Türkiye'de üniversiteler, her ne kadar sayısal olarak çoksa da nüfusa göre az ve ülke coğrafyasına göre de dengesiz dağılmıştır.
Ülkemizde sınava giren gençlerden çok azı istedikleri yerlerde öğrenim görme hakkına (şansına) sahip olabiliyor. 1980 sonrası
uygulanagelen sistemli politikalar sayesinde ise bugün Türkiye üniversiteleri gerek yaptıkları yayınlar, araştırmalar ve gerekse
düzenledikleri etkinliklerle ülkemizin kültürel hayatında bankalardan bile geri kalmıştır. Akademik ünvanların artışıyla dünya
ölçülerinde yapılan bilimsel çalışmalar arasında da katsayısı giderek artan bir ters orantının olduğu acı bir gerçekliktir Dünya'da yeri,
kabul edilirliği ve saygınlığı olan üniversitelerimizin sayısı bir elin parmaklarını geçmediği de, ne yazık ki.
Medyamız ise üniversitelere oldum olası pek meraklı. Gün geçmiyor ki gazetelerde üniversitelerle ilgili bir haber yer almasın. Bununla birlikte,
popüler televizyon programları ve programcıları için de bir başka atmosfer yaratıyor üniversiteler. Pop star yarışması bile Yeditepe Üniversitesinde
yapılıyormuş. Bir üniversitenin adının böyle bir programla anılması düşündürücüdür.
NTV'de yayımlanan Eko-dialog isimli program ise Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinden öğrencilerin katılımıyla canlı olarak yayımlanıyor.
M.Ali Birand da zaman zaman üniversitelerden canlı programlar sunmakta. Bu programlardan bazıları, eğer üniversite biraz daha kırsal bir yörenin
üniversitesi ise ilgimi çeker, özellikle katılımcıları dikkatle izlerim. Üniversite salonunda, akademik kadroda ve öğrencilerde sanki bir görücüye
çıkmışlık hali vardır. Eminim hazırlıklar çok önceden başlamış, her türlü önlem alınmış, hatta 'persona non grata'lar bir süreliğine şehir dışına
bile çıkarılmıştır. Hoş, öylesi bir programda çıkıntılık yapma cesaretini gösterenin başına neler geleceği malumdur ya. Böylece bu tip yapımlar
planlandığı üzere etliye sütlüye bulaşmadan, birlik beraberlik, laiklik, Atatürkçülük, modernlik, Avrupa'dan neyimiz eksik mesajlarıyla beyaz beyaz biter.
Ülkemizin akademik, kültürel ve siyasal alandaki en etkin üniversitesinin ODTÜ olduğu yadsınamaz. Yazının başında da söz ettiğim gibi 1980 sonrası
devletin ve hükümetin acımasız saldırılarına rağmen ODTÜ hala daha öğrencileri ve kadrosuyla özgür düşünce ve eylemin bir kalesi. Ne kötüdür ki, bu
özellikleri içerisinde bulunduran başka üniversiteler yok. Eğer diğer üniversiteler de böyle olsaydı hem Dünya çapında bilimsel düzeyimiz farklı olur
hem de devletin halka karşı antidemokratik uygulamaları bu denli küstahça olmazdı.
Diğer üniversitelerde istedikleri gibi at koşturan popüler medya jokeylerinin, bunu ODTÜ'de yapamadıkları için ODTÜ'den nefret etmeleri ve bu düşmanlığı
her fırsatta dile getirmeleri doğal. ODTÜ öğrencilerinin devletlüleri, hökümetlüleri konuşturmamaları belki faşizanca, ODTÜ'lülüğe yakışmayan bir tavır
olarak anlaşılabilirdi eğer her yönüyle demokratik bir ülkede yaşıyor olsaydık. Öğrencilerin halka her yönden saldıran bu insanlara koyduğu tavırlar,
katılımcıların ve medyanın bundan rahatsız olması bile amacına ulaşmış bir eylemdir.
Her ne kadar katılımlar sınırlı olsa da gerek ODTÜ öğrencilerinin gerekse diğer üniversitelerde okuyan öğrencilerin bunca güçlü karşı saldırılara rağmen
hala daha politize bir şekilde, egemenlerin tam olarak başarıya ulaşamadıklarını gösterircesine eylemliliklerde bulunmaları, her şeyden önce bu ülkenin
geleceği için umut vericidir.
Böylesi eylemler hakkında olumsuz tavır alanların öğrencilerin maruz kaldıkları disiplin soruşturmalarına karşı ne şekilde tavır alacaklarını merak
etmekteyim. ODTÜ rektörlüğü, medyanın bu anlamsız gündem yaratma çabaları karşısında, öğrencileri ve kadrosuyla kendine ve ODTÜ'lülüğe yaraşır şekilde
durarak, sıkıyönetim yasaları uygulamaktansa evrensel anlamda üniversite olmanın gereklerini yerine getirebilir. Sonuçta, bu öğrenciler birkaç yıl
sonra okullarından mezun olacaklardır. Ancak ODTÜ rektörlüğü de çok iyi bilmektedir ki mezunlar da ODTÜ'lüdür ve dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar
okullarıyla ve camialarıyla bağları sıkıdır.
Edward Said'ten bozarak söylersek, aydınlanmanın yolunun muhaliflikten geçtiği unutulmamalıdır.