SAYI 101 / TEMMUZ-AĞUSTOS 2006

 

SANATTA ÜÇÜNCÜ YOL: LATİN AMERİKA


M. Kubilay Akman
mkakman@mail.com




Modern dünyada plastik sanatlar alanında, daha birçok alanda oldugu gibi, Amerika ve Avrupa iki önemli merkez olarak yapılandı. Antik Yunan'dan bugune Avrupa, kendi geleneklerini güncellikle buluşturan bir tarz izlerken; Amerika, mevcut tarihsel ve sosyal gerçekleri nedeniyle, kozmopolit bir zemin üzerinde yeniliklere kucak açtı. ABD, sahip oldugu medya ayrıcalıkları kanalıyla kendi gündemini global bir düzeye ulaştırdı ve plastik sanatlar alanında yerel tarihsel dinamikleriyle (kızılderili kültürleri) etkin bir bağ kuramadı. Bu iki yolun dışında, Latin Amerikan sanatı bize üçüncü bir alternatif sunuyor.


(Diego Rivera ve Frida Kahlo)

Edward Lucie-Smith'in de belirttigi gibi, Latin Amerikan Sanatı, Avrupa kültürünün yerli kültürleri ve Afrika'dan göç yoluyla gelen gelenekler ile kaynaştığı bir atmosferde var olmuştur. (1) İspanyol fatihlerin yerli kültürlerini büyük oranda tahrip etmiş olmasına rağmen, 20. yüzyıl Latin Amerikan sanatının, Avrupa resim ve heykel geleneginin modern keşiflerini Aztek, Maya ve İnka uygarlıklarından gelen ögelerle harmanladıgını görüyoruz. Bu konuda Arjantin ve çevresindeki güney ülkeleri istisnai bir tablo çiziyor. Bu ülkelerde güçlü bir yerli etkisi bulunmadıgı için sanat akımlarının daha Avrupai oldugu söylenebilir. Meksika, Guatemala ve Peru gibi ülkelerde ise, oluşturulan sentezde yerli uygarlıklarının belirleyiciligi aşikardır. Küba ve Brezilya gibi, siyah toplulukların oldugu ülkelerdeki plastik sanatlar dünyası üzerinde Afrika etkisi daha baskındır.


(Raquel Forner, Dram, 1942)


(Diego Rivera)


(Raquel Forner, Astronauta y testigos, televisados, 1971)

 

Latin Amerikan sanatı indigenismo (yerlicilik) ile Avrupa modernizminin kesiştigi bir eksende gelişmiştir. Modernizm, büyük oranda siyasi hareketler ve mücadelelerle bağlantılı olan sanatçılar için özgürleştirici bir üslup olarak önem taşımıştır. Bu bağlamda Meksika'daki Muralism (duvar resmi) geleneği önemlidir. Diego Rivera, Jose Clemente Orozco, David Alfaro Siqueiros, Juan O'Gorman, Jean Charlot ve Pablo O'Higgins gibi isimlerin temsil ettiği muralist harekette Avrupa modernizminin sundugu estetik olanakların yerli kültürlerine özgü üsluplar ve güncel politik temalarla buluştugu görülür. Hareketin temsilcileri, entellektüel hayatlarının bir dönemini Avrupa'da veya Kuzey Amerika'da geçirmiş ve birinci elden modern sanat kaynaklarıyla ilişkilenmişlerdir. Muralist sanatçıların kamu binalarının duvarlarına yaptıkları dev resimler halka mal olmuş ve ortak toplumsal mirasın bir ögesi haline gelmiştir.

Muralist hareketin yanında, tüm Latin Amerika başka özgün sanatçıların da yapıtlarını sunmaktadır: Meksika'dan Frida Kahlo, Hermenegildo Bustos, Antonio Ruiz, Remedios Varo, Leonora Carrington, Alberto Gironello, Nahum B. Zenil; Arjantinden Octavio Blasi, Raquel Forner, Antonio Berni; Küba'dan Amelia Pelaez, Wifredo Lam, Raul Martinez; Kolombiya'dan Antonio Caro, Fernando Botero daha birçok başka isimle birlikte yapıtlarıyla anılmaya değerdir. Latin Amerikan sanatçıları bir çeşitlilik ve çok-renklilik görünümü ardında, öz olarak modern olmak, yaşadıkları coğrafyayla barışık olmak ve güncel toplumsal meselelere duyarlı olmak gibi üç temel özellikte buluşmaktadırlar.


(Frida Kahlo, İki Frida)


(Nahum B. Zenil, ExVoto, 1987)


(Jose Clemente Orozco, Modern Dünyanın Tanrıları, 1932)

Latin Amerika'nın bugün Avrupa'yla kurdugu sanatsal ilişkinin büyük oranda tahakkümden arındıgı söylenebilir. Bu, interaktif bir süreçtir. Sanatçılar, kendi özgür iradeleriyle Avrupa'nın sundugu ileri ifade yöntemlerini alırken, yerel köklerinin sahip oldugu çoğul renkleri de korumuşlardır. Burada, globalleşme bir problemden ziyade, sanatsal üretim için bir olanak olarak gözükmektedir. Bu arada, Latin Amerika'daki ülkeler arasında da yogun bir karşılıklı sanatsal ve entellektüel diyalog oldugu söylenebilir. Bunda, kuşkusuz kıtanın genelinde büyük oranda İspanyolca konuşuluyor olmasının etkisi vardır. Ortak bir dilin varlığı sanatçılara yapıtlarını tartışma, anlatma ve anlama olanağı sunmaktadır.

Latin Amerikan sanatı, yorgun Avrupa ve büyük ölçüde tüketim kültürüne endekslenmiş Amerika karşısında «üçünçü bir yol» olarak durmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Latin Amerika'dan dünyanın geneline doğru sanatsal bir dinamizmin, coşkunun ve üretkenliğin yayılacagını söylemek sanırım büyük bir kehanet sayılmaz.

(1) Bkz. Edward Lucie-Smith, Latin American Art in the 20th Century, Thames and Hudson, London. 1993

 

 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
İzinsiz Gösteri'de yayımlanan yazılar ve görselller izin alınmadan ya da kaynak gösterilmeden kullanılamaz