SAYI 13 / 05 Temmuz 2004

 

KAYBOLUNACAK KENT: YEZD

Deniz Karabacak


İranlıların “Çölün incisi” dedikleri Yezd şehri, son yıllarda Unesco’nun “Dünyanın en eski 2. yerleşim yeri” saptaması ile gündeme gelerek koruma altına alındı. Bu durum, yaşadıkları şehrin tarihi, sert iklimi ve çok kültürlü yapısı ile son derece barışık yaşayan Yezdlilerin hayatında fazla değişiklik yapmamış görünüyor.

Marco Polo 13.yüzyılda, Yezd’i ziyaretinin ardından burası için “eyaletin en asil ve güzel şehri” diye yazmış. Bu tanım, dürüstlüğü ve çalışkanlıkları ile tanınan Yezdlilerin sürekli gülen yüzlerinde aynı asalet ve güzellikte hiç azalmadan kalmış. Yezd’in mimarisi, çölün sıcak, kurak havasına ve yüzlerce yıl devam eden istilalara dayanarak günümüze kalmış hiç kuşkusuz en geleneksel ve özgün mimari. Kil ve kufi taşından yapılmış evlerin çatıları, kendileri gibi aynı organik, oval hatta çoğunlukla kubbe şekilleriyle ve rüzgar yakalayıcı (wind catcher) da denilen kuleleri (badgir) ile dikkat çekiyor.

Kente adımınızı attığınız anda göreceğiniz toprak rengi yapılar, irili ufaklı kubbeler, eğri büğrü sokaklar ve arkasına sabah kızıllığını almış Emir Çakmak Camii’nin doğaüstü görüntüsüyle birlikte başka bir dünyada kaybolmuş hissine kapılıyorsunuz. Tenha sokaklara daldığınızda, çoğu cul-de-sac (çıkmaz sokak) olan yollar daralıp genişleyerek bir süre sonra labirente dönüşüyor, tekrar çıkış yolunu bulmak saatler alabiliyor. İlk kaybolma macerasının ardından, daha
çok ve uzun kaybolma isteği ile 2 kat yüksekliğindeki binaların cimri gölgelerine sığınarak ve her adım başı karşınıza çıkan olağanüstü görüntülere vurularak geçiyor zaman. Tarih öncesi çağlarda geçen çizgi romanlardaki çizimleri hatırlatan bu şehir, insanı içine alıyor ama hiç rahatsızlık vermiyor. Bir tek fazlalık ya da olmamışlık duygusu yok sanki. Sivrilikler yok, formlar yuvarlak, sokaklar kıvrımlı, simetri yok, insana kendini böcek gibi hissettiren devasa binalar, açıklıklar yok. Çölün ortasında, çölle aynı renkte, şiir kıvamında bir kent.

Gökyüzünün mavisi bile öyle yumuşak bir mavi ki herhangi bir boya ile bu rengi tutturmak imkansız gibi geliyor insana. Sokaklardaki insan ve araç sayısı bile dengeli; ne kalabalık ne de tenha. Bunun bir sebebi de Yezd’in bir bisiklet kenti olması. “Bisikletli adam” heykelinin bulunduğu meydanında yanyana dizilmiş bisikletler halkın kullanımına açık ve ücretsiz; dilediğiniz zaman alıp kullanabiliyorsunuz. Böylece kaybolma maceraları daha eğlenceli bir hale geliyor, uzaklara kadar gidip kenti çevreleyen ve bir kısmı hala ayakta olan 12. ve 14. yüzyıllar arasında yapılmış1 surlara ulaşabiliyorsunuz.

Yezd’deki islami yapılar arasında en çok dikkati çeken, Moğol Hanı Abu Said zamanında 1324 yılında inşasına başlanmış ancak 1375’de tamamlanabilmiş Mescid-i Camii. Camii’nin sade şıklığı, 2 yanında İran’ın en yüksek minareleri ile sarılmış görkemli giriş kapısı (portal) ile tamamlanıyor.

