En yalın anlamıyla rasyonalizm akılcılık demektir.
Türkçe’de ön ek olmadığından dolayı irrasyonalizmin karşılığını
son ek kullanarak akıldışılık olarak verebiliriz. Ancak bu sözcüğün
irrsayonalizm kavramını yeterince karşıladığı da söylenemez. 20.
yüzyılın en önemli filozoflarından Wittengstein “dilimizin sınırları
dünyamızın sınırlarıdır’ der, bu sözü bir toplumun dili için de
geçerli kılabiliriz. Dilerinde kar sözcüğünü onlarca farklı şekildeki
karşılıklarıyla kullanan kuzey kutbu halkları ve dillerinde kar
sözcüğü bulunmayan ekvator bölgesi halkları buna verilebilecek en
iyi örneklerdendir. Türkçemizde irrasyonalizm sözcüğünün yaygın
ve anlaşılır bir karşılığının olmaması da irrasyonalitenin tutarlılığı
olsa gerek.
Daha önce de İzinsiz Gösteri’de yayınlanan makalelerde
sayılarla toplumların arasındaki ilişkiler vurgulandı. Zaman zaman
mistik boyutlara ulaşsa da sayılarla genel olarak para işlerinde,
zaman ve mekan olgusunun ölçülmesinde, bir de yasa maddelerinde
içli dışlıyız en çok.
Bir dik üçgende hipotenüsün (dik açının karşısındaki
kenar) karesi diğer dik kenarların karelerinin toplamlarına eşittir.
Bu teorem Pisagor teoremi olarak bilinir. Pisagor kendisinden önce
de kullanılan bu teoremin kanıtını yaparak adını teoreme vermiştir.
Nurettin Çalışkan’ın İzinsiz Gösterinin 3. sayısında yayımlanan
‘Sayılarla Yaşamak’ başlıklı yazısında tamsayıların Pisagorcuların
inanışlarının temelini oluşturduğundan söz edilmişti. Ancak kendi
ispatladıkları teoremle Pisagorcular kendi kurdukları düşünce akımını
temelden sarsmışlardır. Çünkü teorem sonucunda ortaya irrasyonel
sayılar ortaya çıkmıştır. Kendi kanıtlarıyla kendi düşünce sistemlerini
ancak matematikçiler yok edebilir.
İrrasyonel sayılar günlük yaşamda rasyonel sayılar
gibi kullanılmazlar. Örneğin yasa maddeleri günlük yaşamda kullanılan
diğer sayılar gibi rasyonel sayıların bir alt kümesi olan pozitif
tamsayılardan oluşmakta;
426
Türk Ceza Kanununun halkın ar ve haya duygularını
inciten yayın ve yayımlarla ilgili düzenlemeyi yapan maddesinin
adıdır 426. Bu madde dayanak gösterilerek zaman zaman yazınsal ve
felsefesi değeri olan kitaplar toplatılmakta. En son Irvine Welsh’in
Olağanüstü Üç Kimyasal Romans ve Porno adlı kitapları başta olmak
üzere toplam altı kitap toplatıldı. Yasak kitaplarla ilgili daha
ayrıntılı bir çalışma yaptığımız için hepsinin isimlerini burada
vermeyeyim. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var:
Az önce yasak kitap yazdım ve birçoğunuza garip gelmedi bu söylem,
ancak yanlış bir kullanımdır bu kulanım çünkü kitap yasaklanmıyor,
dağıtımı ve üretimi yasaklanıyor. Böylesi kitaplardan birer kopya
bulundurmak yasaya göre suç değil. Ancak insanların kafalarının
içlerine yıllar yılı sokulan korkular sonucu ders kitapları dışındaki
kitaplara toplumun büyük bir kısmında şüpheyle yaklaşıldığı bir
gerçek. (Bu konuda kısaca da olsa bazı anımsatmalar yapalım. Malunuz
özelikle bir dönem evler polisler tarafından basılır, en büyük suç
unsuru olan kitaplar aranırdı. Bu aramalarda yaşananlar biraz da
karikatürleştirilerek anlatılır. İşte bunların bazıları: Polisler
tarafından Karl Marks’ın Kral Marks, Nikos Kazancakis’in Nikos Kazanacağız,
Meydan Larousse’un sonundaki Rus vurgusuyla, Viladimir İlyiç Lenin
(VI. Lenin) Altıncı Lenin olarak okunması, bir matematik kitabı
olan General Calculus’ün, komünist bir general olarak algılanmasıdır.)
