SAYI 13 / 05 TEMMUZ 2004

 

BEN DÜŞMANIM!

Gürkan Haydar Kılıçarslan



“Türk Sol Siyaset İlmihali” * der ki:

“Eğer siyaset yapacaksan muhakkak surette bir itirafta bulunacaksın. İster program veya ilgili kayıtlarda, ister mitinglerde, ister söyleşilerde illa ki ve mutlaki şu üç sihirli sözcüğü yanyana getireceksin.
- Servet Düşmanı Değiliz!”
.........
Özellikle yükselen seksenler ve alçalan doksanlar ile kulaklarımıza tanıdık gelmesi bir yana, Allah’ın varlığını kabul ve peygamberi teyit mertebesinde bir inan meselesi haline getirilen bu düşmanlık neyin nesidir ki bazı kimseler ve zümreler “tevbe” ederlermiş gibi bu boş ve komik lakırdıyı ederler sanki bir kelime-i şehadet gibi.

Elbette servet düşmanı olmadıklarını topluma ve/veya daha çok birtakım etkin ve “sözde” yetkin erk odaklarına itiraf edenler sağ-patizanlardan veya “eko-liberallerden” olmazlar da solpati-zanlardan olurlar. Kendilerine sos-lu mos-lu demolu memolu birtakım ideo-sosyal sıfatlar ve ünvanlar yakıştırmış kimi kimseler ve gruplar adeta “durup dururken”, birdenbire ve ap-ansızın, “Durun bir dakika... Biz servet düşmanı değiliz, vallahi de değiliz, billahi de değiliz...Ekmek Musaf Kapital** çarpsın değiliz” demezlerse nedense kendilerine gelemezler.

Aslında ortada tuhaf bir durum vardır. Hemen hiç bir şekilde ister soslu ister sossuz sıfatlara boyanmış bir Allah’ın kulu bile “Biz servetseveriz.” demediği halde bu adamların derdi problemi tasası nedir ki bu anlamsız itirafı eder dururlar...

“Servet” ile “Halk” sözcüğü arasındaki ilişkiler tarihine baktığımızda ortada kimi zaman kanlı kimi zaman barutlu sahneler buluyor olmak bu itirafı yapmak için bir neden olabilir mi? Doğal olarak bu iki sözcük arasında pek dostane bir ilişki olmayışı dünya tarihinin en büyük ve en yeni keşfi olan “demokrasi” ye halel getirebilir kokusuyla bu tevbe edilmeli mi?

Bir kere gerek bu itirafı edenler ve gerekse de bu itirafı şu veya bu şekilde bekleyenlerin anlamadığı veya analayamadığı basit bir gerçek vardır ki bu gerçek yüzünden bu itiraf, itirafı edenler ile itirafı bekleyenlerin demokrasi ve doğal olarak akıl fikir zeka kalp vicdan feşmekan kapasitelerinin seviyesizliğini de ortaya koymaktadır.

Herşeyden önce topluma ister siyasi kanallardan ister sivil toplum kanallarından bir sistem önermek için herhangi bir olguya düşman olmanın gereği olmadığı gibi diyelim ki, sosyalist bir sistemi yahut komünal bir düzeni öneren her akımın, takımın veya oluşumun ona- buna -şuna veya servete ya da zenginlere düşman olduğunu kim çıkarmıştır? Dünya tarihi kapitalist sistem dahilinde hali vakti yerinde sosyalistlerle veya komünistlerle dolu olduğu gibi hiçte azımsanmayacak derecede fabrikatörlerden, işadamlarından sosyalist kuramcı ve eylemcilere de tanık olmuştur. Hattızatında bu kuram veya görüşlere şu veya bu şekilde sahip çıkanların büyük bölümü köylülerden, proleteryadan, zincirlerinden başka kaybedecek birşeyi olmayanlardan değil de okumuş çocuklardan, küçük veya mini minnacık burjuvalardan çıkmıştır ki gerçekte kaybedecek en çok şeyi olanlar da onlardır ( Bir mini burjuva, gerçekte bir işçiden, köylüden, toprak ağasından veya fabrikatörden daha özgürdür, tek sorunu bunu bilmemesidir. ) .

