Yaşasın irrasyonalizm, ‘burası
Türkiye’ diyen insanların yüzüne bir tokat olsun diye yazılıyor.
Çünkü saçmalıklar er ya da geç herkesi etkiliyor, bu saçmalıklardan
kısa vadede kazanç sağlayanları bile. Ancak bu sonuncusu olsun,
yazdıkça yazmanın da çok fazla bir anlamı yok. Aslında bir süre
sonra, diyelim 3-4 yıl, bellek yoklarsak eğer: biz demiştik, bak
oldu, yani, ne yazık ki olması istenmeyen gerçekleşti diyebiliriz
belki.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunda Nasrettin
Hoca’dan bu yana dünyanın merkezlerinde yaşadıkları inancı var.
Görsel kültürün eksikliği nedeniyle de kafasını kaldırıp nesnelere
baktığında bile inanılmaz bir algılama/yorumlama eksikliği söz konusu
insanlarımızda. Dünyanın en değerli sanat eserleri birer taş yığını
onlara, lakin neyse ki turistler geliyor da iki kuruş para bırakıyorlar
onlar için. Bu konuda devletin ve yerel yöneticilerin inanılmaz
yanlışlıklarından da yanlış anlamaları en aza indirgemek için söz
edilmeli. Şöyle ki, doğası ve tarihiyle bu toprakların değerlerinden
öncelikle bu ülkenin insanları bilinçle yararlanmalı. Bu değerleri
birer para kapısı gibi görmek iğrenç. Bu konuda insanları çevrelere
astıkları garip afişler ve pankartlarla aydınlatıyorlar, dikkat
ediniz lütfen, anlamsız sloganlarla turistin önemi vurgulanıyor.
Söz etmeye çalıştığım Devlet politikasının sonucunda Türkiyeli insanların
derdi gücü para, gelin görün ki kültürel eksiklik olduğundan dolayı
para da kazanılamıyor bir türlü.
Bu noktada insanlarımızın, özellikle gençlerin
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yolculuklara çıkmaları, başka
coğrafyaları yaşamaları gerekiyor. Maddiyata dayalı olmayan belirli
bir gezi kültürü oluşturmak aslında başlı başına bir hayat anlayışı
geliştirmektir. Ötekinin insanını, kültürünü anlayan, daha doğrusu
değişikliklere uyum sağlayabilen insan artık başka bir insandır.
Ancak gençlerin önünde maddi zorlukların ötesinde örneğin vize gibi
o kadar çok engel var ki gezmelerine karşı, bir de elbette öncelikle
bir pasaport sahibi olmalılar.
Anımsayalım eskiden emniyetten pasaport almak oldukça
zordu. TC vatandaşları kaçıp ülkelerinin aleyhinde propaganda yapabilirlerdi.
Oysa bu uygulama bile başlı başına bir saçmalıktı çünkü kaçanlar
şimdinin mafya babaları gibi pasaportla değil bir kayıkla yunanistan
üzrinden kaçmayı tercih ediyorlardı. Ancak devletin katı tutumu
belliydi bunun sonucunda pasaport başvurusunun ardından günler boyu
içerde sorgulananlar olmuş ülkenin yetiştirdiği en büyük bas bariton
Ruhi Su bile tedavi amacıyla yurt dışına, pasaport verilmediği için,
çıkamamış ve yaşamını yitirmişti.
Ülkemizin her resmi kurumunda olduğu gibi emniyet müdürlüğünde de
pasaport çıkarmak için de bir sürü belge istenir. İlk başvuruda
bu belgelerin istenmesi normal karşılanabilir. Ancak bizde öyle
uzun süreli pasaport vermediklerinden dolayı her süre uzatma talebinde
de yine bir sürü form doldurulur, resim verilir, nüfus cüzdanı fotokopisi
falan. Bütün bu süreç aşılabilir belki ama sıkı duralım emniyet
genel müdürlüğünün web sayfasında online olarak bu işlerin yapıldığını
duydum ve hemen sıra beklememek için online başvurumu yaptım, sonuç
mu, ertesi gün genel müdürlüğe gittiğimde bu başvurunun hiçbir geçerliliğinin
olmadığını öğrendim! Bu sistem İstanbul’da henüz oturmamış, diğer
yerleri bilmiyorum.
