Kişisel olarak “İstanbul Olimpiyatı” tamlamasına
ve bu tamlamanın kastettiği olgulara karşıyım. Aslında ne olimpiyat
fikrine ne de İstanbul’da bir olimpiyat fikrine elbette karşı değilim.
Ama bu tamlamaya karşıyım. Elbette anadilimizin handikapı olan “yazıldığı
gibi okunma” huyu nedeniyle yanlış anlaşılmaya açık bir karşı çıkış
içindeyim ama bu acınası halim, karşı çıkmama ve karşı çıkışımı
eyleme dönüştürmeme mani olmamalı... Çünkü ben bir olimpiğim!...
Resmi rakamlar ortaya koyuyor ki, özellikle kanlı 1972 Münih Olimpiyatı’ndan
sonra “Olimpiyat” sözcüğü bir Ekonomi Politik mevzusu haline gelmiştir.
Hangi endüstri kolunun Olimpiyat endüstrisi ile karşılaştırılabileceği
Ekonomistler’in bileceği bir meseledir ve şahsımı doğrudan ilgilendirmez.
Hal böyleyken geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Türkiye’de yepyeni
bir saplantı ve alışkanlık başlamıştır. O da, her olimpiyat seçmelerine
şehr-i İstanbul’umuzu mecburmuş gibi illa ki dahil ve netice itibariyla
perişan etmektir.
1996 yılında Atina’ya 100. yıl hatırına dahi verilmeyip Atlanta’ya
nasip edilen olimpiyat endüstrisinin çağımızda küreselleşmenin ekonomik
partneri olmayan, yada başka bir deyişle” stratejik ortağı” olmayan
bir ülkeye veya şehre verilmesi olanaksızlıktan öte çocukça bir
hayaldir ve bu hayalin Örövizyon ile karşılaştırılması teklif dahi
edilemez. (zaten Athena’da bir çeşit istisnadır.)
Küresel hegamon ABD’nin istihbari ve askeri anlamda “stratejik ortağı”
olmakla övünmekten başka 90’lı yıllarda elinden fazla bir şey gelmeyen
( ekonomik ve siyasi krizleri hariç tutulursa ) Türkiye’nin gerçek
anlamda “startejik ortak” olmadan yapabileceği tek olimpiyat “laiklik
olimpiyatları”dır ki, bu olimpiyatların tartışmasız favorileri olan
Fransa ve Türkiye tüm madalyaları çuvallar dolusunca götüre-debilir...
Düşünmeye değerdir...
2008 olimpiyatının Pekin’e verilmesi bir tesadüf değildir. 90’lı
yılları ve yeni milenyumun açılış yıllarını ipsiz sapsız mevzular
dahilinde kendi kendisiyle didişmek veya sevişmek gibi egosantrik
hayaller ile geçirmeyen bir ülke olarak Çin ve hem de Halk Cumhuriyeti
olan Çin, tam anlamıyla globalizmin bir stratejik ortağıdır. Neredeyse
tüm dünyayı bir virüs hızında ve etkinliğinde sarıp sarmalayan Çin
mallarının üstüne yattığı köylüsünden şehirlisinden Çin Proleteryası’na
küçükte olsa bir küresel hediyedir bu ( Ha malı mülkü madalyaları
yine hamuduyla ÇKP götürür o ayrı)... Elbette henüz hafızalarda
pek taze olan Güney Afrika ırkçılığı yerine insan haklarından hala
bihaber olan Çin ve hem de “sözde” Halk Cumhuriyeti olan Çin, hizmetinin
karşılığına bir tür yanıt almıştır. Hepsi budur.
İdrak etmekte olduğumuz senenin olimpiyatı ile iştigal eden komşumuzun
olimpiyatı globalizm için bir çeşit gözboyacılığıdır. Elbette her
4 yılda bir, olimpiyatların tamamı ABD sınırları dahilinde olacak
değildir. En azından birkaç olimpiyat dünyanın başka mekanlarında
yapılabilir. Bu başka mekanların Avrupa’da belirli merkezler ve
Çin gibi global partnerler dışında gerçekleşmesi ise ham bir hayalden
başka birşey değildir. İzafe edildiği üzere Atina bir istisnadır
ve 100. yıl hatırı bile 1996 yerine ancak 2004’e bırakılmıştır.