Doğaldır ki yere batasıca seksenlerin alçak ve pek rüküş yükselen değerleri dünya gezegenini malsever ve mülkperestler için bir cennet haline getirmiştir. Öyle ki özellikle yaygın ve yalancı medyaların katkılarıyla sol düşüncede olmak, solcu olmak, sosyalizm önermek veya daha ötesinde komünist olmak, anarşist olmak ve daha başka alternatif şeyizmlerden olmak cüzzamlı olmak gibi topluma yansıtılmıştır. “Eğer ki bir kimse ekoliberal veya sağpatizan değilse o kimse kesinlikle zenginlerin düşmanıdır” gibi akıl fikir ve zeka dışı bir “kanı” ile geniş toplum kesimleri kandırılmaya çalışılmıştır. Oysa ki bu kandırmaca gerçekte Türkiye’de veya dünyanın başka yerlerinde topluma işlemediği gibi bu tür itiraflara yönelenler de bu itiraflarını toplum vicdanları için yapmamışlardır. Servet düşmanı olmadıklarını yineleyen papağangilsolcuların tek kaygısı kapitali ürkütmemektir (Bu “Korkak Kapitalin Tavşanlığı” meselesini kurcalamayı gelecek sayıya bırakıyorum kısmetse). Yoksa “Halk” denen mahlukat bu kimselerin servet’e mi, mehmet’e mi neye düşman olup olmadıkları ile pek ilgilenmez. Hattızatında özelde Türkiye Halkı için bırakınız serveti, kereveti, günümüzün yetkililerince günde kırk kez söylenmezse elden kaçacağı sanılan diğer siyasi ilmihal lakırdıları da pek değil, hiç ama hiç önemli değildir.

( Örnek: “Türkiye, Laik, Devleti Milleti Bölünmez, Sosyal Hukuk Devleti Cumhuriyetidir” gibi... Atomların bile bölündüğü bir dünyada sanki bir ortak atadan türeyip aynı anadan aynı anda doğmuş “yetmişmilyonuzlarmışız” gibi “Atatürk İlkelerini kabul etmeyenlerin Allah belasını versin, O vermezse biz veririz” anlayışı ile “Toplumu” veya “Halkı” ilkokul bahçelerinde sıraya girmiş ve “and içen” kara üniformalı “bir küçük çocuk milleti” sanmaya devam eden bir zihniyetin egemen olduğu bir ülke daha çok, nispeten bile olsa, DEMOKRATİK seçimler ve kimilerininin aklını fikrini felç edip vicdanına inme indiren ne sonuçlar görür. Hattızatında mevcut iktidar da “sol söylem” tadı bulmuş bir halktan bahsediyoruz buradaki, bu daha şimdiden bir dünya klasiğidir...)

Bir sistem önermek, bir sistemi savunmak başka bir sisteme veya o sistemi savunan aygıt ve öznelere düşman olmayı gerektirmez. Ancak ortada hiç mi düşman yoktur veya tarih boyunca olmamıştır. Tabii ki olmuştur ve olacaktır da. Bir kimse tamamen duygusal nedenlerden veya kişisel kıskançlıklarından dolayı “ komünist veya solcu” olamaz mı? Elbette olur. Nasıl ki bir Kürt’ten kazık yiyen bir kimse ülkücü olabiliyorsa, nasıl ki bir Türk sevgili tarafından aldatılmış bir başka Türk, “Fransız hayranı Türk düşmanı” olabiliyorsa, nasıl ki çocukken gittiği Kuran Kursunda bir türlü sökemediği ElifBa yüzünden bir gastro-imam’dan sopa yemiş ateşli Kemalistler varsa, nasıl ki talihsiz aşklarının tek sorumlusu olarak Allah’ı gören kırıkkalpli ateistler varsa, nasıl ki televizyonda gürdüğü Popztar şarlatanlıkları nedeniyle El-Kaide’ye katılıp “büyüyünce şehit bomba olmak istiyorum.” diyen kalpte değil sözde islamcılar varsa ideolojik yansımaları soldan gelen duygusal ve nazik bünyeli insanlar da elbette olmuş ve olacaktır.

