SAYI 3 / 18 MART 2004

 

AYKIRI KİTAPLAR: SODOM, JULIETTE, GİZLİ GÜNCE VE DİĞERLERİ

Devrim Güven



Cinsellik konusunda yaşanan iki yüzlülükler sadece bize özgü değil. Yüzyıllar boyu çeşitli kültürlerde farklı da olsa yaşandı, yaşanıyor. Bir sanatçı, bir yazar yapıtlarını oluştururken tamamen hayal gücünden beslenmez. Hayal gücünü bile oluşturan onun gördükleri, yaşadıklarıdır. Bu elbette dünyanın gelmiş geçmiş en lanetli yazarı Marquis De Sade için de geçerlidir. O döneminin soylusu bir düşünürdü, soyluların özellikle fahişelerle birlikte yaşadığı sınır tanımayan şiddet ve cinsellik dolu fantezilerine tanıklık etti, bunları bire bir yaşadı ve iflah olmaz yazma tutkusuyla elbette düş gücünü de kullanarak kaleme aldı kitaplarını. Onun yaşadığı dönemde kadın bir birey değildi, bedeni ise sadece üremeye hizmet edecek olan bir günah yatağıydı, cinsel denebilecek suçlar ise sayılamayacak denli çoktu, ancak ne var ki bu yasaklar sıradan halk içindi, soylular, yönetenler hatta ruhban sınıf bütün bu yasaklamalarda muaftı. Yukarıdaki cümle bizim kültürümüz için hiç de yabancı değil. Tek fark bu suç olarak görülen şeylere yaklaşımda, örneğin cezası o dönem yasalarına göre ölüm olan ters ilişki bizim saraylarımızda, hatta toplumumuzda bir cezaya tabii tutulmuyordu. Hatta bu iş için bazı gençler daha çocuk yaşta makatlarına halkalar takılarak yetiştiriliyordu. Bu nedenlerle olsa gerek o dönemle oldukça çok sayıda Avrupalı, özellikle eşcinseller İstanbul’a yerleşip ‘Türkleştiler’. İşte 18.Yüzyıl Fransası’nın kabına sığmayan insanı Sade, deliliğe varan cesaretin, sıkı sıkıya bağlı olduğu ateizmin ona verdiği güçle ülkesinde yaşanan bütün bu iki yüzlülükleri yazdı. Bütün bunlar ise lanetlenmesi, kitaplarının yasaklanması, toplatılması, yakılması için yeterli olacak ve o da bu yazma tutkusunun bedelini çok geçmeden tıkıldığı tımarhanede canıyla ödeyecekti. Hatta 1785 yılında yazdığı en önemli eserlerinden Sodom’un 120 Günü yazıldığından yıllar sonra, 1926’da Bastille’in restorasyonu sırasında gün ışığına çıkmış, eserleri ancak ve ne yazık ki eksiksiz, sansürsüz olarak dünya dillerinde ve Türkçede son yıllarda yayımlanabilmiştir.



Çiviyazıları Yayıncılığın Littera Aykırı Edebiyat dizisinde Sade’ın iki temel eseri olan Sodom’un 120 Günü ve Justine-Erdemin Felaketleri geçtiğimiz günlerde basıldı. Dizinin amacı kısaca ‘çeşitli nedenlerle lanetlenmiş, yasaklanmış, ama sonuçta edebiyat dünyasının temel taşları arasında yer almış eserleri tam metin olarak bulacaksınız’ diye açıklanmakta.

Sodom’un 120 Gününde Sade ünlü Sodom ve Gomorra hikayesine atıfta bulunarak, ters ilişkinin simgesi olan Sodom’un adını kitabına vermek suretiyle, bu en büyük günahın soylular arasında ne kadar sık ve doğal bir şehvet aracı olarak kullanıldığını büyükçe bir şatoya kapanıp bunları deneyimleyen soyluların hikayesini anlatarak ince bir alay yapmaktadır. Bakın Sade kitabımın baş kahramanlarından Dük de Blangis’i nasıl tanımlıyor: ‘Ceza görmemiş ilk suçtan daha cesaret verici bir şey yoktur. Bu olaydan sonra Dük tüm zincirleri kopardı. İsteklerine en küçük direnç kullanan biri olduğunda hemen zehir kullanıyordu. Gerekli cinayetlerden keyfi cinayetlere geçti. Diğerlerinin felaketlerinden zevk almamızı sağlayan, felaket getiren sapkınlığı benimsedi; herhangi bir düşmanın sinir kitlemize getirdiği, bu sinirlerin boşluğunda akan hayvani duyguları tahrik eden ve tetikleyici tedbirleri sıkıştırarak şehvet duygusu olarak adlandırdığımız bu sarsıntıyı yaratmaya zorlayan etkinin belirlediği şiddetli ruhsal sarsıntıyı hissetti.’ İşte bu ve buna benzer kahramanların hikayelerini tam olarak bitmemiş olan bu kitapta bulabilir, imgelem dünyanızın sınırlarınızı ‘düşlerin efendisinin’ sözleriyle zorlayabilirsiniz.

