SAYI 3 / 18 MART 2004

 
OLİMPİĞİM, ÖYLEYSE VARIM!

Gürkan Haydar Kılıçarslan



Kişisel olarak “İstanbul Olimpiyatı” tamlamasına ve bu tamlamanın kastettiği olgulara karşıyım. Aslında ne olimpiyat fikrine ne de İstanbul’da bir olimpiyat fikrine elbette karşı değilim. Ama bu tamlamaya karşıyım. Elbette anadilimizin handikapı olan “yazıldığı gibi okunma” huyu nedeniyle yanlış anlaşılmaya açık bir karşı çıkış içindeyim ama bu acınası halim, karşı çıkmama ve karşı çıkışımı eyleme dönüştürmeme mani olmamalı... Çünkü ben bir olimpiğim!...

Resmi rakamlar ortaya koyuyor ki, özellikle kanlı 1972 Münih Olimpiyatı’ndan sonra “Olimpiyat” sözcüğü bir Ekonomi Politik mevzusu haline gelmiştir. Hangi endüstri kolunun Olimpiyat endüstrisi ile karşılaştırılabileceği Ekonomistler’in bileceği bir meseledir ve şahsımı doğrudan ilgilendirmez. Hal böyleyken geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Türkiye’de yepyeni bir saplantı ve alışkanlık başlamıştır. O da, her olimpiyat seçmelerine şehr-i İstanbul’umuzu mecburmuş gibi illa ki dahil ve netice itibariyla perişan etmektir.



1996 yılında Atina’ya 100. yıl hatırına dahi verilmeyip Atlanta’ya nasip edilen olimpiyat endüstrisinin çağımızda küreselleşmenin ekonomik partneri olmayan, yada başka bir deyişle” stratejik ortağı” olmayan bir ülkeye veya şehre verilmesi olanaksızlıktan öte çocukça bir hayaldir ve bu hayalin Örövizyon ile karşılaştırılması teklif dahi edilemez. (zaten Athena’da bir çeşit istisnadır.)

Küresel hegamon ABD’nin istihbari ve askeri anlamda “stratejik ortağı” olmakla övünmekten başka 90’lı yıllarda elinden fazla bir şey gelmeyen ( ekonomik ve siyasi krizleri hariç tutulursa ) Türkiye’nin gerçek anlamda “startejik ortak” olmadan yapabileceği tek olimpiyat “laiklik olimpiyatları”dır ki, bu olimpiyatların tartışmasız favorileri olan Fransa ve Türkiye tüm madalyaları çuvallar dolusunca götüre-debilir... Düşünmeye değerdir...

2008 olimpiyatının Pekin’e verilmesi bir tesadüf değildir. 90’lı yılları ve yeni milenyumun açılış yıllarını ipsiz sapsız mevzular dahilinde kendi kendisiyle didişmek veya sevişmek gibi egosantrik hayaller ile geçirmeyen bir ülke olarak Çin ve hem de Halk Cumhuriyeti olan Çin, tam anlamıyla globalizmin bir stratejik ortağıdır. Neredeyse tüm dünyayı bir virüs hızında ve etkinliğinde sarıp sarmalayan Çin mallarının üstüne yattığı köylüsünden şehirlisinden Çin Proleteryası’na küçükte olsa bir küresel hediyedir bu ( Ha malı mülkü madalyaları yine hamuduyla ÇKP götürür o ayrı)... Elbette henüz hafızalarda pek taze olan Güney Afrika ırkçılığı yerine insan haklarından hala bihaber olan Çin ve hem de “sözde” Halk Cumhuriyeti olan Çin, hizmetinin karşılığına bir tür yanıt almıştır. Hepsi budur.

İdrak etmekte olduğumuz senenin olimpiyatı ile iştigal eden komşumuzun olimpiyatı globalizm için bir çeşit gözboyacılığıdır. Elbette her 4 yılda bir, olimpiyatların tamamı ABD sınırları dahilinde olacak değildir. En azından birkaç olimpiyat dünyanın başka mekanlarında yapılabilir. Bu başka mekanların Avrupa’da belirli merkezler ve Çin gibi global partnerler dışında gerçekleşmesi ise ham bir hayalden başka birşey değildir. İzafe edildiği üzere Atina bir istisnadır ve 100. yıl hatırı bile 1996 yerine ancak 2004’e bırakılmıştır.

