İranlıların “Çölün incisi” dedikleri Yezd şehri,
son yıllarda Unesco’nun “Dünyanın en eski 2. yerleşim yeri” saptaması
ile gündeme gelerek koruma altına alındı. Bu durum, yaşadıkları
şehrin tarihi, sert iklimi ve çok kültürlü yapısı ile son derece
barışık yaşayan Yezdlilerin hayatında fazla değişiklik yapmamış
görünüyor.
Marco Polo 13.yüzyılda, Yezd’i ziyaretinin ardından
burası için “eyaletin en asil ve güzel şehri” diye yazmış. Bu tanım,
dürüstlüğü ve çalışkanlıkları ile tanınan Yezdlilerin sürekli gülen
yüzlerinde aynı asalet ve güzellikte hiç azalmadan kalmış. Yezd’in
mimarisi, çölün sıcak, kurak havasına ve yüzlerce yıl devam eden
istilalara dayanarak günümüze kalmış hiç kuşkusuz en geleneksel
ve özgün mimari. Kil ve kufi taşından yapılmış evlerin çatıları,
kendileri gibi aynı organik, oval hatta çoğunlukla kubbe şekilleriyle
ve rüzgar yakalayıcı (wind catcher) da denilen kuleleri (badgir)
ile dikkat çekiyor.
Kente
adımınızı attığınız anda göreceğiniz toprak rengi yapılar, irili
ufaklı kubbeler, eğri büğrü sokaklar ve arkasına sabah kızıllığını
almış Emir Çakmak Camii’nin doğaüstü görüntüsüyle birlikte başka
bir dünyada kaybolmuş hissine kapılıyorsunuz. Tenha sokaklara daldığınızda,
çoğu cul-de-sac (çıkmaz sokak) olan yollar daralıp genişleyerek
bir süre sonra labirente dönüşüyor, tekrar çıkış yolunu bulmak saatler
alabiliyor. İlk kaybolma macerasının ardından, daha
çok ve uzun kaybolma isteği ile 2 kat yüksekliğindeki binaların
cimri gölgelerine sığınarak ve her adım başı karşınıza çıkan olağanüstü
görüntülere vurularak geçiyor zaman. Tarih öncesi çağlarda geçen
çizgi romanlardaki çizimleri hatırlatan bu şehir, insanı içine alıyor
ama hiç rahatsızlık vermiyor. Bir tek fazlalık ya da olmamışlık
duygusu yok sanki. Sivrilikler yok, formlar yuvarlak, sokaklar kıvrımlı,
simetri yok, insana kendini böcek gibi hissettiren devasa binalar,
açıklıklar yok. Çölün ortasında, çölle aynı renkte, şiir kıvamında
bir kent.
Gökyüzünün mavisi bile öyle yumuşak bir mavi ki
herhangi bir boya ile bu rengi tutturmak imkansız gibi geliyor insana.
Sokaklardaki insan ve araç sayısı bile dengeli; ne kalabalık ne
de tenha. Bunun bir sebebi de Yezd’in bir bisiklet kenti olması.
“Bisikletli adam” heykelinin bulunduğu meydanında yanyana dizilmiş
bisikletler halkın kullanımına açık ve ücretsiz; dilediğiniz zaman
alıp kullanabiliyorsunuz. Böylece kaybolma maceraları daha eğlenceli
bir hale geliyor, uzaklara kadar gidip kenti çevreleyen ve bir kısmı
hala ayakta olan 12. ve 14. yüzyıllar arasında yapılmış1 surlara
ulaşabiliyorsunuz.
Yezd’deki islami yapılar arasında en çok dikkati
çeken, Moğol Hanı Abu Said zamanında 1324 yılında inşasına başlanmış
ancak 1375’de tamamlanabilmiş Mescid-i Camii. Camii’nin sade şıklığı,
2 yanında İran’ın en yüksek minareleri ile sarılmış görkemli giriş
kapısı (portal) ile tamamlanıyor.
Emir Çakmak Meydanı ve Camii, şehrin en ünlü meydanlarından.
Meydana adını veren camii 600 yüzyıllık bir yapı. Bir zamanlar Mescid-
now (Yeni Cami) olan adı sonradan değiştirilmiş. Önünde uzanan yeşil
alan, akşamüstleri Yezdlilerin yayıldıkları bir parka dönüşüyor.