İşin maddi boyutuna gelince sadece bir karşılaştırmayla
örnek vermek istiyorum: 10 yıllık İngiltere pasaportu 20 pound gibi
bir ücretle alınıyor (yaklaşık 50 milyon TL ve posta yoluyla başvurusu
yapılıyor, yine postayla size ulaştırılıyor.) Bizde ise en fazla
5 yıllık verilir ve en son 340 küsur milyon gibi bir ederi var.
Şaka değil dünya ölçeğinde ciddi bir miktar. (Ya da karşılaştırmayı
başka bir boyuta taşıyalım: İngiltere’de asgari ücretin saati 5
pound, yani 4 saatlik bir asgari ücretle elde edilebiliyor pasaport,
bizde bir aylık çalışmadan da fazla.) Yazının başında vurgulanan
yakın geçmişte pasaport başvurusu yapanlara devletin paranoyak tutumu
yerini başka bir sürece bırakmış durumda olsa gerek, bunun ne olduğu
da size kalsın. (Başka bir irrasyonalite de dikkat çekici: 6 aylık
pasaport işe yaramaz ama bizde fiyatlandırma 6 aylık, 1 yıllık diye
gidiyor. Böylesine bir ayrıntıya takılmam birçok kişiye anlamsız
gelebilir, fakat derdim anlamsızlıklardan öte o anlamsızlıkları
yaratan saçmalıklarla, yani neden kaldırmazsın hiçbir işlevi olmayan
bir seçeneği.)
Yazının bir yerinde özellikle genç insanların yollarda
kazandıkları deneyimlerin onların tüm yaşamlarında etkili olacağından
söz ettim. Bir genç insanın pasaport için bu kadar para vermesi,
işin maddi yönü bununla kalsa, tamam da bunun üstüne yurt dışına
çıkış harcı, vize masrafı falan derken olay neredeyse imkansızlaşıyor.
Ancak belirli bir kesim için söz konusu hale gelebiliyor yurt dışı
deneyimleri. Bununla ilgili vize kuyruklarında süründürülen TC pasaportluları
da atlamayalım, ülkemize vize uygulamayan neredeyse hiç ülke yok
dünyada.
Benim derdim en basit şekilde halledebilecek işler
için bile bir sürü belgenin istenmesiydi en başta, hele ki geçenlerde,
bitmeyen bürokratik işlerle ilgili yine muhtarlıktayken duvarda
1774 sayılı kanunu görünce yazmaya karar vermiştim. Kanunun adı
kimlik bildirme kanunu, yani taşınınca sanıyorum 7 gün içinde muhtara
gidip bildirmek zorundaymışız. Ne kadar 12 Eylül kokan bir kanun
maddesi değil mi? Yine bu sürecin sonucu: bir sürü vesikalık resim
başta olmak üzere, bunun ayrılmaz parçaları onaylı belgeler. Benim
bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu önermede saklı: aksi kanıtlanmadıkça
herkes suçludur. Masumiyetinizi her an her şekilde kanıtlamak durumundasınız.
Belki de bu nedenle her türlü dolandırıcılığın, düzenbazlığın olduğu
bir yer burası. Çünkü nasılsa herkes bir şeyleri belgelemek durumunda
düzenbazlar da belgeleri severler.
Yazı beklemediğim şekilde gelişti. Çünkü
Türkiye’nin bir türlü yerini bulamamış kimliksiz bir turistik ülke
olma hedefi beni oldum olası rahatsız ediyor, bununla birlikte aynı
anlayışla devam eden 12 Eylül uygulamaları. Bilinçaltım beni bu
konulara da bulaşmaya zorlamış olsa gerek.