SAYI 17 / 20 EYLÜL 2004

 

SİZ HİÇ AÇLIKTAN ÖLDÜNÜZ MÜ?

Devrim Güven



Kendi kendini yanlışlayan bu soruya elbette hayır yanıtı verirsiniz ancak ‘ölüyorum açlıktan’ dediğiniz çok zaman da olmuştur. Kan şekeriniz düşer, eliniz ayağınız tutmaz olur, sinirleriniz gerilir, en basitinden ibadet amacıyla oruç tutan insanların iftara doğru saldırganlıklarını düşünün.........

Öyleyse soruyu farklı bir şekilde soralım: En çok ne kadar zaman yemeden yaşayabilirsiniz? Bunu eminim birçok kişi düşünmez, denemeye de kalkışmaz.

Canımız ne de tatlıdır. Hemen panij ortamı da yaratılır: Sağolsun medya! Yaz ortasında İstanbul’da yağan yağmur bile tedirgin etmeye yetki insanlarımızı. Ee tabii mal canın yongası. Canlarından başka hiçbir şeyleri olmayan siyasi tutsaklara topyekün saldırılar yüreklerimizde yaprak kımıldıyor muydu?

Manuel Puig’in aynı adlı romanından sinemaya Hector Babenko’nun uyarladığı Örümcek Kadının Öpücüğü adlı filmi izlediniz mi? Hani biz Türkiyeliler başka toplumlarla ne kadar benzeştiğimiz konusunda hep fikir yürütür, ortaya önermeler koyarız. Latin Amerikalılarla da birbirimize ne çok benzediğimiz tartışılmaz. ABD’nin arka bahçesiydi Şili, Uruguay, Arjantin, Brezilya eh biz de ABD’nin uzak bahçesi değil miyiz?

Brezilya’nın San Paulo adlı şehrinde Carandiru isimli büyük bir hapishane vardı. 2000 kişi kapasiteli hapishanede nereyse 6000 kişi kalmaktaydı. Carandiru’da 1990’lı başında çıkan bir isyanda yüzlerce mahkum ölür/öldürülür. Şu an Carandiru hapishanesi yıkıldı. Hector Babenko’nun aynı adlı sinema filmi sadece hapishane hayatını değil, Brezilya’nın kenar mahalle hayatını da ayrıntısıyla anlatıyor. Tabii bu filmi fantastik kurgu gibi izlerseniz ayrı, bizdeki hayata dönüş operasyonlarının çağrışımlarıyla izlerseniz ayrı.

Acı çekmek bir bilinç işi (faşistler acı çeker mi?-bu konuyu başka yazıda bir deşmeli). Hayatınızda kaç kişiden dayak yediniz ya da kaç kez aşağılandınız? Bırakınız babanızdan yediğiniz tokatları, bir köşeye çekilir ağlarsınız; polisten cop yemiş de olabilirsiniz, birkaç gece nezarette kalıp eşşek sudan gelinceye kadar dövülmüş de. Hepsi geçiçi. Yıllar yılı duvarlara bakarak körleştirilmek, dilsizleştirilmek, ölümden beter edilmek..... işte bundan dolayı olsa gerek 114 kişinin açlıktan ölmesi. Bu, empati kurulamayan bir durum değil mi? Biz burada yaz rehavetinde beach cluplarda eğlencemize bakalım, futbolun, doların ve borsanın seyri üzerine kafa yoralım-karnımız tok: onlar da bizimle empati kuramıyorlar nasıl olsa.

Ben hiçbir şeye uğrunda ölecek kadar inanmadım. Belki inançsızlığım buna izin vermedi belki de ölüm korkum inançsızlığıma temel oldu, zamanla anlayabilir miyim, bilmiyorum. Şu lanet olası ülkenin değişeceği, dönüşeceği inancıyla gencecik insanlar sundular bedenlerini ateşlere. Yakıldılar, yakılıyorlar. Yok efendim hapishaneler örgüt yuvasıymış, vatan bölünüyormuş. Adi suçluların kaldıkları hapishanelerin hali ne zaman gündeme geldi birkaç ucuz film dışında. Uyuşturucu, tecavüz, haraç olayları yaşanmıyor mu? Mafya babaları beş yıldızlı otel gibi kalmıyorlar mı hapishanede ya da koğuş ağalığı gibi iğrenç yapılar yok mu? Daha yeni çıktı gazetede, tekerlekli sandalyede bir adam (Urfi Çetinkaya olmalı adı) içerden dışarıdaki uluslararası uyuşturucu trafiğini düzenliyor.

Polis sokaktaki hırsızlarla, lumpen magandalarla uğraşacağına duvara iki yazı yazan çocuklara hayatı zindan ederse bugünlere hoşgeliriz. Bakınız yargıtay başkanı olayına hepimiz aptal aptal seyrediyoruz olan biteni.

Bunca zaman doğunun çarpık ekonomik ve sosyal yapısı da gündeme geldi son günlerde, artık öylesiye bariz ve fütursuzca davranıyorlar ki gündeme gelmeme olasılığı da yoktu. Yıllar yılı bu yapıdan sebeplenen partilerden biri olan CHP’nin muhalefeti ne kadar komik değil mi? Bakınız başka muhalefet eden parti de yok. Gerçeklik ortada :Bir kilo toz, bir toros; beş kilo toz bir otobos. Ancak tabii toros artık gündemden düştü tozota, yani tozla gelen toyota var.

Max Aub 1900’lü yılların sürgün yazarlarından. Çağının iç savaşlarını, dünya savaşlarını yaşamış tüm acılarıyla. Memet Baydur’un mükemmel çevirisiyle Örnek Suçlar adlı kitabıyla bitirelim:”.....Bizler, hepimiz orospu çocuklarıyız. İnsan olduğumuz doğruysa böyledir bu. Kanıtlanmış bir şey ademoğlunun başından beri çiğ süt emdiği. Nankörlük, öldürme içgüdüsü, coplar, sopalar, taşlar, palalar, süngüler, köleliğin yasallaştırılması. Herhangi biri insan olduğu için orospu çocuğudur. Öbür meseleleri hiç tartışmıyorum.”




.