Hemen etrafındaki dükkanlarda, buraların meşhur tatlıları baklava,
peşmek ve kottab satılıyor. Baklavaları, adı aynı olmasına karşın
yapılışı farklı bir tatlı; un kullanmadan badem, fıstık ve diğer
baharatlardan hazırlanıyor. Sadece İran’da yetişen limonşirini (tatlı
limon) de çok tükettikleri bir meyve.
İskender Hapishanesi , M.Ö. 300 ‘de Makedonyalı
İskender tarafından yapılmış. Söylenceye göre, İskender Şiraz’da
ve civarda yakaladığı tutsakları, imparatorluk çevresi dahil hapsetmek
için bir hapishaneye ihtiyaç duymuş. Sıcağa ve çöl koşullarına dayanamayıp
öleceklerini düşünerek özellikle bu bölgeyi seçmiş. Sonradan Yezd’i
tekrar kuranların ölmeyip hapisten kurtulan tutsaklar olduğu anlatılıyor.
1991 sayımlarına göre 280bin nüfusa sahip Yezd
aynı zamanda kendi ile aynı ada sahip eyaletin de başkenti. Yezd
eyaleti; İsfahan, Horasan, Fars ve Kirman eyaletleri ile çevrili.
Tahran’ın 671 km. güneyinde, Kevir ve Lut çöllerinin kesiştiği yerde
bulunan kent, M.S. 642 yılında Araplar tarafından istila edilmiş.
Bu şaşırtıcı çöl kenti o zamanlar da pek çok kervan yolunun kesiştiği
ve ipek ticaretinin yürüdüğü merkezlerden birisi imiş. 16. yüzyılda
Şah İsmail tarafından Safevi Hanedanlığı’na katılmış. İran’ın en
yüksek dağlarından Shir-kuh (4055mt.) ile Haranak dağı da Yezd eyaleti
sınırları içinde bulunuyor. Yezdliler eskiden yazın dayanılmaz sıcaklarından
kaçmak için bu dağların eteklerine gidermiş. Araştırmacılar, dağlarda
yaptıkları arkeolojik kazılarda 8-9bin yıl öncesine ait kalıntılar
bulmuşlar.
Yezd, kışları kuru soğuk yazları ise bunaltıcı sıcaklarıyla bir
de az olan su kaynakları, kum fırtınaları ve nadiren düşen yağmura
hasret bir iklime sahip. Yezdliler yüzyıllar içinde artık birlikte
yaşamaya alıştıkları kum fırtınalarına çözüm olarak yerleşim yerlerinin
etrafını“gez” dedikleri bir çeşit ağaç ile donatmaya başlamışlar.
Aylarca hatta yıllarca suya ihtiyaç duymayan bu ağaç sayesinde şimdi
çok daha az zarar görüyorlar bu fırtınalardan!
Yezd’in bir başka özelliği ülkenin en iyi “kanat”
işçilerini yetiştirmesi. Kanat, İran’ın çöl bölgelerinde 2000 yıldır
kullanılan bir sulama yöntemi. El işçiliği ile 100mt.’ye ulaşan
kuyular kazılıyor, suya ulaşıldıktan sonra ise yüzlerce kuyu, yerin
altındaki su seviyesinden birbirlerine bağlanıyor. Bu yeraltı kanallarının,
uzunluğu 45km.’yi bulanları var. İyi para kazandıklarını söylüyorlar
kanat işçileri, ancak çok tehlikeli bir iş. Babadan oğula geçen
bir gelenekle yürüyen bu meslek, son yıllarda artan barajlı sulama
sistemlerine rağmen hala daha geçerliliğini koruyor. Yezd ve çevresindeki
pek çok yerleşim yerinde su, bu sistemle sağlanıyor.
Marko Polo, Sefername’sinde Yezd’in ticaret merkezi
olarak seçilmesi ve tüccarların akınına uğramasını dürüst insanlarla
dolu ve emniyetli bir şehir olmasına bağlıyor. Hala daha çok güvenli
ve suç oranı son derece düşük bir şehir olan başkent Yezd’de gürültü,
kavga ya da bir tatsızlığa rastlamak güç. Keyhan gazetesinin 2000
yılına ait verdiği rakama göre İran’ın tüm hapishanelerindeki toplam
Yezdli sayısı 40.
