İKONOKLASM VE ‘KITCH ': İKON KIRICILIKTAN İKON ÜRETİCİLİĞİNE BİR TÜR SALINMA
Ali Pekşen
Resim, fotoğraf, sinema, müzik klipleri, gazeteler, dergiler, fotoromanlar,
afişler, rontgen filmleri, gizli kameralar, utrason, emar, televizyon,
bilgisayar, internet, webtv, web sitesi, CD rom, VCD, DVD ... Artık
görsel kültürün her şeye hakim olduğu, yaygınlaştığı, her şeyin
görselleştiği, günümüze ilişkin genel kabul gören bir açıklama gibi
duruyor. Hatta bu görselleşme öyle noktalara ulaştı ki, kültürlerin
karşı karşıya kaldığı ve postmodernizme neden olan bir krizden (Mirzoeff,
1988: 4) bile bahsediliyor. Ancak bu görselleşmeye bakışta bazı
farklılıklar ortaya çıkıyor. İkonoklasm ve ‘kitch’ kavramları ise
tam da bu tartışmanın ortasında duruyor. Yani, kültürlerin hiç olmadığı
kadar görselleşmesine, görselliğin egemenliğine nasıl bakacağız?
Hemen belirtelim ki, görselleşmeye yönelik iki farklı yaklaşım göze
çarpmaktadır. İlk yaklaşıma örnek olarak, gelinen bu aşamadan, dünyanın
dolaysız algılanmasını imkansız kıldığından, nesneleri sadece görüntüde
varolan, varlıkları hissedilmeyen bir hale getirdiğinden yakınan
Baudrillard ve görselliğin arkasındaki fikri düşünmemizi engelleyici
bir özellik taşıdığını savunan, görsel olanı pornografik bulan Jameson
verilebilir. Karşı cephede ise, görselliğe karşı oluşan ‘düşmanığı’n
kaynağı olarak medyanın kendisine değil izleyicinin kitlesel, popüler
olmasına bağlayan, görsel imgeyi yazılı metinden potansiyel olarak
daha fazla demokratik bulan (Mirzoeff, 1999: 11), görselliğin dilsel
söylemin yerini almadığını ama onu daha kapsamlı, hızlı ve etkili
kıldığını iddia eden Mirzoeff’den (1988:7); ‘image’ın (fotoğrafın)
dünyanın daha demokratik bir görsel haritasını sunduğunu söyleyen
Virilio’dan (1994:63) söz edilebilir.
İlk salınma: ikon
kırıcılıktan ikon üreticiliğine
Ama ikonoklast ve kitch açısından ilk olarak Baudrillard üzerinde
durmamız gerekir diye düşünüyorum. Baudrillard çağdaş yaşamda hiç
bir şeyinin aslının olmadığını, her şeyin simülasyon olduğunu ve
bir gibiler dünyasında yaşadığımızı öne sürüyor (1991: 69-88). Öncelikle
‘dissimulation’ ve ‘simulation’ ayrımı yapıyor. İlki gerçekliği
maskeliyor (‘masking of reality’), diğeri ise gerçekliği silip süpürüyor
(‘devour of reality’). Temizlikten sonra göstergeler dışında bir
şey kalmıyor geriye. Sadece kendilerine gönderme yapan (‘self-referential’)
bu göstergelerin en önemli işlevi ise gerçeği yok etmek ve aynı
zamanda bu yok edişi maskelemek. Bu anlamda, Baudrillard’a göre
bir sanal gerçeklik (‘virtual reality’) içinde yaşıyoruz.
Bir simülasyon dünyasında yaşadığımızı belirten Baudrillard ‘image’ların
bolluğundan yakınıyor. Öyle bir bolluk ki “görecek hiç bir şey”
bulamıyoruz ve “hiç bir iz bırakmıyorlar”. Bu bakış açısı onu bir
ikonoklast olduğunu söyleme kadar götürüyor. Ayrıca günümüzde sanatın
kendisinin de ikonoklastik olduğunu düşünüyor.. Burada ikonoklastın
anlamı, Bizans’a ilişkin olarak kullanılan ikon kırıcı anlamından
farklı bir şekilde kullanılıyor. Yeni ve modern olan bir biçimi
kastediliyor: ‘image’ların parçalanması değil ‘image’ların üretimi
ve bolluğu.
Baudrillard’ın bu görsel gerçekliğe getirdiği eleştirinin bir yönü
bu noktada ortaya çıkıyor: görecek hiç bir şeyin olmadığı, hiç bir
iz bırakmayan bir ‘image’ bolluğu. Üstelik bu ‘image’ların arkalarındaki
gizlerin ve simülasyonların, varsa eğer, yok olduğunu iddia ediyor.