Emir Çakmak Meydanı ve Camii, şehrin en ünlü meydanlarından. Meydana adını veren camii 600 yüzyıllık bir yapı. Bir zamanlar Mescid- now (Yeni Cami) olan adı sonradan değiştirilmiş. Önünde uzanan yeşil alan, akşamüstleri Yezdlilerin yayıldıkları bir parka dönüşüyor. Hemen etrafındaki dükkanlarda, buraların meşhur tatlıları baklava, peşmek ve kottab satılıyor. Baklavaları, adı aynı olmasına karşın yapılışı farklı bir tatlı; un kullanmadan badem, fıstık ve diğer baharatlardan hazırlanıyor. Sadece İran’da yetişen limonşirini (tatlı limon) de çok tükettikleri bir meyve.

İskender Hapishanesi , M.Ö. 300 ‘de Makedonyalı İskender tarafından yapılmış. Söylenceye göre, İskender Şiraz’da ve civarda yakaladığı tutsakları, imparatorluk çevresi dahil hapsetmek için bir hapishaneye ihtiyaç duymuş. Sıcağa ve çöl koşullarına dayanamayıp öleceklerini düşünerek özellikle bu bölgeyi seçmiş. Sonradan Yezd’i tekrar kuranların ölmeyip hapisten kurtulan tutsaklar olduğu anlatılıyor.

1991 sayımlarına göre 280bin nüfusa sahip Yezd aynı zamanda kendi ile aynı ada sahip eyaletin de başkenti. Yezd eyaleti; İsfahan, Horasan, Fars ve Kirman eyaletleri ile çevrili. Tahran’ın 671 km. güneyinde, Kevir ve Lut çöllerinin kesiştiği yerde bulunan kent, M.S. 642 yılında Araplar tarafından istila edilmiş. Bu şaşırtıcı çöl kenti o zamanlar da pek çok kervan yolunun kesiştiği ve ipek ticaretinin yürüdüğü merkezlerden birisi imiş. 16. yüzyılda Şah İsmail tarafından Safevi Hanedanlığı’na katılmış. İran’ın en yüksek dağlarından Shir-kuh (4055mt.) ile Haranak dağı da Yezd eyaleti sınırları içinde bulunuyor. Yezdliler eskiden yazın dayanılmaz sıcaklarından kaçmak için bu dağların eteklerine gidermiş. Araştırmacılar, dağlarda yaptıkları arkeolojik kazılarda 8-9bin yıl öncesine ait kalıntılar bulmuşlar.

Yezd, kışları kuru soğuk yazları ise bunaltıcı sıcaklarıyla bir de az olan su kaynakları, kum fırtınaları ve nadiren düşen yağmura hasret bir iklime sahip. Yezdliler yüzyıllar içinde artık birlikte yaşamaya alıştıkları kum fırtınalarına çözüm olarak yerleşim yerlerinin etrafını“gez” dedikleri bir çeşit ağaç ile donatmaya başlamışlar. Aylarca hatta yıllarca suya ihtiyaç duymayan bu ağaç sayesinde şimdi çok daha az zarar görüyorlar bu fırtınalardan!

Yezd’in bir başka özelliği ülkenin en iyi “kanat” işçilerini yetiştirmesi. Kanat, İran’ın çöl bölgelerinde 2000 yıldır kullanılan bir sulama yöntemi. El işçiliği ile 100mt.’ye ulaşan kuyular kazılıyor, suya ulaşıldıktan sonra ise yüzlerce kuyu, yerin altındaki su seviyesinden birbirlerine bağlanıyor. Bu yeraltı kanallarının, uzunluğu 45km.’yi bulanları var. İyi para kazandıklarını söylüyorlar kanat işçileri, ancak çok tehlikeli bir iş. Babadan oğula geçen bir gelenekle yürüyen bu meslek, son yıllarda artan barajlı sulama sistemlerine rağmen hala daha geçerliliğini koruyor. Yezd ve çevresindeki pek çok yerleşim yerinde su, bu sistemle sağlanıyor.

Marko Polo, Sefername’sinde Yezd’in ticaret merkezi olarak seçilmesi ve tüccarların akınına uğramasını dürüst insanlarla dolu ve emniyetli bir şehir olmasına bağlıyor. Hala daha çok güvenli ve suç oranı son derece düşük bir şehir olan başkent Yezd’de gürültü, kavga ya da bir tatsızlığa rastlamak güç. Keyhan gazetesinin 2000 yılına ait verdiği rakama göre İran’ın tüm hapishanelerindeki toplam Yezdli sayısı 40.