Arap istilasından kaçan ve kendilerine korunaklı
bir yer arayan Zerdüştlerin yüzyıllar önce gelip saklandıkları Yezd
eyaleti ve şehri halen daha İran’daki en çok sayıdaki Zerdüşt topluluğuna
evsahipliği yapıyor. J. Hinnells' in kitabı “Zoroastrianism and
the Parsis “ e göre İran’da 17bin, Hindistan’da 92bin zerdüşt yaşıyor.
Dünya üzerindeki toplam rakamın ise 140bin olduğu söyleniyor. Ama
Yezd’li Zerdüştlere sorarsanız gerçek rakam sadece İran’da 50bine
yaklaşıyor.
İran’daki diğer kentler gibi burda popüler renk siyah değil. Herkes
gibi Zerdüşt kadınlar da islami giyim kurallarına uymak zorundalar,
ancak daha çok kahverengi ya da açık renkleri tercih ediyorlar pardesü
ve başörtülerinde. Çoğu yüksek eğitimli Zerdüştlerden biri olan
Dinyar Şehzadi, Amerika’da arkeoloji eğitim almış ve kendini Zerdüşt
kültürünün geliştirilmesi için adamış. Yıllarca baskı altında kalmış
bir topluluğa mensup birisi için fazlası ile açık görüşlü ve yardımsever
bir insan olan Şehzadi, Zerdüştler arası işbirliği ve yardımlaşmanın
çok sıkı olduğunu, Bombay’deki (şimdilerde adı Mumbai
oldu) Zerdüştlerle bile iletişim halinde olduklarını anlatıyor.
Ordaki Zerdüştlere “parsi” de deniyor. En ünlü Zerdüştler arasında
ünlü rock grubu Quenn’in solisti Freddy Mercury ve dünyaca ünlü
orkestra şefi Zubin Mehta da sayılıyor.
Ateşkadeh, Yezd içindeki önemli ve eski Zerdüşt
tapınaklarından birisi. 1100 yıldır yandığına inanılan ateşin ve
tapınağın bakımı için bir Zerdüşt rahibi görevli. Nefesini kutsal
ateşe vermemek için ağzı beyaz bir kumaşla örtülü.
Sessizlik kuleleri (Dakhma) denen Zerdüşt mezarları
da Yezd’in 15 km. uzağında sessiz sakin turistlerin ziyaretlerini
kabul ediyor. İran’da toplam 5 olan bu kulelerin 2 si Yezd’de, 2
tanesi Kirman’da, diğeri ise Tahran’da bulunuyor. Zerdüştlerin kutsal
kitabı Avesta’ya göre ölü bedenin toprakla teması yasak. Bu nedenle,
50 yıl öncesine kadar Zerdüştler ölülerini çürümeleri ve kuşlar
tarafından parçalanıp tekrar doğaya karışmaları için bu kulelere
bırakırlarmış.
Çek Çek, Yezd’in 60 km dışında Zerdüştler için
en önemli hac mekanı. Anlamı yüzyıllardır tapınağın bakır giriş
çatısına dağlardan damlayan sulardan geliyor. Suyun düzenli aralıklarla
çarptığı metalde çıkardığı ses tam da böyle: çek..çek..çek..
Zerdüştler, her yıl dünyanın dört bir yanından hac için Çek Çek’e
geliyorlar. Köyün tepelerindeki binlerce yıllık kaya tapınağında
sürekli yanan 3 ateş var. 15-19 ağustos tarihlerinde dört gün dört
gece süren ayin törenlerinde beyazlar içindeki Zerdüştler bu tapınakta
şarkılar söyleyip, tütsüler yakıyorlar. Yanan tütsülerin kokusu
rüzgarla günlerce ordan oraya taşınıyor. Buraya ulaşmak için tozlu,
toprak yollardan geçmek gerekiyor. Tören zamanı dışında pek de popüler
olmayan mekanın bekçiliğini uzun zamandır Ferit yapıyor. Yıllardır
tek başına telefon, televizyon gibi iletişim araçlarından yoksun
yaşayan Ferit’in yüzü, götüreceğiniz taze ekmek ve çayla hemen aydınlanıveriyor.
Kutsal ateşin yandığı tapınağa girerken nazikçe uyarıyor; başörtünüzü
çıkarın diye.