Bununla birlikte internet çağında hangi gerekçeyle
olursa olsun kitap toplatmanın mantığı sorgulanmalı. Çünkü bütün
bu metinler, örneğin, www.yasakkitap.net ya da www.devletinsevmedigikitaplar.com
adında bir site açılarak yayımlanabilir ve yasakçılar da hiçbir
şey yapamazlar.
Kitap korkusu/yasaklaması konusunda daha çok şey
söylenebilir. Örneğin ‘forbidden zone-no photography’ bölgesine
TC kimliği taşıyan bir erkek olarak saçlarınız kazınıp da girdiğinizde
elinizdeki bütün kitaplar toplanır, üzerlerine ‘görülmüştür’ damgası
vurulur. Ayrıca dışardan mektup atmak da yasaktır. Bütün mektuplar
okunur, damgalanır. Hafta sonu izinlerinde askerler internet kahvesine
gidip mail atarlar artık, lakin, gelin görün ki maillerde görülmüştür
damgası yok! Hani zaten ülkedeki posta sisteminin de çöktüğü, mektupla
kimsenin uğraşmak istemeyeceği başka bir konudur.
Toparlarsak, ülkemizde kitabevinin bulunmadığı
yüzlerce yerleşim yeri var. Fakat bir irrasyonallik örneği olarak,
her ne kadar telefon hatları yeterli olmasa da, internetin bulunmadığı
yer yok. Ve halkın interneti çoğunlukla ne amaçlı kullandığı biliniyor
(buyrun size düşünmeniz için bir konu hem de ülkemizde internetin
10. yılı münasebetiyle düzenlenen internet haftası tüm yurtta, KKTC’de
ve dış temsilciliklerimizde törenlerle kutlanırken, ancak bilgisayar
ve internet kültürü konusunda yeterince çalışmalar yapılmazken........).
Sonuçta, ar ve hayasına düşkün olan halkı 426 koruyor. Dili, kültürü
ve düşünceyi zenginleştirmek için uğraşan yazarlar ve yayıncılar
devlet tarafından cezalandırılıyor.
1402
Bir sayı olarak ne kadar da masum duruyor değil
mi 1402. Bugün ÖSS sınavlarına hazırlanan öğrenciler için pek de
fazla bir şey ifade etmeyebilir bu sayı: Önü sonu bir çift sayı!
Ancak bir yandan insanların yaşamlarını bir yandan da bir ülkenin
binlerce gencinin eğitimini bire bir etkilemiş bir yasa maddesidir.
Bir yasa maddesinin de ötesinde 12 Eylül anlayışının bir özetidir
de.
Bir ülkenin almış olduğu siyasi ve ekonomik kararlarıyla
insanlarının düşünsel ve fiziksel gücünü nasıl organize ettiği,
nasıl değerlendirdiği o ülkenin gelişmişlik ölçütüdür denebilir
mi? Diyesim Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir kara lekesi olan 1980
darbesinden sonra ilk hedef düşünce ve bilimin var olduğu yerlerin
olduğu. Değil mi ki bugün de TÜBİTAK başta olmak üzere YÖK, MEB
gibi kurumlar ülkenin gündeminde hiç düşmez. İşte bu anlayışın zaten
var olan kökenleri Kenanizm ile hayat buldu. Yayıncılar, gazeteciler,
yazarlar, okurlar, kısacası düşünen insanlar öyle ya da böyle askerlerin
hedefiydi. Ancak askerlerin silahları sadece top tüfek değildi bu
kez, yasalar ellerinin altındaydı. Atom bombasının etkisi bir kaç
kuşak sürerdi, pekiyi yasalar ve eğitimle ülkeyi, özellikle gençleri
ve çocukları istendik yönde değiştirmenin etkisi ne kadar sürerdi?