Yani, kendi yok oluşu üzerinde üretim yapmaya çalışan sanat artık
gerçeklikle bağlantısı kalmamış, ondan bağı koparılmış ‘image’lar
üretmekte, bir tür bonbardıman yaratmaktadır. Böylece ikonoklastik
olma durumu, Baudrillard’ın sanatın kendi kendisini yadsıdığını,
gerçekliğin gerçekliğini yitirmesini savunmasıyla tutarlı bir şekilde
başka bir anlam kazanıyor:
“(...) biz de karşı konulmaz imaj yaratıcılarıyız, gelgelim,
gizliden gizliye put yıkıcıları olduğumuzu söyleyebiliriz (bu, imajları
yıkmamız anlamında değil, görülecek hiç bir şeyin olmadığı bir imajlar
ormanı ortaya çıkarmamız anlamında söz konusudur.” (Baudrillard,
1994: 20)
Aslında tüm bunları bizim tartışmamız açısından
şöyle değerlendirebiliriz. Sanatın kendisi her ne kadar yukarıda
bahsedilen özelliklere sahip ‘image’lar üretmekte ise de (burada
bir tür ‘kitch’leşmeyi ima ediyor gibi görünüyor ama aldanmayalım)
bir ikon kırıcı olarak da işlev görebilmektedir.
İlk salınmadan çıkan sonuç: dönüp dolaşıp aynı yere geldik gibi
görünse de durum pek de öyle değil.
İkinci Salınma: ikon
üreticiliğinden ikon bolluğuna
Duvarlarımızı süsleyen dinsel motifli halılar, ağlayan çocuk resimleri,
minibus aynasına takılan ‘cd’ler, sanat güneşimiz rahmetli Zeki
Müren, kılıktan kılığa giren Maddona, her türlü turistik/hediyelik
eşya, topluca yapılan turistik geziler, lahmacun ve viski, vb...
Artık ‘kitch’in herşeye hakim olduğu, yaygınlaştığı, her şeyin ‘kitch’leştiği
de, günümüze ilişkin genel kabul gören bir açıklama gibi duruyor.
Ya da Tanyeli gibi söylersek: aslolan ‘kitch’tir (Tanyeli 1997:
103-108).
‘Kitch’in ne olduğuna ilişki çeşitli tanımlamalar yapılsa da, temel
olarak iki farklı görüş olduğu söylenebilir. İlki ‘kitch’i zevkin
yoldan çıkması olarak gösterip, kendisinin yanında onu önemsiz bir
marjinal ifade biçimi olduğunu iddia eden ‘resmi sanat’ görüşüdür
(Tanyeli, 1997: 103). Başka bir değişle ‘kitch’ ucuzlatma, ucuz
sanat, değersiz veya yoz sanat ürünü olarak tanımlanmaktadır (Başar,
1995, 23). Oysa Tanyeli haklı olarak bu yaklaşımı eleştirir:
“(“gerçek sanat”ın) yanında yaygın, capcanlı ve gürbüz “kitch”in
egemenliği çoktan kurulmuştur. Marjinal olan artık neredeyse sanattır.
(...) Kitlesel üretim çağı sonunda kendi gerçek ifadesini bulmuştur.
(...) Heryerde “kitch”in egemenlik alanı sanatınkinin darlığı oranında
geniştir.” (Tanyeli,1997: 103).
‘Kich’ estetik düzeyi düşük sanat yapıtı anlamına
gelmez; sanatın yoldan çıkıp yozlaşması da değildir, artı ve eksi
kutuplar olarak yaratma alanın iki ucunu oluştururlar. (Tanyeli,
1997: 104) ‘Kitc’in ne olduğuna ilişkin yaptığı en önemli değerlendirme
ise, onun anlamlarından soyutlanmış göstergelerden oluşan bir karışımdan
başka bir şey olmaması, farklı kültürlere ait göstergeleri biraraya
getiren sentezlenmemiş karışımlar biçiminde de belirebilir olmasıdır.
Ergüven ise, benzer bir üslupla, en kısa tanımıyla, “Kitch”, herhangi
bir nesnenin işlevini aşıp öylece ona iliştirilmiş olan bir eklenti,
daha doğrusu bir fazlalıktır diyor. (1993:28)
Yine Baudrillard’a dönecek olursak, “For a Critique of Political
Economy of the Sign” (1999) adlı makalesinde ‘kich’sorununu ‘yüksek
gerçeklik’ (hyperreal), yani simülasyon, ‘yeniden çevirim’ (recycling),
yani mekanik yeniden üretim kavramları üzerine oturtur. Baudrillard’ın
‘kitch’i kapitalist üretim ilişkileri içinde incelerken yaptığı
ilk saptama şudur: modellerin modeller aracılığıyla üretimi (yüksek
gerçek), ve o modelin de bir başka modele modellik etmesi; böylece
gerçeğin yok olması, yitmesi ve gerçek olmayanın gerçeğin yerine
ikame edilmesi (aktaran Kahraman, 1995: 151-152). İkinci saptaması
ise tüketime yöneliktir: tarihsel ve yapısal olarak şeylerin gerçekliğini
yadsıyan göstergelerin yüceltilmesidir tüketim. Öte yandan neokapitalist
toplumların en belirgin öğelerinden birisi olarak yenidençevrimi
görür. Bu gün toplumsal olan her şey bu çevrimle yüz yüzedir, yani
‘kitch’leşmeye açıktır.