Yezd dışındaki diğer Zerdüşt köylerinin de çoğunun
yolu toprak. Yüksek dağlarla çevrili, çölün haşinliğine inat yemyeşil
köylere ulaşmak bu nedenle biraz zor olabiliyor. Gençler büyük kentlere
göç etmiş. Yaşlılar ise, Zerdüşt dininin kutsal saydığı çiftçilik
mesleğine devam edip, yine dinlerince kutsal sayılan nar meyvesi
ile yeşillendirdikleri köylerinde sade bir hayat sürüyorlar.
M.Ö.
7 yüzyıla dayanan doğuşu ile Batı anadoludan, Doğu Çin kıyılarına
kadar yayılan Zerdüştlük dini, islamiyetin çıkışı olan M.S. 7 yüzyıldan
itibaren önemini kaybetmeye başladı.
M.S. 636 yılındaki arap işgaline kadar , tüm İran Zerdüşt idi. En
ünlü pers kralları Daryuş, Kiros Zerdütlüğe inanıyordu ve Zerdüşlük
mirası ile Pers kimliği aynı potada eriyerek birbirine karışmıştı.
Şu anda dahi İran takvimi ve en önemli resmi tatiller tarihsel olarak
Zerdüşlük döneminden kalmadır.
Bilinenin aksine Zerdüştler ateşe tapmazlar;
sadece sevgi, incelik ve sıcaklık sembolü olarak gördükleri ateşi
kutsal kabul ederler. Ateş, Aşa’nın sembolü ve tanrının ışığı, kutsal
mekanlarda daima yakılır, dua ve tapınma ateşin önünde gerçekleştirilir.
Ateş olmasa bile zerdüştler ışığın geldiği yöne doğru
dönerek dua ederler. Zerdüştler için 3 kural var kısaca;
Yaptıkların, söylediklerin ve düşündüklerin iyi olsun.
Zerdüşt, inancını doğruluk üstüne kurar ve yalanı insanın en büyük
düşmanı olarak görür. Tanrı Ahura Mazda (Hürmüz), insanın ruhunu
kötülüklerden korumak, doğruluk ve iyiliği üstün kılmak için sürekli
olarak Ahriman ile savaş halindedir. Bu, iyi ruhlarla kötülerin,
aydınlıkla karanlığın savaşıdır.2 Peygamberleri Zerdüşt’ün yaşadığı
tarihler konusundaki bilgiler eski Yunan kaynaklarına ve doğu kaynaklarına
göre farklılık gösterir. Bazıları Zerdüşt’ün, İsa’nın doğumundan
1400 yıl önce yaşadığını yazarken, diğer batılı kaynaklar bu tarihlerin
M.Ö. 6. ve 7. yüzyıllar olduğunu varsayıyor.
Konu ile ilgili pek çok akademisyen, Zerdüşt’ün misyonu ve çağrısı
ile ilgili konularda görüş birliğine varabilmiş değil. Kimilerine
göre O, bir doğruluk peygamberi, Perslerin düşük seviyeli inanç
doğrularına, etik idealizm adına cesaretle karşı koymuş bir bilge
kişi, kimilerine göre ise din alanında bir yenilikçi, tek bir Tanrı’nın
sözcülüğünü üstlenen cesur bir kişi, yine bir kesime göre de din
düalizminin savunucusu. 3
İran’da reform ve açıklık politikaları yürüterek
halkın büyük desteğini alan Cumhurbaşkanı Hatemi de Yezdli. Ardakan
doğumlu Hatemi’nin yüzünden eksik etmediği gülümsemesini Yezd’i
görünce daha iyi anlıyorsunuz. Gökyüzünde mavinin en mavisini görmeye
alışmış Yezdliler güleç yüzleri ile zamanın gerisinde kalmaya aldırmadan
mütevazi hayatlarına devam ediyorlar. Girdiğiniz anda sizi kaybedecek
sokakları, herkese açık. Orada bekliyor!
DİPNOTLAR
1. “persian Architecture” Arthur Upham Pope.
2. The Zoroastrian Faith : Tradition and Modern Research S. A. Nigosian
3.The Light and the Dark : A Cultural History of Dualism : Dualism
in Ancient Iran, India, and China
Petrus Franciscus Maria Fontaine