Ne var ki, bir bireyin zenginlere “gıcık” olması “solcu veya komünist” olmak için yeterli olsaydı bugün dünya tarihi ve coğrafyası ile sistemleri de büyük ölçüde farklı olabilirdi. Bir kere “gıcık olma” hali geçicidir ve genellikle erken yaşlara has bir haldir (Elbette bazı inatçı bireyler de kele fele ve sakala rağmen bu gıcıklık sendromu sürebilir. Ama istisnalar “aydın” bile olsalar kaideyi bozamaz. ) Öte yandan kabul etmek gereklidir ki, bu duygusallık hali gerçekte sosyalist teorilerin yumuşak karnı olmuştur. Hakikaten çağımızın itirafçı ve tövbekar solcuları ve sosyal demokratları gibi tarihte sırf hasetlerinden dolayı solcu veya komünist olmuş kimseler bu teorilere pratikte hayli zararlar da vermiştir ki Sovyet Sosyalist Bürokrasi Cumhuriyetleri ve ÇKP Halk Cumhuriyeti bu türden örnekler nedeniyle ya yokolup gitmişler veya dünyanın en kapitalist şirketlerinden birisi haline gelmişlerdir.

Fakat yine de ortada olan kötü örnekler hiç kimseye servet düşmanı olmadığını papağan gibi yineleme mecburiyeti getirmemeli. Çünkü zenginlere veya servete düşman olma nedeniyle solcu olmak ile Allah’a düşman olup ateist olmak arasında hemen hemen hiçbir fark yoktur. Nasıl ki o ateist bir ateist olmayıp en iyimser tahminle “isyankar bir kul” ise bizim zenginlere gıcık olan hasetkarımızda solcudan başka herşeydir ve işte bu durum saçmalığı ve komedisi nedeniyle kendilerini hakikaten solcu gören kimseler için servet düşmanı olmak veya olmamak meselesi Hamlet’in meselesi kadar bile önemli değildir.

Kişisel olarak her sistemi önermek ve savunmak benim doğal hakkımdır. Ola ki yanlısı olduğum sistem demokrasi dışı olsun ve hatta demokrasi dışı yollardan savunulsun. Ola ki illa ki “devrimle” gelsin. Size düşen benim fikrimi kısasa kısas yöntemiyle karşılamaktır. Eğer siz, demokrasi içindeyseniz ilk bulduğum silahlı kuvvetin paçasına tutunmak herşeyden evvel benim demokrat olmadığımın kanıtıdır ki 21. yüzyılın insan tanımına “demokrat” sıfatı daha şimdiden sızmış ve kendine yerleşeceği bir anlam bütünlüğü aramaktadır.

( Bakılmasın buşlara, kuşlara, Yeni Dünya Düzenbazları ile Eski Dünya Kumarbazlarına... Bunların hepsi “Medeniyet” denilen ve hala, evet hala tek dişi bulunan Pro-Deccal canavarın torunu olan Neo-Deccal’e, yani tekgözlü “Teknoloji”ye biat faaliyetleridir. Nihayetinde beklenen “Mesih” yeryüzüne inmiştir ve onun adı da “Demokrasi” dir...)

Bir kimsenin veya kurumun servet düşmanı olmadığını itiraf etmesi ne anlam ifade etmeli?.. Şeylerin kırkanlamını*** düşünmekten yoruldum ben de illallah...

İtiraf ediyorum... “Ben Bir Halk Düşmanıyım!”

Niye mi?... “Servet Düşmanı” değilim de ondan...


..................

notlar:

* Türk Sol Siyaset İlmihali: Kısmetse birkaç yıl sonra yazacağım.
** Bu “Kapital” Marks’ın ki değil, bildiğimiz adi para, elin kiri yani...
*** kırkanlam: kırk tane anlam







.