Her şeyi satın alabilme özelliğine sahip oluşuyla, tüm nesneleri
kendine maledebilme özelliğine sahip oluşuyla, para, yüksek dereceden
sahip olmanın nesnesidir. Paranın özelliğindeki evrensellik, paranın
varlığının sonsuz gücüdür. Onun için insana sonsuz güçlü görünür...
Para, insanın ihtiyaçları ile bir nesne arasındaki, insanın yaşamı
ile geçim aracı arasındaki dolayımdır. Ama benim yaşamımı bana dolayımlaştıran
şey, başkalarının varoluşunu da bana dolayımlaştırır. Benim için
öteki kişidir o.
"Hey kör şeytan! Ellerin de ayakların
da
Kafanın da, kıçının da senin oldukları açık;
Ama sevine sevine zevkine vardığın tüm bu şeyler
Bu yüzden daha mı az benim?
Eğer altı damızlık atın parasını verirsem,
Onların güçleri benim güçlerim olmaz mı?
Hızla gidenim ve zengin bir beyim ben,
Sanki yirmidört ayağım varmış gibi." (Goethe, Faust, 1. Bölüm)
Atinalı Timon'da Shakespeare:
"Ne o? Altın mı?
Sapsarı, pırıl pırıl, değerli altın mı? Hayır, tanrılar,
Açgözlü alığın biri değilim ben. Kökler, ey duru gözyüzü!
Karayı ak; çirkini güzel; haksızı haklı; alçağı soylu;
Yaşlıyı genç; korkağı yiğit yapmaya yeter bunun bu kadarı.
Ah, tanrılar neden bu? Neden bu, ey tanrılar!
Rahiplerinize, uşaklarınıza yüz çevirtir bu sizden,
Başının altındaki yastığı çeker dipdiri bir insanın;
Bu sarı köle, dinler kurar, sonra yıkar;
İleçliyi kutsar; cüzzamlıyı taptırır; hırsızı alıp
Üne, özgüye boğar, yanyana oturtur ulu kişilerle;
Budur işte yeniden evlendiren kırk yıllık dulu;
Kapanmaz yarasıyla en umutsuz hastayı
Merhemler, kokularla bir Nisan gününe çeviren de bu.
Git, körolası maden parçası, insanlığın orta malı, sen,
Ulusları birbirine düşüren."
Ve daha ilerde:
"Sen ey sevimli kral katili ve ayıran
Piçinden babayı! Sen kirlettin parlaklığınla
Hymen'in tertemiz yatağını! Sen cesur Mars!
Sen her dem taze, sevilen, zarif zampara,
Yanağının pembeliğiyle eritirsin sen
Dia'ın kucağındaki kutsal karı!
İmkansızlıkları birbirine yaklaştırıp,
Öpüştüren onları! Her dilde konuşup,
Her anlamda laf eden, sen göze görünür tanrı!
Sen, yürek yaralayan, düşün,
Kölen insan başkaldırıyor; kullan gücünü,
Birbirine düşür onları, öyle ki hayvanlar
Yeryüzünde imparatorluk kursun!"
Shakespeare, paranın gerçek niteliğini dört dörtlük bir biçimde
anlatıyor. Shakespeare'i anlamak için, önce Goethe'nin parçasını
açıklamakla işe başlayalım. Para dolayısıyla bana gelen şey, benim
para ödeyebileceğim (yani, paranın satın alabileceği) şey, paranın
sahibi olan, ben kendimim. Paranın gücü ne kadar büyükse, benim
gücüm de o kadar büyüktür. Paranın özelikleri ve özündeki güçleridir.
Ne olduğum ve neye gücümün yettiği demek ki hiç de benim bireyselliğimce
belirlenmemektedir. Ben çirkinim ama kendime dünyanın en güzel kadınını
satın alabilirim. O halde çirkin değilim ben, çünkü çirkinliğin
etkisi (itici gücü) paraca sıfıra indirilmiştir. Bireysel özelliklerim
bakımından, ben kötürümüm, ama para bana kırk tane ayak sağlar.