20012 için şimdiden bir öngörüde bulunmak aslında oldukça kolaydır. Hattızatında bu olimpiyatın sahibi kabak gibi ortadadır. Müzmin aday İstanbul ve sürpriz aday Havana gibi şehirlerin aday adayı olduğu bu olimpiyatların sahibi maalesef kayıtsız şartsız New York’tur. Bunun başlıca iki nedeni vardır. İlki, en azından her 4 olimpiyattan biri mutlaka ABD’de yapılmaktadır ve daha uzun bir süre yapılacaktır. İkincisi ise 11 Eylül 2001’den tam 11 yıl sonra New York kenti dünyaya yepyeni bir meydan okuyuş sunacaktır. Aradan geçecek 11 yıl, getirebileceği her çeşit gelişmeye rağmen tarihsel bir dönüm noktası sayılan bir tarihi evrensel bir ritüel eşliğinde yeniden gündeme sürecektir ki bunun hesaplarının 11 Eylül 2001’den önce yapılıp yapılmadığı bile bir çeşit bilmece mevzusudur.( Elbette bu iddiamın 11 dakika sonrasını umursamayanlar için anlaşılır bir yanı yoktur.)

Olimpiyat kavramının iyi ve sürekli bir vergi kapısı olduğunu geç keşfetmenin pişmanlığında bir devlet, “Olimpiyat ruhu” ile “Tuz Ruhu” arasındaki ayrımın bedbahtlığında bir halk... Bize gelince, şimdilik en azından bir şeyi dünyaya kabul ettirdik. “İstanbul, kıtaların buluştuğu yerdir ve her olimpiyat seçmesinin tartışmasız aday adayıdır ve ilelebette öyle kalacaktır... Hangi çılgın İstanbul’un aday adaylığına karşı çıkacaktır, milletçe ve devletçe şaşarız...”



Millet ve devlet olarak 2004’ün tadını çıkartmalıyız. Olimpiyatların bir daha bu kadar yakınımıza gelmesi, hattızatında devlet-i ali’nin geçmiş hudutları dahiline girmesi pek mümkün değildir. Bu olimpiyat denen şeyin bu kadar yakınımıza gelmesi Halley kuyrukluyıldızı’nın 75 yıllık devridaiminden bile daha nadir bir olgudur. Bu yüzden Atina’mızın kıymetini bilelim.

Peki İstanbul’da ne zaman olimpiyat olur? Bence İstanbul’da insanlık tarihi boyunca olimpiyat olmayacaktır. Kıyamete kadar aday da olsa şehr-i İstanbul olimpiyatlar ile karşılaşmayacaktır. Gerçekte dünyanın en enteresan olimpiyatlarının hergün yapıldığı bir şehir olan İstanbul’un adaylığından vazgeçmemiz gereklidir. Kaldı ki, olimpiyat saplantımız sayesinde İstanbul yepyeni bir stadyuma kavuşmuştur (stadyum: kolay para kazanma yollarından biri ). Kişisel önerim, aday adayı şehrimizi değiştirmemizdir. Veya aynı anda birkaç şehirle aday olmaktır( eğer mümkünse). Sözgelimi 2016’dan başlayarak aynı anda İstanbul, İzmir, Ardahan, Gümüşhane, Çankırı gibi şehirlerimizi de aday adayı şehir olarak seçmelere katabilmeliyiz. Bunun ne faydası olur? Her şeyden önce Türkiye’nin başlıca dertlerinden biri olan merkezi yönetim anlayışına karşı, yerel yönetimleri teşvik olabilir ve daha önemlisi yerel halkımıza “kendi olimpiyatına sahip çık” sorumluluğunu kazandırmış oluruz. Hattızatında “yerel veya milli bir olimpiyat” fikri bile doğabilir.

Peki ya Ankara? Ankara’ya önerim, Kış Olimpiyatları’nı dikkate almasıdır. Kış olimpiyatları da fena bir vergi kapısı değildir. Ne de olsa vergi, uygarlığın temel direğidir.

Olimpiyat meşaleleri göründü. Sohbetimize şimdilik son verme vakti geldi. Cümle alem cemaati Müslimin geçmişlerinin yüzü suyu hürmetine, Olimpiyat Ruhu içün...

El-Fatiha!... 11 Mart 2004