ODTÜ EFSANELERİ: AKLA ZİYAN HİKAYELER
Haluk Kalafat


Hazırlık’ta okurken her sabah altından kafamda bin bir hülyalı düşüncelerle “gölgesinin Ata yazdığı” metal üç bloktan geçerdim. Mimarlık binasının önündeki “heykel desen heykel değil” olarak tanımladığım (o zaman daha gençtim, heykel insan figürüydü benim için en çok da Atatürk şeklinde tezahür ederdi) o bloklara pek çok kez tırmanıp Ata yazısını okumaya çalıştım. Bloklar inatla “A ve T” harflerinden fazlasını göstermediler. Heykelin ATA yazdığını anlatanlar; ki kim anlatmıştı hatırlamıyorum, “belli bir mevsimde, günün belli bir saatinde gösteriyormuş, o yüzden göremiyorsun” ya da “10 Kasım günü saat dokuzu beş geçe yazar” derlerdi. Bir süre sonra bunun hoş bir şaka olduğunu anlamıştım. Gerçi o zaman eşek şakası gibi gelmişti bana ya neyse.



Oyuna gelen her kurbanın yapacağını yapıp, ben de aynı şakayı başkalarına yaptım tabii. ODTÜ’de kulaktan kulağa yayılan efsane, söylence zincirinin bir halkası da ben olmuştum. “ATA yazan heykel” hikayesinin klasik bir “şehir efsanesi” örneği olduğunu ve hatta bunun bilimsel bir inceleme konusu olduğunu (sosyoloji, antropoloji, sosyal psikoloji…) çok sonradan öğrendim.

AKLA ZİYAN HİKAYELER
Şehir efsaneleri kısaca modern zaman mitleri ya da sözlü tarihin yakın zaman ürünleri olarak tanımlanabilir. Bir çoğu akla ziyan hikayeler; Japonlar’ın Bedrettin Dalan’dan Haliç’i temizlerken çıkartılan çamuru büyük rakamlar ödemeyi göze alarak satın almak istemesi gibi. Bu şehir efsanesinin akla ziyanlığı çok açık, çünkü bu efsane şöyle devam ediyor: Bedrettin Dalan bu garip istek karşısında hemen karar vermiyor, ülkenin en önemli bilim adamlarını topluyor ve onlardan Haliç’in çamurunun öneminin ne olduğunu bulmalarını istiyor. Sonuçta bu çamurun bir örneğinin dünyada olmadığı, çok değerli bir sanayi ham maddesi olduğu ortaya çıkıyor. Tabii Bedrettin Dalan bu değerli çamuru Japonlar’a kaptırmıyor. Türkiye kullanıyor mu? Hayır. Peki neden satıp ülkeye döviz kazandırmıyor…

Akla ziyanlık kabaca ortak bilincin güdük bir milliyetçilik tepkisiyle açıklanabilir. Tıpkı Güney Doğu’nun altının petrol denizi olması ama süper güçlerin Türkiye’nin güçlenmesini istememesi nedeniyle çıkartılmaması gibi. Aslında bu tür efsaneler tarihin her evresinde olduğu gibi toplumsal çimento görevi gören kurumlardan biri. Efsanenin üretildiği döneme ve kesime göre ya “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”, ya “Eloğlu Ay’a biz yaya” ya da “Bir Türk dünyaya bedeldir” anafikirleri çıkar.

ODTÜ efsanelerinin içinde de kimi akla ziyan öyküler var. Ama çoğunluğu daha rafine. Melez ürünler de var; bazıları başka üniversitelerin hatta başka ülkelerin efsanelerinden devşirilmiş. Örneğin, ünlü final sınavı sorusu “Why” efsanesi birçok üniversitede anlatılır. ODTÜ’de okumuş olanlar ısrarla “Bizim felsefe bölümünde olmuş” der. Oysa bir çok ülkede anlatılan bir öyküdür bu; birkaç versiyonu vardır ama temelde aynı şeyi anlatır. ODTÜ’de bir çok efsane anlatılır ama gerçekten ODTÜ’den türediği sabit benim bildiğim birkaç örnek var.

Bu efsaneleri dört yıl kadar önce çalıştığım efsaneler.com sitesinde birkaç ODTÜ mezunu arkadaşın yardımıyla derlemiştim.

MATEMATİK BÖLÜMÜ’NÜN HEYKELİ
ODTÜ Matematik Bölümü'nün önünde kitaplarını eline almış, uzun boylu, soluk yüzlü bir kız heykeli vardır. ODTÜ'de anlatılana göre; bu kız gerçekten yaşamış. Normal şartlarda bitirmenin büyük başarı sayıldığı Matematik Bölümü'nü 3 senede kafayı sıyırmadan birincilikle bitirmiş. Ancak mezuniyet törenine gelirken trafik kazası geçirip ölmüş. Bunun üzerine Matematik Bölümü, kızın heykelini "örnek öğrenci" niyetine diktirmiş. (Bu efsaneyi Ozan Bolat aktarmıştı.)

