SAYI 101 / TEMMUZ-AĞUSTOS 2006

 

KENT VE ROMAN, ŞEHİR VE ŞİİR



Bora Ercan
boraercan@yahoo.com

 

 


Yaşanan çağın ve coğrafyanın edebiyata ve sanata doğrudan yansıması kaçınılmazdır. Dünyanın belki de son 2000 yıldır en büyük ve en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’un ülkemizde gerek modern edebiyatın doğduğu yer olmasıyla gerekse yüzlerce yıllık kültürel birikiminin ve fiziksel güzelliğinin etkisiyle başta şiir olmak üzere edebiyatımızı derinden etkilediği de bir gerçektir. Yüklü bir şiir geleneği olan yazın tarihimizin temelleri üzerinde ‘dünyada hiçbir şehir için İstanbul’a olduğu kadar şiir yazılmamıştır’, dersek ortaya abartılı bir önerme koymamış oluruz.

İstanbul şehrinin 1950 sonlarından itibaren artan bir hızla kentleştiği yadsınamaz. Günlük yaşamda her gün karşılaştığımız sorunların kaynağını hep ‘çarpık kentleşme’ olarak adlandırılır. Oysa ki var olan bir yerleşkenin kentleşmesi başlı başına çarpık bir olaydır. Kentleşme, o yerleşkenin dokusunun, ruhunun bozulmasıdır. Kent sıfırdan, temelde iktisadi nedenlendirmeyle, kent olarak kurulan bir yapıdır. Bundan dolayı bir şehrin tinsel birikimiyle bir kentin tinsel birikimi birbiriyle karşılaştırılamaz.

Şehir Doğulu Kent ise Batılı bir olgudur. Dünya şehirlerinin, özellikle mimariye dikkat edildiğinde, daha çok Doğuyu çağrıştıran bir yapısı vardır. Şehirlerin üretim tüketim ilişkilerinin de ticarete dayanması Doğululuğun bir göstergesidir. Fakat kentler birbirini yineleyen planları ve yapılarıyla, ruh olarak Batıdır.

İstanbul özelinde düşünürsek 2000 yıllık geçmişi olan bir şehrin nasıl birkaç on yılda yıkıldığına tanık oluruz. Bu olgu ülkenin ekonomi politikalarının kaçınılmaz bir sonucudur. Burada, bu nedenleri ve sonuçları bütüncül olarak irdelemek değil amacım sadece sonuçlara edebiyat sosyolojisi açısından bakmaktır.

Sözel toplum olmanın gerekliliği olarak dilimizin şiir damarları sadece zengin değil aynı zamanda çok boyutludur. Tarihsel süreç içinde bu kadar farklı kanallardan bu kadar uzun süre akmış başka hangi dilin şiiri vardır? Bu şiir atmosferinin, günümüz şairlerini ideolojik temelli yaklaşımlarla değerlendirdiğimizde, hala daha birbirinden farklı kanallarda, kimi zaman suları birbirlerine dipten ya da üstten geçse de sürdüğünü söyleyebiliriz.

Batı dünyası kentleşmeyle yüzyıllar öncesinde tanıştı. Kentleşmenin başlaması neredeyse romanın da bir yazınsal tür olarak yaygınlaşmasını beraberinde getirdi. Burada vurgulanması gereken kentin göstergelerinin çok kesin ve doğrudan olduğudur. Kent insana, insanın doğasında olmayan bir çok şey dayatır. Bu yaptırımlar, belirli bir zaman algısıyla tekdüze, yaratıcılıktan uzak bir yaşamı getirir. Teknolojik aletlerin yoğun kullanımı; bireyin kendisine koyduğu sürekli çalışma ve üretme baskısı, bireye dışardan yapılmaz bitmez tükenmez yüklemeler ancak ve ancak imge yoğunluğu düşük kurmaca türü bir yazı tarzının varlığının nedenini oluşturur.

