SAYI 17 / 20 EYLÜL 2004

 

YAŞASIN İRRASYONALİZM-III

Bora Ercan



Yaşasın irrasyonalizm, ‘burası Türkiye’ diyen insanların yüzüne bir tokat olsun diye yazılıyor. Çünkü saçmalıklar er ya da geç herkesi etkiliyor, bu saçmalıklardan kısa vadede kazanç sağlayanları bile. Ancak bu sonuncusu olsun, yazdıkça yazmanın da çok fazla bir anlamı yok. Aslında bir süre sonra, diyelim 3-4 yıl, bellek yoklarsak eğer: biz demiştik, bak oldu, yani, ne yazık ki olması istenmeyen gerçekleşti diyebiliriz belki.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunda Nasrettin Hoca’dan bu yana dünyanın merkezlerinde yaşadıkları inancı var. Görsel kültürün eksikliği nedeniyle de kafasını kaldırıp nesnelere baktığında bile inanılmaz bir algılama/yorumlama eksikliği söz konusu insanlarımızda. Dünyanın en değerli sanat eserleri birer taş yığını onlara, lakin neyse ki turistler geliyor da iki kuruş para bırakıyorlar onlar için. Bu konuda devletin ve yerel yöneticilerin inanılmaz yanlışlıklarından da yanlış anlamaları en aza indirgemek için söz edilmeli. Şöyle ki, doğası ve tarihiyle bu toprakların değerlerinden öncelikle bu ülkenin insanları bilinçle yararlanmalı. Bu değerleri birer para kapısı gibi görmek iğrenç. Bu konuda insanları çevrelere astıkları garip afişler ve pankartlarla aydınlatıyorlar, dikkat ediniz lütfen, anlamsız sloganlarla turistin önemi vurgulanıyor. Söz etmeye çalıştığım Devlet politikasının sonucunda Türkiyeli insanların derdi gücü para, gelin görün ki kültürel eksiklik olduğundan dolayı para da kazanılamıyor bir türlü.

Bu noktada insanlarımızın, özellikle gençlerin gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yolculuklara çıkmaları, başka coğrafyaları yaşamaları gerekiyor. Maddiyata dayalı olmayan belirli bir gezi kültürü oluşturmak aslında başlı başına bir hayat anlayışı geliştirmektir. Ötekinin insanını, kültürünü anlayan, daha doğrusu değişikliklere uyum sağlayabilen insan artık başka bir insandır. Ancak gençlerin önünde maddi zorlukların ötesinde örneğin vize gibi o kadar çok engel var ki gezmelerine karşı, bir de elbette öncelikle bir pasaport sahibi olmalılar.

Anımsayalım eskiden emniyetten pasaport almak oldukça zordu. TC vatandaşları kaçıp ülkelerinin aleyhinde propaganda yapabilirlerdi. Oysa bu uygulama bile başlı başına bir saçmalıktı çünkü kaçanlar şimdinin mafya babaları gibi pasaportla değil bir kayıkla yunanistan üzrinden kaçmayı tercih ediyorlardı. Ancak devletin katı tutumu belliydi bunun sonucunda pasaport başvurusunun ardından günler boyu içerde sorgulananlar olmuş ülkenin yetiştirdiği en büyük bas bariton Ruhi Su bile tedavi amacıyla yurt dışına, pasaport verilmediği için, çıkamamış ve yaşamını yitirmişti.

Ülkemizin her resmi kurumunda olduğu gibi emniyet müdürlüğünde de pasaport çıkarmak için de bir sürü belge istenir. İlk başvuruda bu belgelerin istenmesi normal karşılanabilir. Ancak bizde öyle uzun süreli pasaport vermediklerinden dolayı her süre uzatma talebinde de yine bir sürü form doldurulur, resim verilir, nüfus cüzdanı fotokopisi falan. Bütün bu süreç aşılabilir belki ama sıkı duralım emniyet genel müdürlüğünün web sayfasında online olarak bu işlerin yapıldığını duydum ve hemen sıra beklememek için online başvurumu yaptım, sonuç mu, ertesi gün genel müdürlüğe gittiğimde bu başvurunun hiçbir geçerliliğinin olmadığını öğrendim! Bu sistem İstanbul’da henüz oturmamış, diğer yerleri bilmiyorum.