İkinci salınmadan çıkan sonuç: anlamından soyutlanmış imajlar üreten
‘kich’ kitlelerce beğenilmekte, ‘yüksek sanat’a az da olsa bulaşmış
seçkinlerce reddedilmektedir.
Son Salınma:
gibiler dünyasında birbirine karışan ikonoklasm ve ‘kich’
Kimi zaman ikon kırıcı gibi görünse de ‘kitch’i1 ikonoklast
kabul etmek zordur, ama öyle bir potansiyel taşıyabilir ve zaman
zaman onun gibi davranabilir. Çünkü ikonoklast olmak tesadüfiliği
ve kendiliğindenliği değil, bilinçli bir tercihi gerektirir. Oysa
‘kitch’, kitch olduğunun bile farkında değildir.
İkonoklast ve ‘kitch’in durduğu yer aynı gibi görünüyor: ‘yüksek
sanat’ın karşısı. ‘Kitch’in resmi sanat ya da yüksek sanat karşıtı
olduğunu söylemek pek mümkün değil, yani konumu “karşı-sanat” gibi
dursa da onun öyle bir sorunsalı yoktur: karşı olmak ya da olmamak
farketmez. Ama ikonoklast bilinç bir tercih sonucu ikon kırıcılığı
yapar/ karşı durur/ muhalif olur. ‘Kich’ popüler kültürün bir parçasıdır.
2 Öte yandan yüksek sanat için tam tersi söylenebilir.
Kesinlikle bilinçli bir şekilde ‘kitch’e karşıdır.
Görselleşme ve ‘kitch’leşme gelişimleri açısından birbirlerine paralel
olgulardır (anahtar kavram modernleşme). Birbirlerini besleyebilir,
yıkabilir ya da engelleyebilirler.
Görselliğin yagınlaşması hem olumlu hem de olumsuz yanlar taşıyabilir.
Bir yandan görece bir demokratikleşme (hadi Baudrillard’ı biraz
Mirzoeff’e yakınlaştıralım), medya, bilgisayar bilimi ve video teknolojisi
sayesinde herkesin potansiyel yaratıcı olması (Baudrillard, 1994:
19); öte yanda (şimdi de Mirzoeff’i Baudrillard’a yakınlaştıralım)
günlük yaşamda (post)modern gerçekliğin yıkılması ve kitlesel görsel
media nedeniyle günlük yaşamda “gerçekliğin çökmesi” 3
(Mirzoeff 1988: 8).
DİPNOTLAR
1. Clark “kitch”in kitlelerin desteğini elde etmek için faşism tarafından
nasıl kullanıldığınından bahsediyor. Propoganda amacıyla kitle kültürü
ile güzel sanatları birleştirmek için yapılan bir tür “kitsch”leştirme
hareketinden söz ediyor. (Clark, 1997: 60-61).
2. Burada popular kültürü Stuart Hall’un (1998) kullandığı anlamda
kullanıyorum : hem direnmenin hem teslim olmanın alanı olarak, farklı
ideolojik paradikmalara eklemlenme potansiyeli taşıyan, vs.
3. ‘collepse of reality’
KAYNAKÇA
Başar, Reşat M. (1995) “Türkiye'de Kitsch Olgusu ve Postmodernizm”,
Edebiyat Eleştiri , Bahar 8, 23-29.
Baudrillard (1991) Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın
Sonu , İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Baudrillard (1994) “Transestetik”, Edebiyat Eleştiri , Çev: Osman
Akınhay, Yaz 6/7
Baudrillard (1989) Beyond the Vanishing Point of Art
Clark, Toby (1997) Art and Propaganda , London:The Everyman Art Libery.
Ergüven, Mehmet (1993) “Kitsch Üzerine Çeşitlemeler”, Türkeye'de Sanat
Dergisi, Ocak- Şubat 1993, Sayı 1, 28.
Hall, Stuart. (1998), “Notes on Deconstructing ‘the Popular'”, in
Samuel, R. (ed.), People's History and Socialist Theory , London:
Routledge, 227-240.
Jameson, Fredric (1990) Signatures of the Visible , London: Routledge.
Kahraman, H. Bülent (1995) Sanatsal Gerçeklikler, olgular ve Öteleri
, İstanbul: YKY.
Mirzoeff, Nicolas (1988) Visual Culture Reader , London and New York,
Routledge.
Mirzoeff, Nicolas (1999) An Introduction to Visual Culture , London
and New York, Routledge.
Mitchell, W.J.T. (1987) Iconology: Image, Text, Ideology , Chicago,
The University of Chicago Press.
Tanyeli, Uğur (1997 ) “Aslolan “Kitsch”tir”, Dekorasyon Dergisi.
Virilio, Paul (1994) The Vision Machine, London: Biritish Film Institute