O halde kötürüm değilim. Ben kötü, namussuz, vicdansız, aptalın
biriyim; ama para saygındır, öyleyse sahibi de. Para, en yüksek
iyiliktir, o halde sahibi de iyidir. Para, ayrıca, beni namussuz
olma derdinden kurtarır; o yüzden namuslu da sayılırım. Ben beyinsizim,
ama herşeyin gerçek beyni paradır, nasıl olur da sahibi beyinsiz
olabilir? Üstelik, kendine kafalı insanlar da bulabilir; kafalı
insanlar üzerinde gücü olan biri kafalı insanlardan daha kafalı
değil midir? Para sayesinde, insanın canı çektiği herşeyi yapabilen
ben, her türlü insan yeteneğine sahip biri değil miyim? Benim param
o halde benim bütün yeteneksizliklerimi kendi karşıtına dönüştürmüyor
mu?
Eğer para, beni insani yaşama bağlayan, toplumu bana bağlayan, doğa
ve insanla benim aramdaki bağsa, değil midir ki, bütün bağların
bağı paradır? Bütün bağları bağlayıp çözen o değil midir? Evrensel
bölünmenin aracı para değil midir o halde? Birleştirmenin gerçek
aracı (toplumun kimyasal gücü) olduğu kadar, bölünmenin de asıl
aracı odur o zaman.
Shakespeare, paranın başlıca iki özelliğini vurguluyor:
1- Görünür tanrısallık, tüm insani ve doğal niteliklerin kendi karşıtlarına
dönüşümü, şeylerin karışıklık ve evrensel bozulmasıdır o; olanaksızlıkları
bağdaştırır.
2- Evrensel kibar orospu, insanların ve halkların pezevengidir.
Paranın tüm insani ve doğal nitelikleri bozup karıştırması, olanaksızlıkları
bağdaştırması (tanrısal gücü) onun, insanların yabancılaşmış, yabancılaştıran
ve yabancılaşan türsel mahiyeti olarak özünde içerilmişlerdir. İnsanlığın
yabancılaşmış yeteneğidir o. İnsan olarak yapamadığım şeyi, demek
ki benim tüm özsel birey yeteneklerimin yapamadıkları şeyi, para
aracıyla yapabilirim. Demek ki para bu özsel güçlerden herbirini,
aslında olmadığı bir şey durumuna getirir: yani onu kendi karşıtı
yapar.
Eğer canım bir şeyi yemek istiyor, ya da yaya yürümük için yeterince
güçlü olmadığımdan arabaya binmek istiyorsam, para bana yiyeceği
de, arabayı da sağlar, yani benim isteklerimi tasarımlar olmaktan
çıkarır, onları düşünülmüş, betimlenmiş, istenmiş halinden alır,
duyusal, gerçek hale sokar; gerçek varlık durumuna getirir. Bu dolayımlaştırmayı
gerçekleştiren para, gerçek yaratıcı güçtür. Talep, hiç kuşkusuz,
parası olmayan biri için de söz konusudur, ama bu talep, benim üzerimde,
bir üçüncü kişi üzerinde, başkaları üzerinde hiçbir etkisi olmayan,
hiçbir varlık kazanmayan, ve öyleyse, benim için gerçekdışı ve nesnesiz
olan, hayal gücüne ilişkin bir şeydir sadece. Paraya dayanan etkili
talep ile benim ihtiyacıma, benim tutkuma, isteğime vs.'ye dayanan
etkisiz talep arasındaki fark, varlık ile düşünme arasındaki, benim
için varolan düşünce ile gerçek bir nesne halinde benim dışımda
varolan düşünce arasında- ki farktır.
Eğer gezecek param yoksa, gezmeye de ihtiyacım yoktur; yani, gerçek
bir gezme ihtiyacım, gerçekleşebilecek bir gezme ihtiyacım da yoktur.