Arap istilasından kaçan ve kendilerine korunaklı bir yer arayan Zerdüştlerin yüzyıllar önce gelip saklandıkları Yezd eyaleti ve şehri halen daha İran’daki en çok sayıdaki Zerdüşt topluluğuna evsahipliği yapıyor. J. Hinnells' in kitabı “Zoroastrianism and the Parsis “ e göre İran’da 17bin, Hindistan’da 92bin zerdüşt yaşıyor. Dünya üzerindeki toplam rakamın ise 140bin olduğu söyleniyor. Ama Yezd’li Zerdüştlere sorarsanız gerçek rakam sadece İran’da 50bine yaklaşıyor.

İran’daki diğer kentler gibi burda popüler renk siyah değil. Herkes gibi Zerdüşt kadınlar da islami giyim kurallarına uymak zorundalar, ancak daha çok kahverengi ya da açık renkleri tercih ediyorlar pardesü ve başörtülerinde. Çoğu yüksek eğitimli Zerdüştlerden biri olan Dinyar Şehzadi, Amerika’da arkeoloji eğitim almış ve kendini Zerdüşt kültürünün geliştirilmesi için adamış. Yıllarca baskı altında kalmış bir topluluğa mensup birisi için fazlası ile açık görüşlü ve yardımsever bir insan olan Şehzadi, Zerdüştler arası işbirliği ve yardımlaşmanın çok sıkı olduğunu, Bombay’deki (şimdilerde adı Mumbai
oldu) Zerdüştlerle bile iletişim halinde olduklarını anlatıyor. Ordaki Zerdüştlere “parsi” de deniyor. En ünlü Zerdüştler arasında ünlü rock grubu Quenn’in solisti Freddy Mercury ve dünyaca ünlü orkestra şefi Zubin Mehta da sayılıyor.

Ateşkadeh, Yezd içindeki önemli ve eski Zerdüşt tapınaklarından birisi. 1100 yıldır yandığına inanılan ateşin ve tapınağın bakımı için bir Zerdüşt rahibi görevli. Nefesini kutsal ateşe vermemek için ağzı beyaz bir kumaşla örtülü.

Sessizlik kuleleri (Dakhma) denen Zerdüşt mezarları da Yezd’in 15 km. uzağında sessiz sakin turistlerin ziyaretlerini kabul ediyor. İran’da toplam 5 olan bu kulelerin 2 si Yezd’de, 2 tanesi Kirman’da, diğeri ise Tahran’da bulunuyor. Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’ya göre ölü bedenin toprakla teması yasak. Bu nedenle, 50 yıl öncesine kadar Zerdüştler ölülerini çürümeleri ve kuşlar tarafından parçalanıp tekrar doğaya karışmaları için bu kulelere bırakırlarmış.

Çek Çek, Yezd’in 60 km dışında Zerdüştler için en önemli hac mekanı. Anlamı yüzyıllardır tapınağın bakır giriş çatısına dağlardan damlayan sulardan geliyor. Suyun düzenli aralıklarla çarptığı metalde çıkardığı ses tam da böyle: çek..çek..çek..

Zerdüştler, her yıl dünyanın dört bir yanından hac için Çek Çek’e geliyorlar. Köyün tepelerindeki binlerce yıllık kaya tapınağında sürekli yanan 3 ateş var. 15-19 ağustos tarihlerinde dört gün dört gece süren ayin törenlerinde beyazlar içindeki Zerdüştler bu tapınakta şarkılar söyleyip, tütsüler yakıyorlar. Yanan tütsülerin kokusu rüzgarla günlerce ordan oraya taşınıyor. Buraya ulaşmak için tozlu, toprak yollardan geçmek gerekiyor. Tören zamanı dışında pek de popüler olmayan mekanın bekçiliğini uzun zamandır Ferit yapıyor. Yıllardır tek başına telefon, televizyon gibi iletişim araçlarından yoksun yaşayan Ferit’in yüzü, götüreceğiniz taze ekmek ve çayla hemen aydınlanıveriyor. Kutsal ateşin yandığı tapınağa girerken nazikçe uyarıyor; başörtünüzü çıkarın diye.

