasına kurduğu incecik köprüde, son derece rahatsız yaşamıştır. Hem düzenli hem yerleşik, hem serüvenci, serseri... Sonunda elbette böylesi karşıt iki kişilikten biri baskın çıkıp öbürünü yok edecek, böylece huzura kavuşacaktı. Doğal olan budur.” (sf.117)

Söz konusu yazarların yaşam karşısındaki bu tavırlarıyla, intihar sorunsalı irdelenmekte, roman kişiliklerinden Mike da iki karşıt kişilik taşımaktadır. Bir yandan sürekli babasını ararken, bir yandan da yazmaya çalışarak ölümsüzlüğü yakalamak için yazdığı kitabın ismi de yine ölümü taşımaktadır. “Adı Ölümdü”

Birinci bölüm sonlarına doğru T.S Eliot’tan İngilizcesini, dip not olarak da Türkçesini alıntıladığı bu eseri Türkçeye çeviren çevirmenin adını da vermiştir. Biz bu çalışmada, eserde dip not olarak verdiği Türkçe alıntıya yer vereceğiz.

”Burada su yok, yalnızca kaya var/Kaya. Hiç su yok ve kumlu yol/ (...) Kimdir o hep yanında yürüyen üçüncü kişi?/ Sayıyorum, yalnız sen ve ben varız, ikimiz/ Ama başımı kaldırıp da, beyaz yola bakınca/ Hep biri daha var yanında yürüyen/ Bilmiyorum, kadın mıdır, erkek mi?/ Ama kimdir o hep yanında yürüyen. (Çev.Yüksel Peker) Yazan: T.S.Eliot”

Yine birinci bölüm sonlarına doğru, Konstantis Kavafis’ten bir şiir alıntısı yapar, dip not olarak şairin adını ve şiiri Türkçeye çevirenin de Cevat Çapan olduğunu belirtir:

“ ’Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim’ dedin/ ‘bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet./Her çabam kaderin olumsuz yargısıyla karşı karşıya/-bir ceset gibi-gömülü kalbim/Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?/Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam/kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün/boşuna bunca yılı tükettiğim ülkede’/Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın./Bu şehir arkandan gelecektir. Sen gene aynı sokaklarda/dolaşacaksın. Aynı mahallede koşacaksın;/aynı evlerde kır düşecek saçlarına./Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. Başka/bir şey umma-/ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,/öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.” ’ (sf.167)

Gördüğümüz gibi, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı ile aşağı yukarı aynı içerikte olan Konstantin Kavafis’in “Kent” isimli bu şiiri, incelemekte olduğumuz “İki Yeşil Su samuru” ile tematik benzerlikler içermektedir.

İkinci bölüm başında da G.C. Linchtenberg’den bir alıntı yapılmıştır:

“Beş yüz yıldan beri, ülkenin hiçbir yanında, kimsenin sevinçten ölmediği ileri sürülüyor.” (sf.191)

Bu alıntıdan sonra Saki (H.H. Monro) ‘nin “Laura” adlı öyküsünden bir alıntı ile yine ölüm, diriliş ve su samurundan söz edilir. Bu alıntının ardından su samurları ile ilgili bilgi verilirken de insanın ekolojik dengeleri bozduğu belirtilir. (sf.193-194)

İkinci bölüm sonlarına doğru Nedim Gürsel’ in bir ifadesi bulunur:

“Her kentin bir aşk çağrıştırdığını Nedim Gürsel mi söylüyordu?” (sf.236)

Bir başka büyük şairimiz Nazım Hikmet’ in ünlü dizeleri sanki yaşam ve ölüm ikilemine bir yanıt olarak verilmektedir:

“Yaşamak şakaya gelmez/büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın/bir sincap gibi mesela/yani yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden/yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.” (sf.337)

İkinci bölüm sf.240 da bu kez geç yaşta intihar etmiş bir başka şairimiz Nilgün Marmara’nın “Yitik Kaynak” isimli şiiri üç dörtlük olarak yer almaktadır. Yine aynı bölüm 246. sayfada Metin Altıok’ tan dizeler yer alır:

Neden kedi seven
Bir insan
Olduğumu
Biliyorum da
Kedisiz ve sevgisiz
Getiriyorum
Yaşadığım günlerin
Yaprak döken sonunu”

246. sayfada ise bu kez ünlü şairimiz Cemal Süreya’nın ölüm haberi ve şairin ölümü hicveden dizeleri yer almaktadır:

“Ölüyorum tanrım
bu da oldu işte
her ölüm erken ölümdür
biliyorum tanrım
ama ayrıca aldığın şu hayat
fena değildir
üstü kalsın”

Üçüncü ve bölüm İse romanın sona yaklaşmakta olduğunu belirtmek için “Nasıl Bitti?” başlığını taşımakta ve iki ayrı alıntı daha yer almaktadır. Son sayfada Sylvia Plath’den bir alıntı ile roman sona ulaşmaktadır:

“Kaldı ki, bilmek, her zaman çözüm getirmez! Ve belki de, “ölmek/bir sanattır her şey gibi, Eşsiz/Bir ustalıkla yapıyorum bu işi.” (sf.276)

Romanın bitiminden hemen sonra da bu kez kitabın adı ile ilintili olarak, Ana Britannica, Cilt 20, sayfa 151’den Susamurları ile ilgili derlenen bilgi aktarılmaktadır.
İncelemekte olduğumuz bu eserde mektup, şiir, roman gibi bir çok edebi tür iç içedir. Romanın konusu olan ölüm ve yaşamla ilgili alıntılar, gerçekte yaşamış yazar ve şairlerin eserlerinden yapılmıştır. Roman kişilikleri birbirlerinden uzak kaldıkları dönemlerde de düşüncelerini, yine içinde bir çok edebi alıntı bulunan mektuplarla aktarmışlardır.

Romanın sonlarına doğru, roman baş kişisi Nilsu Baran’ın anlatıcıya verdiği bir dosyada, gerçekte B. Uzuner’in “İki Yeşil Susamuru” isimli eserinin bulunması, metinlerarası tekniklerinden biri olan, roman içinde roman olarak değerlendirilebilir. Roman içinde yazılan romanın, bir roman kişiliği tarafından anlatıcı yazara verilmesi de, kitabı, gerçek-kurgusal ikilemi içerisinde bırakarak gizemli kıldığından, okuyucunun ilgisini çekmeyi başardığını düşünmekteyiz. Bu ikilem, kitap okunup bittikten sonra, bir süre daha okuyucunun zihnini meşgul etmeye devam etmektedir, böylece yorumu okuyucuya bırakarak, ona da bir görev yüklemektedir. Adeta oyun gibi olan bir kurguda, okuyucu dışarıdan da olsa bir rol üstlenmektedir.

Eser içinde bir çok yazar ve şairden alıntılar yapılarak esere çok katmanlılık ve zenginlik kazandırıldığını düşünmekteyiz. Okuyucunun uzun uğraşılar sonucu edineceği bu bilgiler, tek bir eser içinde yer alıp kaynak da verildiğinden daha da kolay kazanılacaktır. Edebiyatta alıntılar yapmanın çok eskilere dayandığını belirtmiştik. Fakat günümüzde metinlerarası tekniği ile bunlar, bu eserde de görüldüğü gibi daha da yoğun kullanılmaktadır. “İki Yeşil Susamuru”, yapılan alıntıların, yazarın yazdıklarıyla iyice harmanlandıktan sonra, yeni anlamlar yükleyerek, yeni bir metnin ortaya çıkmasının güzel örneklerinden biri olarak gösterilebilir, yeter ki, ortaya böylesine orijinal bir metin çıksın.