Şiir düzyazıya göre çok daha uçarıdır. Şiir baştan çıkarıcıdır. Çalışan insana çok da iyi gelmez şiir; aşık olabilir, işini aksatabilir bu insan ya da taşların arasından kendine yol bulup çıkmış bir bahar çiçeğinin karşısında derin düşüncelere dalarak toplantıya gecikebilir. Böylesi ortamlarda yaşayan insanların şiir yazmaları da beklenemez. Yazılanların da, rahat anlaşılması istenir okurlar tarafından. Hatta günümüz Türkiyesi’nde şiir kasetlerinin şiir kitaplarından sayısal ve çeşitlilik olarak fazla hazırlanması ve satılması da  bu anlaşılırlıkla ilintilidir. Kent insanının kafası hep doludur. Bu tip kasetler, cd’ler, her ne kadar kolay anlaşılır melodik şiirlerden seçilse de sözcükler ya da dizeler değildir ön planda olan, şiiri okuyan kişidir.

Bu  gibi nedenlerle az önce de vurguladığımız gibi kent yaşamına en uygun yazınsal tür roman ya da kurgudur. Öykü bile kent insanına ağır gelmektedir. Bütün bunlardan uzun uzun söz etmemin nedeni günümüzde bir İstanbul şehrinin varlığının olup olamayacağıdır. UNESCO Dünya kültür mirasından çıkarılmayı bekleyen tarihi yarımadayı saymazsak.

1950’lerden itibaren kentleşmeye başlanmasına rağmen bunun etkileri çok uzun yıllar sonra görülmeye başlandı. Yazının başında İstanbul için çok şiir yazıldığından söz etmiştim, merak ediyorum 2000’li yıllarda İstanbul üzerine kaç şiir yazılmıştır. Dillerde hala daha ‘sana tepeden baktım ey şehri İstanbul’ ya da ‘İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı’ vardır. Diyesim 2000’li yıllarda yukarıdaki şiirler kadar ünlü olmasa da biraz bilinen ya da yaygınlaşmış bir şiir var mıdır?

Türkiye’de İstanbul’un kentleşme süreciyle düzyazılaşma sürecinin eşzamanlı akışından söz edebiliriz. Yazarlar ve okurlar, hangisi hangisini önce tetikliyor bu düelloda bilemiyorum;
ama şiiri bıraktılar bir kenara. Bunun yanında, daha da kötüsü, şiirin olanaklarından her fırsatta yararlanarak onu bir kenar süsü durumuna ittiler. Gençler, çok değil bundan beş-on yıl öncesinde şair olma hayalleri kurarken bugün artık romancı olma hayalleri kurmaktalar. Son yıllarda basılan ilk romanların sayısal çokluğu bunun en iyi kanıtı değil mi?

İstanbul artık bir şehir değil, bir kent. Kent insanının zamanı çok değerlidir. Bununla birlikte enerjisi de. Yaratma yeteneği köreltilmiş olan insanlar okuduklarında kendilerinden bir parça bulmak istiyorlar. Okurların şiirden kendilerinden bir parça bulmaları çok zor. En azından duygulanımlar çok farklı. Türk şiirinin en üst noktada olduğu ikinci yeni döneminin şairleri, yalvaç şairler kuşağının temsilcisi Nazım Hikmet’i anlayabilmesi için genç insanların biraz olsun yakın Türkiye ve dünya tarihi üzerine düşünce sahibi olmaları gerekir ki bu da birçok nedenden ötürü neredeyse olanaksızdır. Çünkü başta zaman ve enerji yoktur.

Günümüz, insanın kendine yabancılaşarak diğer bireylerle kurduğu ilişkilerin sağlıksızlığının işlendiği, içinde kimi zaman hafif kimim ağır cinsellik olan-ama mutlaka olan, aşk ve ayrılık kurmacaları, başladı mı kolay kolay bitmeyen fantastik yapıtlar günümüz kent edebiyatına damgasını vurmuştur. Bu noktada işin sevindirici olan kısmı kurmaca eserlerin, az önce saydığımdan kat kat çeşitlilikte olmasıdır. Mekân ise çoğunlukla İstanbul’dur. Hangi ülkenin romanında bir şehir ya da kent, İstanbul kadar işlenmiştir, son beş yılda tabii.

 

 

 

 

 



>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
İzinsiz Gösteri'de yayımlanan yazılar ve görselller izin alınmadan ya da kaynak gösterilmeden kullanılamaz