Sade’ın 40 yaşında Bastille’de yazmaya başladığı Justine ya da Erdemle Kırbaçlanan Kadın, Devrim sonrasında serbest bırakıldığında Paris’te yayımlanır. İmzasız olarak basılan bu kitabın Sade tarafından yazıldığı kesindir, o nedenle hemen tutuklanır. Sodom’un 120 Günü bulunana kadar Sade’ın en önemli kitabı olarak Justine de yazar ailelerini kaybettikten sonra fahişeliği seçen Juliette ile erdemi seçen Justine’in hilayelerini anlatır. Ancak Justine’in başını öyle seyler gelit ki sonuçte erdem ahlaksızlık karşısında yenik düşer. Sade tarafından farklı versiyonlarla yazılmış bu kitap üzerine gerçekten çok tartışılmış, siz de bu tartışmalara katılabilirsiniz.

Dizide, sadizme adını veren Sade’dan sonra kavram olarak sanki onun karşıtı gibi algılanan mazohizme adını veren Masoch’nun başyapıtı olan ‘Kürklü Venüs’ de basıldı. ‘Çoğunlukla, güneşin çalılıkları boğucu sıcaklığıyla yaktığı zamanlarda, genç bir kayın ağacının yaprakları altına uzanıyor ve kitap okuyorum, geceleri de soğuk, gaddar sevgilimi ziyaret ediyorum ve önünde diz çöküyor, alnımı, üzerinde ayaklarının durduğu soğuk taşa dayıyor ve ona tapıyorum. Ay çıktığında –şimdi dolunaya dönüşüyor- ve ağaçlar arasında yüzüp, çayırı gümüş bir parlaklığa gömdüğünde, Tanrıçanın nurani bir şekilde durması ve ayın yumuşak aydınlığında yıkanıyor gibi görünmesi, tarif edilemez bir güzellik’ diye yazan Leopold Von Sacher-Masoch 1835 yılında Galiçya’da doğdu, daha 12 yaşındayken Lehçe, Fransızca ve Almancayı konuşur durumdaydı. Yeteneklerinden dolayı daha 20 yaşında özel doçent olarak çalışmaya başladı, o da insanın içinde yer alan aidiyet, bağımlılık gibi duyguları kendi deneyimlerinin ışığında farklı şekillerde ifade etti. Masoch 1895 yılında kalp yetmezliğinden öldü.

Aykırı edebiyat dizisinde ayrıca ünlü Rus yazar Puşkin’in 1836-1837 yıllarına ait olan Gizli Günce’si de yer alıyor. Gizli, yarı spekülatif bir şekilde varlığı Rusya’da bilinen ama ancak 1990 yılında ABD’de basılabilen bu güncenin basımından sonra birçok tartışma yapılmış, güncenin Puşkin’e ait olup bu tartışmalar sonunda karar verilmiştir. Böylece Puşkin hakkındaki bütün tezler bir çırpıda altüst olmuş deyim yerindeyse paradigma iflas etmiştir. Hatta ülkemizde bile bir takım şairler, akademisyenler böyle bir şeye hala daha inanamaktadır. Modern Rus Edebiyatının en büyük yazarlarından biri olan Puşkin 38 yaşında ölmeden önce bakın nasıl yazıyor:’Vajinanın ahlaksızlığı gerçekte savunmasız olmasından kaynaklanır. Bir penis kalkmayabilir. Ama bir vajina reddedemez. Sadece başlangıçta isteksizlikten dolayı ağzı kuru olabilir, kendi tükürüğünüzle onu ıslatmanız mümkündür ve isteksizlik yok olur.’



Dizinin diğer kitaplarından biri de Türk kültürüyle ilgili: Harem ya da Bir doğulu hükümdarın haremi başlıklı kitabın esas adı The Lustful Turk yani Şehvetli Türk. İk olarak 1828 yılında İngiltere’de basılmış olan kitabın Viktorya döneminin gereklerinden dolayı yazarını bilemiyoruz. Bu tip kitaplar Anonim olarak geçiyor. Yazının çaşında da belirtildiği gibi, o döem Avrupasının cinsellik konusundaki tutumu gözönüne alındığında yazarların isimlerini saklamaları gayet anlaşılır. Kitap çoğunlukla Cezayir’de geçiyor. Cezayir Dayısı (Türkçe’deki kabadayı sözü ordan gelmektedir, yani astığı astık, korsan lideri) bir İngiliz kızı esir alarak haremine kapatır. Sonrasında olaylar akıl almaz bir şekilde gelişir.

Edebinizi fena halde bozabilecek Aykırı Edebiyat dizisinin kitapları bunlarla da sınırlı değil. Keşfin devamı size kalmış.