İşin maddi boyutuna gelince sadece bir karşılaştırmayla örnek vermek istiyorum: 10 yıllık İngiltere pasaportu 20 pound gibi bir ücretle alınıyor (yaklaşık 50 milyon TL ve posta yoluyla başvurusu yapılıyor, yine postayla size ulaştırılıyor.) Bizde ise en fazla 5 yıllık verilir ve en son 340 küsur milyon gibi bir ederi var. Şaka değil dünya ölçeğinde ciddi bir miktar. (Ya da karşılaştırmayı başka bir boyuta taşıyalım: İngiltere’de asgari ücretin saati 5 pound, yani 4 saatlik bir asgari ücretle elde edilebiliyor pasaport, bizde bir aylık çalışmadan da fazla.) Yazının başında vurgulanan yakın geçmişte pasaport başvurusu yapanlara devletin paranoyak tutumu yerini başka bir sürece bırakmış durumda olsa gerek, bunun ne olduğu da size kalsın. (Başka bir irrasyonalite de dikkat çekici: 6 aylık pasaport işe yaramaz ama bizde fiyatlandırma 6 aylık, 1 yıllık diye gidiyor. Böylesine bir ayrıntıya takılmam birçok kişiye anlamsız gelebilir, fakat derdim anlamsızlıklardan öte o anlamsızlıkları yaratan saçmalıklarla, yani neden kaldırmazsın hiçbir işlevi olmayan bir seçeneği.)

Yazının bir yerinde özellikle genç insanların yollarda kazandıkları deneyimlerin onların tüm yaşamlarında etkili olacağından söz ettim. Bir genç insanın pasaport için bu kadar para vermesi, işin maddi yönü bununla kalsa, tamam da bunun üstüne yurt dışına çıkış harcı, vize masrafı falan derken olay neredeyse imkansızlaşıyor. Ancak belirli bir kesim için söz konusu hale gelebiliyor yurt dışı deneyimleri. Bununla ilgili vize kuyruklarında süründürülen TC pasaportluları da atlamayalım, ülkemize vize uygulamayan neredeyse hiç ülke yok dünyada.

Benim derdim en basit şekilde halledebilecek işler için bile bir sürü belgenin istenmesiydi en başta, hele ki geçenlerde, bitmeyen bürokratik işlerle ilgili yine muhtarlıktayken duvarda 1774 sayılı kanunu görünce yazmaya karar vermiştim. Kanunun adı kimlik bildirme kanunu, yani taşınınca sanıyorum 7 gün içinde muhtara gidip bildirmek zorundaymışız. Ne kadar 12 Eylül kokan bir kanun maddesi değil mi? Yine bu sürecin sonucu: bir sürü vesikalık resim başta olmak üzere, bunun ayrılmaz parçaları onaylı belgeler. Benim bütün bunlardan çıkardığım sonuç şu önermede saklı: aksi kanıtlanmadıkça herkes suçludur. Masumiyetinizi her an her şekilde kanıtlamak durumundasınız. Belki de bu nedenle her türlü dolandırıcılığın, düzenbazlığın olduğu bir yer burası. Çünkü nasılsa herkes bir şeyleri belgelemek durumunda düzenbazlar da belgeleri severler.

Yazı beklemediğim şekilde gelişti. Çünkü Türkiye’nin bir türlü yerini bulamamış kimliksiz bir turistik ülke olma hedefi beni oldum olası rahatsız ediyor, bununla birlikte aynı anlayışla devam eden 12 Eylül uygulamaları. Bilinçaltım beni bu konulara da bulaşmaya zorlamış olsa gerek.






.