SAYI 7 / 01 MAYIS 2004

 
YAŞAM DÖNGÜSÜ  

Waa’Naa’Nee’Che



Yaşamın düz bir doğru şeklinde daha iyiye doğru ilerlediğini düşünmek ironiktir. Bizler dünyayı parçalara bölüp burası benim, öte taraf senin dedik,ülkeyi bir baştan bir başa dolanan anıtsal otoyollar inşa ettik. Nasıl oldu da keşfettik ki dünya yuvarlaktır! Yıldızlara yolculuklar yaparak bütün uzayın içinde masmavi bir nokta gibi olan dünyamızı gördük. Uzayın kendisi de çemberseldi ancak bizim doğrusal mantığımızla bilim ve teknolojinin büyü gücünü de bitirdik. Oysa çözüm eski insanlar gibi çembersel düşünmektir.

Daire birliği temsil eder. Hem değil mi ki dünyada yaşıyoruz bir ülkenin tahrip ettiği ormanlar diğerine zarar verir. Hava herkesin soluduğu havadır. Ayrılığımızın yanılsamasıyla doğa daha fazla yaşamamıza izin vermeyecektir. Çevre krizleri bizi bireysel olarak kendimizi yeniden sorgulamamıza itiyor. Birbirimize bağlılığımızın nedenini bilmeliyiz. Tek bir insanlık ailesi haline gelirsek eğer bu tek bir Toprak Ananın tanınması olur.

Daire kapsar, doğru böler. Yerli Amerikan geleneğinde Yaşam Döngüsünün dört köşesine dört insan ırkını temsilen kırmızı, siyah, sarı ve yeşil renkler konur. Onları bir insanlık kabilesiyle birleştirmekle, ayrı durarak çektiğimiz acıların üstesinden geleceğiz. Bu her şeyi renksiz tek bir kültürde birleştirerek değil de çarkın farklı dişlilerinin aynı değerle çemberin merkezine eş uzaklıkta olması gibi, olacaktır.

Daire dengenin sembolüdür. Bilgelik ise denge bilgisidir. Problemlerimizin nedeni belki de teknolojik bilgilerimizin çokluğundan değil, bu bilgileri yaşamın bütünüyle dengede kullanamamamızdan kaynaklanmakta. Kendimizi ve çevremizdeki insanları incelersek en büyük niteliklerin dengede olunduğunda ortaya çıktığını, denge dışı olunduğunda ise nasıl da problemler olduğunu göreceksiniz. Örneğin bir lider baskın ve saldırgan olabilir, dikkatli bir konuşmacı iyi bir işletmeci olabilir. Modern kültürümüzün çok çeşitli halleri ve gücü var, ama denge dışı olunması problemlerin asıl kaynağını oluşturmakta.

Daha da önemlisi çemberin bir merkezi vardır. Çarkın dingil çevresinde dönmesi gibi eğer modern kültürümüz Yaşamın Yüce Kutsal Gizini varlığının merkezine alabilirse, belki de teknolojik güç bir çok orun yaratmak yerine, denge içine girebilir. Bir çok Yerli kehanetinde olduğu gibi Yeni Altın Çağın başlangıcı olarak, o da büyü haline gelip Yüce Yaratıcıya eş olabilir.

Kaplumbağa Adası (Amerika Kıtası) insanları zamanın çembersel olduğunu söylediler. Elbette kayıp bilgeliği bulmak için geriye gitmek, ya da daha iyi bir gelecek bulmak için kendimizi ileriye itmek durumunda değiliz. Eğer şimdi basitçe denge ve uyumun ruhsal merkezini bulabilirsek, uzak geçmişte saklı olmayan, yakın geleceğe de seslenen ‘Eski Yolları’ keşfedebiliriz.

Kültürümüzün ruhsal merkezini nasıl bulacağız? Sadece kendimize odaklanarak mı? Yerli öğretisinde bir birey bile denge dışıysa herkes denge dışı olur. Uyumlu olduklarında herkesin bu uyuma uyması gibi. Görünmez dünya niyetlerimiz ve isteklerimiz dünyasıdır. Düşüncelerimizin ve hareketlerimizin her biri görünmez dünyadan gelir ve görünene yollanır, bu bir havuza atılan taşa benzetilebilir. Kendimizi ruha merkezlersek arkamızda bıraktığımız dalgacıklar iyileşmenin çemberleri olarak genişler.

HALKA TEKRAR BİRLEŞECEK

Kara Geyik genç bir insan olarak Yaralı Diz (Wounded Knee) katliamında bulundu. İnsanların kan içindeki yaralı vücutlarına bakarken anladı ki Kutsal Halka kırılmıştı. Kutsal Ateş sönmüştü. Onun yaşlı bir adam olarak yıllar sonra biyografisini yazan John G.Neihardt’ı Harvey tepesine götürdü. Orası hayatını şekillendiren büyük görünün alındığı yerdi. Görüsünü gerçekleştiremediği için utanç duyuyordu. Tepeye vardıklarında oğlu Ben’e dönerek sessizce şöyle dedi:

Bugün bir şeyler olmalı, keşke biraz gücüm kalsaydı, Batının Fırtına varlığı ona seslendiğimde beni duyardı. Bugün küçük bir yağmur olmalı.

O gün hava açık ve bulutsuzdu. Mevsim ise yağışsız mevsimdi. Kara Geyik dört yönü kutsayarak Yüce Ruha patetik sesiyle “Hey-a-a-Hey! Hey-a-a-Hey!” diye seslendi. O anda küçük bir bulut başının üzerinde gizemli bir şekilde dönmeye başladı. Işıksız gökgürültüleri vardı, yağmur yağmaya başlarken yaşlı adam ağlıyordu. Neihardt şaşırdı, yaşlı adamın gözyaşlarına katıldı, kuru toprağa dizlari üstüne çöktü, o toprak Kara Geyik ve insanlarından zorla alınmış olan onların sevgili yurtlarıydı.

Unutulan ama asla kaybolmayacak olan bilgelik için bir yağmur Kutsal Ağacın filizler vermesi için yetti. O güne kadar gerçekleştiremediği görüsünü Kara Geyik belki de o gün farkında olmaksızın gerçekleştirmişti. Yüce Ruhu ve Kaplumbağa Adasının bilge ve çok çekmiş insanlarını hiçbir zaman unutmayacağız.

Wallace Black Elk (Kara Geyik) Çağdaş Lakota wicasa wakanıdır. Büyük Kara Geyiğin çubuk taşıyıcısı olan devamıdır. Onun sözleriyle bu çemberi tamamlayacağım:


Arılık gelecek
ve büyükanne bizi ellerine alacak
ve göz yaşlarımızı silecek
ve büyükbaba bizimle yürüyecek.
O bu kuşakta olacak
siz insanlar
onu gerçekleştireceksiniz
halka
tekrar bütünleşecek.
-MİTAKUYE OYASİN-

Waa’Naa’Nee’Che & Timothy Freke (Türkçesi: Bora Ercan), Kızılderili Bilgeliği, Meta Yayınları, İstanbul, 2002 adlı kitaptan alındı.