Dünyada en çok kral ülkemizde yaşamaktadır. Ya
da, daha anlaşılır bir şekilde ifade edersek Milletvekilleri, valiler,
kaymakamlar, polis müdürleri, albaylar ve onların türevleri, akla
hemen gelenler (ünvanlarını sıralamadıklarımdan özür dilerim). Bir
de bunlara, son dönem laik-demokratik düzenin yılmaz bekçileri olarak
kendilerini ortaya atan rektörleri ekleyelim.
Vergilerimizle krallar gibi yaşattığımız krallarımızın,
biliyorsunuz, makam otolarından tutun da lojmanlarına, yazlıkları-kışlıklarına
kadar her şeyleri var. Bir de iş yapma kolaylıkları. Adam telefonu
açıyor, ünvanını söylüyor, burası Türkiye ya, bütün kapılar açılıyor.
Devletin ciddi bir ayrımcılık yaptığı açık; bu konu, özellikle vatani
görev adı altında Türkiye’nin genç erkeklerini parasız işgücü olarak
kullanan üniformalılar başta olmak üzere, başka bir yazıda irdelenmeli.
Bu yazının konusu ise akademik krallar.
Ülkemizin diğer krallar gibi yaşayanlarından pek
farklı olmayan rektörlerin, üniversitelerin fiziksel özellikleri
dökülüyor, eğitsel araç-gereçleri yetersiz, öğretim elemanı açığı
hat safhada olsa bile gayet bakımlı makam odaları, sekreterleri,
makam otomobilleri, şoförleri var. Herkes de çevrelerinde el pençe
divan! Hatta bu insanlar, en son ODTÜ rektörünün de yaptığı gibi,
emir vererek üniversiteye kimin girip çıkabileceğini bile belirliyorlar.
Yıllardır Türkiyeli gençleri apolitize etmek için
ellerinden geleni ardlarına koymayan rektörlerimiz nasıl oldu da
bir anda bu kadar politize ve ayrıca da eylemci oluverdiler şaşırmamak
ve bu işin altında bir şeyler aramamak olanaksız. Ülkemizin en büyük
ve eski üniversitesinin rektörü geliyor akla bu eylemcilik sözüyle
geliveriyor çünkü kendisi daha şu son dönem eylemler başlamadan
önce “Kıbrıs Türktür” türünde eylemlere katılmıştı. Aynı kişi, yani
Kemal Alemdaroğlu, bir plagiarist. Bu –izm, öyle vatanın bölünmez
bütünlüğünü tehlikeye atacak türden bir –izm değil, tam da bir rektöre
yakışacak şekilde bir –izm. Akademik hırsız yani bilgi hırsızı,
profesörlüğü tartışmalı bir kişi. Balığın baştan kokmasının en güzel
kanıtı. Şimdi, belki de bu Atatürk sevgisinin neden bu denli gündemde
vurgulandığı anlaşılabilir.
Kemal beye fazla yüklenmeyelim, o belki de buz
dağının görünen bölümü. Peki diğer rektörler, dekanlar, hatta bölüm
başkanları çok mu farklılar? Biliminsanı ünvanını hak ediyor mu
bu insanlar. Dünya çapında kabul edilirliği olan yayınların hangisinde
ne yazdılar? Bırakınız dünya çapında iş yapmayı Türkiye’de islamcı
akımların adım adım büyümesi ne kadar araştırıldı, sorgulandı, toplum
bu konuda ne kadar bilinçlendirildi. Artık her şey geçmişken, AKP
iktidarı sanki oraya spor olsun diye gelmiş gibi yeni yasa tasarısı
böylesine tepkiyle karşılandı. Sonra sormazlar mı insana akademisyenlerimiz
hayatları boyunca hangi eylemlerde bulundular, neye muhalefet ettiler
de şimdi YÖK yasa tasarısına muhalefet ediyorlar, ya da soruyu tersten
de sorarlar, bunca yıldır var olan eğitim ve ekonomi politikalarına
alternatif olarak ne ürettiler de şimdi bir anda celallendiler?
Bir de asıl tartışılması gereken cüppe giyerek
biliminsanı olunur mu, eyleme cüppeyle katılmanın mantığının altında
yatan polis copundan korkulması mı? Yani polis de aman bunlar başımıza
iş falan açar diye müdahale de etmeyecek ya!
ODTÜ rektörü Ural Akbulut açıklama yapıyor, efendim
hocalar çok rahatsızlarmış, kendilerini zor tutuyorlarmış, falan
da falan: Yanıt Orhan Veli’den “....geç bunları anam babam, bir
kalemde geç....” Gerçi şairimiz bu dizelerin devamında bilirim ‘ben
yaptığımı’ diyor ama biz şöyle bağlayalım: biliriz biz kimin ne
yaptığını.
Son sözü şöyle bağlayalım bütün krallarımız
için: Hasan Hüseyin’in bir şiirinde şöyle bir içerik geçiyordu yanılmıyorsam
‘rahat yapın hapishaneleri bir gün de siz düşebilirsiniz’ diye.
Hocalarımız hakkında savcılık tarafından 2911 sayılı yasaya muhalefetten
dava açılmış. Güzel bir örnek oldu bu durum. Belki bundan sonra
daha empatik yaklaşabilirler hakları için mücadele eden insanların
çabalarına.