Okuyup öğrenmeye yatkınım, ama okuyup öğrenmek için param yok, o
zaman, okuyup öğrenmeye de yatkınlığım yok demektir; yani, gerçek,
hakiki bir yatkınlığım yoktur. Buna karşılık, gerçekten okuyup öğrenmeye
yatkınlığım yok, ama bu iş için iradem ve param varsa, o zaman bu
işe gerçek bir yatkınlığım da var demektir. (İnsan olarak insandan
ya da toplum olarak insan toplumundan kaynaklanmayan) dışsal, evrensel
bir dolayım ve yeti olarak, hayali gerçekliğe, gerçekliği de boş
bir hayale çeviren para, insanın ve doğanın kendi özündeki gerçek
güçleri, salt soyut kavramlara önüştürerek, onları kusursuz şeyler
ve insana acı veren kuruntular haline getirdiği gibi, gerçek kusurlu
şeyler ile kuruntuları da, yani bireyin sadece hayal gücünde varolan,
kendini gerçekten gösteremeyen, özsel güçleri de gerçek özsel güçler
ve yetiler haline getirir. Demek ki, bir başına bu ayırdedici özelliğe
bile bakarak söylemek gerekirse, bireysellikleri kendi karşıtlarına
dönüştüren ve onlara kendi nitelikleri ile çelişen nitelikler veren,
bireyselliklerin genel olarak çözülüşü olan şeydir para. O halde,
para, kendi bir benliği olduğu düşünülen bireyin ve toplumsal bağların,
vs, karşısına, bu bozucu güç olarak çıkar. Sadakati sadakatsizliğe,
sevgiyi nefrete, nefreti sevgiye, erdemi kötülüğe, kötülüğü erdeme,
köleyi efendiye, efendiyi köleye, aptallığı akla, aklı da aptallığa
çevirir. Varolan ve etkin değer avramı olarak para, her şeyi değiştirip
bozduğuna göre, her şeyin genel olarak değişip bozuluşu (dünyanın
tersine dönüşü) tüm doğal ve insani niteliklerin değişik bozuluşudur.
Yiğitliği satın alabilen biri, korkak da olsa yiğittir. Para, kendi
başına her hangi bir nitelikle, her hangi bir şeyle ya da insanın
özüne ilişkin belli bir güçle değil, ama insanın ve doğanın bütün
nesnel dünyasıyla değiştirildiğine göre, kendi sahibi açısından,
bir niteliğin bir başka nitelikle ve nesneyle, aralarında çelişki
bile olsa, değişilebilmesini sağlar; olanaksızlıkların bağdaşmasıdır
o. Çelişkileri kucaklaştırır. İnsanın insan olduğunu ve dünyayla
ilişkisinin de insani bir ilişki olduğunu düşünelim: O zaman, sevgiyi
ancak sevgiyle, güveni ancak güvenle, vs. değişebilir insan. Sanattan
zevk almak istiyorsan eğer, sanat kültürüne sahip olman gerekir;
öbür insanlar üzerinde etkili olmak istiyorsan eğer, onları harekete
geçiren ve cesaretlendiren biri olman gerekir. İnsanla ve doğayla
ilişkilerinin her biri, senin iradenin, senin gerçek bireysel yaşamının
nesnesine uyan şeyin kendi bir ifadesi olmalıdır. Karşılığında bir
sevgi uyandırmadan seviyorsanız, yani senin sevmen sevme olarak
karşılıklı bir sevgi doğurmuyorsa; seven bir kişi olarak sen kendi
bir canlı ifadenle kendini sevilen bir kişi durumuna getiremiyorsan,
o zaman senin sevgin güçsüzdür, bir talihsizliktir!
*Manuscrits de 1844 - Économie
Politique et Philosophie (Éditions Sociales, Paris 1962)
[Türkçe baskı, 1844 Elyazmaları, Ekonomi Politik ve Felsefe,
s: 89-268, Sol Yayınları, Temmuz 1976, Çev.Kenan Somer]