20012 için şimdiden bir öngörüde bulunmak aslında oldukça kolaydır.
Hattızatında bu olimpiyatın sahibi kabak gibi ortadadır. Müzmin
aday İstanbul ve sürpriz aday Havana gibi şehirlerin aday adayı
olduğu bu olimpiyatların sahibi maalesef kayıtsız şartsız New York’tur.
Bunun başlıca iki nedeni vardır. İlki, en azından her 4 olimpiyattan
biri mutlaka ABD’de yapılmaktadır ve daha uzun bir süre yapılacaktır.
İkincisi ise 11 Eylül 2001’den tam 11 yıl sonra New York kenti dünyaya
yepyeni bir meydan okuyuş sunacaktır. Aradan geçecek 11 yıl, getirebileceği
her çeşit gelişmeye rağmen tarihsel bir dönüm noktası sayılan bir
tarihi evrensel bir ritüel eşliğinde yeniden gündeme sürecektir
ki bunun hesaplarının 11 Eylül 2001’den önce yapılıp yapılmadığı
bile bir çeşit bilmece mevzusudur.( Elbette bu iddiamın 11 dakika
sonrasını umursamayanlar için anlaşılır bir yanı yoktur.)
Olimpiyat kavramının iyi ve sürekli bir vergi kapısı olduğunu geç
keşfetmenin pişmanlığında bir devlet, “Olimpiyat ruhu” ile “Tuz
Ruhu” arasındaki ayrımın bedbahtlığında bir halk... Bize gelince,
şimdilik en azından bir şeyi dünyaya kabul ettirdik. “İstanbul,
kıtaların buluştuğu yerdir ve her olimpiyat seçmesinin tartışmasız
aday adayıdır ve ilelebette öyle kalacaktır... Hangi çılgın İstanbul’un aday adaylığına karşı çıkacaktır, milletçe ve devletçe şaşarız...”
Millet ve devlet olarak 2004’ün tadını çıkartmalıyız. Olimpiyatların
bir daha bu kadar yakınımıza gelmesi, hattızatında devlet-i ali’nin
geçmiş hudutları dahiline girmesi pek mümkün değildir. Bu olimpiyat
denen şeyin bu kadar yakınımıza gelmesi Halley kuyrukluyıldızı’nın
75 yıllık devridaiminden bile daha nadir bir olgudur. Bu yüzden
Atina’mızın kıymetini bilelim.
Peki İstanbul’da ne zaman olimpiyat olur? Bence İstanbul’da insanlık
tarihi boyunca olimpiyat olmayacaktır. Kıyamete kadar aday da olsa
şehr-i İstanbul olimpiyatlar ile karşılaşmayacaktır. Gerçekte dünyanın
en enteresan olimpiyatlarının hergün yapıldığı bir şehir olan İstanbul’un
adaylığından vazgeçmemiz gereklidir. Kaldı ki, olimpiyat saplantımız
sayesinde İstanbul yepyeni bir stadyuma kavuşmuştur (stadyum: kolay
para kazanma yollarından biri ). Kişisel önerim, aday adayı şehrimizi
değiştirmemizdir. Veya aynı anda birkaç şehirle aday olmaktır( eğer
mümkünse). Sözgelimi 2016’dan başlayarak aynı anda İstanbul, İzmir,
Ardahan, Gümüşhane, Çankırı gibi şehirlerimizi de aday adayı şehir
olarak seçmelere katabilmeliyiz. Bunun ne faydası olur? Her şeyden
önce Türkiye’nin başlıca dertlerinden biri olan merkezi yönetim
anlayışına karşı, yerel yönetimleri teşvik olabilir ve daha önemlisi
yerel halkımıza “kendi olimpiyatına sahip çık” sorumluluğunu kazandırmış
oluruz. Hattızatında “yerel veya milli bir olimpiyat” fikri bile
doğabilir.
Peki ya Ankara? Ankara’ya önerim, Kış Olimpiyatları’nı dikkate almasıdır.
Kış olimpiyatları da fena bir vergi kapısı değildir. Ne de olsa
vergi, uygarlığın temel direğidir.
Olimpiyat meşaleleri göründü. Sohbetimize şimdilik son verme vakti
geldi. Cümle alem cemaati Müslimin geçmişlerinin yüzü suyu hürmetine,
Olimpiyat Ruhu içün...