Yezd dışındaki diğer Zerdüşt köylerinin de çoğunun yolu toprak. Yüksek dağlarla çevrili, çölün haşinliğine inat yemyeşil köylere ulaşmak bu nedenle biraz zor olabiliyor. Gençler büyük kentlere göç etmiş. Yaşlılar ise, Zerdüşt dininin kutsal saydığı çiftçilik mesleğine devam edip, yine dinlerince kutsal sayılan nar meyvesi ile yeşillendirdikleri köylerinde sade bir hayat sürüyorlar.

M.Ö. 7 yüzyıla dayanan doğuşu ile Batı anadoludan, Doğu Çin kıyılarına kadar yayılan Zerdüştlük dini, islamiyetin çıkışı olan M.S. 7 yüzyıldan itibaren önemini kaybetmeye başladı.
M.S. 636 yılındaki arap işgaline kadar , tüm İran Zerdüşt idi. En ünlü pers kralları Daryuş, Kiros Zerdütlüğe inanıyordu ve Zerdüşlük mirası ile Pers kimliği aynı potada eriyerek birbirine karışmıştı. Şu anda dahi İran takvimi ve en önemli resmi tatiller tarihsel olarak Zerdüşlük döneminden kalmadır.

Bilinenin aksine Zerdüştler ateşe tapmazlar;
sadece sevgi, incelik ve sıcaklık sembolü olarak gördükleri ateşi kutsal kabul ederler. Ateş, Aşa’nın sembolü ve tanrının ışığı, kutsal mekanlarda daima yakılır, dua ve tapınma ateşin önünde gerçekleştirilir.
Ateş olmasa bile zerdüştler ışığın geldiği yöne doğru
dönerek dua ederler. Zerdüştler için 3 kural var kısaca;
Yaptıkların, söylediklerin ve düşündüklerin iyi olsun.

Zerdüşt, inancını doğruluk üstüne kurar ve yalanı insanın en büyük düşmanı olarak görür. Tanrı Ahura Mazda (Hürmüz), insanın ruhunu kötülüklerden korumak, doğruluk ve iyiliği üstün kılmak için sürekli olarak Ahriman ile savaş halindedir. Bu, iyi ruhlarla kötülerin, aydınlıkla karanlığın savaşıdır.2 Peygamberleri Zerdüşt’ün yaşadığı tarihler konusundaki bilgiler eski Yunan kaynaklarına ve doğu kaynaklarına göre farklılık gösterir. Bazıları Zerdüşt’ün, İsa’nın doğumundan 1400 yıl önce yaşadığını yazarken, diğer batılı kaynaklar bu tarihlerin M.Ö. 6. ve 7. yüzyıllar olduğunu varsayıyor.

Konu ile ilgili pek çok akademisyen, Zerdüşt’ün misyonu ve çağrısı ile ilgili konularda görüş birliğine varabilmiş değil. Kimilerine göre O, bir doğruluk peygamberi, Perslerin düşük seviyeli inanç doğrularına, etik idealizm adına cesaretle karşı koymuş bir bilge kişi, kimilerine göre ise din alanında bir yenilikçi, tek bir Tanrı’nın sözcülüğünü üstlenen cesur bir kişi, yine bir kesime göre de din düalizminin savunucusu. 3

İran’da reform ve açıklık politikaları yürüterek halkın büyük desteğini alan Cumhurbaşkanı Hatemi de Yezdli. Ardakan doğumlu Hatemi’nin yüzünden eksik etmediği gülümsemesini Yezd’i görünce daha iyi anlıyorsunuz. Gökyüzünde mavinin en mavisini görmeye alışmış Yezdliler güleç yüzleri ile zamanın gerisinde kalmaya aldırmadan mütevazi hayatlarına devam ediyorlar. Girdiğiniz anda sizi kaybedecek sokakları, herkese açık. Orada bekliyor!

 


DİPNOTLAR

1. “persian Architecture” Arthur Upham Pope.
2. The Zoroastrian Faith : Tradition and Modern Research S. A. Nigosian
3.The Light and the Dark : A Cultural History of Dualism : Dualism in Ancient Iran, India, and China
Petrus Franciscus Maria Fontaine