Türkiye’de, hangi konu olursa üzerine yeterince
düşünülmez, tartışılmaz, yazılmaz çizilmez. Birçok konunun değil
yazılıp tartışılması, konuşulması bile ya adı konulmuş devlet kanunlarıyla
ya da adı konmamış toplum kanunlarıyla yasaktır. Ülkemiz bu haliyle
büyük kentlerimizin bazı yerleri dışında, birçok insanın inanmak
istemeyeceği bir şekilde biraz daha modern bir Afganistan durumundadır.
Okullarında
yakın tarih yerine çok eski tarihlerin okutulduğu ülkemizde hiçbir
şeyin üzerinden anlayarak, düşünerek geçemiyoruz. Buna en iyi örnek
ise 1990’larda toplumsal yaşamın her alanında bir kısırlık görülürken,
pop müzikteki (bunun sonucunda da pop yaşamdaki-hatta pop şiirdeki)
bir patlamanın yaşanmış olması. Herhangi bir kitap ilk baskısını
1000 adet yaparken, gazeteler
verdikleri ilgili ilgisiz şeylerle ancak ayakta ancak kalabilirken,
pop müzik şarkıcılarının kasetleri, CD’leri, ne kadar kalitesiz
olurlarsa olsunlar her yerde satar, dinlenir oldu. Hatta birçok
kitabevi kitap raflarını kaset raflarının arkalarına koydu. Bir
çelişkiler ülkesi olan Türkiye’de, aslında bu duruma pek kimse de
şaşmadı, üzerinde fazla kafa da yormadı. Ne yazık ki akademik çevreler
de her zamanki kısırlıklarıyla, belki artık kendilerinden bir şeyler
de beklenmediğini hissederek bu duruma kayıtsız kaldılar.
Bu verimsizlik ortamında neyse ki bir akademisyenin,
Anadolu Üniversitesinden N.Aysun Yüksel’in sabah tesadüfen televizyona
çıkıp akşam yıldız olabilen onlarca insanın dolu olduğu, gençlerinin
rüyalarında manken, futbolcu, şarkıcı olduklarını gördükleri ülkemizde,
bu konuların neden sonuç ilişkilerini dünyadaki örnek durumlar da
göz önünde bulundurularak yapılmış ender çalışmalarından birinin
basılmış olması beni sevindirdi. Çünkü her ne kadar paradoksal gibi
görünse de kaset satışları milyonları geçen Tarkan’ın bir bilimsel
çalışmaya konu olmasının Tarkan’ı dinleyen, konserlerine giden ve
sevenleri tarafından okunmayacağı, dolayısıyla bu çalışmanın kaset
satışlarının binde biri kadar satacağı da, okuyanların çoğunun da
Tarkan dinlemeyen insanlar olacağı da su götürmez bir gerçektir.
Çünkü insanlar daha az emek sarf ettiren şeylerle meşguller, maalesef
henüz kasetçi raflarından kitapçı raflarına henüz geçemiyorlar.
Zaten kitap da starları, süper starları ortaya çıkaran koşulları
ve onların kimler tarafından tüketildiğini ve sahiplenildiğini gayet
iyi anlatıyor. Elbette Tarkan’ın sevgililerinin anıları, Tarkan’ın
askerlik anıları ya da Amerika’daki Tarkan günleri konulu sansasyonel
kitaplar çıksaydı hem Tarkan hem hayranları hem de o kitapları basan
yayınevi daha mutlu olacaklardı.
Her ne kadar kitabın büyük bir bölümü ‘yıldız
olgusu’na ayrılmış, bu veriler ışığında Tarkan incelenmiş olsa da
(Tarkan adı yerine herhangi bir pop şarkıcısının adını koysanız
da, konu açıklıkla anlaşılır) ben sırada olan Zeki Müren’den sonra
İbrahim Tatlıses, Ajda Pekkan, Müslüm Gürses üzerine yapılacak çalışmaları
sabırsızlıkla bekleyeceğim. Bu çalışmaların arka planında çünkü
tüm ayrıntılarıyla Türkiye’nin yakın toplumsal tarihi, geçirdiği
ve bir türlü de kurtulamadığı sancılı süreçler yatmakta.