DEVRİM YAZISI ATEŞLE YAZILMIŞ
ODTÜ stadyumundaki Devrim yazısının nasıl yazıldığı konusunda bir sürü efsane var. Bir anlatıma göre; bu yazıyı yakanlar, yazıyı yazdıktan sonra boyayı ateşe vermişler. Boya sabaha kadar cayır cayır yanmış. Ve Devrim yazısı adeta taşlara nakşedilmiş. Bir de yazı çok düzgündür. Bunu da şöyle becermişler: stadyumun tam karşısındaki spor salonunun damına çıkan öğrenciler, dürbün ve inşaat bölümünde kullanılan ölçüm aletlerinin yardımıyla, yazıyı yazanlara rehberlik etmiş. Böylece o kadar büyük bir yazı stadyum merdivenlerine düzgün bir biçimde yazılabilmiş.

DEVRİM YAZISI NEDEN SİLİNMİYOR
ODTÜ stadyumunun tribün merdivenlerinde boydan boya "Devrim" yazıyor. Okulda anlatılana göre; bu yazı, 80 öncesi kimya mühendisliğinde okuyan çocukların hazırladığı "özel" bir boyayla yazılmış. Yönetim tarafından defalarca üzeri boyanan, silinen, kazınan bu yazı bir türlü silinmiyor. Özellikle yağmur yağınca neredeyse yeni yazılmış kadar net okunuyor. Denilene göre; bu boyanın formülünü sadece bu boyayı hazırlayan öğrenciler biliyormuş.

BETON KAYIK
ODTÜ'de okuyan bir arkadaşım beni kampüste dolaştırırken İnşaat Mühendisliği binasının önünde duran betondan bir kayık göstermişti. Arkadaşımın anlattığına göre kayığı yıllar önce İnşaat Bölümü öğrencileri yapmış ve yüzdüğünü iddia etmişler. Tabi beton kayık suya atılıp denenmediği için bu iddia çürütülememiş.

PANKART ATÖLYESİ
Bi de ODTÜ yurtları içinde Birinci Yurt'un yeri bir başkadır. En eski erkek yurdu olan bu bina da bir dönem Deniz Gezmiş'in kaldığı, hatta jandarma baskını sırasında, Birinci Yurt'un altındaki dehlizlerden kaçtığı söylenir. Güya 80 öncesi, öğrenciler, bu yurtta seri pankart üretim atölyesi kurmuşlar. Bir ekip tepegöze standart sloganlardan oluşan astatlar koyup duvara yansıtıyor, büyük kalıplar çıkartıyormuş. Bir diğer ekip, bunları yine duvarlara asılmış bezlerin üstüne yapıştırıyormuş. En son ekip de hızla boyuyormuş. Mesela bir telefon geliyormuş, "Falan pankartlardan 50 tane yollayın" deniyormuş. Birinci Yurt atölyesi cart bi saatte teslim ediyormuş pankartları.

PLAKETİ TEK ELİYLE SÖKMÜŞ
Bunu bizim yurdun kantincisi anlatmıştı. Vakti zamanında 3. Yurt’un yataklarını, Sabancı bağış olarak vermiş. Yurt yönetimi de teşekkür babından yurdun dış duvarına kocaman bir şükran plaketi asmış. Deniz Gezmiş bir gün yurttaki odasına giderken bu plaketi görmüş. Çok sinirlenmiş tabii; tek eliyle tuttuğu gibi plaketi söküvermiş yerinden. Bu olayı gören binlerce öğrenci, yurt pencerelerine çıkıp çılgınlar gibi alkış tutmuş.



ODTÜ’NÜN PLANI TABANCAYA BENZER

ODTÜ hakikatten de Rusya'ya doğrultulmuş bir tabanca şeklindedir. Duyduğuma göre; Amerikalılar vakti zamanında Ortadoğudaki Amerikan müttefiki ülkelerden birine şahane bir üniversite inşa etmek istemişler. Elemelerde Türkiye ve İsrail finale kalmış. Sonuçta Türkiye'de karar kılınmış. Amerikalılar, Türkiye'den 28 kilometrekarelik bir toprak istemişler. Türkiye de Ankara'da bugünkü ODTÜ arazisini vermiş. Amerikalılar da buraya gerçekten de örnek gösterilebilecek bir üniversite dikerler. Üstelik ilk yıllarda üniversiteye acayip derecede para akıtırlar. Fakat daha sonra burada komünistlerin türemesi ve bunlarında okula gelen Amerikan büyükelçisinin arabasını yakmaları üzerine, buraya yapılan yardımı iyice kısarlar. Sonra Boğaziçi'ni kurdurturlar. ((Bu efsaneyi Mehmet Uzel aktarmıştı.)

ABD'YE DOĞRULTULMUŞ FÜZE
ODTÜ planı efsanesinin başka bir yorumu ise şöyle: Okulun planını ilk önce Rus mimarlar çizmiş. İlk plan ABD'ye doğrultulmuş bir füze biçimindeymiş. Daha sonra ODTÜ planına yeni eklemeler yapılacakken; eklemelerin planını, bu sefer ABD'li mimarlar yapmış. Bu plan, halihazırda ODTÜ'nün Rusya'ya doğrultulmuş bir tabanca şeklinde olan planıdır.