AYKIRI KİTAPLAR:
SODOM, JULIETTE, GİZLİ GÜNCE VE DİĞERLERİ
Devrim
Güven
Cinsellik konusunda yaşanan iki yüzlülükler sadece bize özgü değil.
Yüzyıllar boyu çeşitli kültürlerde farklı da olsa yaşandı, yaşanıyor.
Bir sanatçı, bir yazar yapıtlarını oluştururken tamamen hayal gücünden
beslenmez. Hayal gücünü bile oluşturan onun gördükleri, yaşadıklarıdır.
Bu elbette dünyanın gelmiş geçmiş en lanetli yazarı Marquis De Sade
için de geçerlidir. O döneminin soylusu bir düşünürdü, soyluların
özellikle fahişelerle birlikte yaşadığı sınır tanımayan şiddet ve
cinsellik dolu fantezilerine tanıklık etti, bunları bire bir yaşadı
ve iflah olmaz yazma tutkusuyla elbette düş gücünü de kullanarak
kaleme aldı kitaplarını. Onun yaşadığı dönemde kadın bir birey değildi,
bedeni ise sadece üremeye hizmet edecek olan bir günah yatağıydı,
cinsel denebilecek suçlar ise sayılamayacak denli çoktu, ancak ne
var ki bu yasaklar sıradan halk içindi, soylular, yönetenler hatta
ruhban sınıf bütün bu yasaklamalarda muaftı. Yukarıdaki cümle bizim
kültürümüz için hiç de yabancı değil. Tek fark bu suç olarak görülen
şeylere yaklaşımda, örneğin cezası o dönem yasalarına göre ölüm
olan ters ilişki bizim saraylarımızda, hatta toplumumuzda bir cezaya
tabii tutulmuyordu. Hatta bu iş için bazı gençler daha çocuk yaşta
makatlarına halkalar takılarak yetiştiriliyordu. Bu nedenlerle olsa
gerek o dönemle oldukça çok sayıda Avrupalı, özellikle eşcinseller
İstanbul’a yerleşip ‘Türkleştiler’. İşte 18.Yüzyıl Fransası’nın
kabına sığmayan insanı Sade, deliliğe varan cesaretin, sıkı sıkıya
bağlı olduğu ateizmin ona verdiği güçle ülkesinde yaşanan bütün
bu iki yüzlülükleri yazdı. Bütün bunlar ise lanetlenmesi, kitaplarının
yasaklanması, toplatılması, yakılması için yeterli olacak ve o da
bu yazma tutkusunun bedelini çok geçmeden tıkıldığı tımarhanede
canıyla ödeyecekti. Hatta 1785 yılında yazdığı en önemli eserlerinden
Sodom’un 120 Günü yazıldığından yıllar sonra, 1926’da Bastille’in
restorasyonu sırasında gün ışığına çıkmış, eserleri ancak ve ne
yazık ki eksiksiz, sansürsüz olarak dünya dillerinde ve Türkçede
son yıllarda yayımlanabilmiştir.
Çiviyazıları Yayıncılığın Littera Aykırı Edebiyat
dizisinde Sade’ın iki temel eseri olan Sodom’un 120 Günü ve Justine-Erdemin
Felaketleri geçtiğimiz günlerde basıldı. Dizinin amacı kısaca ‘çeşitli
nedenlerle lanetlenmiş, yasaklanmış, ama sonuçta edebiyat dünyasının
temel taşları arasında yer almış eserleri tam metin olarak bulacaksınız’
diye açıklanmakta.
Sodom’un 120 Gününde Sade ünlü Sodom ve Gomorra
hikayesine atıfta bulunarak, ters ilişkinin simgesi olan Sodom’un
adını kitabına vermek suretiyle, bu en büyük günahın soylular arasında
ne kadar sık ve doğal bir şehvet aracı olarak kullanıldığını büyükçe
bir şatoya kapanıp bunları deneyimleyen soyluların hikayesini anlatarak
ince bir alay yapmaktadır. Bakın Sade kitabımın baş kahramanlarından
Dük de Blangis’i nasıl tanımlıyor: ‘Ceza görmemiş ilk suçtan daha
cesaret verici bir şey yoktur. Bu olaydan sonra Dük tüm zincirleri
kopardı. İsteklerine en küçük direnç kullanan biri olduğunda hemen
zehir kullanıyordu. Gerekli cinayetlerden keyfi cinayetlere geçti.
Diğerlerinin felaketlerinden zevk almamızı sağlayan, felaket getiren
sapkınlığı benimsedi; herhangi bir düşmanın sinir kitlemize getirdiği,
bu sinirlerin boşluğunda akan hayvani duyguları tahrik eden ve tetikleyici
tedbirleri sıkıştırarak şehvet duygusu olarak adlandırdığımız bu
sarsıntıyı yaratmaya zorlayan etkinin belirlediği şiddetli ruhsal
sarsıntıyı hissetti.’ İşte bu ve buna benzer kahramanların hikayelerini
tam olarak bitmemiş olan bu kitapta bulabilir, imgelem dünyanızın
sınırlarınızı ‘düşlerin efendisinin’ sözleriyle zorlayabilirsiniz.
