SAYI 11 / 03 HAZİRAN 2004

 

KRALLARIN ÜLKESİ: TÜRKİYE- 1 

Lodos Egelioğlu



Dünyada en çok kral ülkemizde yaşamaktadır. Ya da, daha anlaşılır bir şekilde ifade edersek Milletvekilleri, valiler, kaymakamlar, polis müdürleri, albaylar ve onların türevleri, akla hemen gelenler (ünvanlarını sıralamadıklarımdan özür dilerim). Bir de bunlara, son dönem laik-demokratik düzenin yılmaz bekçileri olarak kendilerini ortaya atan rektörleri ekleyelim.

Vergilerimizle krallar gibi yaşattığımız krallarımızın, biliyorsunuz, makam otolarından tutun da lojmanlarına, yazlıkları-kışlıklarına kadar her şeyleri var. Bir de iş yapma kolaylıkları. Adam telefonu açıyor, ünvanını söylüyor, burası Türkiye ya, bütün kapılar açılıyor. Devletin ciddi bir ayrımcılık yaptığı açık; bu konu, özellikle vatani görev adı altında Türkiye’nin genç erkeklerini parasız işgücü olarak kullanan üniformalılar başta olmak üzere, başka bir yazıda irdelenmeli. Bu yazının konusu ise akademik krallar.

Ülkemizin diğer krallar gibi yaşayanlarından pek farklı olmayan rektörlerin, üniversitelerin fiziksel özellikleri dökülüyor, eğitsel araç-gereçleri yetersiz, öğretim elemanı açığı hat safhada olsa bile gayet bakımlı makam odaları, sekreterleri, makam otomobilleri, şoförleri var. Herkes de çevrelerinde el pençe divan! Hatta bu insanlar, en son ODTÜ rektörünün de yaptığı gibi, emir vererek üniversiteye kimin girip çıkabileceğini bile belirliyorlar.

Yıllardır Türkiyeli gençleri apolitize etmek için ellerinden geleni ardlarına koymayan rektörlerimiz nasıl oldu da bir anda bu kadar politize ve ayrıca da eylemci oluverdiler şaşırmamak ve bu işin altında bir şeyler aramamak olanaksız. Ülkemizin en büyük ve eski üniversitesinin rektörü geliyor akla bu eylemcilik sözüyle geliveriyor çünkü kendisi daha şu son dönem eylemler başlamadan önce “Kıbrıs Türktür” türünde eylemlere katılmıştı. Aynı kişi, yani Kemal Alemdaroğlu, bir plagiarist. Bu –izm, öyle vatanın bölünmez bütünlüğünü tehlikeye atacak türden bir –izm değil, tam da bir rektöre yakışacak şekilde bir –izm. Akademik hırsız yani bilgi hırsızı, profesörlüğü tartışmalı bir kişi. Balığın baştan kokmasının en güzel kanıtı. Şimdi, belki de bu Atatürk sevgisinin neden bu denli gündemde vurgulandığı anlaşılabilir.

Kemal beye fazla yüklenmeyelim, o belki de buz dağının görünen bölümü. Peki diğer rektörler, dekanlar, hatta bölüm başkanları çok mu farklılar? Biliminsanı ünvanını hak ediyor mu bu insanlar. Dünya çapında kabul edilirliği olan yayınların hangisinde ne yazdılar? Bırakınız dünya çapında iş yapmayı Türkiye’de islamcı akımların adım adım büyümesi ne kadar araştırıldı, sorgulandı, toplum bu konuda ne kadar bilinçlendirildi. Artık her şey geçmişken, AKP iktidarı sanki oraya spor olsun diye gelmiş gibi yeni yasa tasarısı böylesine tepkiyle karşılandı. Sonra sormazlar mı insana akademisyenlerimiz hayatları boyunca hangi eylemlerde bulundular, neye muhalefet ettiler de şimdi YÖK yasa tasarısına muhalefet ediyorlar, ya da soruyu tersten de sorarlar, bunca yıldır var olan eğitim ve ekonomi politikalarına alternatif olarak ne ürettiler de şimdi bir anda celallendiler?

Bir de asıl tartışılması gereken cüppe giyerek biliminsanı olunur mu, eyleme cüppeyle katılmanın mantığının altında yatan polis copundan korkulması mı? Yani polis de aman bunlar başımıza iş falan açar diye müdahale de etmeyecek ya!

ODTÜ rektörü Ural Akbulut açıklama yapıyor, efendim hocalar çok rahatsızlarmış, kendilerini zor tutuyorlarmış, falan da falan: Yanıt Orhan Veli’den “....geç bunları anam babam, bir kalemde geç....” Gerçi şairimiz bu dizelerin devamında bilirim ‘ben yaptığımı’ diyor ama biz şöyle bağlayalım: biliriz biz kimin ne yaptığını.

Son sözü şöyle bağlayalım bütün krallarımız için: Hasan Hüseyin’in bir şiirinde şöyle bir içerik geçiyordu yanılmıyorsam ‘rahat yapın hapishaneleri bir gün de siz düşebilirsiniz’ diye. Hocalarımız hakkında savcılık tarafından 2911 sayılı yasaya muhalefetten dava açılmış. Güzel bir örnek oldu bu durum. Belki bundan sonra daha empatik yaklaşabilirler hakları için mücadele eden insanların çabalarına.