Yaşamın düz bir doğru şeklinde daha iyiye doğru
ilerlediğini düşünmek ironiktir. Bizler dünyayı parçalara bölüp
burası benim, öte taraf senin dedik,ülkeyi bir baştan bir başa dolanan
anıtsal otoyollar inşa ettik. Nasıl oldu da keşfettik ki dünya yuvarlaktır!
Yıldızlara yolculuklar yaparak bütün uzayın içinde masmavi bir nokta
gibi olan dünyamızı gördük. Uzayın kendisi de çemberseldi ancak
bizim doğrusal mantığımızla bilim ve teknolojinin büyü gücünü de
bitirdik. Oysa çözüm eski insanlar gibi çembersel düşünmektir.
Daire birliği temsil eder. Hem değil mi ki dünyada
yaşıyoruz bir ülkenin tahrip ettiği ormanlar diğerine zarar verir.
Hava herkesin soluduğu havadır. Ayrılığımızın yanılsamasıyla doğa
daha fazla yaşamamıza izin vermeyecektir. Çevre krizleri bizi bireysel
olarak kendimizi yeniden sorgulamamıza itiyor. Birbirimize bağlılığımızın
nedenini bilmeliyiz. Tek bir insanlık ailesi haline gelirsek eğer
bu tek bir Toprak Ananın tanınması olur.
Daire kapsar, doğru böler. Yerli Amerikan geleneğinde
Yaşam Döngüsünün dört köşesine dört insan ırkını temsilen kırmızı,
siyah, sarı ve yeşil renkler konur. Onları bir insanlık kabilesiyle
birleştirmekle, ayrı durarak çektiğimiz acıların üstesinden geleceğiz.
Bu her şeyi renksiz tek bir kültürde birleştirerek değil de çarkın
farklı dişlilerinin aynı değerle çemberin merkezine eş uzaklıkta
olması gibi, olacaktır.
Daire dengenin sembolüdür. Bilgelik ise denge
bilgisidir. Problemlerimizin nedeni belki de teknolojik bilgilerimizin
çokluğundan değil, bu bilgileri yaşamın bütünüyle dengede kullanamamamızdan
kaynaklanmakta. Kendimizi ve çevremizdeki insanları incelersek en
büyük niteliklerin dengede olunduğunda ortaya çıktığını, denge dışı
olunduğunda ise nasıl da problemler olduğunu göreceksiniz. Örneğin
bir lider baskın ve saldırgan olabilir, dikkatli bir konuşmacı iyi
bir işletmeci olabilir. Modern kültürümüzün çok çeşitli halleri
ve gücü var, ama denge dışı olunması problemlerin asıl kaynağını
oluşturmakta.
Daha da önemlisi çemberin bir merkezi vardır.
Çarkın dingil çevresinde dönmesi gibi eğer modern kültürümüz Yaşamın
Yüce Kutsal Gizini varlığının merkezine alabilirse, belki de teknolojik
güç bir çok orun yaratmak yerine, denge içine girebilir. Bir çok
Yerli kehanetinde olduğu gibi Yeni Altın Çağın başlangıcı olarak,
o da büyü haline gelip Yüce Yaratıcıya eş olabilir.
Kaplumbağa Adası (Amerika Kıtası) insanları zamanın
çembersel olduğunu söylediler. Elbette kayıp bilgeliği bulmak için
geriye gitmek, ya da daha iyi bir gelecek bulmak için kendimizi
ileriye itmek durumunda değiliz. Eğer şimdi basitçe denge ve uyumun
ruhsal merkezini bulabilirsek, uzak geçmişte saklı olmayan, yakın
geleceğe de seslenen ‘Eski Yolları’ keşfedebiliriz.
Kültürümüzün ruhsal merkezini nasıl bulacağız?
Sadece kendimize odaklanarak mı? Yerli öğretisinde bir birey bile
denge dışıysa herkes denge dışı olur. Uyumlu olduklarında herkesin
bu uyuma uyması gibi. Görünmez dünya niyetlerimiz ve isteklerimiz
dünyasıdır. Düşüncelerimizin ve hareketlerimizin her biri görünmez
dünyadan gelir ve görünene yollanır, bu bir havuza atılan taşa benzetilebilir.
Kendimizi ruha merkezlersek arkamızda bıraktığımız dalgacıklar iyileşmenin
çemberleri olarak genişler.
HALKA TEKRAR BİRLEŞECEK
Kara Geyik genç bir insan olarak Yaralı Diz (Wounded
Knee) katliamında bulundu. İnsanların kan içindeki yaralı vücutlarına
bakarken anladı ki Kutsal Halka kırılmıştı. Kutsal Ateş sönmüştü.
Onun yaşlı bir adam olarak yıllar sonra biyografisini yazan John
G.Neihardt’ı Harvey tepesine götürdü. Orası hayatını şekillendiren
büyük görünün alındığı yerdi. Görüsünü gerçekleştiremediği için
utanç duyuyordu. Tepeye vardıklarında oğlu Ben’e dönerek sessizce
şöyle dedi:
Bugün bir şeyler olmalı, keşke biraz gücüm kalsaydı,
Batının Fırtına varlığı ona seslendiğimde beni duyardı. Bugün küçük
bir yağmur olmalı.
O gün hava açık ve bulutsuzdu. Mevsim ise yağışsız
mevsimdi. Kara Geyik dört yönü kutsayarak Yüce Ruha patetik sesiyle
“Hey-a-a-Hey! Hey-a-a-Hey!” diye seslendi. O anda küçük bir bulut
başının üzerinde gizemli bir şekilde dönmeye başladı. Işıksız gökgürültüleri
vardı, yağmur yağmaya başlarken yaşlı adam ağlıyordu. Neihardt şaşırdı,
yaşlı adamın gözyaşlarına katıldı, kuru toprağa dizlari üstüne çöktü,
o toprak Kara Geyik ve insanlarından zorla alınmış olan onların
sevgili yurtlarıydı.
Unutulan ama asla kaybolmayacak olan bilgelik için bir yağmur Kutsal
Ağacın filizler vermesi için yetti. O güne kadar gerçekleştiremediği
görüsünü Kara Geyik belki de o gün farkında olmaksızın gerçekleştirmişti.
Yüce Ruhu ve Kaplumbağa Adasının bilge ve çok çekmiş insanlarını
hiçbir zaman unutmayacağız.
Wallace Black Elk (Kara Geyik) Çağdaş Lakota wicasa
wakanıdır. Büyük Kara Geyiğin çubuk taşıyıcısı olan devamıdır. Onun
sözleriyle bu çemberi tamamlayacağım:
Arılık gelecek
ve büyükanne bizi ellerine alacak
ve göz yaşlarımızı silecek
ve büyükbaba bizimle yürüyecek.
O bu kuşakta olacak
siz insanlar
onu gerçekleştireceksiniz
halka
tekrar bütünleşecek.
-MİTAKUYE OYASİN-
Waa’Naa’Nee’Che & Timothy Freke (Türkçesi:
Bora Ercan), Kızılderili Bilgeliği, Meta Yayınları, İstanbul, 2002
adlı kitaptan alındı.