Sade’ın 40 yaşında Bastille’de yazmaya başladığı
Justine ya da Erdemle Kırbaçlanan Kadın, Devrim sonrasında serbest
bırakıldığında Paris’te yayımlanır. İmzasız olarak basılan bu kitabın
Sade tarafından yazıldığı kesindir, o nedenle hemen tutuklanır.
Sodom’un 120 Günü bulunana kadar Sade’ın en önemli kitabı olarak
Justine de yazar ailelerini kaybettikten sonra fahişeliği seçen
Juliette ile erdemi seçen Justine’in hilayelerini anlatır. Ancak
Justine’in başını öyle seyler gelit ki sonuçte erdem ahlaksızlık
karşısında yenik düşer. Sade tarafından farklı versiyonlarla yazılmış
bu kitap üzerine gerçekten çok tartışılmış, siz de bu tartışmalara
katılabilirsiniz.
Dizide, sadizme adını veren Sade’dan sonra kavram
olarak sanki onun karşıtı gibi algılanan mazohizme adını veren Masoch’nun
başyapıtı olan ‘Kürklü Venüs’ de basıldı. ‘Çoğunlukla, güneşin çalılıkları
boğucu sıcaklığıyla yaktığı zamanlarda, genç bir kayın ağacının
yaprakları altına uzanıyor ve kitap okuyorum, geceleri de soğuk,
gaddar sevgilimi ziyaret ediyorum ve önünde diz çöküyor, alnımı,
üzerinde ayaklarının durduğu soğuk taşa dayıyor ve ona tapıyorum.
Ay çıktığında –şimdi dolunaya dönüşüyor- ve ağaçlar arasında yüzüp,
çayırı gümüş bir parlaklığa gömdüğünde, Tanrıçanın nurani bir şekilde
durması ve ayın yumuşak aydınlığında yıkanıyor gibi görünmesi, tarif
edilemez bir güzellik’ diye yazan Leopold Von Sacher-Masoch 1835
yılında Galiçya’da doğdu, daha 12 yaşındayken Lehçe, Fransızca ve
Almancayı konuşur durumdaydı. Yeteneklerinden dolayı daha 20 yaşında
özel doçent olarak çalışmaya başladı, o da insanın içinde yer alan
aidiyet, bağımlılık gibi duyguları kendi deneyimlerinin ışığında
farklı şekillerde ifade etti. Masoch 1895 yılında kalp yetmezliğinden
öldü.
Aykırı edebiyat dizisinde ayrıca ünlü Rus yazar
Puşkin’in 1836-1837 yıllarına ait olan Gizli Günce’si de yer alıyor.
Gizli, yarı spekülatif bir şekilde varlığı Rusya’da bilinen ama
ancak 1990 yılında ABD’de basılabilen bu güncenin basımından sonra
birçok tartışma yapılmış, güncenin Puşkin’e ait olup bu tartışmalar
sonunda karar verilmiştir. Böylece Puşkin hakkındaki bütün tezler
bir çırpıda altüst olmuş deyim yerindeyse paradigma iflas etmiştir.
Hatta ülkemizde bile bir takım şairler, akademisyenler böyle bir
şeye hala daha inanamaktadır. Modern Rus Edebiyatının en büyük yazarlarından
biri olan Puşkin 38 yaşında ölmeden önce bakın nasıl yazıyor:’Vajinanın
ahlaksızlığı gerçekte savunmasız olmasından kaynaklanır. Bir penis
kalkmayabilir. Ama bir vajina reddedemez. Sadece başlangıçta isteksizlikten
dolayı ağzı kuru olabilir, kendi tükürüğünüzle onu ıslatmanız mümkündür
ve isteksizlik yok olur.’
Dizinin diğer kitaplarından biri de Türk kültürüyle
ilgili: Harem ya da Bir doğulu hükümdarın haremi başlıklı kitabın
esas adı The Lustful Turk yani Şehvetli Türk. İk olarak 1828 yılında
İngiltere’de basılmış olan kitabın Viktorya döneminin gereklerinden
dolayı yazarını bilemiyoruz. Bu tip kitaplar Anonim olarak geçiyor.
Yazının çaşında da belirtildiği gibi, o döem Avrupasının cinsellik
konusundaki tutumu gözönüne alındığında yazarların isimlerini saklamaları
gayet anlaşılır. Kitap çoğunlukla Cezayir’de geçiyor. Cezayir Dayısı
(Türkçe’deki kabadayı sözü ordan gelmektedir, yani astığı astık,
korsan lideri) bir İngiliz kızı esir alarak haremine kapatır. Sonrasında
olaylar akıl almaz bir şekilde gelişir.
Edebinizi fena halde bozabilecek Aykırı Edebiyat
dizisinin kitapları bunlarla da sınırlı değil. Keşfin devamı size
kalmış.