Hem değil mi ki askerler her şeyi en iyi bilirlerdi. Bakın emekli
subaylar hala daha her yerde, en olmadı milli güvenlik derslerinde,
liselerde.
İnsan kolay yetişmez. Binlerce saat okursunuz da
o bilgilerden yeni bir bilgiye ulaşmak ömür alır, hele hele onları
karşınızdakine aktarmak başka bir meseledir. Bu yasayla ülkemizin
en iyi yetişmiş üniversite öğretim üyeleri üniversiteden uzaklaştırıldı.
Onların yerlerine boş kalan kadrolara ise şişirme profesörler atandı.
Ordinaryüs Profesör Hıfzı Veldet Velidedeoğlu bu şişirme ‘prof’
politikasını protesto için ünvanını kullanmazdı.
2911
‘Aşk örgütlenmektir, bir düşünün abiler’ der şair.
Devlet ise ‘ne yaparsan yap ama gösterme’ anlayışındadır. Bu anlayış
ne yazık ki toplumun büyük bir bölümünde de geçerlidir. Kimse görmeden
yanlış bir şey yapmanın sakıncalı olmadığına inanma eğilimdedir
yığınlar. Kendilerini fiziksel ve ruhsal olarak temiz sanır ya bu
ülkede insanlar, gülerim: sokakları, denizleri, havayı kısacası
doğayı küçüklü büyüklü kirletmek, korna çalmak ve sayılsa uzayacak
olan bunların yanında ensestten pedofiliye zoofiliye uzayan fili’ler
listesinde de en başa güreşirler oysaki.
Yapmayacaksın işte, beş kişiden fazla bir araya
gelmeyeceksin, elin boş olacak, kuşlamayacaksın, pullamayacaksın,
bağırmayacaksın: 10 emir gibi bir şey yani, kısacası yak sigaranı
üfle, en olmadı maça git orada bağır, ya da al korsan CD’ciden bir
porno tak VCD’ye izle, çıkma sokaklara hele hele 16 Martlarda, 15-16
Haziranlarda, 1 Mayıslarda. Savaş olsun yanı başında, sen evinde
otur, Mezopotamya’nın, Babil’in talanını izle, karın sana çay yapar,
ayağına getirir. CNN de boş durmaz sana savaşı ayağına getirir merak
edersen, ama sen gene de neme lazım pop starı izle.
Vatandaşını vatandaşı gibi görmeyen, kulu gibi
gören bir devlet anlayışı 2911 ve türevleri yasalarla, ibreti alem
olsun diye sokaktan geçenleri bile döverek, bu ülke insanlarını
sus pus televizyon karşısında ortanın altı zeka düzeyli TV dizilerine
mahkum etti. Şimdi artık ‘çocukların içlerinde kendilerinden daha
büyük çocuklar yoksa’ bundandır.
657
Devlet memurluğu yasasıdır bu yasa. Boş zamanlarda
okunabilir, anlaşılan yerlerinde gülünebilir, ağlanabilir: İş garantisi
tartışılmaz. Devlete kapağı attın mı, gerisi gelir. Onun için fazla
sorgulamamalı değil mi? A tabii artık kolay kolay da memur olunmuyor,
sınavlara girmek gerek. Bir devletin bu kadar çok memmurun olması
da nedir?
Bunun yanında ayrıcalıklı vatandaş olunarak yeşil
pasaport almaya da hak kazanılabilir bilmem kaçıncı derecenin kaçıncısı
olarak. Eh ama o kadar uğraşana kadar ele silah alıp cinayet işlense
kırmızı pasaport alınıyor. Sahi Abdulah Çatlı 657’den emekli olabilir
miydi?